yurt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yurt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ekim 2022 Pazar

Mutlu Keyifli Bi Yazı bu..Okuyunuz ve Paylaşıldıkça Çoğalan Sevinçlerden Payınızı Alınız/Zümrüdü Anka Kuşunun Tüyü



Nehir de Hacettepe'yi kazandı ablası gibi.

Öğrendiğimizde annem ben Selin ve Nehir sağanak yağışlı bir günde Gemlik otogarına gitmeye uğraşıyorduk Eskişehir arabasına yetişmek üzere ve sağ tarafı denize dik yamaçlı kaygan yoldan giderken  Nehir'in "anne ben Hacettepe kazanmışım" demesi ile sakin yağmur sesi başka anlam kazanmıştı ama ben ona inanmayıp sabahın köründe üniversite sınav sonuçları mı açıklanır demiştim  ki tam da bu neden le Seiln  donakalmış kardeşinin elinden telefonu alıp  "anne gerçekten Hacettepe'yi kazanmış Nehir" deyiverdi.

Sonrası az sadaka çok bela savar niteliğinde bir sahneydi.

Annem sevincinden öyle bir çığlık attı ki garibim taksi şoförü araca takla attırmakla  uçurumdan aşağı yuvarlamak arasında çelişkiye düştü. Annem bir karıştır ama komançilerde yoktur ondaki ciğer çığlık attı mı zıplatır hani. Taksiden indiğimizde hala boş bakıyordu  şoförün gözleri...neyyyse

Sonra şapkadan tavşan çıkartan kızımı bağrıma bastım. Bir kaç gün o da ben de  ablası da dershanesi de babası da..hani anneannesi hariç cümle alem de inanamadık sonuca.

Selin tam bir akademik dehadır. Onunla ilgili bişi takip etmek gerekmez. Bankodur. Daima birincidir, ödevlerini geciktirmez her konuda yeterlidir,inanılmaz sosyal dengesi mükemmeldir filan hani çocuk Allah'ın bir lütfu...daha azı ile tanımlayamam onu ..haksızlık olur.

Nehir masaldaki ağustos böceğidir. Matematik ile bağı 62'den tavşan çizmekten ibaret.Dikkat dağınıklığı o radde ki çoğu zaman ilacı da unutur.Ama kalbi..ahhh atlas okyanusundan daha geniş ve zengin . Kedilere keman çalar,evde salyangoz besler..diğerlerini saymayayım. Her canlıyı sever. 3 kuruş harçlik biriktirse bizden gizli Darüşafaka'ya yatırır (iyilik gizli olmalı düsturu).

İkisi de ayrı dallarda o kadar mükemmel o kadar kusursuz o kadar özel ve o kadar güzeller ki ben bunu  hak edecek ne yapmış olabilirim diye düşünür dururum  yıllardır.

İkisi de sağlam Atatürkçüdür..

Dershane dedi ki mezuna kalmasa iyi olur. Hani beklenti.."severiz biz Nehir'i " boyutunda. Meslek seçimi testi yapıldı. Karate Kid ile Aşk ve Gurur arasında geniş bir skala. Alaka yok yani yaklaşık bağdaşık hiç bişi yok.

Deneme sınavlarında herkes kaç netin var diyor , Nehir eksilerde.

Sınavdan çıktılar. Kaç netin var diye konuşuyor herkes. Nehir hatırlamıyor ki ne yaptığını. Panik içinde eteğini beline dolamış elinden geleni yapmış kuzum.Kurban olurum onun minnacık yüzündeki endişe çizgilerine.. Hatta anlatmıştım size şu yazımda bunu (tık)

Neyyse..sonuç gelince işte öyle annem çığlığı bastı, takla atmaktan son anda kurtardık yani.

Sonra Nehir değişti. Mükemmel yönde değişti. Mutluluk kadar insana yakışan ve tedavi özelliği olan duygu var mı acaba? Sürpriz yumurta, ışık saçan bir genç kıza dönüştü.

