döner etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
döner etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ocak 2015 Çarşamba

Ocak 25


Ocak ayının 25'i güzeldir.
Severim o günde hayallerimi gerçekle buluşturmayı.
Hayat, o gün bi başka sever beni.

Evlilik yıldönümümüz o gün.
6 sene flört nişan derken sonunda evlenebildik.
Çok da acelemiz yoktu sanırım öyle gezip tozmak hoş gelmişti demek ki :-)


Neyse, bu sene de 25 Ocak'ta Allah'tan bir engel çıkmazsa Trabzon'dayım.
Uffffff nasıl özledim memleketimi nasıl özledim anlatmak mümkün değil. Uçaktan inip başımı çevirdiğimde Karadeniz'in o koyu laci dalgaları ile gözgöze gelip ciğerlerimin özlediği o yeşil mavi temiz rüzgarları içime çekmek yok mu?Hücrelerim kıpraşıyor heyecandan keyiften. Geçen ay dilime dolanan Frank Sinatra şarkısı yerini bizim oralılara bıraktı. Sabah kalkıyorum ,çocuklara Hayde diyorum rahmetli Kazım Koyuncu eşliğinde. Sonra Volkan Konak geliyor Denizde Karartı Var diyor ve ben çocuklara atkı şapka takın diye tutturuyorum filan.


















Hayatımda hiç bu kadar uzak kalmamıştım evimden ocağımdan toprağımdan.İyileşmeyen yara gibi,büyüdükçe büyüdü özlem içimde. En çok bizim evin, içeri girdiğinizde sizi sarmalayan ışık ışık ferahlığını ve tanıdık kokusunu özledim. Demliğimizi,yemek masasını.Biliyorum , sabah olsun da balkonda günün ilk ışıklarını Akçaabat üzerinden gelirken seyredeyim, dağlarıma tepelerime içim alabildiğince bakayım isteyeceğim. Renkler, İstanbul'un zihnimde soldurduğu renkler...onlarla kucaklaşacağım doya doya.


Trabzon simidini bilir misiniz?Neredeyse Türkiye'nin yarısından çoğunu gezdim , daha güzelini görmedim.Bizim ora simidi , 5 tane ye olmadı 10 tane ye diye teşvik eder insanı. Yanında bir de buruk çay varsa, hoş sohbetler de eşlik ediyorsa bu ziyafete, hele babam eski kaşar aldıysa İPA'dan...oyyyyyy. Ölümsüzlük iksiri dedikleri bu işte. Ölmeyecem ki, bana ne.


Sonra döner yiyeceğim öyle 100-150 gram filan değil. 2 senedir uzağım sizden, getirin yarım kilo çatlayana kadar yiyeceğim demezsem ne olayım. Dukanmış Karataymış..peeeh. Ölürsem bi de aç gitti diye ağlamasın kimse ardımdan. Doyasıya yiyeceğim özlediğim ne varsa.








































Ah...memleketim memleketim.Şiiri bile var, şarkısı bile var. Pazar sabah oldu mu evin oradaki fırına gideceğim 8 yaşımda da yaptığım gibi ve 9 ve 10 ve 11.....Annem akşamdan kıymayı hazırlamış olur sabaha soğusun hemen gidebilelim fırına diye. Bir Pazar kıymayı bir Pazar peynirli yaptıracağım.  

Falanca yağ öyle zararlı filanca yağ böyle zararlı ..hikaye! Tereyağı kaşık kaşık doldurmak lazım içine. Karadeniz insanı uzun yaşar, ailemdeki neredeyse herkes araba çarptığı için öldü.Tereyağ kalbi de ruhu da besler. İnanmıyorum uzmanlara.İçlerine bir de yumurtanın sadece kırmızısı ama o da pişmemiş...mmmmm (köy yumurtasının içi kırmızı oluyor sarı değilllll)



 Ablamla abimin işe gittikleri bir sabah, annem babam ve mutfağın bana kaldığı o güzel sabah kuymak yiyeceğim.Yaşamak güzel şey mirim diyeceğim...

