mevsim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mevsim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ağustos 2024 Pazartesi

50'li Yaşlar Güzelmiş

 



50'li  yaşlar ne güzelmiş.

Damak tadım değişti.

Sevdiğim  şarkılar da  öyle.

Bir fark ettim ki sevdiğim insanlar da....Yani hem o insanlar değişti hem artık birlikte zaman geçirmeyi tercih ettiğim insan  tiplemesi değişti.

Mevsimleri ondan mı seviyorum acaba. Düzenli değişim, güzel, özlenen ve kabul edilebilir değişimler.

Sonbahar var gelmekte olan... şairin dediği gibi sonbahar sanattır, diğerleri mevsim.

Allah'ın Pazartesi'sinde iş ve stres tepemden aşağı yağmaktayken sakin ve huzurlu sonbahar düşlemek de 50'li yaşların getirdiği bir şey 😎🍂🍂🍂

Şimdilerde emekli olmalıymışım.  Ya da bunca yılın tecrübesi cebimde haftada 3-4 gün sakin çalışacağım danışmanlık gibi bir iş belki. Yolları yolculukları özledim. 


 Yüzyıl  savaşlarının olduğu zamanlar hariç tarihin en berbat zamanına denk geldik bence. Bir kaç on yılla Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü  görüp onla omuz omuza çarpışmayı kaçır gel badem bıyıklılarla uğraş.


Benimki de kader mi be !

tıklayın ki şarkımızı dinleyesiniz..

9 Haziran 2022 Perşembe

SENİ SEN YAPAN SEVDİĞİN ŞEYLER MİMİ

 


Dün sevgili Deep'in sayfasında  (tıklayınız) bu mim'i gördüm ve "bunu yarın yapayım ben" dedim.
5 midesi olan Abba , açık ara mutluluk kaynağım en sevdiğim kahraman

1984'ten beri günlük tutarım.

Artık her gün yazamıyorum ama yazmayı da hiç bırakmadım.

Defterini kalemini seçmek eşsiz keyif veren bir ritüel.

Kocaman bir kalemkutum var.  Her kalemin yeri var.

Son seçtiğim defterin başında "Love As Long As You Live" yazıyordu.

Yaşadığın sürece sev.



Severek yaşamak hayattaki en büyük meydan okumadır diyordu Leo Buscaglia.

Bu meydan okuyuşu sevdim...


O defteri  aldığımdan beri, her yazdığım günün ilk başına , beni ben yapan sevdiğim bir şeyi yazdım.

Bunun, kendini farkına varma ve önceliklerini sıralama konusunda nasıl bir farkındalık yarattığını  anlatmak zor.

Beni ben yapan ve sevdiğim her şey o kadar tekil ki kendimden utanmam gerekir sanırım.


Başlangıcımı sevdim. Trabzon'dan iyi ki ayrılmışım. Çocukluğumun mavisi ile kalmış  aklımda.. şimdinin ziyan olmuşluğu ile değil.

Renkleri, mevsimleri,kokuların mavi olanlarını,zamanı,hayalleri, rüzgarı, yağmuru,bulutları,ağaçları,yolları, yürümeyi, uyanmayı,anıları,yarınları,bugünü, chopin-spring gibi tambur taksimleri gibi müzikleri,yazmayı,okumayı, görmeyi,sessizliği çok sevmişim.


Bir yuva kurmuşum..balkonundan mutfağına ,kedisinden kuşuna içindeki her şeyi sevmişim.


Çocuklarım...biriyle nefes alıp biriyle nefesi vermişim..yaşamın ve var oluşun ta kendisi olmuşlar hep. Onları öpüp koklamak bir yana dursun..var oluşlarını bilmeyi  her zerremle sevmişim. Birbirleri ile şakalaşıp birbirlerine bir şeyler anlattıkları anlarda gözlerimi göğe çevirip sonsuz maviliğin bu mutluluğu tamamlamasına izin vermişim.

Kuşları böcekleri, çay içip kitap okurken susup dinlemeyi sevmişim. 

Az'ın çokluğunu sevmişim.

Her şeyi ve her şeyi sevmişim de..insanları sevememişim. Ne hayallerimde ne tercih kullanabildiğim zamanlarımda insan yok.