Ablası ile aynı öğrenci evinde kalması ise bu işin kusursuzluğuna Zümrüdü Anka tüyü  dikti.

Hazırlıklar, evraklar yolculuklar gitmeler gelmeler...bugün itibarı ile Özer ve ben yemekleri 2 kişilik pişirmeye alışacağız. Herkesin hayatı  kendi yoluna girdi ve ben daha mutlu bir ayrılık senaryosu hayal edemiyorum (ederim ama sonra..Nasa'da işe başlasınlar filan mesela çocuklarım).

Haaa bi de: insanlar ne acaip var ya. Nehir Hacettepe kazanınca "sen bilerek kızı kötü anlattın nazar etmeyelim" diyenler oldu. Vallahi dediler...

Ekim hiç bu kadar güzel gelmemişti. Şimdi işteyim.Sonra kalkacağım ve hiçbişiyapmakzorundadeğilimvallabillainanılmazamagerçek ülkesinin sakin sularında kendimi bir bardak çay, kitabım ve yağmur sesinin kucağına bırakacağım.

Güzel kızlarım..gurur duydum yahu!



16 Eylül 2019 Pazartesi

Eylül Ayrılığı






Yaaa işte böyle, bir varmış bir yokmuş misali uçup gidiyor zaman. 
Bugüne ait her şeyi dünün anıları ile yaşamak oldu bana kalan.

O gün, nikaha gittiğimiz gün gibiydi Özer ile benim için. İkimiz arasında sözsüz bir anlaşma. O kadar olması gereken şekildeydi ki her şey..o kadar  işte.Tren garına gittik ve ayrılık başladı.

Selin artık  yurtta kalan bi kıvırcık keçi. Musmutlu. Ben bilirim o  yatağına uzandığında, anne-babanın onayıyla evden ayrılmanın verdiği huzurun ve özgürlük hissinin  iliklere işleyişini. Penceresinin ardında tıpkı benim yurt odamdaki gibi bir tatlı ağaç ve onun   sevecen fısıldamaları var. 

Ankara havası da bir tuhaf canım. Ağzımız dilimiz kurudu. Eski iş yerimden  nazik bir beyfendi  gönüllü şoförlük yaptı bize. Bilmediğim Ankara'da gitmediğim yer kalmadı sanki. Hiç bir eksiğini bırakmadım. Oh, şükür.Alışverişi de tamamladım, gezdirip tozdurmayı da. Odasını temizlediğimde ellerimin ve kafamın nasıl da yurt işleyişine alışkın çalıştığını görmek güldürdü bile beni. Nevresimini sererken  negzel bişiler seçmişiz diye tebrik ettik kendimizi. Ben güldükçe o  coştu, ben heveslenip beğenilerimi dile getirdikçe o  ışıldadı.

Marmara İletişim Harbiye'nin arka sokaklarında bi yerde idi. Kampüs hayatını  Hacettepe'de görmüş oldum . Ne şahane bi yer burası böyle dedim. Kızım sen burda çok mutlu olacan dedim. Hay Allah  yürü yürü bitmiyo dedim. Fakültelerin hepsinin önünden geçtik nerdeyse, ben burayı özlerim dedim.  Ben dedikçe o mutlu oldu, o mutlu oldukça ben yürüdüm gezdim.

O  anlamayı öğrendi ben susmayı. "Sırtına bi hırka al" larımı yuttum, " çok tuz ekiyorsun"larımı yuttum, "cam açık uyuma gecesi serin sabahı ayaz buranın"larımı yuttum. Ona ait dünyada misafirdim, saygı gösterdim sustum.

Odasının  manzarası bi güzel bi güzel. Burayı her mevsim görebilecek olman ne büyük bi ayrıcalık, ne anılar biriktireceksin kim birilir dedim heyecanla. Güzel gözleri  çam ağaçlarını karlı hayal etti ve neşeyle parladı, gördüm.

