kıvırcık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kıvırcık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mart 2015 Cumartesi

Rüya


17-18 yaşlarındaydım. Yurtta kalıyordum, peri tozlarına inanacak kadar hayal dünyasında, taciz edenin kafasını şemsiyem ile kıracak kadar realist, titreyen mum ışığından medet umacak kadar mucizelere aç,yurt odasındakilerin derslerine girecek kadar bitmek tükenmek bilmez bir meraklının şaşkının tekiydim.

Evet yaaa..ne acaip kızdım ben :)

  • Biri hukuk öğrencisiydi:bayılırdım derslerine girip ders kitaplarını okumaya.Kriminoloji ile ilgili derslere arkadaşımın yerine girip not tuttuğum olmuştu;o kadar seviyordum.

  • İktisat dersleri çok sarmıyordu

  • Eczacılık derslerinden sonra şapşallığımla ve hiç bişi anlamazlığımla deli gibi eğleniyordum. Derya da benim yorumlarıma gülerdi çünkü saçmalamakta sınır tanımazlardandım kesinlikle.


Salaş kafelere takılır, yeni arkadaş grupları ile zaman geçirirdik bazen. 

Cemrelerin yeni düşmeye başladığı, tabiatın sancılarla yeni doğumlara hazırlandığı, bir günü yaz bir günü kış yaşadığımız günlerdi..Rüyamda O'nu gördüm.

Önce, öylesine bir rüya sandım.

Kıvırcık saçlı (kıvırcık derken hani cidden saçları kıpkıvırcık olanlardan bahsediyorum) kumral bir oğlandı. Badem şeklinde açık kestane gözleri vardı. Bir koşturmacanın ortasında kalıyorduk ben ileri giden şeritteydim o geri giden şeritteydi, kalabalığın sürüklemesinde sadece birbirimize çaresizce bakıp gözden kaybediyorduk. Yüreğimde bir şey , sırçanın narin kırılmasını andıran "çıt" sesi ile bin parçaya bölünüyordu.

İçimde bir garip sızı ile uyandım.

Gözümü açaraçmaz yataktan fırlama alışkanlığım, hareketli,kalabalık,karman çorman geçen günlerin sabahları rüyayı kısa zamanda unutmamı sağladı.

Sonra yine O'nu gördüm rüyamda.James Bond filmleri ile Love Story karışımı bir rüyaydı. Korktum mu,heyecanlandım mı,romantrizmden mi ölüyordum bilemedim sabah kalktığımda. Filmde başrol kadını bendim..ve yine adsız kıvırcık vardı.

Ara ara O'nu rüyamda görmeye devam ettim.Hiç konuşmuyorduk.Sesini bilmiyordum. Çevremde tanıdığım kimseye benzemiyordu. Ben de , alay konusu olmam için bi milyon sebep varken bir de bunu eklemek istemediğimden kimseye rüyalarımın adsız kıvırcığını anlatmıyordum ama rüyalar Yaprak Dökümü ya da Muhteşem Yüzyıl'dan bile uzun süren bir dizi silsileye dönmüştü.

Sonra bir gün şu "af" taki kankam ile "Gü'ye" deki kankam ve şimdi hatırlamadığım birileri , yeni bir mekana gittik.Akşamüstü idi. Bir binaın terasında açılan cafe, açılış günü nedeni ile inanılmaz indirimli sunumlar yapmıştı ve üniversiteli gençlik resmen çatı katına giden dar merdivenleri istila etmişti. Biz itiş kakış giderken başkaları da itiş kakış dönüyordu.Ucuz tost yemek için komik bir izdiham bu diye neşeyle gülerken O'nu gördüm.Kıvırcık saçları ile balmumundan yapılmış gibi garip bir renge sahip suratında açık kestane gözlerini bana dikmiş ,adeta donakalmış büyük bir şaşkınlıkla bana bakıyordu. 

Kalakaldım. Ardımdakiler itiyor , Esra çekiyordu. Yürümüyordum , kalabalığın sürüklemesi ile O'ndan uzaklaşıyordum. O da kalakalmış, kalabalığın sürüklemesi ile iradesi dışı ilerliyordu ama ikimiz de aynı çekingen şaşkınlıkla birbirimize bakıyorduk.

Gü, "tanıyor musun o çocuğu, sanki seni tanıyormuş gibi bakıyordu" dedi.
"Emin değilim" dedim üzgün üzgün.

Kutsal tost mekanına vardık, oturduk.

"Ne oldu sana " dedi endişeyle
"Bir rüya gördüm" dedim yaşamın sunduğu sürprizlere el çırpan bir çocuk gibi neşeyle.

Rüyalara inanışım böyle başladı...