Bu da bir garip bişi...

19 Ekim 2016 Çarşamba

Çiğ ve Yanık



Uzun uzun bakmış adamın gözüne. Bir sebep açıklamayı reddetmiş. Yıkıcı etkisini bilmesine rağmen olacakların, dönmüş sırtını gitmiş.

Çocukluğunda saygı gören tüm bireyler gibi kabul edemedi hakareti-ezilmeyi Nihan Abla. Eleştiriye açıktı, tahammülü yüksekti, değişimi severdi,naif-kırılgan yapısını ailede başlayıp eğitimi ile pekiştirilen "eleştiri daha iyiye ulaşmak için sana tutulan aynadır" bilinci ile destekler, algısını bu yönde çalıştırırdı. Bu sön dönemde liyakat-eğitim-kalite-adalet hepsi ayaklar altına alınıyor, okullardan çıkmış hatta bazen bu vasfa bile sahip olmayan çocuklar bırakın yöneticiliği öğrenmeyi işi bilmeden yönetici atanıyordu. Tüm bilmeyenler gibi saldırgan, tüm pişmemişler gibi suçlayıcı idiler. Nihan Abla kimi zaman kişisel, kimi zaman profesyonel, kimi zaman Allah hakkı için  sınırları zorlaya zorlaya yapardı her işi.İşine,kendine saygısını yitirmesi için zorlarken sistem ve insanlar o aldırmaz direnirdi doğrularına.


Birileri ile papaz olmaması biraz vukuatlı geçmişine, biraz o geçmişten ders alıp kötülükten bişi olmayacağını  anlamış olmasına bağlanabilirdi elbette. İnsan kıymetli gelirdi ona.Can,ruh,emekti insan. Kırmamaya çalışırdı. Bu berbat dönemde karşısına çıkan insan müsveddelerini de Don Kişot'un değirmenleri gibi görmek yerine kendisine yollanan imtihan olarak algılamayı seçti. Ne zaman böyle insanlar hayatına girse şükrederdi. Sevdiklerimin acısıyla değil bu odunlarla denedin ya beni..şükürler olsun Allah'ım derdi.

Ne zaman ki gardırobunu açtığında artık maviler yeşiller yerine hep gri hep siyah almaya başladığını fark etti, bir dur dedi kendine.

O zaman koşmayı bıraktı durdu ve kendini dinledi.
Yorgundu.
Farkında değildi
Seneler geçmişti
Farkında değildi
Mevsimler geçmiş , renkler solmuş,iyi adamlar atlarına binip gitmişti
Nefes aldı.
Yaşadıklarını, bedeller ve sonuçlar ile birlikte düşünmeye çalıştı.
Bünye reddetti. 
Bu ağır gelmişti.
Mavi çinko demliğine su koydu, kendisine çay yaptı.
Çay, cesareti çağırdı, cesaret esareti kovaladı.

Hoşgörüyü hak etmeyene vermekle ziyan ettiğini gördü. Yüreğini yokladı. Korku orada duruyordu.
"İyi" dedi. "Bu, ölmediğimin kanıtı. ya hepten aldırmaz olaydım"



Ertesi gün işe gitti. Anahtar adamla konuşması lazımdı. 
Maddiyatın ve zamanının yani geri kalan her şeyin anahtarıydı adam. Nihan Abla'nın çalışma saatlerinden arta kalan zaman ve o arta kalan zamandaki bedensel-fiziksel hali;bu hallerle yapabileceği şeylerin hangilerine parasını yeteceği bu adamın iki dudağının arasındaydı.

Nihan Abla adamın odasına girdiğinde pahalı takım elbisesi ve uygun kravatı ile tam bir iş adamı görüntüsüne sahip  yöneticinin kontrolsüz bir ateşle yanan gözlerine baktı. O gözlerde kendisini görmeye çalıştı. Adam telefonda konuşmayı, birilerine bir şeyler anlatmayı sürdürüyordu. Abant Gölü 'nün oralardaymış. Möbleli imiş. Nihan Abla vurgusu yüksek olsun diye marka etiketin dışarı dikildiği giysilere baktı. Hiç manası yokken, pirinç unu ile yapılan muhallebiden bir miktar ayırıp kakao ile karıştıran ve kaselere o kakaolu koyu renk muhallebi ile baş harflerini yazarak bu basit ayrıntıda bile koşulları kendisi için en özel yapan annesi  geldi. Anahtar adam onu yok sayarak ev hakkında anlatımı  sürdürüyor, bir tebessüm ya da özür mahiyetinde bir işarete dahi gerek görmüyordu.

