yalnızlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yalnızlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Nisan 2021 Perşembe

Tuzlu Su'ya

 


Hayatımda en çok ne zaman ağladım diye düşündüm bugün.

O kadar nadir ağlarım ki, sıralamayı yapmak çok zor olmamalı diye de düşündüm.


Had safhada içine kapanık bir çocuk olan ben, beni fark eden ve sohbet eden sosyal bilgiler öğretmenimin tayini Trabzon'dan Gaziantep'e çıktığında okuldan eve kadar ağlamıştım içim yana yana. O kadar ağlıyordum ki  yolu görmekte zorlanıyordum. Ortaokul 1. sınıf. Eskinin 6. sınıfı. Okula erken başlayıp bir de sınıf atladığım göz önüne alınırsa yaş 10-11. (16 yaşımda üniversiteye başladığım doğrudur). Adını değil ama yüzünü hatırlarım. Hocam, o yaşlarda genç kız saçmalıklarından birine mi kapıldım da bu kadar ağlıyorum diye endişelenirken ben ailem dışında sohbet edebildiğim tek insanı kaybetmenin derin acısıyla kavruluyordum. Yalnızlık geri dönmüştü.

Hacıannemden bahsetmiştim daha evvel (Hacıannem yazısı için lütfen tık) Sonraki yangın ağlayışım onadır. Unutamadım sevgisini, o gidince çürük dişin içindeki oyuk gibi  hayat dıştan parlak ama içten ,ağrısız yeri doldurulmamış bir kara hüzünle kaldı bana. Nurlar içinde yatsın .. Yalnızlık, kucağına yatıp "rüyamda ne gördüm biliyo musun" dediğimde başımı okşayan o kemikli ,beyaz,güzel elin taşıdığı şefkat yerini suskun yalnızlığa bırakıp gitti.

Abim bütün aileyi ardında bırakıp bütün haksız öfkesi ve bencilliğiyle gittiğinde  hiç ağlamadım. O başka ayrılıktı. Kalan mıydı terk eden , giden miydi ...bilmiyorum. 


23 Mayıs 2018 Çarşamba

Fırtınada Çırpınan Bir Beyaz Yelken



Sabah zihnimi dürttü Livaneli şarkısı.


"Sığınmak ellerine, sığınmak bir gece vakti " dedim, doğruldum ve oturdum sabahıma.

*Bitmeyen bir şarkı,dudağında bir yarım ezgi*

İlk gençlik yıllarım , çok uzaktan gelen bir sesleniş, varlığım çok sevip unuttuğum bir dost gibi dokunuş gibi geldi dahil oldu  varlığıma.

*Bir kenti böylece bırakıp gitmek
İçinde bin kaygı,binbir soruyla*


Vezneciler kız yurdunda endişeli bir mide kasılması ile, altında eskimiş eşofmanı,kantine çay almaya giden kuş yuvası saçlı kızı gördüm.


Okula gitmek için Saraçhane alt geçidine gidip Taksim'e otobüs bekleyen ufak tefek genç kız da bendim.

*Gözlerin bir çığlık,bir yaralı haykırış
Gözlerin bu gece çok uzaktan geçen bir gemi*


Okula gittiğimde bir çift yeşil göze özlem ve sevgiyle bakan...


Bunu samimiyetle söyleyeceğime hiç inanmazdım ama ne çabuk geçti yıllar.

*Düşlerin parlayıp söndüğü yerde*

Bir baktım evliyim, bir baktım iki çocuğum var, bir baktım 30 kilo almışım..bir baktım kırılmışım.


Bir baktım herkes gitmiş yapayalnızım...


Düşlerin parlayıp söndüğü yerde
Buluşmak seninle bir akşam üstü
Umarsız şarkılar,dudağımda bir yarım ezgi
Sığınmak gözlerine,sığınmak bir akşamüstü
Gözlerin bir çığlık,bir yaralı haykırış
Gözlerin bu gece çok uzaktan geçen bir gemi

Bir orman bir gece kar altındayken
Çocuksu,uçarı koşmak seninle
Elini avcumda bulup yitirmek
Sığınmak ellerine bir gece vakti
Ellerin bir martı,telaşlı ve ürkek
Ellerin fırtınada çırpınan bir beyaz yelken

Bir kenti böylece bırakıp gitmek
İçinde bin kaygı,binbir soruyla
Bitmeyen bir şarkı,dudağında bir yarım ezgi
Sığınmak şarkılara sığınmak bir ömür boyu

