19 yaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
19 yaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Haziran 2014 Pazar

Devinim


Ufak tefek , kalın dudaklı boş bakışlı bir kızdı. Üniversitenin her şeyi boş verebilen özgürlükleriyle serinlenilen koridorlarında tanışmıştık ve kesinlikle herhangi biriydi benim için.

Ülkem insanlarının fala merakı her yaşta geçerli. Nitekim o gün de kahveye gittiğimizde sıkı bir okey partisinin ardından bir arkadaşımı kıramayarak baktığım kahve falını gören kahve ısmarlamıştı kendine. Sonra Allah yarattı demeden bana uzatılan ardıardına bakmam istenilen  fincanlar. 21 kişiye fal baktığımı ve sonra kustuğumu hatırlıyorum. Adına Gül diyelim asıl adı saklı kalsın, Gül de onlardan biriydi. Doğrudürüst tanımıyordum ve çok umurum da değildi. Fincanını alıp baktığımda sadece konuştum. Ne dediğimi bile pek hatırlamıyorum ama o gözleri kocamana açılmış halde bana bakakaldı. Ailevi sorunlarından, kimseye açamayacağı dertlerinden bahsetmiş ve babasını uzakta bırakması halinde hayatının düzene gireceğini söylemiştim aşağı yukarı. Az sonra ağlayarak ellerime kapandı .Sen bunu nasıl biliyorsun diye inliyor,çığlıklar atıyordu. Canım sıkılmıştı, ne olup bittiğini anlamadığım gibi midem bulanıyordu,acıkmış ve yorulmuştum ve Gül hala umurum değildi.

Arkadaşları koluna girerek onu dışarı çıkardılar ben de kendime bir karışık tost söyledim.Ancak bir meşe ağacı kadar duyarlıydım.

Biraz süre geçtiğinde Gül geri geldi ve benimle özel konuşmak istediğini söyledi. Suratımı asarak artık fal bakamayacağımı çok yorulduğumu söyledim.İri gözlerinde ve titreyen dudaklarında başka bir anlatım vardı, yalvardı.Konuşmayı kabul ettim, bir köşeye çekildik. Sesini alçaltarak "ben ensest bir aileden geliyorum ve bunu bilen yok " dedi. O an tepki vermemem ve onu sakin bir şekilde dinlemeye devam etmem, onun sandığı gibi derin anlayışı olan olgun bir genç kızın kontrollü  davranışı filan değildi. Ensest ne demek hiç bir fikrim yoktu, Gül'ü dinleyerek anlamayı umuyordum. 10 numara salaktım ben (şimdi değil miyim???bilmiyorum ki :-)) 

Ona son derece güven veren sessiz dinleyişim karşısında göz yaşlarına boğuldu. Annesi beyin kanaması geçirmiş ve doktor cinsel ilişkiye girmesini yasaklamış. Bir süre sonra da babasının tacizleri başlamış. Annesi üzülmesin diye sesini çıkartamıyormuş ama kilitlediği kapısının her gece zorlanması babasının açık yalvarmaları onu mahvetmiş. Üniversiteyi başka şehirde okumayı seçmesi babasını deliye döndürmüş ama o kaçmış.

Eh, ensest ne demek öğrenmiştim ama hiç mutlu değildim doğrusu. Benden ne istediğini , onun için ne yapabileceğimi sordum.Artık çok üzgündüm ve onun için iyi bir şeyler yapmayı çok istiyordum ama doğrusu önce tostumu bitirmeyi hepsinden çok istiyordum. 

Henüz 19 yaşındaysanız ve karnınız çok açsa hayat kesinlikle ertelenebilir bir şeydir.