Geliri azalırsa yapacağı şeyler o kadar azalacaktı ki...Düşündü durdu. Abant kenarında bir evi hiç olmayacaktı. Gülümsedi. Para kazanmak için bu kadar çabalamasa daha çok zamanı olacak. En azından deneyecek. Sabah kahvaltıda masada bir sürü şey var ama az ekmek peynirle de doyuyor. "Sisteme uydum" dedi kendine.

Vazgeçti.

Sohbette ve hiçe sayışta her şey yolundayken, Abant'taki evin pergolesine geçmişlerken...

Sekreter Hasan Bey anlatıyor. Kadın sekreter makbul değil artık malüm. Hasan Bey de  pek makbul bir adamcağız: İçerden çağrı zili gelmiş. Gitmiş bakmış ki  Nihan Abla ayakta, bir süredir kıpırdamadan Anahtar Adam'a bakıyor. Anahtar Adam ona ne bakıyorsun diye bağırınca da çocukken kendisine saygı duyularak yetiştirilmiş olan her birey gibi, hem öğrenmiş hem eğitilmişleri anlayamayacak olan sadece öğrenmişin yüzüne dimdik ve sakince bakıp susmuş. Karşısındaki sadece gözlerdeki anlayışlı bakışın kendisine yolladığı hiç oluş mesajını  alabilmiş. Öfkesi her eğitimsiz yetersiz gibi gürültülü bir saldırı ve suçlamaya dönüşmüş.Yine de  sesini sözünü artık lütfetmemiş Nihan Abla. İlginç bir canlıyı izlercesine ona bakmış, başı dik, yüzünde hep kendisine ait olan o sakin tebessüm..yürümüş gitmiş.


31 Ağustos 2016 Çarşamba

Kupa Kraliçesi




Hani o sabahları içimde çalan yumuşak ve onarıcı klasik müzik ezgileri nerede?
Aleni Damat Halayı ile fırladım yataktan.
Dengemi bozdu bu memleket meseleleri , ya da değişmeyen aksiliklerin asap bozan ritmi.

Hiç bişi normal gitmiyo hamdolsun.


Çiçeklerimin hepsi tabakhanede randevuları varmış gibi bir telaş ve birdenbire açıverdiler.
Sabah resssmen afalladım. 


Bir de öyle böyle değil.2 açarım 2 de gonca veririm filan halinde.

Misal :



Deli Dumrul bildiklerim alim oldu, alim bildiklerim zalim oldu.
40 yıldır tanıdığım bir çok insan beni "eşhedü?" diyecek hale koydu.

Bu sene bu cemreler nereye düşmeye niyetlendiyse bir sapma oldu sanırım.
Terazinin dengesi,şirazenin ayarı  kaçtı.

Yarın kıvırcığımın okulu açılacak.Hani sırası gelmişken: o ağırbaşlı,aklıbaşında bebeğime bile bi hal oldu (bknz alt resim)
Hayırlı olsun, amin.
Bir sözleşme yollamışlar..ultimaton. Ben bile hizaya geldim korkudan.

Ama kıyafetler yetişmemiş, ilk hafta kot pantolon beyaz t-sihrt ile gitceklermiş.

Uyandığımda gerçekliğini yadsıdığım bir dünyaya açıyorum artık gözlerimi.
Mevsimler yolunu şaşırmış, kavramlar eksilmiş ya da artmış.
Alice Harikalar Diyarında'nın kupa kraliçesi mevzuuya derin dalmış.

Bi milyon ton işim var.

Ellerimi çeneme koymuş,dirseğimi masaya dayamış Damat Halayı mırıldanıyor ve endişe , merak, bastırılmış bir gülme isteği ile penceremden dışarıya bakıyorum.











** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** **

Selam olsun dudağının kenarı ile gülemeyene, gönlünün yarısı ile sevemeyene.