Kütüphanesini, yemekhanesini ,kedilerini,meyva ağaçlarını gezdik. Kampüs için de yemek yedik. Eskiden "abi" dediği oğlanların ona abice bakmadığını fark edip içimden fırlayan cinleri bastırmakla uğraştım bi süre. Ya hepsi ikizler burcuydu kampüsteki genç hanımların, ya hepsi ikizlerini öne çıkartmak için büyük bir cesaret ve özen ile donanmışlardı bilemedim. Ice Americano ve hamburger takıldım tansiyonum sana emanet Allah'ım diye diye.

Sonra, deterjan-su-yeşil çay filan aldık odasına taşıdık işte son gün. Ben gideyim artık kızım dedim  onun "annem  gitse" diye istemesinden evvel davranmayı önemseyerek. Tereddüt etti. "Sen bilirsin" dedi. Öptüm neşeyle sarıldım. "Senle gurur duyuyorum, seni çok seviyorum kızım " dedim. "Ben de seni çok seviyorum " dedi. Kampüste utandırmayacak kadar kısa sarıldım.

Sonra ayrıldık. O yurduna doğru yürümeye başladı, ben iki adım attım arkama dönüp baktım. Bakmasam iyiydi ya..yapamadım. Bir an o da bakacak gibi oldu ama bakmadı. Aferin kızıma, yolu belliydi ;durmadı.

Sonra   gece yarısına  otobüs bileti alıp İstanbul'a eve geldim.Günlerce uyumamaktan  bitkin düşmüş bedeni,     onca ağır hüznü içine gömdüğüm ruhu  yatağıma serdim.  

Dedim ya… Eylüldü.

Savruluşu bundandı kimsesizliğimin…

7 Mart 2015 Cumartesi

Rüya


17-18 yaşlarındaydım. Yurtta kalıyordum, peri tozlarına inanacak kadar hayal dünyasında, taciz edenin kafasını şemsiyem ile kıracak kadar realist, titreyen mum ışığından medet umacak kadar mucizelere aç,yurt odasındakilerin derslerine girecek kadar bitmek tükenmek bilmez bir meraklının şaşkının tekiydim.

Evet yaaa..ne acaip kızdım ben :)

  • Biri hukuk öğrencisiydi:bayılırdım derslerine girip ders kitaplarını okumaya.Kriminoloji ile ilgili derslere arkadaşımın yerine girip not tuttuğum olmuştu;o kadar seviyordum.

  • İktisat dersleri çok sarmıyordu

  • Eczacılık derslerinden sonra şapşallığımla ve hiç bişi anlamazlığımla deli gibi eğleniyordum. Derya da benim yorumlarıma gülerdi çünkü saçmalamakta sınır tanımazlardandım kesinlikle.


Salaş kafelere takılır, yeni arkadaş grupları ile zaman geçirirdik bazen. 

Cemrelerin yeni düşmeye başladığı, tabiatın sancılarla yeni doğumlara hazırlandığı, bir günü yaz bir günü kış yaşadığımız günlerdi..Rüyamda O'nu gördüm.

Önce, öylesine bir rüya sandım.

Kıvırcık saçlı (kıvırcık derken hani cidden saçları kıpkıvırcık olanlardan bahsediyorum) kumral bir oğlandı. Badem şeklinde açık kestane gözleri vardı. Bir koşturmacanın ortasında kalıyorduk ben ileri giden şeritteydim o geri giden şeritteydi, kalabalığın sürüklemesinde sadece birbirimize çaresizce bakıp gözden kaybediyorduk. Yüreğimde bir şey , sırçanın narin kırılmasını andıran "çıt" sesi ile bin parçaya bölünüyordu.

İçimde bir garip sızı ile uyandım.

Gözümü açaraçmaz yataktan fırlama alışkanlığım, hareketli,kalabalık,karman çorman geçen günlerin sabahları rüyayı kısa zamanda unutmamı sağladı.

Sonra yine O'nu gördüm rüyamda.James Bond filmleri ile Love Story karışımı bir rüyaydı. Korktum mu,heyecanlandım mı,romantrizmden mi ölüyordum bilemedim sabah kalktığımda. Filmde başrol kadını bendim..ve yine adsız kıvırcık vardı.

