Anneliğe hazır olmak diye bir şey var mı acaba?
O da olsun bu da olsun şunu da tamamlayayım şeklinde bir dizi bahane vardı anne olmadan önce. Hazır değildim. Deliydim,doluydum ama adam değildim. Düşünmüyordum bile hazır olmayı.
Sonra tıbbi verilere göre kendimi bu hazır olmadığım altın çağdan %99 korurken %1'lik bir mucize gerçekleşti ve hamile olduğumu öğrendim. O kadar imkansızdı ki bu, doktor hamile olduğumu söylediğinde şaşkın ve çok şaşkın olarak eşimle birbirimize dönüp bakakaldık. Doktor paniğimizi değerlendirerek müdahale etti: "evli değil misiniz yoksa?"
Çapa'daki prof. teyze ,anne olamazsın dedi. Beyninde şu var bu var acil ameliyat olman lazım.
Tabutta rövaşatamı anlatmıştım..omuriliğimde platin, zor şer toparlamış kırık bel vardı..dediler ki anne olamazsın.
Bir de şeker çıkmasın mı o ara..e dedim başka yok mu? Dediler çok riskli çok çok riskli..
Dahası da var ama yazmayacağım. Prospektüsünde kocaman "hamilelikte kullanılmaz" yazan ilaçlar kullanmam gerekiyormuş.
Dediler: anne olamazsın...
Hayata gol atıp %1'lik ihtimali değerlendiren güzel kızım, Selin'im karar vermiş; doktorlar profesörlere söz düşer mi? Evladım geleceğim demiş, ölüm yüzde kaç ihtimal; yaşam varken sorulur mu?
He he..dedim onlara.Cevap vermeye bile değmezdi nezdimde.
Onlar etrafımda dizlerini dövüp bilmem kaç tahlil yapadursun, ben insanlara gereğinde kulak tıkamayı öğreneli çok olmuştu.
Hiiiç bile karartmadım enseyi. Fıldır fıldır gezdim,eğlendim.Şekerden dolayı perhiz yapmak zorundaydım hem de çok ağır çünkü insülin iğnelerini istemiyordum...başka da bir sıkıntıyı takmadım kafama.Ama göbeğimle övüneceğim o tek dönem perhiz yapmak yok mu?O çok dokundu kanıma.
Zaten eşimin babalık sendromu iki kişilikti, bana sıra kalmadı.
Neyse, kontrole diye gittiğim bir gün (12
Ocak) beni doğuma alası geldi doktorların. Asistan geldi ve "hoca cs istiyor " dedi. Şu merak saldığım kitaplardan birinde ,bunun sezaryenin kısaltması olduğunu okumuştum. "Allah" dedim içimden "gittik"! Doktorum sakince "elimde hiç yok" dedi. Asistan bana baktı. Edward'ın Bella'ya ilk baktığı gibi hani.Kanımı istermişcesine ayyy. Neyse "hoca ısrarlı" dedi. Doktorum içini çekti, bana döndü "bebek yerini doldurmuş, suyu kalmamış,acilen ameliyata alıyoruz sizi" dedi. Yalandı biliyorum ama gıkım çıkmadı.Oysa, dönüşte şeytana uyup bir pizza yemek niyetindeydim. Birazdan ameliyata gireceğime değil pizza ile olan hayalimin suya düşmesine bozuktum. Bir yandan da doğumdan ne kadar sonra çıkıp o pizzayı yiyebilirim diye hesaplamaya çalışıyordum.
Eşimi aradım, doğumhaneye alıyorlar beni dedim. Sesten daha hızlı geldi Ulus'tan Altunizade'ye. Vallahi hala takdir ederim bu uçuşunu :)
Doğumhaneye beni Karslı bir hastabakıcı götürdü. Doğumdan da korkmadım.Telaş filan yoktu yüreğimde. Yaşamam gereken bir şey vardı, onu yaşıyordum. Hem sıkılmıştım hamilelik sakınmalarından. İçtenlikle , hamileliği 2 yıl süren filleri düşünüp onlara acır olmuştum.Sonra artık ertelenemez meraklarım vardı bebek hakkında. En çok, O'nun sesini çok merak ediyordum. Şimdi düşünüyorum da ,sanki yüzünü gördüğüm o ilk ana kadar anne olacağımı idrak edememiştim sanki , sadece yaşam bir süreç getirmişti ve ben de onu yaşıyordum.
Spinal anestezi yapıldı.Hani şu omuriliğinizin ortasına iğne batırıyorlar filan :-p Umurumda bile değildi. İlk kez böyle bir deneyim yaşıyordum ve "millet ne yapıyor etrafımda, onu niye yapıyorlar, bunu niye yapıyorlar, ben ne yapmalıyım, şimdi ne olacak" gibi bitmek tükenmek bilemz bir merak ile seyre dalmıştım alemi.
Doktor, asistanlarına "bunu boşverin,normalde çığlık filan atarlar" diyerek beni "sanırım" takdir etti.
Sonra Selin geldi....
Anestezi uzmanı ile TRT'deki yayınlar hakkında sohbet ediyorduk doğum esnasında.
Sonra, hazır mısın dediler
Durun , saate bakacam
yükselenini hesaplayamam sonra dedim.
Güldüler.
Sonra, saate baktım
13:09:07
Sonra o geldi
Selin
Bebek değil...kızım
Bebek değil...Selin
"O" değil..Selin'im
Tanıdık birini görmeyi beklercesine şaşkın yüzüne bakakaldım.Nasıl kırmızı ve minik bir şey bu dedim. A?Burnu yok? A?Dudakları ablam?
Bir titrek çığlık koyverdi "Selin" , görevliler onu alıp hemen sarmaya götürüyorlardı ki artık kanka olduğumuz anestezi uzmanı "getirin bir görsün bebeğini yahu" dedi.
Uzandım..
Çekine çekine dudağının kenarından öpüverdim.
Sustu..
Ne Fatih'in İstanbul'u fethi, ne rönesans
Çağ böyle değişirmiş meğer.
Zaman "Selin'den önce ve Selin'den sonra" olmak üzere ikiye ayrıldı.
Miladımdı o benim.
İnsandım,kadındım ama artık, bir de annelik vardı hepsinden her şeyden baskın olan.
Tüm "anne olunca anlarsın"lar uzun yıllar bekledikleri eşikten sabırsızlıkla atlayarak kapımdan içeri giriyorlardu bir bir .
Epey sonra ameliyathaneden çıkartıldığımda aynı anda iki kişi aynı cümleyi haykırdı:
-Kızım nerde, kızım nasıl?
Bir ses bana,
Bir ses anneme aitti.