gülmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gülmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Mart 2021 Perşembe

KELİME OYUNU 14

Deep'in (tık) her zaman renkli ve eğlenceli ve asla rutin olmayan bloğunda "Kelime Oyunu" etkinliğini de "Ağaç Ev Sohbetleri" etkinliği gibi keyifle izliyordum bir süredir.(Bir gün düz ve kısa cümleler kurmayı başarabilecek miyim ben acaba?)

Bu haftaki kelimeler : Mantık Kalp Gülmek Sohbet Disiplin

E hadi pupa yelken o vakit.


Son zil çaldığında Öğretmen Hanım her zamanki sakin ve huzurlu gülümsemesiyle kitaplarını çantasına koydu. Al yanaklı, gül dudaklı  köy çocukları pırıl pırıl gözleri ile ona bakıyordu. "Yarın görüşürüz" dedi  neşeyle. Çocuklar "sağol" diye  haykırarak sınıftan tek sıra halinde çıktılar. Öğretmen Hanım, yine kendinden memnun gülümsedi. Bir Feride değildi elbette ama idealistliği onu da İstanbul'un lüküs hayatından alıp ...ilinin dağ köyüne getirmişti.
Oradaki çocukları hayata hazırlamak , gelişmiş şehirlerdeki çocukların hazırlandığı sınavlarda eşit mücadele olanağı sağlamaya çalışmak istiyordu. Ama köye gelince aileleri de işin içine katma sevdası başgöstermişti. Okul sonrası birilerinin evinde misafir oluyor, kadınlarla sohbetlerinde doğum kontrolden  hurafelerin sakıncalarına kadar geniş yelpazeli sohbetlerin içerisinde onları da bir şekilde eğitime dahil ediyordu.


Ayşe minyon yapılı, açık kumral  gençten bir kadındı. Evleneli çok olmamıştı, Öğretmen Hanım Ayşe'ye bir başka yakınlık duyuyordu. Göl suları gibi durgun, derin bakışları bazen önce sessiz bir 
gülüşün ardından beklenmedik bir kahkahanın etkisi ile aydınlanır sonra mahcup bir kızarıklık yanaklarına yayılırdı.  Bir gün sohbet esnasında herkes çocuklardan bahsederken Ayşe'nin aldırmaz görüntüsü ile gözlerindeki ıslaklığın tezatını fark etti  Öğretmen Hanım. Biraz kurcalayınca öğrendi ki Ayşe'nin kocası ağır sara hastasıymış. Çocukları olmuyormuş. Olmayan çocuklar için de Mehmet, Ayşe'yi önce dövüyor sonra ayaklarına kapanıp  özürler diliyormuş.

Öğretmen Hanım , artık Ayşe'nin evine daha sık gidiyor. Ona kitaplar götürmek ve daha sonra bu kitaplar hakkında hasbihal etmek bahanesi ile ona kadın haklarından, kadınların ekonomik özgürlüklerini köy yerinde bile kazanabileceğinden bahsediyordu. Darp raporu tutulursa devletin kadınları koruduğundan, kimsenin sürmek istemediği bir hayatı devam ettirmeye mecbur olmadığından...

Ayşe , Öğretmen Hanım'ın sözlerini sessizce dinliyor,; ne bir onay ne bir öfke belirtisi göstermeden verdiği kitapları alıyordu. Zeki bir alıcıydı, kitaplarla ilgili yakaladığı noktalar, kendi hayatları ile ilgili benzerlikler üzerinde dikkatlice duruyordu. Öğretmen Hanım 'ın daha evvel söylediği bir söz ya da aylar önce okuduğu bir kitaptan alıntı  yapabiliyor, Öğretmen Hanım 'ın takdiri ile gözleri parıldıyordu.

Aylar geçti. Öğretmen Hanım  okulda istediği başarı ve disiplini sağlamış, hayatının rutiine alışmış, ideallerini yerine getirmenin huzuru ile her gün kendinden daha memnun olarak yaşantısına devam ediyordu. Bu, kendinden memnunluğun ve mütevazı yardımların altında , kendini köylüden üstün gören sızım sızın bir kibrin  varlığını  içteniçe seziyorsa da..aldırmıyordu. Şimdi onun  tek hedefi Ayşe'yi kurtarmak olmuştu.Hedefe yaklaştığını, emeklerinin boşa gitmediğini görüyor, asla direkt söyleyemediği mesajları kitaplar ve sohbetler aracılığıyla iletiyordu.

Yaz geldi. Öğretmen Hanım ,İstanbul'a dönüş vakti yaklaştıkça sabırsızlığının arttığını hissediyor ve konuyu açıkça konuşmanın artık ertelenmemesi gereğini kafasında tartıyordu.