Gözlerin bir çığlık,bir yaralı haykırış
Gözlerin bu gece çok uzaktan geçen bir gemi
Ellerin bir martı,telaşlı ve ürkek
Ellerin fırtınada çırpınan bir beyaz yelken



28 Ekim 2015 Çarşamba

Alışılmıyor...

















































Yalnızlığa alışmalı diyorsunuz da dostum..

büyük şehirler büyük aşklar
çığlık çığlığa terkedilir
ben
çocuklar gibi sevdim devler gibi ızdırap çektim... Attila İlhan



YALNIZLIĞA ALIŞMALI


Bavulları hep toplu durmalı insanın...

Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...

Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçmeli...

İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...

Yalnızlığa alışmalı...



Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti. Dayanışma... günümüz borsasının değer kaybeden hisse senet-lerinden biri artık...

Bireyin keşif çağı, geride kırık dökük yalnızlıklar bıraktı.

Terörün bile bireyselleştiği çağdayız. Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil; zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır.



* * *



İşte o yüzden alışmalı yalnızlığa...

Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan... Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü bir şarkıyla paylaşılan gecelerde başım dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli... Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...

Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...

"Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşmılsa yalnızlık olmaz" dizeleriyle başlamalı güne...

Telesekretere "şu anda size cevap verebilecek kimse yok" denmeli, "... belki de hiçbir zaman olmaya¬cak..."

Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...



* * *



Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.

Haklılığın onuru yaşatır insanı... Susmanın utancı öldürür.

O yüzden en sessiz gecelerde ''doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı insan...

Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı... Kendiyle he-saplaşmaya çalışmalı...

Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır ol-malı...

Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözüpek olabilmeli...

Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...



* * *



Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...
Yollarla barışmalı...

Yalnızlığa alışmalı...CANDÜNDAR


28 Temmuz 2015 Salı

Geveze

Kafamın içinde benden bir tane daha var, Allah'ım nasıl geveze bişi:asla susmuyor.
Sabah uyandığınızda yani gözünüzü açtığınızda süregelen bir diyaloğun ortasında olduğunuz oluyor mu sizin de? Benim kafamın içindeki GEVEZE bir de hemen her sabah müzik eşliğinde baskın sürdürüyor sohbetini.

Dün sabah uyandığımda Amelie 'nin müziği çalıyordu kafama.GEVEZE ise gecenin kimbilir saat kaçında başlattığı sohbetinde, bu müziğin neden Nehir'in okulunda teneffüs zili sesi olarak seçildiğini, kimi okullarda ise Hababam Sınıfının müziğinin kullanıldığını, yetişkinlerin kendi çağrışımları ile sevecen sandıkları  bu seçimleri çocukların onayına sunsalar kaçında "evet" sonucunu çıkacağını çok merak ettiğini filan anlatıyordu.



"Bi sus" dedim içimden. GEVEZE'nin sesi sabah koşturmacaları ve hatırlamama gerekenler arasına karıştı gitti kısa zamanda. Kocaman harflerle yazdığım"Ayyy unuttum"lar "bunu unutmiiim"lerle el ele ilerledi zamanın silgisine doğru.

Bu sabah Dr Jivago çalıyordu ; kimbilir hangi özlenmişliklerin deminde idim rüyamda-uykumda. Balkonda solmakta olan çiçeklerimle ilgili hararetli bir tartışmaya girmiş olmalıyım GEVEZE ile. Öyle ki uyanır uyanmaz yüzümü bile yıkamadan balkonda buldum kendimi.Klasik olarak "neden geldim" diye sordum kendime ama alışkanlıklarımdan biliyordum ki etrafa bakınıp beklersem hatırlayabileceğim bir dip notu vardı GEVEZE'nin. Ne giysem,ne yesem,Nehir'e not yazayım bugün günlüğüne yazmayı unutmasın'ların gittikçe yükselen sesi arasında son bir seslendi GEVEZE: "renklerrrrrrrrr" Etrafa bakındım,düşündüm , az durdum ve saksılarda solmakta olan gülleri, çiçeklerimi gördüm. Kaç gündür bu dayanılmaz yaz sıcağında onlara daha fazla ilgi göstermem gerektiğini düşünüp solan renklerin üzüntüsü ile yorgun yatıyordum. Sabah çiçeklerimi temizledim, suladım coşkun akan sular ile.

