Biri vardı adı bilinen hayli eski bir holdingin yönetecilerinden ve varislerindendi. Dünya tatlısı bir adamdı ama çizgi romandan son anda dünyamıza inmiş gibi gerçeklerden kopuk, 13 yaşında kendini kanıtlamaya çalışan ergenler kadar eleştiriye tahammülsüzdü. İyi bir eğitim, çok para bir yere kadar götürdü. En yakın elemanları bile aldı başını gitti. Başarı mutluluksa eğer, ziyadesi ile başarısızdı.
Biri vardı, sarışın afetin tillahı. Hatunun kendi seyre değer, nüktedan mı nüktedan , afet mi afet. Menekşe gözler hülyalı şarkısı ona mı yazılmış bilmem. Nefis bir de evliliği, hayal gibi bir de kocası vardı. Yumuşacık saç tellerinin yarattığı etkinin tersine güç ve iktidar hırsı ile sert bir kadına dönüştü. Dostları ve yola birlikte çıktığı herkesi çelik bir irade ile kırdı. Yükseldi de yükseldi. Yeni dostlar edindi. Sonra ayağını sürüyerek gelen adalet onu aldı, alaşağı etti en zirveye bir adım kalmışken. Başarı mutluluksa,elinin tersi ile itmişti.
Biri vardı,görünüşü çiftçi amcalar gibi iddiasız başlangıçlar silik tepkilerle dolu. Kariyer basamaklarını neyle çıktı bu dedirten ilk izlenimlerini bozan sadece o buz gibi bakan mavi gözleri idi. Makamı sahiplenmemek, görevi bittiğinde şapkasını alıp gidebilmek adına masasının üzerinde şahsına ait hiç bir şey olmazdı. Söylemedi hep yaptı: örnek almayı bilen için onurlu zeki mükemmel bir yönetici oldu. İş dünyasının haris oyuncuları dama ile birbirlerini yerken o hep satranç oynadı. Onuru için dik durdu, görevden alınıp sürüldü. Başarı mutluluksa, yaşarken çevresindekilerin saygı dolu tebessümlerinin yanısıra cenazesindeki kalabalığın gözyaşlarına bakıldığında sonsuz kere başarmıştı.
Yönetici koltukları diyorum hep tekerlekli.Kimin ne zaman ne yöne kayacağı belli değil. 28 senelik çalışma hayatımda kimler geldi kimler geçti saysam başım dönecek.
İş hayatında mevsimler kısa sürüyor, fazla uzun sürmeden herkes ektiğini biçiyor.
Sarı uzun saçları,Japon çizgi filmlerindeki kadar büyük kocaman mavi gözleri vardı. O da ben de yeni evlenmiştik. TRT'de çalışıyorduk,ben işi ve zorlukları paylaşıp ekip olma çabasında iken o ayrıntıların sorgusunu o zamanlar kolaylıkla kandığım tebessümünün ardında gizliyordu.
Özel bir çalışma için yönetmen beni seçti.
Ramazandı hatırlıyorum , montaj odasından iki dakika çıkar iftarımı açardım. Bir ay sürdü yarışmaya katılacak görseli hazırlamam.
Anahtarı sadece o program çalışanlarına ait dolaba koydum üzerini özenle yazıp.
inch bantlarda çalışılırdı o yıllarda,kocamandı kapları.
Ertesi gün, istenilen çalışma Ankara'ya yollanacak, kargo geldi.Dolabı açtım..bant yok.Altına üstüne her yere baktım.Yok!
Program yarışmaya katılamadı, Genel Merkezin istediği gerçekleşmemiş oldu..sağlam azar işittim;yönetmen arkamda durmasa ne olurdu bilmem.Çok sonraları, silinecek bantlar arasında Tesadüfen gördüm 1 aylık gece gündüz emeğimin sonucu olan bantı.
Biri vardı çok severdim.
Kanal 6'da tanımıştım onu, Pamuk Prenses gibi kesilmiş koyu saçları ve çok tatlı bir gülüşü vardı.
Bana departmanın görevini anlatıp işi öğretti önceleyin. Sonra ben çabuk fark edildim aralarında.İlk kez katıldığım genel toplantıda, genel müdür önemli bir paye ile bir görevi bana verdi. Herkesin mutlu olacağını sandım(ke-sin-lik-le salaktım.)
Ertesi gün montaja girdiğimde , üzerime zimmetli ham bantların 14'ü birden ortadan kayboldu.
Telafi edilir bir şey değildi.
Atıldım.
Eşim askerdeydi, zor durumdaydım.
