geveze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
geveze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ocak 2016 Çarşamba

Kimse Bilmez

Dün akşam iş çıkış saati geldiğinde her günkü gibi masamı toplayıp unuttuğum ya da yarına hatırlamam gereken bir şey var mı diye aklımı yoklarken ayni her günün rutininin alışılageldik kıvrımlarında huzurla boğula boğula yaşamaya devam ederken sadece bir anlığına penceremden görünen gri-lacivert bulutlara takıldı gözlerim ve hemen sonrasında akıllara zarar ağır yoğun ama kesinlikle her zerresi ile benim için yaratılmış bir hüzün geldi çöreklendi içime.

Günlerdir Geveze'nin sabah akşam aralıksız içimde mırıldandığı o şarkıyı ,o sesini yükselttikçe benim hazırlamam gereken raporlar arasında sesini kıstığım o şarkıyı açtım sözlerinin her harfinde gönlümü demleye demleye.


Gri-lacivert bulutlar altındaki gökyüzü keskin parlak bir maviye dönüşüp , kendi rengi kırmızı oluncaya kadar benim onları seyrettiğim gibi karşımda durdu ve beni seyretti.

Şarkıyı tekrara aldım.

Düşmek üzereyken es kaza yakaladığın halata tutunup nefesinin düzelmesini, titremelerin geçmesini beklersin hani
Sonra yaşama güdüsüdür baskın gelen.
Elindeki sıyrıklara aldırmadan halatı eline dolarsın sımsıkı

Yaşamak istediklerin değildir artık gündemin ilk maddesi
Bulut kızıla, gün akşama dönmüştür
Artık mevzuu yaşamanın ta kendisi oluvermiştir.

Ötelemedim.

Bıraktım içime çöreklendi hüzün. Bir benim bildiğim şeyler, bir de herkesin bildiği ama bir benim aldırdığım bir beni yaralayan şeyler gezindi yüreğimde, ağzımın içinde acı bir tat bıraka bıraka.

Şarkı kaçıncı kez döndü, ben ne zaman döndüm gittiğim uzaklardan bilmiyorum.
Mesai biteli bir saatten fazla zaman olmuş..hava kararmış

Anlatmanın faydası yok bazen
Kimse bilmez..kimse bilmez.



BULUT GEÇTİ 
GÖZYAŞLARI KALDI ÇİMENDE 
GÜL RENGİ ŞARAP 
İÇİLMEZ Mİ BÖYLE GÜNDE 
SEHER YELİ 
ESER,YIRTAR ETEĞİNİ GÜLÜN 
GÜLE BAKTIKÇA 
ÇIRPINIR YÜREĞİ BÜLBÜLÜN 
BU YILDIZLI GÖKLER 
NE ZAMAN BAŞLADI DÖNMEYE? 
KİMSE BİLMEZ,KİMSE BİLMEZ...



12 Ekim 2015 Pazartesi

Hüsamettin..Hadi!


Ne yazmaya gitse elim, ne söylemek istese dilim yarıda kalıyor.
Bir iyi haber alamamanın getirdiği iç çekişler tamamlıyor hep cümleleri.

Ankara'da olanlar, her gün şehit haberleri ..yetmiyormuş gibi bugün de Levent Kırca'nın vefatı.
Sevin sevmeyin..bir döneme damgasını vuranlardan "bize ait"lerden biri o.

Al ..bir iç çekiş daha.

Geveze'nin bile ayarı bozuldu.
Sabah kalktığımda içimde "sordum sarı çiçeğe annen baban var mıdır" diye şarkı söyleyen bir iç ses!
Yok artık...!

Gidip günlüğüme yazacağım. İç dünyamda eşelene eşelene gezmek vakti. Dış dünyaya penceremi açasım yok bugün.