Bazen de uyuzluğu tutuyor, tüm gün içimden yinelediğim saçma salak sözcük dizilerini tekrarlıyor GEVEZE. "Asimilasyon" diyorum mesela durmaksızın. Ya da "kakafoni, fiber optik,endopazmik retikulum" sözcüklerini kurtulmak isteyip kurtulamadığım bir yineleme ile tekrarlayıp duruyorum.

Kurtulmak mümkün mü çocukluğumun bu çılgın GEVEZE'sinden hiç bilmiyorum. Kurtulmayı ister miyim...hayır. Bazen yalnızlığın öyle dibine vuruyorum ki ondan başka kimim var diye düşünmeden edemiyorum.

Tekrar çalışmaya başlayınca hayat düzeni değişti, gelip yazamayışım ondandı ama özlem bende baki kaldı. Bloglara bakmak herkes ne alemde öğrenmek için sabırsızlanıyorum ama işleri bir düzene koyana kadar gönlümün istediğince yapamayabilirim bunu.

Bir buçuk ay öncesine göre her şey çok daha güzel.
Sizlerle paylaşmak için sabırsızlandığım bir çok güzel şey de var

3 Ekim 2014 Cuma

Bayram mı..O Ne ki?

Hiç ama hiç sevmem bayramları. Çocukken de sevmezdim, büyümek gurbeti ve yalnızlığı getirdi bayramlarda kapımı çalsın diye.


Huy canın altında der eskiler. Oldum bittim sevmem metazori işleri, desinler diye yapılanları,geleneksel zorunlulukların yanak kaslarımı ağrıtan mecburi sırıtmalarını. Ürkütücü boyutta uzun bir "hiç sevmem"ler listem var aslında. "İlla ye"..dayanamadığım şeydir. Açsam yerim değilsem bunu kişisel algılayıp ev sahibine hakaret ediyormuşum modunda ısrarlar beni deli eder. Sırf bu yüzden evine bir daha gitmediğim insanlar var. Evime gelene ikramı severim ama adettendir ben hayır diyeyim ev sahibi ısrar edince yerim diyen olursa aç kalır. Asla ısrar etmem. Bayramlarda her gittiğim yerde çikolata şeker tatlı verilmesi hoş, almazsam ısrar nahoş,yemezsem darılmaları gıcık bir durum.

El öpmeyi de sevmem ben. Hacıannem gibi yaşlı tatlı insanların elini öpmek zoruma gitmez ama herkesin elini öpesim de gelmez işin doğrusu. Azcık mağrur-kibirli bir yanım var galiba.

Bütün sene aramamış sormamış insanlara gitmek zorunda kalmak beni hepten deli eder. Akraba diye kimse bu kayırmacayı hak etmiyor gözümde. Çocukken de böyleydim,şimdi değişen bir şey yok garp cephesinde.

Lakin annemin gülen yüzü babamın bayram sabahı traş olmuş temiz kokulu yanakları ve kalabalık aile sofrasının bayram neşesi,yeğenlerimin gül yüzleri ,bayramlıkları ile ortada dolanışları...onları özlüyorum işte.

Babası ve Selin, bir bayram Eskişehir'e giden trenin restaurantında
Neyse.

Ne zaman anne oldum; bayram ilk defa anlam kazandı gözümde. 

Selin'e ilk defa bayramlık almaya gittiğimde kalbim deli gibi çarpıyordu. Yavrum meleklere benzemişti. Bayram sabahı öptüm kokladım onu doyasıya.Bayram ilk defa güzeldi.

Nehir olunca iyice şenlendi gönlüm.İki kardeşin halının üstünde yuvarlanmaları başlıbaşına bayramdı zaten. Sokakta herkesin özenli giyinmiş koşturmacası , kapı kapı çikolata için bayramlaşmaya gelen mahalleli çocuklar bizi neşelendiriyordu.

Sonra onlar da büyüdü yalnızlığın soğuk yüzünü görüp tanıyacak kadar.
Bayramlık almak sorun değildi ama gösterecek bir kişi bile yoktu. Hele Hacıannem bizi bırakıp gideli çalacak kapı hiç kalmamıştı.

Herkesin unutamadığı bayram anısı vardır.Ben de bizimkini anlatayım:

Nehir ve ben de bayram için Eskişehir'e giden trenin restaurantındayız
Selin'e ve Nehir'e bayramlık kıyafetler pabuçlar almış, bayram sabahı onları da kendimi de süslemiş oturuyordum. Kapı çaldı. Bizim sucu gelmiş.Şaşkın bakakaldım ona:

- Bir yanlışlık olmalı, su istemedik ki biz?