Sonra kendimi onun hayatının içerisinde buluverdim. Her şey daha kötüye gitti. Önce , evci çıktığında bir akrabasının eşi tarafından tecavüze uğradı. Bu berbat bir şeydi. Yurtta gözyaşları içerisinde  hayata yumruklarımızı sıkmış öfke yağdırırken darbenin devamı geldi. Hamileydi. Korkudan ölüyorduk. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Alelacele birer iş bulduk. Mesela ben marketlerde tuvalet kağıdı reyonunda durdum tanıtım elemanı olarak birer hafta filan. Cam kavanozumuz vardı , herkes kazandığı parayı oraya atıyordu.Para yetti, doktora götürdük.Bu beladan kurtulduk derken ve bir ay öncesine göre hepimiz 10 yaş büyümüşken hayat "durun bakalım" dedi. Dersimi aldım demek hiç de öyle kolay değildi. Bebekleri ikizdi ve içinde parça kalmıştı..kanama durmuyordu. Yeniden doktor aynı berbat duygular silsilesini tekrar yaşamak.

19 yaş bizler için kolay değildi. Başımızı hala dik tutup kadere yumruk sallamak belki cahilliğimizden belki yüreği sağlamlığımızdandı. Bunu hala bilmiyorum.


Zaman geçti. Gül'ün başı dertten kurtulmuyordu. Birine aşık oldu ve başından geçen her şeyi anlattı. Adam onunla yine de evlenmek istediğinde artık 19 yaşın başlarında sahip olduğumuz iyi niyet ve boşvermişliği çoktan yitirmiş olan bizler şüpheyle birbirimize baktık. Gül bizi dinlememiş, adama nikah işlemleri için nüfus kağıdını çoktan vermişti. Adam kadın taciri çıktı, nüfus kağıdını geri almak ve Gül'ü rahat bırakmasını sağlamak için asla onaylamadığımız kişilerden yardım almak bize kaldı. 

Offf ne seneydi. Arada olan berbat şeyleri artık yazmak dahi istemiyor ellerim.


Sonra günler günleri aylar ayları kovaladı.Bir gün Ortaköy sahilinde otururken Gül'ü gördüm yanında tekin olmayan bir adam ile. Koştum yanına gittim. Bu kim..dedim.Nişanlısıymış. Uyuşturucu kullanıyormuş,asker kaçağıymış ama çok iyi biriymiş ve başından geçen her şeye rağmen Gül'ü seviyor, onunla evlenmek istiyormuş. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü elbet. Uğraşmaktan bıkmıştım ama "aman neyse bana ne" diyebilecek yaşta değildim. Şimdi gülümsüyorum, galiba o "aman neyse bana ne" yaşına hiç gelemedim ben.

Gül yaşadıklarından bıkmış, yaşamaktan adeta vazgeçmişti.Okula da gelmiyordu doğru dürüst. Sonra bir gün şakağında bir tokadın morluğuyla kantine girdi ürkek."Beni dövdü" dedi kısaca." O okul bitecek yoksa seni gebertirim" dedi.



Adamı takdir mi etsek yersek mi ne yapsak bilmez haldeydik. ite kaka, ama öpücükle ama tokatla Gül okulu bitirdi. Adam,onunla evlenme isteğini aileye iletti. Baba izin vermedi. Adam babayı da dövdü. Biz artık bu garip şahsiyeti ilgi  ve gittikçe artan sempati ile aramıza almıştık. Adam Gül ile evlendi. Diploma aldığı gün de ona Nişantaşı'nda bir Halkla İlişkiler şirketi kurdu.

Bir çocukları var ve çok mutlular.

Kıssadan hisse mi?

Her yaşımda her yaşamda ayrı hissesi var bu öykünün...ama en temel hisse yaşam başladığı gibi bitmez, kaderin hükmüne akıl sır ermez olmalı sanırım.

Başka portrelerde de görüşmek dileğiyle.. sevgiyle kalın.

13 Aralık 2013 Cuma

Kar Düşleri

Düşleri bile sorgulamak mı yetişkinliğin adı?