Ağlaya ağlaya masamı toplamaya gittim iki gün sonra.
14 bant da masamın üzerindeydi.
Hala Pamuk Prenses gibi güzeldi ama artık gülümsemesi masaldaki cadıyı andırıyordu.
"Neden" dedim.
Omuz silkti.
Biri vardı çok severdim.
Kız kardeşim bilmiştim, "bacım" diye seslenirdim.
İş yerinde ve özel hayatta kaç kez kuyruğunu kurtardım bilmem
Derdi varsa dinlerdim,çıkmaz sokaktaysa yol bulurdum.
10 küsür sene emek vermişim..az değil.
O benden 10 sene önce girmiş işe, ben amir oldum o astım.
Kuyu kazdı,içini foseptikle doldurdu itti.
İlk denemesinde beceremedi, özür diledi ben de affettim
İkincisinde becerdi
İşten çıkartıldım.
"Neden" dedim. Artık korkusu yoktu, nefretle baktı yüzüme.
Daha fazla sorunun anlamı yoktu.
Biri var,acaip hoşuma gidiyor çok sevdim.
Artık sevme dur yeter diyeceksiniz belki..
Olmaz...
Severek yaşamak, hayattaki en büyük meydan okumadır diyor Leo Buscaglia.
İnanmazsınız;ben onları hala seviyorum ama artık merhametle.
Buncacık meseleler yüzünden hırsa kapılıp yüreklerini zift ile dolduran bu vb insanlara acıyıp uzak durmaktan başka ne gelir elden?
Hiç nefret edemedim onlardan.
Kalplerimizdeki sevgiyi ve merhameti almasın Allah dilerim;yaşananlar tecrübe olarak akılda kalsın ama yüreklerimizi kirletemesin.
Kınamak kolay bu yapılanları..
Bakalım da bir gün bizim ardımızdan "biri vardı çok severdim" denilmesin!
Tabii ki gerçek bir yaşam öyküsü bu: Doğruyu yanlışa katmış,bir yola adım atmıştı.
Gençti, denemek için yeterince zamanı ve hevesi vardı.
Latife, İstanbul'a geldiğinde otobüsler dolusu yüzü gülmeyen insan görünce şaşırmış, "ne diye herkes gelmek ister bu İstanbul'a" diye söylenmişti. Aradan geçen onca zamanda değişen bir şey yoktu, yine otobüsteydi gülmeyen insanlar arasında.Geldiği anadolu kentinde de kurallar ve edep vardı ama insanın insana değer verdiği, Allah'ın selamını esirgemediği bir yerdi. Tekrar içi sıkılarak binalar arasından görebildiğince gökyüzüne bakmaya çalıştı. Onca mavi yetti nefes almasına. Bir selam vermez,yüzleri gülmez diye insanları yargıladığından utanarak başını eğdi, yol devam etti.
Seyrantepe'deki iş yerinin bahçesinden içeri yürümeye başladığında hem işe zamanında gelmenin rahatlaması vardı içinde hem de 18 , bırakın olgunlaşma sürecini tamamlamayı , henüz o sürece girmemiş olarak tanımlanabilecek erkeğin çalıştığı yerde tek kadın olmanın artık iyice sıkıntı veren tanıdık kalp sıkışıklığı.
Barış, yüzündeki tüm ergen sivilcelerin hıncını ondan almak istercesine düşmandı davranışlarında. Aşağılamak için kaçırdığı tek bir bahane bile yoktu.
Kemal, içlerinde tek evli olandı. Sarhoşken yaptığı bir kabulün bedelini ödüyor, bu öfkenin yansımasını tüm dünyaya eşit dağıtıyordu. Latife de bundan nasibini eksiksiz alıyordu.
İdris, Sivaslı idi.Özünde kötü ve kaba bir çocuk değildi ama 17'ye karşı bir başına dikilmeyecek kadar akıllı idi ve onlar gibi davranarak olası bir tepkiden uzak duruyordu.
Akın profesyoneldi.Kimseyle dost değildi ama asla kimseye düşman da değildi.Su kadar renksizdi.Daima doğru zamanda doğru yerde olması ve doğru kişiye doğru şeyleri doğru miktarda söylemesi onun ayağını kaydırmak isteyen, farklı olanı tehlike kabul eden o ilkel beyinleri mahvediyordu.
Adem içlerinde en iyi niyetlisiydi. Lakin kabul görmek adına , kendini önemli ve akıllı gösterebilmek adına her duyduğunu söylemesi onu güvenilmez kılıyor, beceriksizlikte tehlikeli boyutlara varan yeteneği ise yakın olmak yerine uzaklaşmayı gerektiriyordu.