Adam gülümsedi neşeyle.

-Biliyorum abla, senin kız aradı beni. Amca ciciler giydim ama el öpecek, gösterecek kimse yok sen gelir misin dedi, ona geldim ben abla..dedi.

O sırada Selin büyük bir neşeyle koşturdu kapıya. "Geldiniz demek" dedi. Adamın elini öptü, bayramlığını  gösterdi, kendi çevresinde bir dönüp eteğinin dönünce ne çok kabardığını gösterdi, çikolata verdi.Sucuya teşekkür edip yolladık.

Şairin dediği gibi; bu işte bir yalnızlık var.

Sevmem bayramları..ama sizlerinki kutlu ve mutlu olsun doyasıya. Malüm, güzel şarkıdır ama o bile yalnızlığını anlatır Barış Manço'nun  "bugün bayram" şarkısı

Sevgiyle kalın...


3 Aralık 2013 Salı

Mektup

Unutulmak mı? Yok o kadar acıtmıyor artık canımı. Gülümsemek mi , ya kaybedeydim ışığımı?


Öfke yamaçtan aşağı inen ve birleştikçe güçlenen yağmur suları gibi gittikçe güçlenerek hakim oluyor renklere. İyilikte ısrar bazen kötülüğü besler diyor Balzac..belki artık kötü olmasak da iyiliğe- iyilikte ısrara ara vermek lazım. Öfke, iyi ve güzel günlere duyulan özlem, elimizden çekilip alınanlar, insanların körlüğü,cehaletteki ısrarı,sığlığı,rüyaları olmayan binlerce insanın etrafımdaki mırıltıları........Korkunç bir girdap bu içine çekilmeyi reddettiğim. Susarsam boğulurum; vazgeçmemem lazım!

"Durursam bi daha kurtulamam."

Camı açtım soğuk-yağmur aldırmadan ,gri gökyüzünün vaad ettiklerini içime çekerek. Yüzümde on yılların oluşturduğu her çizgi çığlık çığlığa . Susmak ne çok şey anlatıyor anlayana. Saate baktım: çocuklarımın gelmesine daha zaman var..biraz daha ben olabilirim.

Senfonik bir orkestra hakim tüm güne bugün. Kontrolümden çıkmış bir rüyanın tek kahramanıyım. Yalnızlığın tanımına tanımla ekleyebilirim bugün. Yalnızlığımı , yalnızlığın kendisinden bile çok sevebilirim bugün. Konuştuğunuzda sizi duymayan insanlar daha çoksa çevrenizde , sustuğunuzda sizi duymalarını nasıl beklersiniz?

"Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elimdeymiş gibi…"

Bunca yalan, bunca hıyanet, bunca kılıf uydurulmuş kötülük...korkuyorum artık korkuyorum tüm sevdiğim insanlar ve kötülüğü başarır da ıslah olmaz diye tüm sevmediğim insanlar için. Çocuklarım için, ülkem için,kendim için,gelecek için korkuyorum . Şarkıları unutmuş öfkesi şiddet olan;öfkesinde sınır ve hedef olmayan insanlar için korkuyorum.

Bir kocaman nefes al dağlardan gelmiş gibi ..için serin nefesle dolsun..bu yangın yer bitirir seni. Kapı arkasında söylenmek değil senin tarzın..yapacak bir şey vardır her zaman......Hayat orkestrasında uyumsuz sesler çıkartmadan tamamlayacağın başka şarkılar vardır...düşün!


"Bizimle konuşmuyor arkadaş. Peki niye konuşmuyor.Bizi adam yerine koymuyor mu   diyorsun. Ziyanı yok gülüşü yeter bize."
Anne olma zamanı..tüm öteki sesler boynunu eğer bu keskin emre. Yavrularım...
Selin geldiğinde bana sarıldı kocaman "annem, birtanem"...gül yaprağından daha hassas pembe beyaz yanacıklarına baktım şefkatle "yavrum.." duruldu öfkem, tüm ertelenmişliklerin üzerini örttüm gülümseyerek.
O kadar zorluyor ki beni sessiz ve tekrarlanan düşler.Çocuklarımın minik ellerindeki sorgusuz uzanış olmasa ellerime ....düşeceğim gibi geliyor bazen.