9 Mayıs 2014 Cuma

Aslında Herkes Kendi Sınavını Veriyor Hayatta















Ağlamasa iyiydi...
O zaman daha katlanılabilir olurdu her şey
O zaman belki ben ağlayabilirdim rahat rahat
Ama çok ağladı..pıtırcık misali  döküldü yaşlar bahar tazeliğindeki yanaklarından
O ağladı..ben öldüm çaresizlikten.


Çok paramız yok bizim
Çok zeki-özel çocuğumuz var
Bu memlekette paradoksun , kendini talihe bırakmanın dikalasını yaşarsınız böyle bir karışımda.
Girdiği sınav ilk defa önemseyerek girdiği bir sınavdı Selin'in
İlk defa başarısız oldu bir sınavda
Kabul edilmedi
Tüm kördüğümleri açacak bir kapıydı...olmadı.

Hay TEOG'unuza da eğitim sisteminize de egonuza da yalanlarınıza da diye  patladı içimdeki yanardağ
Siyasettekilerden nefretim katmerlendi
Yaşadığımız şeylerden, yaşattıklarından nefret ettim  bin kez daha

Sınavı kazanamamışsın dediğimde önce sustu tepkisiz kaldı
Tumbler'a bakmaya devam etti
Sonra odasına çekildi
Sonra ağladığını duydum
Kapının  önünde çaresiz kalakaldım  kendi ellerimi kendim tutarak karanlıkta


Aman ne var ki  sadece bir sınav.....değil işte!

Hayırlısı olsun...elbette

Önemliydi bu sınavı kazanması ..onun için de benim için de
Başarı  çığlıkları için değil...bu kaostan çıkabilmesi için önemliydi
Daha nereye kadar yetecek gücüm onun niteliklerine uygun bir yerde eğitim görmesine...geleceğine
Talih çarkının dönüşünü izlemek ne yorucu bilmez yaşamayan kimse

Derviş değilim ki ben
Bakmayın aşk olsun dediğime
Aşk olsun derviş selamıymış..aşkolsun dediğim bile dağlar ardına attı kendini
Derviş değilim ki ben

Selin'im,kuzum,bebeğim
Saçının her buklesinde yenilendiğim
İlk göz ağrım, portakal çiçeğim, ilk aşkım
Dedim sana geçecek bu da...geriye dönükse başı yürüyemez ki insan yolunda
Alacağımız dersi alıp ,yarınlara inanıp devam etmeliyiz koşmaya
Tek mevsimin insanı değiliz sen ve ben
Mutluluk , umut  yazda kışta,sonbahar ve ilkbaharda
Annen yanında baban yanında
Bir çok güzel seçenek var, dahası da olacak yakında
Sil güzel gözünün inci yaşını
Üzme annen olacak bu tombul ve sevecen kadını

Selin geldi sarıldı bana, uzun süre yattık kucak kucağa
Konuşmak bazen gerçekten yetersiz anlamsız eksik donuk
Sen ensesindeki bukleyi içine çeke çeke koklayıp  öpersin. Seni seviyorum sözcüğü gibi her yerde kullanılıp renkleri deforme olmuş anlamlar yaymaz gönüllere. O içini çeker ve başını göğsüne sokuşturur.Annem varlığın dünyamı ısıtıyor, senle tamamlanıyorum demenin en vurgulusunu nakşeder sana.

Sabah okula yolladım onu
Yağmur damlaları etrafında neşe ile dansediyordu kızımın
Hayat kaldığı yerden devam ediyordu
O gülümseyerek gitti

Ben ise akşamın hüznü  içimde gülümseyerek el salladım dudaklarımda inandırıcı bir neşeyle
Ağlamasaydı iyiydi
O ağladı..ben öldüm çaresizlikten

 Ama anneysen sen
Güldüreceksin onu yeniden..ve hayat başlamalı kaldığı yerden




8 Kasım 2013 Cuma

Bir Minik Fırtınaydı..Geçti

Ama ne gelirdi ki elimden onu çok sevmekten başka?

