Gerçek hayat öykülerinde anlatılanlar doğru, isimler sahte biliyorsunuz. Bu, gerçek öykülerden biri...
Elba ile uzun zamandır arkadaştık yani iş ortamında sıkça görüşürdük demek daha doğru belki ancak o gün nerden estiyse birlikte yemek yiyelim dedik 6 sene üzere. Filanca bilindik restauranta gittik, o ilk kez geliyormuş. Yeni de anne oldu ya, hayattan geçici kopuk olduğu o dönemde tam . Etrafa biraz özlem biraz şaşkınlık biraz aldırmazlıkla bakıyor. Kimi detayları zehir gibi yakalayan kimi ortada olan şeyleri ile göremeyen şahane bir zekası var. Zeki ve nitelikli bir kadın Elba. Onunla olmaktan ve bebeği ile ilgili detayları anlatırken ışıldayan yüzüne bakmaktan son derece hoşnutum.
Önce ön bahçeye baktık;kalabalık geldi. Üst kata çıkacaktık;kapatmışlar. Arka bahçeye oturalım dedik; çok gelen geçen oluyor. İç mekanda benim bakındığım yerin tam aksi bölümde masa gösterdi buraya oturalım mı diye. İçimden onu mutlu etmek geliyordu. Ne dese "harika" dedim ve oturduk seçtiği bölüme. Kalabalık ve büyük bir restaurant olduğu için her bölüme bakan garson başkaydı. O bölüme bakan garson geldi ve mönüyü verdi.
Mönü geldi, ansiklopedi gibi. Elba neşeyle ve merakla satırlarda göz gezdirirken ben çoktan "her zamanki" siparişimde karar kıldım ama onun kendini yalnız hissetmemesi adına bakınıyormuş gibi yaptım. Onunla olmak , yeni bir şehri keşfetmek gibi, haritada gördüğünüz ama sokaklarında yeni gezinmeye başladığınız.
Sipariş verdikten sonra sağlıklı bebek mamaları ve hijyen konusunda her yeni anne gibi tatlı bir hevesle bir şeyler anlatmaya başladı..Sonra bir an, gözleri bize servis açan garsona takıldı.
-Ben sizi nerden hatırlıyorum?
Garson çekingen gülümsedi.
-Ben de sizi tanıdık gördüm ama bilemedim.
- Filanca üniversiteden misiniz?
-Evet
-Şu bölüm mü?
-Evet
-Aaaa tamam işte oradan tanıyorum ben sizi. Aynı bölümde okumuşuz ama sen benden bir alt sınıftaydın sanırım..dedi Elba.
Senelerdir tanıdığı insanlara siz diye hitap edip bir türlü sen'e geçemeyen biri olarak sıkıntıyla içimi çektim.
Siparişler geldi, garson yeniden konuşmaya can atıyor ama biraz da çekiniyor gibiydi.
"E, siz ne yaptınız?" diye sordu Elba'ya tabağı masaya koyarken. Elba komplekssiz, dost bir kız. Neşeyle anlattı. "Bölümü birincilikle bitirdim, yüksek yaptım , şurlarda çalıştım şimdi burda çalışıyorum" dedi. Merakla ekledi "sen ne yaptın?"
"Ben delirdim" dedi garson.
Gözlerimi tabağımdan kaldırmadan kulak kesildim ve Elba'nın tepkisine göz attım.
Donakalmıştı.
-Anlamadım ..dedi.
-Delirdim ben. Bir süre kendimi Atatürk sandım. Sonra tedavi gördüm. Okulu bitirmek üzereyim şimdi.
Durdu bir soluk aldı.
-"Deli günlerim zordu. Aşık oldum çok fena, sonrasında delirdim. Deli gibi aşık oldum" dedi besbelli alışılagelmiş bir espriyi yineleyerek.
Ben bir cinayet vakası çözermişcesine ciddiyetle başımı hiç kaldırmadan yemeğimi yiyordum. Elba da ne diyeceğini ya da ne tavır alması gerektiğini bilemeyerek duraladı. Neden sonra "okulu bitirdiğine sevindim" dedi.
Garson uzaklaştı.
Tekrar geldiğine mahcup: "Bir çay ikram etmeme izin vermiyorlar..ne cimri yer."
Elba dostane " ne önemi var canım...aldık içtik sayarız biz sen sıkıntı etme" dedi.
Çiğnemeden yuttuğum son lokmayı da hallettikten sonra "hadi kalkalım " dedim.
Bir süre bahşiş bıraksak mı ayıp olur bırakmasak mı ayıp olur ikilemi yaşadık. Bırakmaya karar verdik.
Garson yanımıza geldi.
"Teşekkür ederim" dedi. "Beni delirip herkesin işaret ettiği ,konuştuğu günlerimden değil de akıllı ama silik günlerimden değer verip hatırladığın için teşekkür ederim."
Elba, anne gülümsemesi ile baktı yüzüne. "Kendine iyi bak, görüştüğümüze sevindim" dedi.
Haritada gördüğüm ama sokaklarını bilmediğim bir şehirde dolamak gibiydi . Çıkmaz sokakları, saklı bahçeleri, uçurumları ve mevsimleri olan sokaklarla dolu bir şehir.