İsmail liderleri idi.Patrona en yakın olan, her işi içlerinde en iyi bilen, herkesle ayrı bir ilişkisi olandı.İçlerinde en eskisi oydu. Bazen karanlık bakışların çöktüğü ışıltılı gözleri vardı. ama Latife, zurnanın son deliği olarak tabir edilen konumda olduğundan o karanlık bakışlara maruz kalmazdı. Her zaman kot pantolon giyer, ummadık zamanda dostluk gösterir ama bunu fazla konuşmalarla süslemez,kısa keserdi.Bu da ona bir çeşit çekingen saygı duyulmasına sebepti.
Latife, burada işe girmek için elinden geleni yapmıştı. Tecrübesizdi . Tecrübe eksikliği nedeni ile her yerde iş bulamayacağını biliyordu. Aldığı az para, yolun uzaklığı, kendisine gösterilen muamele en başta kafasına takmayacağı şeylerdi. Ancak bütün bunların zamanla dayanamayacağı noktaya doğru tırmanmakta olduğunu da farkındaydı.
Birgün gün patron direkt kendisini çağırarak Latife ile sohbet etti. Biraz kendisinden biraz işlerden biraz hayattan bahseteti. Çocukları vardı, eşi iki küçük çocukla cidden zorlanıyordu filan. Şirketi eşi o le birlikte çalışarak kurmuştu. o günleri özlüyordu.Eski ekip ile şimdi kahkahalarla güldükleri hatalar yapmışlar ama azimle çalışarak her engeli aşmışlardı. Kendi deyimi ile kendisini biraz "yuvarlak" buluyordu. Güvenli alanlardan çıkmamak uğruna yeniliklerden geri kalmışlardı. Bir tek alanda en iyilerdendiler ama bu kadarla kalmışlardı.
Bu kısa sohbet, kendisini gergin hisseden ve suskun kalan Latife'nin de rahatlayıp açılmasına neden oldu.O da kendisinden, yaşadıklarından, umutlarından bahsetti. Kızın neşeli ve sakin yapısı sohbetin menfaatler dünyasının çirkin renklerinden uzak sade bir çizgiden ilerlemesine neden oluyordu. Patron, bu sohbetin bitiminde amacına ulaşmış ve Latife hakkındaki ön izlenimlerini kuvvetlendirmişti. Ondan, her zaman kendisine verilen tırıvırı iş haricinde önemli bir projenin önemli bir parçası hakkında bir ön çalışma istedi. Bu,kocaman bir adımdı.
Latife, bir odaya kapanarak heyecanla işe koyuldu. Üniversite diplomasının nihayet ciddiye alındığına inanmak bile istemiyor, verilen işe tecrübesizliğinin verdiği telaş ve sıkıntı arka cebinde hazır,dört elle sarılarak çalışıyordu.
İçeri İsmail geldi.
-Ne yapıyorsun?
-İsmail,patron ...projesinin ön çalışmasını verdi bana inanabiliyor musun? Bu akşama kadar bitirmem lazım inceleyecek ve yarın bana kanaatini bildirecek.. dedi Latife heyecanla.
İsmail gülümsedi.
-Biliyor musun bunu yapmayı, daha evvel hiç yaptın mı?
"Hayır" dedi Latife hala heyecanla. "Ama elimden geleni yapacağım"
"Yardım etmemi ister misin" dedi İsmail tebessümünü derinleştirerek "bunu daha önce pek çok kez yaptım ben"
"Yok" dedi Latife "patron -benim- ne yapacağımı görmek istiyor sanırım"
İsmail ona bir çay yolladı ve Barış 'ın halledemediği bir soruna el atmak üzere koşturarak içeri gitti.
Latife o akşama kadar elinden gelen her şeyi yaptı ve ön çalışmayı patrona teslim etti.
Ertesi sabah bir yorum bekliyordu.Keşke şunu da yapsaydımlarla bütün gece doğru dürüst uyumamıştı. Merakla kapıdan içeri girdiğinde patron yoktu ama İsmail , diğerlerinin görüp duymayacağı bir odaya çekti onu. Elinde bir zarf vardı.
-Patron çalışmanı çok beğendi. Sana bir maaş ikramiye verdi, maaşını arttırdı ve departmanını değiştirdi.Artık direkt onunla çalışacaksın.
