ateş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ateş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mart 2015 Çarşamba

Mikrop

Selam,

Evvela "nerelerdesin" diye sorup "iyi misin" diye endişelenen güzel gönüllerin sahiplerine sonsuz teşekkürlerimi ileteyim.

Telefonda tatlı sohbeti ve söylemleri ile şifa kaynağım haline gelen sevgili Bilge'ye bir ayrı selam ve sevgi buradan..

Yaş kaç olursa olsun, hele de gurbette iseniz bir dost seslenişi, bir "neredesin" kadar insanı sevindiren  şey azdır.

Sizler de sevdiklerinizin sesleri, seslenişleri ile sevinesiniz inşallah.

Demin  "neredesin" diye sorunca ,şu bizim dünya tatlısı  Başkan'a da yazdım..plakasını alamadım diyeceğim neredeyse. Sorana grip diyorum ama garip bir grip. Herkese uğramışken bizi de ziyaret etmeden geçmek istemedi demek. Mikroba mikrop bişi yapmaz derdim ben hep ama bu mikrop buralarda yeni olsa gerek. "Bu da bizden" filan demedi... Önce bir sağlam migren geldi, sol gözüm olmasa ben nasıl yaşardım hayatta konusunu test etmiş oldum çünkü her migrende olduğu gibi sol gözüm görme işlevini bırakıp kendi kendine eğleniyor.Sonuç...kapa tek gözünü 40'ından sonra korsancılık oyna şeklinde geziyorum ortalarda.

Önce etlerimi jülyen jülyen kesti bu mikroplar. Sonra minik testerelerle kemiklerimi doğradılar. Ardından bir ateş...miss. Devrildim keyifli bir çınar gibi.

Severim ben hasta olmayı. Bir, doktora gitmem inadım vardır ama inanılmaz uysal bir hastayım. Sızlanmam surat asmam hatta normalden uysal olup mutlu mesut sırıtırım .

Klasik olarak annemden saklayabildiğim kadar sakladım hastalandığımı. Nazlanma işinde rotayı ablama çevirdim şu son bir senedir. Annem kadar iyi diiil ama hiç fena nazlamıyo doğrusu. Yataklara düşüp ilaçla düşmeyen ateşlere kalınca şenlik başladı.

Dedim ya, severim ben hasta olmayı. Öyle ağrı sızı pek umurum olan mevzuular değildir. İçimde bir gramofon başlar çocukluğumda sevdiğim şarkıları çalmaya. O kendini bitkinlikten kaybedip daldığın uykularda çocukluğuna ait unuttuğun anıların sıcaklığı çevreni sarar. Gözünü açarsın eşin başucunda ilacını vermeye uğraşıyor. Çocuklar, çocukluğum tüm güzel masumiyeti ile bencil "annemi öpemeyecekmiyiz şimdi"yi dert eder sadece.Anne sırıtmaktadır çünkü gözünü her açabildiğinde. Hayatı dert etmek çoook geride kalmış önemsiz bir ayrıntı halini alır;beyin ve vücudun reddedilmez bir emri vardır çünkü:yat kadın!Devril ve uyu!

E sizimi kıracam der uyursun..gözünü açarsın oda havalandırılmış, çorbanı içer uyursun.Gözünü açarsın akşam olmuş çocuklar okuldan gelmiş, şükredersin uyursun. O arada ses de gittiyse iletişim kurmaktan da muaf tam arınma ve dinlenme dönemine girersin. Bir yanı çocuk gibi olur insanın hastayken. Çocuk olmayı da hasta olmayı da severim ben. Eşin şurubumu getirince flört döneminden bir anı gelir aklına "ne bileyim nedir o önce sen iç" diye tutturur ve öksüre boğula gülersin için için.

Uzatmayayım,herkesler çok yatmış  ama ben 3 ağır gün ile atlattım gitti. Bir gününü neredeyse hatırlamıyorum öyle de bir uyumuşum:ateş reset attı beynime sanırım.

Üstelik belki de hayatımın mikrobunu buldum:2 günde 3 kilo verdirdi bana. Sevgiyle yolcu ettim kendisini



Şimdi iyi miyim bilmiyorum ama iki gözüm de görüyor, iki ayağım da turuyor..benim kriterlerime göre hiç fena değil durum..denize açılabilir bu tekne.