Ara ara O'nu rüyamda görmeye devam ettim.Hiç konuşmuyorduk.Sesini bilmiyordum. Çevremde tanıdığım kimseye benzemiyordu. Ben de , alay konusu olmam için bi milyon sebep varken bir de bunu eklemek istemediğimden kimseye rüyalarımın adsız kıvırcığını anlatmıyordum ama rüyalar Yaprak Dökümü ya da Muhteşem Yüzyıl'dan bile uzun süren bir dizi silsileye dönmüştü.

Sonra bir gün şu "af" taki kankam ile "Gü'ye" deki kankam ve şimdi hatırlamadığım birileri , yeni bir mekana gittik.Akşamüstü idi. Bir binaın terasında açılan cafe, açılış günü nedeni ile inanılmaz indirimli sunumlar yapmıştı ve üniversiteli gençlik resmen çatı katına giden dar merdivenleri istila etmişti. Biz itiş kakış giderken başkaları da itiş kakış dönüyordu.Ucuz tost yemek için komik bir izdiham bu diye neşeyle gülerken O'nu gördüm.Kıvırcık saçları ile balmumundan yapılmış gibi garip bir renge sahip suratında açık kestane gözlerini bana dikmiş ,adeta donakalmış büyük bir şaşkınlıkla bana bakıyordu. 

Kalakaldım. Ardımdakiler itiyor , Esra çekiyordu. Yürümüyordum , kalabalığın sürüklemesi ile O'ndan uzaklaşıyordum. O da kalakalmış, kalabalığın sürüklemesi ile iradesi dışı ilerliyordu ama ikimiz de aynı çekingen şaşkınlıkla birbirimize bakıyorduk.

Gü, "tanıyor musun o çocuğu, sanki seni tanıyormuş gibi bakıyordu" dedi.
"Emin değilim" dedim üzgün üzgün.

Kutsal tost mekanına vardık, oturduk.

"Ne oldu sana " dedi endişeyle
"Bir rüya gördüm" dedim yaşamın sunduğu sürprizlere el çırpan bir çocuk gibi neşeyle.

Rüyalara inanışım böyle başladı...


Hatırlayan, unutandır...


Şeytanın Ayak İzleri//John BURNSIDE

14 Aralık 2014 Pazar

Küfür


Keşke önce twittera bakmasaydım.
Yine mutlu mesut uyanmıştım bir şekilde  3 maymunun en az 2 sini bağrıma basmayı filan hedefleyip, zaman bunu gerektiriyor filan diye kendime telkinler edip.
Oysa şimdi, yine, bir kez daha yapamayacağımı anladım.

Küfür ile 14 yaşımda  tanıştım. Aile ortamında mevcut değildi, annem de görüşeceğimiz insanları -arkadaşları o yaşa kadar titizlikle seçmişti. İlk duyduğum küfür  "ağzına s....m senin" oldu. Kavganın ortasında bu lafı duyup mel mel baktığımı görünce, karşımdaki de duraladı. 

-O ne be? dedim öfkeyi az erteleyip merakın baskınlığı ile yönlenerek.

Uzun uğraşlardan sonra  bahsedilen eylemin dışkının ağza konması olduğu bana izah edildi bilmediğime hayretler edilipte. Kavga, arka planda kalmıştı.

-Ama bu iğrenç?! Mikrop pislik dolu ..neden yapmak istesin bir insan bunu, hem de çok aşağılayıcı dedim.

Bana çok güldüler.
Ben de onlarla birlikte güldüm....ama hala insanların böyle bir şeyi düşünmeleri iğrenç ve anlamsızdı benim için.

Sonra yeni dünyanın kuralları ve renkleri aldı götürdü beni. Geç öğrendim ama güç öğrenmedim doğrusu.

Üstüne onca yıl yurt tahsili, jargonu eklenince öfkeyi ifade etmekte hatırı sayılır bir birikim edindim sanırım.