Sonra ablamın,abimin ve benim çocuklarımız bir arada iken, ortalık desibel desibel çınlamakta iken ablamla kahve içip saçma sapan fal bakacağız birbirimize. Onlarca kere bölünen cümlelerimizde neyi anlattığımızı unutup hep yeniden başladığımızı fark etmeye fark etmeye ama gülümsememiz  kocaman koskocaman konuşacağız. Abim gelecek, boynuna atlayacağım. O yine ciddi takılacak aklısıra ama gözlerinin ta içi ile gülüşü yok mu ya..o yetecek.nnem ve babam..bir de karadenizim deli denizim şarkılarım,anılarım,çocukluğum,çocuklarım...

Ocak ayının 25'i iyi gelir bana hep.

Bir de bakmışsınız..iş bile bulmuşum...kimbilebilir.


2 Mayıs 2014 Cuma

Çingene Zamanı

Sokağa kendimi zor bela attığımda zamanımın daraldığını , acele etmem gerektiğini biliyordum. Elimdeki çöpü, yolu biraz uzatarak konteynere atmak için uzun adımlarla dolaştım parkın çevresinden. Kendime de itiraf edemiyordum ama gözlerim O'nu arıyor, kalbim bir kez daha görebilmek için çırpınıyordu...ama yoktu işte , kaç gündür uzaktım kara gözlerin masum bakışından. Çöpü konteynere attım, hafifçe içimi çektim,ellerimi sildim ve tam yola koyulacakken önümde dikilmiş küçük bedeni fark ettim.

İşte..gelmiş,tam burada önümde...Sessiz ve keyifli bir çığlık yükselirken içimden , yılların tecrübesi ile yüz ifadem donukluğunu korudu. 

Kara gözlerini gözlerime dikmiş, pis ellerini uzatarak ben kaçmadan bana derdini anlatma telaşında yine.Belli ki beni tanımış ama benim ifadesizliğimden dolayı kendisinin tanınmadığını sanıyor.

-Abla ne olur bi dakka gitme bak ben senden para istemiyorum tamam mı gitme bak para istemiyorum karnım aç sadece 

Belinden düşen ve poposunun yarısını açıkta bırakan pantolonunu çekiştirirken gitmediğimi ve onu dinlediğimi fark ederek bir nefeste sıraladığı cümlelerine ara verdi.

Merakla gözlerine baktım güneş gözlüklerimin arkasına gizlenerek.Bugün ne isteyecek acaba, pilav-nohutçu şurada...ama dur bakalım.

-Abla karnım aç
-Uzatma zamanım çok az ne istiyorsun?
-Tavuk döner alsana bana abla

Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Çocuk gönlünün lüksünü sevdiğim.Kuru ekmekle başladığımız yolculuk nerelere geldi bak şimdi.Gözlerinin karışımını sevdiğim, masumiyetle haylazlık bu kadar mı pekişir kara gözbebeklerinde...keşke seni ben büyütebilsem, o kadar seviyorum haylaz bakışlarını,sevinince kocaman gülen dudaklarının çizgilerini, bi damlacıktan beri belinden düşen pantolonlarını...Ay çocuk, sen de büyüyeceksin ne yazık ki!

 "KARDEŞİM" DEDİĞİ KANKASIYLA ÇEKTİĞİM BİR FOTOĞRAFI 
Dönercinin yanına götürdüm onu.Gerçekten acelem vardı. Döner ne kadar dedim. Çocuğa bir tane verin dedim. Baktım boynunu büktü enikonu.

-Sen bilirsin abla..dedi
-Neyi ben bilirim ..dedim afallayarak
-Kardeşime de almak istersen hani....

Üst dudağım kıvrılıverdi elimde olmaksızın.Kardeşim dediğinin bi damlacıktan beri sokakta birlikte büyüdüğü ama kardeşi olmayan o çocuk olduğunu biliyordum ve her seferinde ona da birşeyler alabilmek için ürettiği rol-senaryo-söylem beni bu yerden bitmeye hayran bırakıyordu. Zekasının mı kalbinin mi daha büyük olduğunu bilmiyordum ama kesinlikle bu veledi çok seviyordum.

-Bir tane daha..dedim dönerciye. Onun da üst dudağı kıvrılıverdi. Bugün o dönerciye götürdüğü- "tavladığı" kaçıncı kurbandım ben bilmiyorum ama belli ki o ikisi biliyordu.

Parasını ödedim.Sonra ardıma bakmadan aceleci adımlarla yoluma koyuldum. Kızımı okuldan almam gerekiyordu ve geç kalmak üzereydim.