...ilinin yeşil örtüsü ülkece meşhur. Yaz da gelmiş. Balkonda  taze kızarmış sigara börekleri ve çay eşliğinde oturup bu eşsiz manzaraya bakarlarken sohbet de koyulaştıkça koyulaşmış. Bugün Ayşe ile başbaşalar. Diğer hanımlar, sanki bir tesadüfmüş gibi bu sefer çağrılmamış..

Öğretmen Hanım , hafifçe yerinden doğruldu."Ayşe" dedi. "Seninle bir konuda konuşmak istiyorum"

Ayşe  sessizce gözlerini ona dikti ve bekledi.

"Seni bir başka sevdim, biliyorsun bunu.Yediğin dayaklar, döktüğün gözyaşı, seni bekleyen gelecek...bunlara tahammül edemiyorum sana değer veren bir dost olarak. Bak, bi kaç hafta sonra İstanbul'a dönüyorum. Tanıdıklarla konuştum , sana bir iş ve kalacak yer ayarladım." Sesi gittikçe yükseliyor, yaptığı şeyin güzelliği ve vardığı nihayet Öğretmen Hanım 'ın yüzüne ışıl  ışıl bir sevinç katıyordu. "Gençsin, akıllısın..mecbur değilsin bu hayatı sürmeye. Kocanla herkes konuştu, ben konuştum , muhtar konuştu, hoca efendi konuştu..aileler konuştu.. ama adam durmuyor yani. Ben Ayşe'yi çok seviyorum diye ağlıyor ama sonra geliyor yine sana basıyor dayağı... Aaaa yani...olmaz! Sen hiç korkma. Ben sana sahip..."

"Olmaz" dedi Ayşe rüzgar kadar hafif bir sesle.

Öğretmen Hanım  yanlış duyduğunu sandı.

-"Ne?"

-"Olmaz" dedi Ayşe tekrar ama artık daha kararlı .

-"Sebep?"

-"Ben onu seviyorum"

-"Ayşe, korkma...korkma cesur ol. Kendine gel, doğru olması mümkün değil bu söylediğinin. Hasta ..hatta yaşamı sürdürmesine engel olacak derecede hasta, çocuk vermiyor, dayağı bitmiyor, çalışamıyor, kıskanç hayatı sana zindan ediyor..nasıl seversin onu?!! "

Ayşe baktı, kararını vermişlerin dingin ve sakin seslenişi ile: 

-"Kalbin akla sığmayan, apayrı bir mantığı vardır" dedi. Ve gülümsedi "Blaise Pascal ..sizin verdiğiniz kitaplardan"

 


13 Mayıs 2014 Salı

Bir Alem Migren Güncesi

Dünden belliydi geleceği..


Üzerime 2 beden büyük arabesk bir hüzün çöreklendi önce hiç sebepsiz. Lise yıllarım, vefasız dostlarım, şimdi çok uzağımda olan kaybettiğim anılarım birer birer çaldı kapımı. Sakin sakin dinlemekte olduğum Albinino G-minör gibi , içine düşseniz kurtarın beni demeyeceğiniz bir huzur kuyusunun kapağını kapattım gittim Orhan Gencebay açtım. Buruldukça buruldu gönlüm.



Birazdan düşünceler yön değiştirdi çaktırmadan. Tam , burnumdan aldığım nefes ciğerime dolmuyor ay boğulacağım diye ağzımı açtım ..o zaman fark ettim hangi sularda boğulmakta olduğumu. Pot kırdığım, "hay demez olaydım" dediğim, bana güvenenleri utandırdığım ne kadar anı varsa tarih sıralaması ile karşımda. Midem dönüverdi olduğu yerde...Dişlerimi sıktım utançla ve kızgınlıkla.Beni hala utandırabiliyor olmalarına kızdım...Oysa takvimden yapraklar kopmuş, olan her şey takvim yaprağı ile birlikte yitik anılar cehennemine yollanmıştı.


Anladım bir şeylerin yolunda olmadığını.

Oturup efkarlı efkarlı dolma sardım.
İşsizliğime sardım.
İstanbul'da bi başınalığıma sardım.
Sonra içimdeki sarsuk ikizler baş kaldırdı..gülmeye başladı.
O da bana sardı.
Sarmaş dolaş kördüğüm olduk..anladım  ben başıma geleceği.






Sabah kalktım ki migren gelmiiiş..
Sol göz görmüyor!

Dünkü arabesk halim yerini derhal Cyrano de Bergerac'a bıraktı.
Cyrano de Bergerac


 Bir gözüm görmez,başım yerinde durmaz halimle için için alay edip her yerim sancıyarak halime gülmeye başladım. Komikti halim, enkaz gibiydim ama biliyordum ki bu yaşanmadan savuşturabileceğim bir şey değil. Gülerek yaşamak en iyisi. 