Hayatın müdahale edilemeyecek alanlarından birinde yine burnundan alevler saçan ejderhaların saldırısına uğramıştım. Selin(13) en yakın arkadaşının hiç yoktan başkası ile yakınlaşıp kendisinden uzaklaşmasından dolayı üzgünötesi gözyaşları döküyordu. Yüzümde "her şey kontrolümde bebek!" tebessümü ile onu dinlesem de döktüğü her gözyaşı taze karın üzerine yağan yağmur misali beni yok ediyordu. O anlatmayı sürdürdükçe derdini bana dökmesine minnettar dinlemeyi sürdürdüm. Habire , es vermeden sınavlara girmekten, habire deli gibi ders çalışmaktan,sevdiği dizilerden-kahramanlarından-kitaplardan-sinemalardan kısacası hayatın ona ayrılmış paydasından hiç bir şeye dokunamadan uzak kalmaya isyan etmişti. 

Araya girip sorularını cevaplamak ve teselli etmek, yanlışları ve doğruları sıralayıp arada yerini almasını sağlamak için çıldırsam da sustum.Dinlemekten çok anlatmayaydı ihtiyacı, boyun eğdim.O boşaldı ben doldum ama yine dayandım sustum. "Aşkım" yerine "akkım" derdi bebekken. Hiç yoktan aklıma geldi.Altını temizle,karnını doyur ..uyusun işte ne güzeldi o günler dedim içimden."Büyüsün" demek gafletinde bulunduğum her gün için kendime içtenlikle beddua ettim.



















Sınav sistemini değiştiremezdim..arkadaşlık ilişkilerinde seçtiği kişilerin ona yakın olmasını yapay ve geçici sağlamak gelirdi elimden...onu çok sevmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Onu varlığımın her zerresi ile kana kana sevdim.Ağlayabildiği ve anlatabildiği için Allah'a şükrederek sınır tanımaksızın,herhangi bir tanıma sığmaksızın kızımı daha da çok sevdim.

"Kardeşin var,biz varız" dedim sonra. Arkadaşların mevsimler gibi,gelir ve geçerler.İz bırakabilirler, çok keyifli olabilir yaşananlar hiç sevmeyebilirsin getirdiklerini...ama kardeşin güneş gibi;gece olsa senin için ay aydınlatan gündüz olsa güneşi parıldatan o. O hep seninle,o hep seni seven, o bu dünyaya senin için gelmiş olan,o senle tamamlanıp seni tamamlayan.


Söylediklerinin hepsinde haklı olsan da herkes bu filmi yaşıyor,senarist de biz değiliz.O zaman uyum sağlamak olsun ilk işimiz...Telafisi olmayan bir dönemde yok yere hata yapmayalım,bu sene son sınavdan sonra senle beraber alemi dağıtalım :-)

Gülümsedi ve sakinleşti; şimdi dağlarda eriyen karların gürültülü ,coşkun ve kontrolsüz akan suları ile çağlamıyordu..ritmi gittikçe sakinleşen,akışı mırıltıya dönmüş tatlı bir nehre dönüştü.

Odasına çekildiğinde daha ne yapabilirdim diye düşündüm.Gülmeye ve o ortamdan uzaklaşmaya ihtiyacı var...bir kez daha işten çıkartıldığımı, işsiz olduğumu ona söylememekle ne iyi ettiğimi düşündüm. Sonra anne kalbindeki acil durum eylem planı sandığını açtım ve tam da aradığım şeyin orada olduğunu gördüm. Derhal işleme koyuldum.

Aradan yarım saat geçtiğinde Selin'e ve Nehir'e 2 hafta sonrasına Komedi Dükkanı için bilet aldığımı, Tolga Çevik'i izlemeye gideceğimizi söyledim. Çığlıklar, heyecanlı küçük kesik cümleler,tekrar çığlıklar,birbirlerine ve bana sarılışlar havada uçuştu. 


Şu işsiz parasız halimde bir dünya param gitti ama umurumda da değil,vallahi değdi.

Gece, uyurken yanına gidip izledim ağlamaktan kızarmış burnu ile uyuyan kıvırcık saçlı prensesimi..dudaklarının kenarındaki o miniminnacık tebessümün sahibi olmak bana haz verdi...yorgun bir kadın,güçlü bir anne,ikircikli düşüncelere dalmış bir insan olarak geceye daldım yıldızlara bakıp çok eski şarkıları hatırlayarak.