Sizleri özledim biliyor musunuz?

Özleyecek kadar sevmiş, sohbetlerinizden keyif almış olmak ne zenginlik.

Şükürler olsun.

18 Mart'ın anlamına ait yazıyı sonra yazmak istiyorum..geçiştiremeyeceğim kadar kutsal bir gün benim için Çanakkale Zaferi...ruhları şad olsun!

25 Aralık 2014 Perşembe

Bir Aşk Hikâyesi

Trabzon'ummm

Yaşamımda yer alanların minik anılarına, onlarla paylaşılan kesitlere yer veriyorum zaman zaman..bugün de "L" sahnelerimizde:

Lise yıllarının tüm "en"lerini üzerinde taşıyordu.

Her şey "çok"tu
Çok aşıktı çok yalnızdı çok öfkeli idi çok delikanlı idi çok deli idi çok romantikti..bugün geri dönüp bakıyorum da çok aptaldı ama çok da tatlıydı "L"

İncecik dal gibi bir delikanlı  "L". Aradan tam 29 yıl geçti ama halâ öyle kemik üstü deri kaplama bir adam. Baygın bakışlı,çocuk gülüşlü,kocaman burunlu çocukluk arkadaşım. Trabzon'un  toprak yollarında Marlboro reklamlarındaki kovboylar gibi yürür,kısık sesli anlatımlarında demode bir duygusal derinlikle anlatırdı her şeyleri.

Aşıktı. Aşkı öncelerinde ona yüz vermiş sonrasında babasının makamına kendi güzelliğine güvenip "L" yi yok sayarak onu bırakıvermişti. Bugün bile göremezken insanlar karşısındaki derinlikleri, lisenin kör cahil cesareti ile bilenmiş algılarıyla o kız nasıl görebilirdi "L"'nin  derin gamzesinden başka vurucu yanı olmayan görüntüsünün herhangiliğinin altındaki koskoca dünyayı ve kendisi için çarpan kalbin Harran ovası kadar geniş,bereketli bir kalp olduğunu. 

Bilemedi..terk etti.

"L" divaneye döndü. 

Günlerce başı önünde gezdi.Yemekten içmekten kesildi.Yanıklığı, incinmiş gururunun verdiği sıkıntı yarı açık gözlerinin solgun bakışlarından akıyordu.

Unutmak istiyor ama unutamıyordu.

Sonra kararını verdi.

Kızın doğum gününde parti verilen mekana gitti. Tam planlarındaki gibi, tam aylarca hayalini kurduğu gibi, tam yüreğindeki ateşi söndüreceğine inandığı gibi,tam kendisine terk etmekle atılan tokatın iadesini yapmak istediği gibi gerçekleştirdi her şeyi.

Çok kararlı,
Çok kırılmış,
Çok öfkeli,
Çok romantikti...ne yazık ki.

Partiye davetli olmadığından ve geçmişlerini bilenler çok olduğundan herkes "L" nin gelişi ile tedirgin olmuştu.

Oysa o sesszice dans pistinin ortasına yürüdü. Doğumgünü hediye paketini açtı. İçinden çıkarttığı gelinliği gören kızın hafif çığlığı arkadaşlarının hayret nidalarına karıştı.

"L" kızın gözlerine baktı.
Cebinden çakmağını çıkarttı.
Gelinliği yaktı...

Sonra tek kelime etmeden oradan çıktı ve gitti!

Gelinliğin alevleri içindeki yangını söndürmüştü.

Lise 2 ve lise 3'te bile herkes hep bunu konuştu.
Ama kimse onun haaaala gelinlik taksitini ödediğini ve kendine kamyonlarca küfrettiğini bilmedi.

Ama o ve ben...Yani bin yıldır dost,bin yıldır sırdaş,bin yıldır bir elmanın iki yarısı olan "L" ve ben, birbirimizin nikahına gittikten sonraki yıllarda bile bu öyküye karnımız ağrıyana kadar o şarkıyı söyleye söyleye güldük.