Latife sevinçle küçük bir çığlık atarak İsmail'e "Allah bee" diye sarıldı. Dünyalar onun olmuştu. Takdir bekliyordu ama bu kadarını değildi doğrusu. Sonra İsmail'den, sevincini paylaştığına dair bir işaret görmek üzere geri çekilip yüzüne baktı. Karanlık,donuk bakışların eşlik ettiği tebessüm içini dondurduysa da renk vermedi. Mutluluğu çabucak bir güçlü bir önsezinin getirdiği tedirginlikle örtülmüştü.
Patronla çalışmaları sancılı geçiyordu. Patron,çalışmalarını takdir ettikçe yokuşu dikleştiren, bugünü yarınına uymayan bir adamdı.İdaresi zordu.Zaman zaman acımasız ve kaba, zaman zaman laf anlamazdı. Yine de bir şeyler iyi gidiyor olmalıydı ki diğerlerinden gizli tutulan bir kaç zarf daha aldığı olmuştu.
Bir gün İsmail yanına geldi.
-Bu hafta son, patron proje bitiminde işten ayrılman gerektiğini söyledi ..dedi.
Latife kalakalmıştı. "Neden" diye sordu o şaşkınlıkla. "Çalışmalarımı takdir ediyordu?.. her şey olması gerektiği gibiydi sanki?"
İsmail sakince "ben istedim" dedi. "Uzun zamandır bu konuda ısrar ediyordum. Biz patronla çok uzun zaman çok zor şartlarda çalıştık. Ayrı bir hukukumuz vardır her zaman. Buna rağmen çok diretti seni göndermemekte.İş inada bindi en sonunda ya o ya ben dedim...o da beni seçti."
Başını kaldırıp Latife'ye baktı.Yüzünde pişmanlık ya da üzüntü yoktu. Belki hafif bir neşe,kibir...ama asla değil vicdan azabı .
Latife, üzüntüsünün yerini öfkenin aldığını hissetti.Yüzü alev alev yanıyordu.
Bir süre hiç konuşmadan gözlerini birbirlerinin gözlerine dikip baktılar.
Suskunlukları kor ateşti.
Latife odadan çıktığında kalan herkesin salonda oturduğunu gördü. Herkes oradaydı ve onları duydukları belliydi. İsmail, gücünü perçinlemek için bu sahneyi hazırlamıştı. Onca didişmeye rağmen iyi kötü onu kabullenmiş olan arkadaşları suskundu. Herkes ellerine bakıyordu.Sadece Adem tepkisini içinde tutamamış ağlıyordu. Bir de Akın kaşlarını çatmış, İsmail'den sakınmadan Latife'ye bakıyordu. Belli ki çok kızgındı ama sustu.
Latife çantasını alıp çıktı.
Gitti deniz kıyısında oturdu. Gözleri mavide, her dalga ile kendinden alıp kendinden vererek düşündü. Gözleri yandı ama ağlamadı. Hiç sebep yokken kendisine yapılan bu açık saldırı ve kötülük , içinde kendisinin de var olduğunu bilmediği bir şeyi ortaya çıkartmıştı.
Akşam olduğunda oturduğu yerden, bütün gün kımıldamamış ve bir şeydememiş bir şey yememiş olduğu o mavi kıyısından kalktı. Ne yapacağına karar vermişti.
Patronla başbaşa görüşme fırsatı için çok uğraşması gerekmedi. Patronun tavırlarından onun da rahatsız olduğu, en azından kovuluş kararını kendisinin vermesi gerektiğini düşündüğü belliydi . Latife "olmuş olan" ile zaman kaybetmeden direkt konuya girdi. Kafasındakileri patrona anlatırken önce onun şaşkınlıktan irileşmiş gözlerini , sonra tedirginliğini, sonra terazileri çalıştıran çarkların dönmeye başladığını, sonra riskleri düşündüğünü, sonra memnuniyetini ve hiç bu yönünü görmediği Latife'ye merakını açıkça izleyebildi .
Latife, yaklaşık 3 ay patronun evinde kaldı. Son parası ile kendisine Kadıköy'deki mağazadan düzgün bir pijama almıştı. Utanıp sıkılmadan bu süreci tamamlamayı diledi ve kapılarından içeri minik bir valiz çanta ile adımını attı.Patronun tatlı bir çerkez kadını olan eşinin yardıma ihtiyacı vardı ve Latife çocuk bakıcısı olarak çalışmayı kabul ederek ona yardım ediyordu. Patronun en başta şaşkınlıktan kalakalmasına ve onu direkt reddedememesine neden olan teklif buydu.
