Açlık Oyunları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Açlık Oyunları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Aralık 2016 Pazar

Star Wars - Rogue One

 
Her gün kendimle ilgili yeni bir şey keşfediyor gibiyim
Zira 40 yaş sonrası "fevkalade" değişiyor insan.
Yağmurdan sonra netleşen görüntü gibi
Toz zerrecikleri yer yüzüne iniyor ve tüm görüntüler daha parlak , daha net.
 
Cumartesi filme gitmeye zaten niyetliydim ama Cuma akşamı balık ekmek sebebi ile gayet güzel zehirlendiğim için sabaha kadar öğğ ve saymak istemediğim pek çok beter vaziyet sonrası Cumartesi tek istediğim şey yer çekimine boyun eğip çakılı kalmaktı. Lakin o gün Ayşegül, yani tüm masallarda adı geçen iyilik ve temizlik meleği geleceğinden sabah erkenden evi boşaltmak zorundaydık. O iş yapıp koştururken bir kenarda oturmak ayıp geliyor bana. Bu nedenle "hastayım" bile diyemeden Nehir'i kursa bıraktım ve ağrıdan körelmiş gözlerim,  çatlayan başım, boşalmış mafsallarım,lime lime olmuş etlerim diye söylenerek Natilus'a  gittim.
 
Kendimle ilgili keşfettiğim şey ise ölmek üzere bile olsam ayrıntıların önemini yitirmediği ve beni mutlu ettiği oldu. Gittim, Star Wars'a bilet aldım ve gerçekten ama gerçekten sürünerek Carreforu'a inip çubuk kraker ile su aldım.
 
Her zamanki gibi D-12'yi aldım. Maximum karta ilk seans 7 TL uygulamasına minnettarım. Lakin gittiğimde seyretmek yerine öpüşmek taraflısı olduğu  pek belli bir çiftin koltuğumda oturduğunu fark ettim ve konuşmak zorunda kaldığım için durumdan nefret ede ede biletimi gösterip onları kaldırdım. Koca D sırası boştu, "insanlık ölmüş" diyerek beni protesto ettikten sonra yerimden kalktılar. Tam oturup zonklayan başıma " artık yapma" diyeceğim esnada gözlüğümü bulamadım. Oysa şimdi açıp yanıma koymuştum diyerek bakındım ama çaresiz gidip bir tane daha aldım.
 
Ve sonra her şeyi unutup uzayın derinliklerinde geçen o muhteşem yaratıcılık deryasına kendimi teslim ettim.

Film ile ilgili ilk izlenim için tık
 
YönetmenGareth Edwards
Yapımcı
SenaristChris Weitz
Hikâye
UyarlamaGeorge Lucas tarafından üretilenKarakterler adlı eser
Oyuncular
Görüntü yönetmeniGreig Fraser
KurguJabez Olssen
StüdyoLucasfilm Ltd.
DağıtıcıWalt Disney Studios
Motion Pictures
Çıkış tarih(ler)i16 Aralık 2016
ÜlkeABD
Dilİngilizce
 
Sıkı bir Star Wars izleyicisi değilim ama an itibarı ile pişmanım. Önceki tüm bölümleri tek tek tek tek izleyeceğim, kesin kararlıyım.
 
Film, evvelini bilenlere daha çok haz verse de ilk kez izleyenleri de alıp götürecek bir kurguyla sunulmuş. Ben arada yer alanlardan olduğum için büyük bir keyifle izlediğimi söyleyebilirim.
 
Bir kült haline gelmiş Star Wars hakkında entelektüel ay da akademik yazı yazmak değil benim işim. Kendi gözlemlerim, izlenimlerin ve yaşadığımı  aktarabilirim sizlere sadece.


 
Öncelikle bir var oluş mücadelesinde ön planda bir kadının olması  dikkatimi çekti. Bu, hep erkek kahramanlarla dolu dünyamızda özellikle sevdiğim bir şey. Filmde iki kez tekrarlaran "isyan umutla başlar" cümlesi ise gözyaşı kanallarımı  doldurdu ve umut, özlemle bir kez daha içime doldu.
 
 
Karakterler elbette özgün, kostüm ve yaratıcılığa ise edecek tek söz bulamadım. Kurgu dünyasında alıntılar olduğu ise gözden kaçmıyor tabii. Yüzüklerin Efendisi'deki Fül'leri burada mekanik olarak görmek ya da Açlık Oyunları'daki sistemin askerlerinin kostümlerinin de Star Wars'tan alıntılandığını  görmek gibi. Beyaz (ak)  pompalananın aksine iyiliği temsil etmiyor bu filmlerde . Sistemi ve kötülüğü temsil ediyor.E ne diyeyim, kör göze parmak girsin.
  