Kimi düşler var sadece düş olduğu için güzel, kimi düşler var ardından koşmak hayatın amacı olduğu için güzel. Kimi düşler var dilden düşmeyen, kimi  düşler var dile gelmeyen.

İstanbul'u kar aldı...Trabzon kar altında bir düşler ülkesine benzerken İstanbul kabusa dönüştü.Öylesine sıkıldım ki ellerim ardımda bağlı , koşulların çaresizliği ile yapıma hiç uymayan teslim olmuş bir hayat sürmekten, öylesine uzun zamandır tutuyorum ki nefesimi elime bir çanta alıp içine 3-5 bir şey doldurup bilinmeyene yelken açmaktan başka bir şey düşünemez oldum. Birikmiş ne varsa yeni bir hayat kurmama yetmez mi? Yeter..ama tek olsam. Tek olmayı istiyor muyum?Hayır. Çocuklarım yani gözlerim ,yani kulaklarım, yani sesim, yani özüm,yani ruhum...onlarsız düşlerim bile yoksul yalın. ..ama bu rezil berbat düzen, bu zaten haksızlıklara susmayı emreden ve beni kızdıran düzen değil mi böylesine suskun söylenmek zorunda bırakan tüm şarkıları.
 
15 yaşındaydım şehir merkezinden Trabzon'un Akçaabat'a daha yakın kesimine taşındığımızda. Bir kardan adam yapımı ile başlayan dostluklar ,tanışmalar o günün soğuğuna inat hala ısıtıyor kalplerimizi..bir çoğu ile halen dostuz ...o zaman soğuğa da gülerdik sıcağa da gülerdik. Aşktı tüm satırların ana başlığı.Sevmeyi de sevilmeyi de severdik. Çocukların öldürülüp tecavüze uğradığı bir dünyadan muaf, sevgiler öfkelerle kirlenmemiş yaşar giderdik.
16 yaşındaydım, İstanbul'a bir kar yağdı..botlarım soğuktan ayağıma yapıştı. İstanbul karı kirletiyor..kardan adam yapılası bir memleket değil aslında. Soğuğa meydan okudum Vezneciler'den Fatih'in bir ucuna yürüdüm...ayaklarımı hissetmem saatler almıştı ama soğuktan parlayan gözlere ve gülmekten ağrıyan yanaklara sahiptim.Aşk satırlardan kaplere giriş yapmıştı, acısı bile güzeldi.
18 yaşındaydım, ablamla "eller ne der" sloganına kafa tutup Trabzon'da karda kendimizi yere attık...kelebekler gibi kollarımızı açıp kanat çırptık..bıraktığımız tüm o neşeli izlerin eriyen karla birlikte kaybolmaması ne güzel..Anılar, söz konusu kardeşler ise renklerini koruyor hep.
19 yaşındaydım, ablam Erzurum'da çalışıyordu. Kuru soğuk ne demekmiş öğrendim. Boyum kadar sarkıtların güzelliğinde eridim. Sonra biri inşaat mühendisi biri iletişim fakültesi öğrencisi iki olgun genç hanım olarak Erzurum sokaklarında karda düşenleri izleyerek karnımız ağrıyana kadar güldük. Hem acıdık onlara hem güldük. Sonra biz düştük iki adımda bir..kendimize herkesten çok güldük. Ayıplanmaları takmayacak kadar içimizdeydi hayat..hala hissederim donmuş yüzümde gülmekten akan yaşların tatlı sıcaklığını
Anılar anılar anılar...
Şimdi kaç yaşındayım unuttum. Dün 30 'larımda hissediyordum kendimi, bugün bahar dalı kırık gönlü kederli yaşlı bir kadın. Yarını bilemem ama umut var oldukça yarınlar da var olacak onu bilirim.
Çantama 3-5 bir şey koysam, çocuklarımı alsam..anılarımı alsam..umut zaten hep benimle...açsam kanatlarımı uçsam uçsam uçsam