Hüsamettin İncir Ağacımı Getir

bir deli feyz aldı diyordu 
bütün diktatörleri yeryüzünün 
bir başkası gökten zembille inmişti 
ve bir peygamberdi anlaşılmamış 
biri durmadan koşuyordu 
üstünde bir don bir gömlek 
ve bir başkası 
ölmek diyordu 
kurtuluş ölmek 
o genç bir adamdı 
sakalları uzamış saçları kirli 
gözleri cam gibi parlıyordu 
bir noktaya bakıyor 
sessizce ağlıyordu 
beni görünce 
belli belirsiz bir gülümseme geçti yüzünden 
dedi ki 
sivaslıyım 27 yaşındayım adım bekir 
sonra durdu ve bağırdı uzun uzun 
hüsamettin incir ağacımı getir

Ümit Yaşar Oğuzcan

11 Eylül 2015 Cuma

Rüzgâr


Bir hedef koy kendine ve ona inan..hayalinin gerçeğine dönüşmesi için ilk ve en önemli adım bu.

Simyacı ile başlayan furyada beni kendine inandıran ve gerçekliğini tartışmasız biçimde kabul ettiğim en önemli anlayıştı belki de bu.


Şimdi kabusumun bittiği, yokuş yukarı tırmanıp güneşin doğuşunu aynı hizada izleyebileceğim bu dağın tepesine varıp nefes aldığım ve gözümü önümde belirsizlikleriyle cazip geniş ufka diktiğim bu anda kocaman bir nefes alıyor olmam gerekmez miydi?

Gerekirdi.



Olmak zorunda olduğum Kadriye olan Kadriye'ye bi sağ bi sol kroşe geçirmiş tahta oturmuş. Olmak istediğim ile olan Kadriye, hatta olması gereken Kadriye olmak zorunda olduğum Kadriye'yle kavga halinde. Hüküm sürenin bakışı donuk,gülüşü yalan.Yine de severim onu,korumaktır geride kalanı amacı bilirim..

Olması gereken Kadriye sağlam bi çimdik atıyor bu aşamada. Silkinmeye çalışıyorum. Olmak orunda olduğum kadriye dimdik bakıyor gözlerimin içine. Taviz veresi yok, riske giresi yok, benim en sevdiğim duyguların naif yumuşaklığından muaf..bana göre sevimsiz. Bi de şu, gülüşümü çalması yok mu. en çok ona sinir oluyorum. Olmak istediğim Kadriye tüm melodilerin en güzelleri ile çınlamaya hazırken bu soğuk duygusuz hesapçı Kadriye'ye kalmak var ya..ölüm ölüm. Uyuz!

Hayallerimi koyduğum  hazine sandığım ise alabildiğine boş. Ben farkındayım uçurumun kenarında çiftetelli oynadığımı, ben biliyorum bir ayağım boşlukta gözlerimi kapadığımı  ama bir şeyler yapacak gücü toplamak bazen öyle güç ki. Koşabiliyorsunuz ama hayal kuramıyorsunuz..berbat bi bitiklik bu.






Nedir diye bakındım hayatıma sabah. Araçlar ve amaçların yer değiştirdiğini gördüm. O yüzden boş peronda giden trenin ardından bakarcasına çaresiz ürkek kalışın  yol ağızlarında.

Babam tüttü burnumda tüm bu karmaşanın içerisinde. Anladım ve gördüm ki bir kez daha, onun kokusuna sesine , başımı okşayan sert elinin şefkatine muhtacım yaşım kaç mevkim ne olursa olsun. Çocukluk anılarım üşüştü başıma. Hep o araba kullanırken ve ben yanındaki koltukta otururken. Cılız bacaklarımı koltuktan keyifle sallandırırken onun o emsalsiz yakışıklı yüzünün her çizgisine hayran baktığım ve annem, kardeşlerim olmadan bana kalışının keyfini çıkarttığım o anlar. Sert yüz hatları ile tezat, dudağının kenarında  bize bakarken hep var olan o sevecen tebessümün güneşten bile parlak ışığı.







Karadenizin yeşilinde saklı, maisinde gizli kalmış anılarda kalmak üzere olan sıcak gülüşler...


















Hayal kurmak mı?

Çocukluğuma dönmem ve babamın neşeli bir türkü mırıldanan sesi ile dolan wolswagende kendimi buluvermem mümkün mü?

Eve döndüğümüzde onun için topladığım çiçekleri görünce annemin yosun yeşili gözlerindeki ışıkların pırıltısının artması ile içime gurur dolduğu o günlere dönebilmem.
Sorgulanmadan sevmek ve sevilmek mi aradığım.