 

Türlerin bir arada oluşu mümkün ama  kurallar, bütünlük,"ben" değil "biz" oluş. İnanmak her şeyin ötesinde bir güç ve var oluş  sağlar mesajı da kuvvetle verilen mesajlardan . Filmde sürekli yinelenen 
 
 
 

Gözleri görmeyen ama kör olmaktan çok uzak bir savaşçıyı canlandıran chirrut imwe'in (Donnie Yen)  sürekli dile getirdiği  "güç benimle, güce inanıyorum" yinelemesi, inanmanın verdiği güce vurguydu benim için. Filmde en çok onu sevdim diyebilirim(gerçek hayatta profesyonel piyanist olması da etken mi acaba ). Savaş alanına giderken "yalnız başına orada hiç bir şey yapamazsın" diyen arkadaşına sonsuz bir güvenle gülümseyip " yalnız değilim ki sen varsın" deyişi uzun bir tartışmanın sonunu getirdiği gibi sonu belirleyen akışta da pek çok  şeyi belirledi.


 
Bilim Adamı ve kızını deli gibi seven, son ana kadar  vatanseverlik diyebileceğimiz duygudan vazgeçmeyen: duyguyu akıl ile yücelten Galen  Erso ( Mads Mikkelsen) ise her izlediğim rolde bir kez daha önünde şapka çıkardıklarımdan. Onu tanıyor olmayı dilerdim gerçekten.



Komutan Krennic tüm zamanlara hitap eden bir karakter. Kötülük  ve hırsla beslenen her şey,sahibini yakar ve yok eder. Bugünlerde  herkesin gözlerini aça aça izlemesi gereken bir karakter.

 
Pilot'a hiç kıyamam ben yaa..tüm film boyunca o pilot gözlüğü tepesinde. İnanarak ve iyi niyetle yol a çıksa da çetin bir imtihan verdiği muhakkak olan karakter filmin adını  bana filmin ortasında o baş ağrısına rağmen kahkaha attıran bir şekilde belirliyor. Bu ayrıntıyı kesinlikle kaçırmayacağınızdan eminim.




E K2SO 'dan bahsetmeden olur mu? Bizim oralı kimi teyzeleri anımsatan K2SO, yüzbaşının deyimiyle "devrelerinden geçen her şeyi  söylemek eğiliminde". Ama onu sevmemek de mümkün değil doğrusu.



Yüzbaşı'dan çok bahsetmedim. Hem bu kadar baş rolde hem bu kadar kenarda olan başka tipleme gördüğümü hatırlamıyorum.


Ve tüm her şeye sahip olan Dark Lord...evrene sahip olursun ama bir kapı aralığından dışarı sızar da umut tüm dünyanı yıkar geçer,kazanan vazgeçmeyiş oluru simgelemiş.

Tüm isyanlar umut üzerinedir. Filmde iki kere yinelenmiş ben de iki kere yineleyeyim.

Bu aralar Star Wars, Açlık Oyunları vs tüm filmlerde verilen mesaj aynı mı ben mi dellendim bilemiyorum.



Kesinlikle izlenesi film , iyi ki gitmişim dedim. Artık beni kör etme noktasına gelen baş ağrımı da , majeziki evde unutan yarım aklımı da çantama koyup ertesi sabaha kadar uyanmamak üzere evime geldim.
 
 

26 Kasım 2014 Çarşamba

Bir Tuhaf Film Eleştirisi - Alaycı Kuş -1


Üniversitedeyken keşfettim ki ben sinemaya yalnız gitmeyi seviyorum. Hani tereddütsüz, hakikatten , çok net tercihim sinemaya yalnız gitmek. Bunu Selin'e anlattığımda başta yadırgar gibi görünse de 1-2 deneme sonrasında , belli özel filmlere kankisi Doğa ile gitmek haricinde onun da tercihi sinemaya yalnız gitmek oldu. Artık o da öyle yapıyor.

Dün, Nehir'i okula bıraktıktan sonra sabah çay keyfimi Deniz ile tamamladım ve hevesle Capitol'e doğru yola koyuldum. Oranın Spectrum Card'ı var ve her 10 film izlediğinizde bir bilet bedava oluyor. Bu da Selin'i çok mutlu ediyor tabii ki.

Neyse, Cumartesi Nehir Deliha'ya gitmişti, Selin ise Açlık Oyunları serisinin devamı olan Alaycı Kuş'a.

Büyük bir heves ve keyifle Alaycı Kuş biletimi aldım. Boyum kadar bir kova patlamış mısır aldım ve günün o saatinde sadece 3 izleyicinin bulunduğu sinema salonuna daldım. Reklamları bile keyifle izliyorum, öyle çok seviyorum sinemayı.