Hatırlayan, unutandır...


Şeytanın Ayak İzleri//John BURNSIDE

27 Kasım 2014 Perşembe

Yarınlarımız İçin Krep Yapalım






"Anne yarın güzel olsun" dedi uyumadan hemen önce bilmiş ergen kılıklı masum kıvırcık keçi.


Bu aldığım en garip siparişti.


Düşündüm yarınları daha güzel yapmak için elimden geleni yaptım mı ben? 
Selin için Nehir için.
Selin'ler için Nehir'ler için...


Sevmiyorum bu anadolu usulü anneliği.. çocuklarım var kendimi unuttum bir köşede bıraktımı sevmiyorum. Bunu görüp örnekleyerek yetişmiş nesiller, bu doğrunun mirası ile şekillenmiş beyinler istemiyorum ki ben. Kendisini de bilsin sevsin çocuklarım, kendimi de bilip seveyim ben.


Yarınlarımı daha güzel yapmak için ne yaptım ki ben?

İlk akla gelen kolay çözümdü. Hayatı berbat hale getiren ve bunu geniş kitleler ile uzak vadeye yayma gücüne sahip olan herkes için nefis bir hokus pokus...hepsi yok olsa mesela biraz karmaşa olur ama nefis bir yeni başlangıçlar sayfası olur.

Nasıl yorumlamalı bunu bilmiyorum;
Ama benim aklım şuna yatıyor ilk ağızda;
Büyük belalar var gelecek memleketin başına (Hamlet-Shakespeare)

E ne yapacağım?
Peeh ..dua etmekten başka yapacak bir şey yok
Bu şıkkı geç..

Çevre kirliliği en fazla korkutan şey. Öyle korkuyorum ki 2096'da bu dünyanın halinden, ben muhtemelen yaşamıyor olurum ya da en azından bu bedenimde olmam ya da yaşıyorsam da 130 lu yaşlarda çok aktif bir hayat sürüyor olmam diye düşünüyorum.En fazla yapacağım hala o kırmızı rujlarım duruyorsa onları sürüp  dişsiz ağzımla sırıtmak filan olur.

Amansız derde amansız deva bulacaksın
Ya da hiç dokunmayacaksın (Hamlet-Shakespeare)

Ertesi günü güzelleştirmek için fazla uzun vadeli bir plan olurdu bu.Şimdi atıkları doğru yerlere yollamak, çevreyi kirletmeyen deterjanlar kullanmak vs bireysel şeyleri yapıyorum zaten.

Yarın güzel olsun..Bu ne garip bir sipariş.
Ne yapmalı ne etmeli?

Derken yine yaptı yapacağını ...soru işaretlerim ünlemlere dönüşmeden güneş doğdu.
Cep telefonuma alarm diye yüklediğim sesleri sürekli değiştiriyorum.
İkizler burcunun bir özelliği olsa gerek.. aynı kaldırımda yürümek zorunda olsam bile aynı taşlara basmamaya çalışmak mesela.
Bu sefer sesi gripten çatlamış bet sesi bir horoz uyardı beni
üürü - üüüüüüüüüüüüü

Kalk kadın kalk!
Sen ne yapacağım derken sabah oldu bile bak.

Koştum öptüm kıvırcık saçlarının en naif buklesinden.

-Kızım uyan, sabah oldu dedim.
-Portakal çiçeğim; huuuu..dedim
-Keçiiii beş dakika daha mı? dedim

Elini havaya kaldırıp beş parmağını gösterdi.İki kardeşin de alışkanlığı olan bu "beş dakka dahaaaa" seramonisi başlamış oldu. İddialarına göre bu beş dakikalık sürede gördükleri rüyayı yarım bırakmayıp bitiriyorlarmış.Bu ne çeşit bir yetenek bilmiyorum ama aklımın ermediği bu alana elimi sürmüyorum.

Sonra mutfağa gittim.
Çayı hazırladım, portakal suyunu sıktım, kızlarıma bir güzel krep yaptım.

Mutfağın camları dışarının soğuğundan muaf sıcacık bir yuvanın etkisi ile buharlanmıştı.


Selin geldi, camın buğusuna kalp çizdi.
Altın rengi krepleri gördü gülümsedi.
Sarıldı kocaman,içimdeki tüm dünyaları kucaklarcasına.

-Annecim günaydın, bu ne güzel bir gün..dedi.



Yaşıyor olmak, sevdiklerimizin hepsi yanımızda değilse bile sevmediklerimizden uzak olmanın huzuruyla demlenmek güzel yarınlar için iyi bir başlangıç dedim.

Yaşadığım her anı , yaşadığım her anı güzelleştiren çocuklarımı bir kez daha ve daha da çok sevdim.