Sinkaflı küfürleri hayatımın hiç bir döneminde sevmedim.Yanımda küfredilmesinden de hazzetmem doğrusu, izin verdiğim bir şey değil. Cem Yılmaz'ı, sadece ve sadece bu yüzden izlemiyorum. Bu tür şeylerin normalleştirilmesine karşıyım .  Ben dünya para verip gideceğim adam yüzüme bakıp ana avrat sövecek ve bunun normal olduğunu iddia edecek...yok; bu benim doğrum değil. Saygı, diğer şeylerin çok önünde gitmeli ve neresinden tutarsanız tutun bu saygısızlığın ta kendisi.

Saygı, hayatın her alanında en önemsediğim belki. Sanat,siyaset,ikili ilişki, ifade tarzı..hepsinde arıyorum bunu belki yapı belki yetiştiriliş belki edinimlerden dolayı.

Diyeceğim o ki, bugün twittera bakmasaydım yıllar öncesinde bıraktığım,telafuzunu dahi unuttuğum o galiz küfürler oldukları yerden zıplaya zıplaya gelmeyecekti dilime.

Bugün dünden daha kötü bir şey mi oldu?
Yok..ben artık dayanamıyorum.
Umudumu mu kaybettim?
Yok, o bende baki...kızgınım, aptal değil!
Kötüye mi kızdım?
Yok..o zaten kötü, kör olanlara, tartışmak yerine sidik yarışına girenlere, bir şeyler yapmak yerine kendi etrafında tur atanlara kızdım.Dayanamadığım onlar.

Böyle bir günde, Nazım'ı anmadan olmaz ki.
Başka kim kor ateşi gem altına alır, başka kim sus der avaz avazıma.. 

"Aklının hala kendisine ait bir köşesi vardı ve tıpkı karanlıkta bir çatlak misali,buradan içeriye bir ışık sızıyordu;Geçmişten bir ışık.." (Yüzüklerin Efendisi-Yüzük Kardeşliği)

Mutlu günler yakın olsun..kaybetmeden değerini bildiklerimiz kaybettiklerimizi geri alıp bizi bulsun.

Gün gelir, çöle bile yağar yağmur.









BİR HAZİN HÜRRİYET 

 

Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
yoğurursun
          bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı
Karun etmek hürriyetiyle hürsün!

Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
                                      değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
hürriyetiyle hürsün!

Başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!

En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!

Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!

Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle
hürsün

Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hürriyeti seçmene lüzum yok
hürsün.

Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.
 

                                                                                    1951 

15 Ekim 2014 Çarşamba

Hacıyatmaz...


Bir gün çocuğunuz başka şehirde üniversite filan kazanırsa, sakın bir yakınınızın yanına vermeyin onu. Bırakın yurtların soğuk koridorlarında kendini ısıtacak dostluklar kurmayı öğrensin, bırakın bacakları henüz güçlüyken dik yokuşları tırmanmayı öğrensin ve bırakın yoklukları tanısın ki ileride şükrü gönülden öğrenmiş olsun.


Vezneciler Kız Öğrenci Yurdu..1500 tane 19'larında kız çocuğu. Tam bir "hamdım piştim yandım elhamdülillah" sokağı.

Çıplak koridorlarını, bit kadar odasındaki tıkışlığı,kaşındıran battaniyemizi,pembeliğinden utanan pembe ya da değişim günü pembeyi verip yerine aldığımız, bir kaç yıkama sonra adımı değiştirip gri olacağım diyen mavi nevresimlerimizi severdim. Bir çay almak için 2 uzun koridor 3 kat merdiven bir koca avlu ve bir kısa koridor yürüyüp o çayı aldıktan sonra aynı yoldan odaya dönmenin anlamsızlığını, soğumuş çayımı yudumlamayı severdim. Suların kesik olduğu zamanlarda kaloriferden su boşaltıp o tiksinç suda saçımızı yıkayacak kadar neşeli bir gençlik yaşamayı severdim.

Elektrikler kesildiğinde bu 1500 kızın aynı anda attığı çığlığın Bayazıt'tan duyuluşunu severdim. 