İki zeki ve öğrenmeye aç kadının sohbetleri kısa zamanda dostluğa dönüştü. Latife, yaşadıklarını ve yapmak istediklerini ona da detayları ve sebepleri ile anlattı. Janset, patron ve Latife bu konuda uzun geceler boyu tartıştılar, ölçtüler, biçtiler. Aralarındaki güven çabucak gelişti. Bu planı gerçekleştirmek için hepsinin farklı ve güçlü sebepleri vardı.
Patron her akşam eve geldiğinde önce suskunca ortamı izliyor, sonra eşinin ve çocuklarının bariz şekilde artan neşesini sevinçle kabul ediyordu. Yükünün hafiflemesi ile eşi eski neşesine ve sevecenliğine kavuşmuş, çocuklar evde deli gibi neşeli bir bakıcı ile şenlenmişti.Yine de patronun Latife ile ilişkileri , yazıya dökülmemiş bir anlaşmanın mesafeli söylemleri ile sınırlıydı .
1 aydan sonra Latife projelerle ilgili işlere patronun evinden katılmaya başladı. Patronun eşi ile birlikte çocuklara bakıyor, onları gezdiriyor ve proje üretiyorlardı. Neşeli bir ekiptiler. Biri terbiyeli mercimek çorbası yaparken diğeri projenin düzeltilmiş halini okuyor ya da çocukları gezdirirken eleştirilerine çeki düzen veriyorlardı.
3 ay sonra Latife şirkete geri döndü.
Kapıdan içeri girdiğinde kimse onun geri geleceğinden haberdar değildi. Ağızları açık bakakaldılar gelişine. Sonra başlar İsmail'e döndü olacak olanları az çok kavramış olmanın şaşkın heyecanı ile.
İsmail hepsinden şaşkındı. Çirkinleşemedi bile yazık.
Ayağa kalkıp patrona çevirdi soran bakışlarını.
Patron:
-İçeri..dedi kısaca.
Patron, Latife ve İsmail , patronun odasına girdiler. Patron , ağır masif masasının ardındaki koltuğuna oturdu ve eliyle onlara da oturmalarını işaret etti. İsmail'in öfkeyle aldığı nefesinin sonrasında başlamaya çalıştığı konuşmayı da bir hareketi ile durdurdu.
-"İsmail" dedi "Uzun zamandır bir aradayız.Senin ne diyeceğini aşağı yukarı biliyorum.Latife ve Janset yepyeni projeler hazırladılar.Eski ekipten bir sen kalmıştın ama onlar diğerlerini de bir araya getirdiler. Yeni projelere uygun yeni kişiler de kattık bu ekibe."
Kalktı, sigarasını yaktı.
"Burası hayırevi değil şirket . Yenilenmek, zamanın getirdiklerine ayak uydurmak ve para kazanmak lazım. Yeni piyasalar , yeni alanlar lazım. Bana üreten beyin lazım tekrarlayan değil. Uzun zamandır buradasın. Latife ve Janset,işe yarayacağın konusunda ısrarlılar. Kal ve çalış eğer bunu istiyorsan. Bu ekipten sadece Akın'ı alıyorum yeni ekibe. Sen eski ekip ile işlere devam edersin ama artık ön planda olan çalışmalar diğer ekibe ait ve siz onların verdiği çalışma programında onların verdiği işleri yapacaksınız."
Müstehzi bir tebessümle devam etti:
"Senin de bana dediğin gibi kimse vazgeçilmez değildir. Yorum istemiyorum.Kararını akşama bildirirsin. Şimdi çıkabilirsin"
İsmail sustu, bir şey söyleyecekmiş gibi yüzlerine baktı ve fırlayıp odadan çıktı.
Sonraki aylar ve yıllarda hayat kendi senaryosunu yazarak akıp geçti. Latife iş hayatındaki bu ilk tokadı ve iadesini hiç unutmadı. İnsanlara güveni pek çok olayla biraz daha tırpanlandıysa da tamamen bitmesine izin vermedi.
Bağışladı ama unutmadı...anladı ama alışmadı.Aldırmıyor olmaktan hep korktu.
Aldırmamaktan hep korktu çünkü en büyük çekincesi insanlardan yeniden kazık yemek değil, onu iade edecek öfkeyi bir daha hissedememekti.
Otobüslere her bindiğinde kendisine hatırlattığı kararlar ile gülümsemeyenler ordusuna katılmamak için verdiği mücadele hiç bitmedi ve gittikçe daha zor oldu.
Yine hep önemsedi tebessümünü saklamayı. İçinden gülümsemek gelmese de, yeni başlangıçların dönemecindeki taze yürekler ürkmesin çevrelerine bakındıklarında diye hep gülümsedi .
Gülümsedi bunun bir yalan olduğunu bilse bile vazgeçmeyerek.