ilyas etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ilyas etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Hıdrellez ve Dilekler


Nereden kaynaklandı sersemliğim bilinmez.
O seneye kadar sınıfın en iyisi olmaya oynarken, o sene Fen Bilgisinden tekledim..."ikmale kalmak" gurur kırıcılığın ötesinde korkutucuydu benim için.Evimizde , ailemizde yaşanmamış bu utancın şerefinin bana ait olmaması için ne yapacağımı  şaşırmış şaşkın ergenlerin şahı olarak dolanıyordum ortada.

Ortaokul yıllarıydı işte.12 yaşlarında olacağım..öyle kalmış aklımda. Sotka'daki evimizde tatlı bahar telaşı vardı. Annem , klasik olarak temizlik için baharı , hafta sonunu , misafiri, ay içim darlandıyı, yazı, kışı, sömestiri bahane ediyor ve evi ayağa kaldırıp indiriyordu.Derken "hıdrellez"den bahsedilir oldu. Hızır ile İlyas buluşurmuş senede bir gün. Tam o buluşma anında gökte dilek kapısı açılır ve o ana denk gelen tüm dilekler kabul olurmuş.

Adetlerimizin en sevdiğim yanı, annem nasıl temizlik için her şeyi bahane ediyorduysa bizde de her şeyi yemek şölenine döndürmek için bahane olurdu bunlar.

Hıdrellez diye pastalar , börekler yapılıp,yumurtalar soğan kabuğuyla renklendirilerek haşlanıp , o günlerin en büyük lüksü olan bir yedigün ya da cola yanına konulup pikniğe yollarlardı bizi okulla.

Ama o sene, Hıdrellez piknikten çok daha derin anlamlar taşıyordu benim için.
Yürekten inanmıştım paçayı kurtarmanın yolunun bu olabileceğine.

6 Mayıs günü, uyandığım andan itibaren kimseyle konuşmadım.Hatta kimseyle konuşmayayım diye kendimi mutfağa ve Karadenizin mavisinin gönlünüze işleye işleye seyredilebildiği mutfak balkonumuza attım.


Hayat günlük olağan akışında seyrediyor, annem koşturuyor-babam girip çıkıyor-ablam abim günlük işleri ile meşgul oluyordu.
Ben ise mutfakta  bir köşeye çekilmiş "fenden ikmale kalmayayım, fenden ikmale kalmayayım,fenden ikmale kalmayayım" diye aralıksız tekrar ediyordum. Dilek kapısının açıldığı o ana denk gelecekti bu cümle..hiç başka şansı yoktu yani.Adamıştım kendimi. Nirvanaya şunun şurasında ne kalmıştı..erecektim ,az kalmıştı.

-Kadriye ne yapıyorsun burada?
Elimle git git işareti yaptım ""fenden ikmale kalmayayım , fenden ikmale kalmayayım ..""
-Kahvaltıya gelsene 
Başımla he he...işareti yaptım

"fenden ikmale kalmayayım,fenden ikmale kalmayayım,fenden ikmale kalmayayım"

Kahvaltı ettim, tuvalette saklandım bir süre..sonra yine balkon ..."fenden ikmale kalmayayım,fenden ikmale kalmayayım.."

Öğlene doğru bıraktılar beni anlamaya uğraşmayı. Karnım çok acıkmıştı. Mutfağın uzun tezgahında parmaklarımı gezdirip  öğle yemeği saatini bekliyordum ama ağzımı açıp acıktım da diyemiyordum ..her an kıymetliydi benim için. "fenden ikmale kalmayayım , fenden ikmale kalmayayım , fenden ikmale kalmayayım.."

Açlık, şimdi de olduğu gibi kısa zamanda belli bir yiyeceğe özleme dönüştü benim için. "Acıktım..ne yesem" dediğim vaki değildir benim. "Acıktım, dolma olsa da yesem" "acıktım,bi papara yapayım ben" şeklinde adıyla sanıyla gelir açlık.

O gün de öyle oluverdi. 

"Annem döşeme yapsa da onu yesem" dedim içimden.

Sonra aman ne olursa olsun dedim adaptasyonu bozmamak adına ve "fenden ikmale kalmayayım,fenden ikmale kalmayayım,fenden ikmale kalmayayım..."devam ettim.

O gün annem hiç yoktan döşeme yaptı,ben fenden ikmale kaldım.

Hiç söylemiş miydim bilmem ; ben küçükken çok salaktım :))