Birimiz hasta olduğunda tıptan öğrenci arayışımızı,iğneyi hemşirelik öğrencisinin vuruşunu,veteriner öğrencilerinin kedileri doğurtuşunu hep beraber izlemeyi severdim.

Açken paramızı birleştirip aldığımız döner ekmeği 6 pay edişimizi severdim. 
Açlığımıza ürettiğimiz çözümleri severdim.


Ben, fal bakardım iskambil kağıtlarından.
Sigara satardım tane usulü
Orkid satardım tane usulü, gece yurttan çıkış yasakken mecburiyetten orkid arayanlara
Jeton satardım sevgilisini özlemişlere anne kokusuna hasret kalmışlara karaborsa
Sağda solda bırakılmış boş kola şişelerinin depozitolarını biriktirirdim.

Ya da içimizden birine sevdalanmış, "taze aşık" bir delikanlı bulur sevgilisiyle yemeğe gittiğinde tesadüfen eşlik eder sonra bol keseden atıp tüm hesabı ödemesine "ay ne gerek vardı"larla izin verirdik.

Aç kalmazdık...

Hayat zor, yokuşlar dik,gönüller gençti...severdim yaşamayı.

Şimdi soyadı bir yana dursun adını bile hatırlayamadığım kaç arkadaşımı gece acile kaldırdım ben..Çapa'da Cerrahpaşa'da birbirimizin başında sabahlamalarımız..onca acı yokluk zorluk içinde baş tacı edip çamura düşürmediğimiz aşklarımız...gece "ölmez di mi" korkularımız, sabah "doktor ne yakışıklıydı beaaa" geyiklerimiz...cayır cayır yanmayı severdim ben.

Di ve ben Heybeli Ada'da..sene 88
Hiç unutmam ,İstanbul'daki su yokluğundan fenalık geldiğinde seferlerin birinde, ilk ataması Erzurum olan ablamın yanına gitmiştik otobüse atlayıp Di (Dilek) ile ... Ablam beni görünce gülümsemişti tüm sarsukluklarımı hoşgören sevecen abla gülümseyişini takınıp. Di ile o kadar uzun kalmıştık ki banyoda,kapı şişmişti buhardan. Ertesi gün geri dönmüştük .Gençtik, yollar uzun zaman boldu,yorulmak kavramı henüz uğramamıştı semtimize.İstanbul'dan Erzurum'a bir banyo için gidişimiz mevzu değildi de ertesi gün okula saçlarımızı savurup gideceğimizi konuşuyorduk keyifle.

Eylemlerde yurdu basan çevik kuvveti "yurda erkek girdi heyyooo" çığlıkları ile içeri hapsedişimizi ve gergin ortamın kahkahalara boğulmasını severdim...

Birileri aşkının kahrından odaya rakı masası kurmuş demlenirken kendi ranzamda Yasin okuyuşumu, o rakısını ben duamı bitirince birbirimizin omuzunda aşklara ve hayata ağlayışımızı severdim.

Ramazan geceleri sahur yemeklerine herkesin doluşmasını, bir Halley bir kola ile sahur yapışımı severdim.

Bayazıt kulesinin tepesindeki ışığın renginden ertesi günkü hava durumunu öğrenip giysi seçişimizi severdim.

Özel günlerde AGS kreasyonunun sınırsız seçenekleri ile donanmayı ya da donatmayı severdim.(Arkadaş Giyim Sanayii)

Odaya yeni gelenlere lezbiyen taklidi yapışımızı, ilk gece yanına süzülüp ödünü kopartışımızı severdim.

Beş para etmeyen genç kızlardık..beş para etmeyişimizi severdim.

Ruh çağırdığımız geceler korkudan tuvalete 6 kişi birden gidişimizi,sırayla birbirimizi bekleyişimizi severdim.

Hayallerimiz vardı kimimizin mutlu bir yuva,kimimizin parlak bir gelecek üzerine..hayallerimizi ,hayal kırıklarımız kadar çok severdim.