44 yaşındaysan ve  İstanbul denilen keşmekeşte yaşıyorsan, mai nerde yeşil nerde derse gönül.. hayat çok zor.


Geveze'yi biliyorsunuz artık, şu sabah uyandığımda içimde şarkı söyler bulduğum ve tüm gün arka planda vır vır hayata eşlik eden Geveze. Volkan Konak doldurdu her yeri bu sabah....

Yelken olup dünyanın tüm rüzgârlarını içinize almak isterken dümene yapışıp kalmak zorunda olmak...işte bütün mesele bu.


28 Temmuz 2015 Salı

Geveze

Kafamın içinde benden bir tane daha var, Allah'ım nasıl geveze bişi:asla susmuyor.
Sabah uyandığınızda yani gözünüzü açtığınızda süregelen bir diyaloğun ortasında olduğunuz oluyor mu sizin de? Benim kafamın içindeki GEVEZE bir de hemen her sabah müzik eşliğinde baskın sürdürüyor sohbetini.

Dün sabah uyandığımda Amelie 'nin müziği çalıyordu kafama.GEVEZE ise gecenin kimbilir saat kaçında başlattığı sohbetinde, bu müziğin neden Nehir'in okulunda teneffüs zili sesi olarak seçildiğini, kimi okullarda ise Hababam Sınıfının müziğinin kullanıldığını, yetişkinlerin kendi çağrışımları ile sevecen sandıkları  bu seçimleri çocukların onayına sunsalar kaçında "evet" sonucunu çıkacağını çok merak ettiğini filan anlatıyordu.



"Bi sus" dedim içimden. GEVEZE'nin sesi sabah koşturmacaları ve hatırlamama gerekenler arasına karıştı gitti kısa zamanda. Kocaman harflerle yazdığım"Ayyy unuttum"lar "bunu unutmiiim"lerle el ele ilerledi zamanın silgisine doğru.

Bu sabah Dr Jivago çalıyordu ; kimbilir hangi özlenmişliklerin deminde idim rüyamda-uykumda. Balkonda solmakta olan çiçeklerimle ilgili hararetli bir tartışmaya girmiş olmalıyım GEVEZE ile. Öyle ki uyanır uyanmaz yüzümü bile yıkamadan balkonda buldum kendimi.Klasik olarak "neden geldim" diye sordum kendime ama alışkanlıklarımdan biliyordum ki etrafa bakınıp beklersem hatırlayabileceğim bir dip notu vardı GEVEZE'nin. Ne giysem,ne yesem,Nehir'e not yazayım bugün günlüğüne yazmayı unutmasın'ların gittikçe yükselen sesi arasında son bir seslendi GEVEZE: "renklerrrrrrrrr" Etrafa bakındım,düşündüm , az durdum ve saksılarda solmakta olan gülleri, çiçeklerimi gördüm. Kaç gündür bu dayanılmaz yaz sıcağında onlara daha fazla ilgi göstermem gerektiğini düşünüp solan renklerin üzüntüsü ile yorgun yatıyordum. Sabah çiçeklerimi temizledim, suladım coşkun akan sular ile.

Bazen de uyuzluğu tutuyor, tüm gün içimden yinelediğim saçma salak sözcük dizilerini tekrarlıyor GEVEZE. "Asimilasyon" diyorum mesela durmaksızın. Ya da "kakafoni, fiber optik,endopazmik retikulum" sözcüklerini kurtulmak isteyip kurtulamadığım bir yineleme ile tekrarlayıp duruyorum.

Kurtulmak mümkün mü çocukluğumun bu çılgın GEVEZE'sinden hiç bilmiyorum. Kurtulmayı ister miyim...hayır. Bazen yalnızlığın öyle dibine vuruyorum ki ondan başka kimim var diye düşünmeden edemiyorum.

Tekrar çalışmaya başlayınca hayat düzeni değişti, gelip yazamayışım ondandı ama özlem bende baki kaldı. Bloglara bakmak herkes ne alemde öğrenmek için sabırsızlanıyorum ama işleri bir düzene koyana kadar gönlümün istediğince yapamayabilirim bunu.

Bir buçuk ay öncesine göre her şey çok daha güzel.
Sizlerle paylaşmak için sabırsızlandığım bir çok güzel şey de var