Bir hedef koy kendine ve ona inan..hayalinin gerçeğine dönüşmesi için ilk ve en önemli adım bu.
Simyacı ile başlayan furyada beni kendine inandıran ve gerçekliğini tartışmasız biçimde kabul ettiğim en önemli anlayıştı belki de bu.
Şimdi kabusumun bittiği, yokuş yukarı tırmanıp güneşin doğuşunu aynı hizada izleyebileceğim bu dağın tepesine varıp nefes aldığım ve gözümü önümde belirsizlikleriyle cazip geniş ufka diktiğim bu anda kocaman bir nefes alıyor olmam gerekmez miydi?
Olmak zorunda olduğum Kadriye olan Kadriye'ye bi sağ bi sol kroşe geçirmiş tahta oturmuş. Olmak istediğim ile olan Kadriye, hatta olması gereken Kadriye olmak zorunda olduğum Kadriye'yle kavga halinde. Hüküm sürenin bakışı donuk,gülüşü yalan.Yine de severim onu,korumaktır geride kalanı amacı bilirim..
Olması gereken Kadriye sağlam bi çimdik atıyor bu aşamada. Silkinmeye çalışıyorum. Olmak orunda olduğum kadriye dimdik bakıyor gözlerimin içine. Taviz veresi yok, riske giresi yok, benim en sevdiğim duyguların naif yumuşaklığından muaf..bana göre sevimsiz. Bi de şu, gülüşümü çalması yok mu. en çok ona sinir oluyorum. Olmak istediğim Kadriye tüm melodilerin en güzelleri ile çınlamaya hazırken bu soğuk duygusuz hesapçı Kadriye'ye kalmak var ya..ölüm ölüm. Uyuz!
Hayallerimi koyduğum hazine sandığım ise alabildiğine boş. Ben farkındayım uçurumun kenarında çiftetelli oynadığımı, ben biliyorum bir ayağım boşlukta gözlerimi kapadığımı ama bir şeyler yapacak gücü toplamak bazen öyle güç ki. Koşabiliyorsunuz ama hayal kuramıyorsunuz..berbat bi bitiklik bu.
Nedir diye bakındım hayatıma sabah. Araçlar ve amaçların yer değiştirdiğini gördüm. O yüzden boş peronda giden trenin ardından bakarcasına çaresiz ürkek kalışın yol ağızlarında.
Babam tüttü burnumda tüm bu karmaşanın içerisinde. Anladım ve gördüm ki bir kez daha, onun kokusuna sesine , başımı okşayan sert elinin şefkatine muhtacım yaşım kaç mevkim ne olursa olsun. Çocukluk anılarım üşüştü başıma. Hep o araba kullanırken ve ben yanındaki koltukta otururken. Cılız bacaklarımı koltuktan keyifle sallandırırken onun o emsalsiz yakışıklı yüzünün her çizgisine hayran baktığım ve annem, kardeşlerim olmadan bana kalışının keyfini çıkarttığım o anlar. Sert yüz hatları ile tezat, dudağının kenarında bize bakarken hep var olan o sevecen tebessümün güneşten bile parlak ışığı.
Karadenizin yeşilinde saklı, maisinde gizli kalmış anılarda kalmak üzere olan sıcak gülüşler...
Hayal kurmak mı?
Çocukluğuma dönmem ve babamın neşeli bir türkü mırıldanan sesi ile dolan wolswagende kendimi buluvermem mümkün mü?
Eve döndüğümüzde onun için topladığım çiçekleri görünce annemin yosun yeşili gözlerindeki ışıkların pırıltısının artması ile içime gurur dolduğu o günlere dönebilmem.
Sorgulanmadan sevmek ve sevilmek mi aradığım.
44 yaşındaysan ve İstanbul denilen keşmekeşte yaşıyorsan, mai nerde yeşil nerde derse gönül.. hayat çok zor.
44 yaşındaysan ve İstanbul denilen keşmekeşte yaşıyorsan, mai nerde yeşil nerde derse gönül.. hayat çok zor.
Geveze'yi biliyorsunuz artık, şu sabah uyandığımda içimde şarkı söyler bulduğum ve tüm gün arka planda vır vır hayata eşlik eden Geveze. Volkan Konak doldurdu her yeri bu sabah....
Yelken olup dünyanın tüm rüzgârlarını içinize almak isterken dümene yapışıp kalmak zorunda olmak...işte bütün mesele bu.