Gittim, aynaya baktım gören tek gözümle:

-Berbat görünüyorsun ama küllerinden doğman yakındır dert etme ..dedim 
-Çok beklersin..dedi migren sinsi sinsi
-Hep kazanan ben oldum ..dedim gülerek.







Gülmeyi bilmeli hayata da hastalıklara da 
Ama en önemlisi kendine gülebilmeli 

Tam "şah ve mat" diyecek hastalıklar üzüntüler..bakıyorlar şah çoktaaaaan topuklamış yeni oyunlara yelken açmış.

Matın alası diye buna denmeli işte.

Hakkını vererek yaşanmış günler dilerim hepimize.




Trabzon-Faroz Limanı

13 Aralık 2013 Cuma

Kar Düşleri

Düşleri bile sorgulamak mı yetişkinliğin adı?

Kimi düşler var sadece düş olduğu için güzel, kimi düşler var ardından koşmak hayatın amacı olduğu için güzel. Kimi düşler var dilden düşmeyen, kimi  düşler var dile gelmeyen.

İstanbul'u kar aldı...Trabzon kar altında bir düşler ülkesine benzerken İstanbul kabusa dönüştü.Öylesine sıkıldım ki ellerim ardımda bağlı , koşulların çaresizliği ile yapıma hiç uymayan teslim olmuş bir hayat sürmekten, öylesine uzun zamandır tutuyorum ki nefesimi elime bir çanta alıp içine 3-5 bir şey doldurup bilinmeyene yelken açmaktan başka bir şey düşünemez oldum. Birikmiş ne varsa yeni bir hayat kurmama yetmez mi? Yeter..ama tek olsam. Tek olmayı istiyor muyum?Hayır. Çocuklarım yani gözlerim ,yani kulaklarım, yani sesim, yani özüm,yani ruhum...onlarsız düşlerim bile yoksul yalın. ..ama bu rezil berbat düzen, bu zaten haksızlıklara susmayı emreden ve beni kızdıran düzen değil mi böylesine suskun söylenmek zorunda bırakan tüm şarkıları.
 
15 yaşındaydım şehir merkezinden Trabzon'un Akçaabat'a daha yakın kesimine taşındığımızda. Bir kardan adam yapımı ile başlayan dostluklar ,tanışmalar o günün soğuğuna inat hala ısıtıyor kalplerimizi..bir çoğu ile halen dostuz ...o zaman soğuğa da gülerdik sıcağa da gülerdik. Aşktı tüm satırların ana başlığı.Sevmeyi de sevilmeyi de severdik. Çocukların öldürülüp tecavüze uğradığı bir dünyadan muaf, sevgiler öfkelerle kirlenmemiş yaşar giderdik.
16 yaşındaydım, İstanbul'a bir kar yağdı..botlarım soğuktan ayağıma yapıştı. İstanbul karı kirletiyor..kardan adam yapılası bir memleket değil aslında. Soğuğa meydan okudum Vezneciler'den Fatih'in bir ucuna yürüdüm...ayaklarımı hissetmem saatler almıştı ama soğuktan parlayan gözlere ve gülmekten ağrıyan yanaklara sahiptim.Aşk satırlardan kaplere giriş yapmıştı, acısı bile güzeldi.
18 yaşındaydım, ablamla "eller ne der" sloganına kafa tutup Trabzon'da karda kendimizi yere attık...kelebekler gibi kollarımızı açıp kanat çırptık..bıraktığımız tüm o neşeli izlerin eriyen karla birlikte kaybolmaması ne güzel..Anılar, söz konusu kardeşler ise renklerini koruyor hep.
19 yaşındaydım, ablam Erzurum'da çalışıyordu. Kuru soğuk ne demekmiş öğrendim. Boyum kadar sarkıtların güzelliğinde eridim. Sonra biri inşaat mühendisi biri iletişim fakültesi öğrencisi iki olgun genç hanım olarak Erzurum sokaklarında karda düşenleri izleyerek karnımız ağrıyana kadar güldük. Hem acıdık onlara hem güldük. Sonra biz düştük iki adımda bir..kendimize herkesten çok güldük. Ayıplanmaları takmayacak kadar içimizdeydi hayat..hala hissederim donmuş yüzümde gülmekten akan yaşların tatlı sıcaklığını
Anılar anılar anılar...
Şimdi kaç yaşındayım unuttum. Dün 30 'larımda hissediyordum kendimi, bugün bahar dalı kırık gönlü kederli yaşlı bir kadın. Yarını bilemem ama umut var oldukça yarınlar da var olacak onu bilirim.
Çantama 3-5 bir şey koysam, çocuklarımı alsam..anılarımı alsam..umut zaten hep benimle...açsam kanatlarımı uçsam uçsam uçsam