Film beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. O süre nasıl geçti, filmin sonu nasıl geldi anlamadım. Katniss'i canlandıran Jennifer Lawrence'e hayran oldum. Oynamıyor yaşıyor sanki gerçekten. Mimikler tamam,hareketler de ayarlanabilir ama gözlerine o duyguları o kadar yoğun yansıtabilmesi karşısında koca mısır kovamı bir yana koyup saygıyla şapkamı çıkarttım. Beğenenleri beni affetsin ama Peeta çok tipsiz demek istiyorum bir de.

Bu tür kurguların bizi geleceğe hazırladıklarını düşünmüşümdür her zaman. Bir dönem tüm filmlerde Amerikan Başkanı zenciydi, Obama amca geldi sonra. Önce Denizler Altında 20,000 fersah yazılmıştı sonra denizaltı yapıldı. Bölünmüş, ayrılmış toplumlar ile ilgili filmler de , etnik vurgulamaların çok olduğu filmler de revaçtaydı bir dönem.Eh, tabloya bakıyoruz ve "netekim" diyoruz. Revolution, Göçebe, Açlık Oyunları gibi oldukça beğeni kazanan filmler ve hatta daha öncesinde Amerika'da yaşanan büyük felaket sonrası yaşamın ilk başa döndüğü filmler hatta Yüzüklerin Efendisi bile hep bir büyük son ve "insan" kalmayı başarıp kendi mücadelesini verenlerin umudu kaybetmeden başardıkları yeni başlangıçları anlatıyor.

Eh, sakince mısırlarımı yerken bile bu beni düşündürüyor ve ürkütüyor doğrusu.

Alaycı Kuş filminde kahramanlar belli ama kenarda durup en büyük düğümleri açan aslında Haymitch Abernathy diyeceğim. Onun ayyaş suratındaki gülümsemeye ve sorunlarda kişi değil olay odaklı insancıl çözümlerine bayılıyorum. Hayatlarımızda birer Haymitch  olsa hiç fena olmazdı doğrusu.

Film, tıpkı kendi senaryosunda olduğu gibi dünyada da bastırılmış öfkenin, haksızlığa baş kaldırının filtilini ateşlemiş. Bu da dünya realitesinden haberlere dahil.

Bir çok yerinde göz yaşlarımı tutamayıp ağlamam benim duygusal yapımdan kaynaklanabilir ancak gözü açık rüya görmeyen ya da bakmayıp gören herkesin yüreğini saran  sıkıntılı ülke gündemi ile yoğurup izleyebiliyor insan kimi sahneleri.




"Biz yanarsak, siz de yanarsınız" ... Yalan ve zulüm ile bastırılmış mıntıkalar adına tüm gücü elinde tutan Başkan Snow'a söylenmiş bu söz çınladı durdu kulaklarımda.

Özellikle Katniss'in şarkısını söylediği yerde salonda 3 kişi olduğumuz için kaderime minnettar halde hüngür hüngür ağladım ben. Eve gelirgelmez de cebime indirdim bol bol dinleyebilmek için.

Herkesin şarkısını söyleyebildiği bir frekans var. Katniss haksızlığa karşı öfkelendiğinde, sevdiklerini ve değerlerini koruma güdüsü ile içindeki yangın alevlendiğinde  aklı karışık çekingen genç kız gömleğinden sıyrılıp kendi menkıbesini oluşturuyor. Görsel efektler, mekanlar, simgelerin vuruculuğu ve sadeliği, kostümler ..kısaca filmin görsel her anı harikulade geldi bana. Senaryoya zaten vurgundum, deforme etmedikleri için ayrı mutlu oldum. 
(Yüzüklerin Efendisi gibi her satırına hayran olduğum güzelim kitabı 3 'er saatlik filme alıp Tom Bombadil'i ya da filmin finalini belirleyen hediyeleri atladılardı ya..deli olmuştum. Ya da tiplemelerin seçiminde Frodo'yu iki kaşı havada çatılı "Sezercik Fedakar Çocuk" ..modunda biri görünce "ayyy" diye basmıştım çığlığı ya..o korku kaldı içimde demek.)

Film bittiğinde buna hazır olmuyorsunuz. 

Selin'i alıp bir daha gideceğim filme, ikimiz de ikinci kez o ortamda filmi izlemeyi çok istiyoruz. Selin, "herkes orada bir kahraman görüyor ama kimse büyük baskılar altında kişiliği travmalarla şekillenen bir "daha genç kız bile sayılmaz"ın çektiklerini, yaşadıklarını görmüyor.İnsanlar çok bencil" diyerek eleştiri okunu sapladı ama filme değil izleyicilere.

Bu akşam da çocuklarım ve onların arkadaşı ile Üsküdar Musahipzade'de  Shakespeare 'e gideceğiz.

"Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir" diyerek zamanın çok öncesinden bugüne ışık tutabilen o büyük insana selam olsun.