insan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
insan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2016 Cuma

Hatırla

Unutmak mümkünse bile hatırlamak daha mümkün geldi bugün bana. Şimdi hatırlamak zamanı (tık)

..Öylesine yaşamımıza girmiş, anlaşılmaz rastlantılarla bizden bir parça olmuş, bir başka yerde değilde burada, bir başkası değilde ben olmamı sağlayan birkaç insan, birkaç anı, birkaç sözcük..

Kürşat BAŞAR- Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum



Doğum kontrole rağmen doğan çocuklara Mac Gaycer dedik ya sonraki zamanlarda :-)))
 






























En sevdiğimi en sona sakladım.
İnsanlığımızı ve içimizdeki çocuğu yitirmemek dileğiyle....

23 Kasım 2016 Çarşamba

Sen Bilirsin


Sen bilmiyorsun ki YOLCU  nerden gelmiş.
Hangi dikenli yollarda yalın ayak koşturmuş da hangi denizleri yüzerek geçmiş
Mecbur kaldın mı ki hiç susuz olduğun halde önündeki tastan su içmemeye

Uğraşıp duruyorsun can yakmaya
Yanan kendi canın değil mi aslında..

İnsanın gözlerine gitmiyorsa gülüşündeki ışık, kalbinin ayaz boşluğundan bizi sakınsın Allah.



Dönüp bakıyor İNSAN olan can yakmaya uğraşana; tepine tepine bir kocaman toz bulutu oluşturmuş bir şaşkın
Ego diye buna diyorlar herhalde

E sen de eylen bakalım
3 günlük dünyanın 3. gününde kim olacak yanında?


19 Eylül 2016 Pazartesi

Ben Bizken


OLMASI GEREKEN:

Sabah 05: 30 'da kalkan anne 6'da servise binecek kızı için kahvaltıyı hazırlarken pembe güllülerle bezeli sabahlığı içinde neşeyle şarkı söyler. Hafif makyajlı yüzü, tüylü şıkır terlikleri  ile güne hoş bir başlangıçtır. Fönlü saçlarını savura savura mutfak tezgahını siler ve deterjanına güven-sevgi-inançla bakarak kirli çamaşırları makinaya atar. Kızını yolcu edip pencereden bakarak o gözden kayboluncaya kadar arkasından el salladıktan sonra vitamin değeri kaybolmasın diye sabah erkenden günlük yemeğini yapar, çiçekleri sular. Küçük kızını da aynı sevecenlikle kahvaltıya çağırır. Ona da dereotlu poğaça ve peynirli omlet hazırlayıp taze sıkılmış portakal suyu ile ikram eder. Mutfakta hafif gitar konçertoları eşliğinde sohbetler edilir. Anne daha sonra hazırlanır ve işe gider. Tüm sorunları halleder . Otoriter , sevecen , güler yüzlü , profesyoneldir. yemek tatiline çıkmaz, günde bir kez tuvalete gider,iş çıkışında her şeyi iş yerinde bırakarak evine doğru yola koyulur. Yolda, çocuklarının hoşuna gidecek ufak tefek sürpriz hediyeler alırken günün tüm yorgunluğu ardında kalmıştır. Arkadaşları ile buluşur, sosyal hayatın güncel sohbetlerini bir şeyler içerek dillendirip eğlendikten sonra tam  zamanında eve gider. Sağlıklı bir akşam yemeği tablo misali bir masada hazırlanır, ailece yemeğe oturulup o gün neler yaşandığı  paylaşılır. TV açık değildir elbette. Çocukların dersleri ile ilgilenen anne yatmadan evvel kitabını okur.



