Haşim İşçan'dan gelirken uzun karanlık bir yol, ardından iki film birden oynatan malüm sinemalardan birinin önünden geçer yurt kapısının önünde bekleyen seyyar satıcılar,minibüsçüler ve bilimum abaza sürüsü arasından sıyrılır kimlik kontrolü sonrası yurda girerdim..o demir parmaklıkların ve çıplak taşlığın verdiği güveni ,yuvama girmişim duygusu ile çok severdim....

Ben, hiç olmanın hep oluşu getirdiğini yurtta öğrendim ; ben kendimi yurtta buldum..çok sevdim.



8 Haziran 2014 Pazar

Devinim


Ufak tefek , kalın dudaklı boş bakışlı bir kızdı. Üniversitenin her şeyi boş verebilen özgürlükleriyle serinlenilen koridorlarında tanışmıştık ve kesinlikle herhangi biriydi benim için.

Ülkem insanlarının fala merakı her yaşta geçerli. Nitekim o gün de kahveye gittiğimizde sıkı bir okey partisinin ardından bir arkadaşımı kıramayarak baktığım kahve falını gören kahve ısmarlamıştı kendine. Sonra Allah yarattı demeden bana uzatılan ardıardına bakmam istenilen  fincanlar. 21 kişiye fal baktığımı ve sonra kustuğumu hatırlıyorum. Adına Gül diyelim asıl adı saklı kalsın, Gül de onlardan biriydi. Doğrudürüst tanımıyordum ve çok umurum da değildi. Fincanını alıp baktığımda sadece konuştum. Ne dediğimi bile pek hatırlamıyorum ama o gözleri kocamana açılmış halde bana bakakaldı. Ailevi sorunlarından, kimseye açamayacağı dertlerinden bahsetmiş ve babasını uzakta bırakması halinde hayatının düzene gireceğini söylemiştim aşağı yukarı. Az sonra ağlayarak ellerime kapandı .Sen bunu nasıl biliyorsun diye inliyor,çığlıklar atıyordu. Canım sıkılmıştı, ne olup bittiğini anlamadığım gibi midem bulanıyordu,acıkmış ve yorulmuştum ve Gül hala umurum değildi.

Arkadaşları koluna girerek onu dışarı çıkardılar ben de kendime bir karışık tost söyledim.Ancak bir meşe ağacı kadar duyarlıydım.

Biraz süre geçtiğinde Gül geri geldi ve benimle özel konuşmak istediğini söyledi. Suratımı asarak artık fal bakamayacağımı çok yorulduğumu söyledim.İri gözlerinde ve titreyen dudaklarında başka bir anlatım vardı, yalvardı.Konuşmayı kabul ettim, bir köşeye çekildik. Sesini alçaltarak "ben ensest bir aileden geliyorum ve bunu bilen yok " dedi. O an tepki vermemem ve onu sakin bir şekilde dinlemeye devam etmem, onun sandığı gibi derin anlayışı olan olgun bir genç kızın kontrollü  davranışı filan değildi. Ensest ne demek hiç bir fikrim yoktu, Gül'ü dinleyerek anlamayı umuyordum. 10 numara salaktım ben (şimdi değil miyim???bilmiyorum ki :-)) 

Ona son derece güven veren sessiz dinleyişim karşısında göz yaşlarına boğuldu. Annesi beyin kanaması geçirmiş ve doktor cinsel ilişkiye girmesini yasaklamış. Bir süre sonra da babasının tacizleri başlamış. Annesi üzülmesin diye sesini çıkartamıyormuş ama kilitlediği kapısının her gece zorlanması babasının açık yalvarmaları onu mahvetmiş. Üniversiteyi başka şehirde okumayı seçmesi babasını deliye döndürmüş ama o kaçmış.

Eh, ensest ne demek öğrenmiştim ama hiç mutlu değildim doğrusu. Benden ne istediğini , onun için ne yapabileceğimi sordum.Artık çok üzgündüm ve onun için iyi bir şeyler yapmayı çok istiyordum ama doğrusu önce tostumu bitirmeyi hepsinden çok istiyordum. 

Henüz 19 yaşındaysanız ve karnınız çok açsa hayat kesinlikle ertelenebilir bir şeydir.

Sonra kendimi onun hayatının içerisinde buluverdim. Her şey daha kötüye gitti. Önce , evci çıktığında bir akrabasının eşi tarafından tecavüze uğradı. Bu berbat bir şeydi. Yurtta gözyaşları içerisinde  hayata yumruklarımızı sıkmış öfke yağdırırken darbenin devamı geldi. Hamileydi. Korkudan ölüyorduk. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Alelacele birer iş bulduk. Mesela ben marketlerde tuvalet kağıdı reyonunda durdum tanıtım elemanı olarak birer hafta filan. Cam kavanozumuz vardı , herkes kazandığı parayı oraya atıyordu.Para yetti, doktora götürdük.Bu beladan kurtulduk derken ve bir ay öncesine göre hepimiz 10 yaş büyümüşken hayat "durun bakalım" dedi. Dersimi aldım demek hiç de öyle kolay değildi. Bebekleri ikizdi ve içinde parça kalmıştı..kanama durmuyordu. Yeniden doktor aynı berbat duygular silsilesini tekrar yaşamak.

19 yaş bizler için kolay değildi. Başımızı hala dik tutup kadere yumruk sallamak belki cahilliğimizden belki yüreği sağlamlığımızdandı. Bunu hala bilmiyorum.


Zaman geçti. Gül'ün başı dertten kurtulmuyordu. Birine aşık oldu ve başından geçen her şeyi anlattı. Adam onunla yine de evlenmek istediğinde artık 19 yaşın başlarında sahip olduğumuz iyi niyet ve boşvermişliği çoktan yitirmiş olan bizler şüpheyle birbirimize baktık. Gül bizi dinlememiş, adama nikah işlemleri için nüfus kağıdını çoktan vermişti. Adam kadın taciri çıktı, nüfus kağıdını geri almak ve Gül'ü rahat bırakmasını sağlamak için asla onaylamadığımız kişilerden yardım almak bize kaldı. 

Offf ne seneydi. Arada olan berbat şeyleri artık yazmak dahi istemiyor ellerim.


Sonra günler günleri aylar ayları kovaladı.Bir gün Ortaköy sahilinde otururken Gül'ü gördüm yanında tekin olmayan bir adam ile. Koştum yanına gittim. Bu kim..dedim.Nişanlısıymış. Uyuşturucu kullanıyormuş,asker kaçağıymış ama çok iyi biriymiş ve başından geçen her şeye rağmen Gül'ü seviyor, onunla evlenmek istiyormuş. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü elbet. Uğraşmaktan bıkmıştım ama "aman neyse bana ne" diyebilecek yaşta değildim. Şimdi gülümsüyorum, galiba o "aman neyse bana ne" yaşına hiç gelemedim ben.

Gül yaşadıklarından bıkmış, yaşamaktan adeta vazgeçmişti.Okula da gelmiyordu doğru dürüst. Sonra bir gün şakağında bir tokadın morluğuyla kantine girdi ürkek."Beni dövdü" dedi kısaca." O okul bitecek yoksa seni gebertirim" dedi.



Adamı takdir mi etsek yersek mi ne yapsak bilmez haldeydik. ite kaka, ama öpücükle ama tokatla Gül okulu bitirdi. Adam,onunla evlenme isteğini aileye iletti. Baba izin vermedi. Adam babayı da dövdü. Biz artık bu garip şahsiyeti ilgi  ve gittikçe artan sempati ile aramıza almıştık. Adam Gül ile evlendi. Diploma aldığı gün de ona Nişantaşı'nda bir Halkla İlişkiler şirketi kurdu.

Bir çocukları var ve çok mutlular.

Kıssadan hisse mi?

Her yaşımda her yaşamda ayrı hissesi var bu öykünün...ama en temel hisse yaşam başladığı gibi bitmez, kaderin hükmüne akıl sır ermez olmalı sanırım.

Başka portrelerde de görüşmek dileğiyle.. sevgiyle kalın.