OLMAK ZORUNDA OLAN:

Sabah 05:30 da kalkan anne evi toparlar, kahvaltı hazırlar,çamaşırı makinaya tıkarken kızı gecikmesin diye gözünü saatten almaz. Kızını yolcu ettikten sonra ütüleri halleder. Küçük kızı için zaman gelmiştir. Ona kahvaltı hazırlar, o kahvaltısını ederken günün yemeğini pişirir, çantasını kontrol eder, iş için hazırlanır, yapılacaklar listesini eve bırakır,  çıkarken çöpü atar.En ekonomik alternatifleri kullanarak işe gecikmeden giden anne şık,kariyer hedefi olan,topuklu ayakkabı ile saatte 250 km koşabilen,7 dil bilen,çocukları için öğrenmeye devam eden,okulla irtibatı koparmadan iş temposunu dşürmeden,iyi şeylere inanıp sistem itti beni o yüzden kötü şeyler yapıyorum saçma paradoksunda debelenen bir varlıktır artık. İş çıkışı koşarak yapılması gerekenleri tamamlar, alınması gerekenleri alır. Eve döner. Ödevler, işler, yarına yetiştirilmesi gerekenler,akşam yemeği, sofra , mutfağı temizle, kim dişini fırçalamadı, çantanız hazır mı kontrolleri,kitap da okumalıyım, en iyi turşuyu ben kurmalıyım. Ay bugün kandildi 7 sülaleyi de aramalıyım.....























OLMAK İSTENİLEN:


Anne-insan sabah 4'te kalkar. Gecenin güne kavuşmasını, renklerin ve seslerin uyanışını kendisine yaptığı bol köpüklü bir türk kahvesi eşliğinde izler. Sevdiği müziğin tınısı ,başlangıçlara eşlik etmektedir. Çocuklarının masum uykularını ve rüyalarını bölmez. Başlarım servisinize de İstanbul trafiğinize de ,zaten verdiğini eğitimin taaaaa.....der içinden. Oh be, çok rahatlamıştır. Sonra çocukları uyanınca ellerinden tutar,haki renkli sırt çantasını alır ve yollara düşer. Başka ülkeler, başka zamanlar, başka yaşamlar için yola düşme, bu ülkenin saçma tıkıştırmalarından uzakta hayata dahil olabilme zamanıdır.Gitmek, kalmaktan her zaman iyidir der;mutludur.  Limanda kalbi mutlu bir salınımla çarpmaktadır. "Yaşadığım için yaşlanacağım" der ve gemiye adım atar. Artık, mavide bir nokta olmak zamanıdır...




VEEE OLAN:

Sabah 05:30 'da kalkar. Çocukları ve hayatın akışı için üzerine düşeni yaparken gülümser çünkü  çocukları için bir şeyler yapmayı çok sevmektedir. Yaşamı, akışı,şükredebilmeyi sevmektedir. Olmayanın bazen daha hayır olduğu bilip olanı gülerek karşılamayı en azından dener. Maaşı yeni almışsa keyfine bakar, ay sonu ise indirimli hattın otobüsüne biner işe gider. Sudan çıkmış balık gibidir bazen, ama işe gitmeyi ve işi sever. Özlemleri(düzenli sistem) arka cebine koyar. İş çıkışı gökyüzüne bakar ve derin bir nefes alır her zaman. Evine doğru koşarak gider: çocuklarını özlemiştir. Maaş zamanı ise dışardan birşeyler söyleyip neşelenebilir, değilse yeni yemekler deneyebilir,hali zamanı yoksa olanına kani gelebilir. Ne yediğinden ziyade kiminle yediğin önemlidir der, mutludur. Çocuklar da kendisi de bir süre bilgisayar-cep ile ilgilenir. Sonra ödev hatırlatmaları başlar.Sonra kitap okur,sonra hayal kurar..bir gemiye binmiştir ve maviye gitmektedir. Kanaryasının geveze neşesi ile uyanmak üzere uykuya dalar.

25 Mayıs 2016 Çarşamba

Uçak

             

                                            


Başımın üstünden habire uçaklar geçiyorken ve o uçakların her biri benim için bir yeni başlangıçı, bilinmezliği, tadılmamışı,gidilmemişi temsil ediyorken  ve nasıl çalışır ya da nasıl konuşur ya da nasıl aklım-gönlüm oradaymış gibi yapardım bilemiyorken bir de orada yaşamayı sıradanlaştırmış o gelip geçen , başlarının hemen üstünden geçen uçaklara  aldırmayan bir sürü insana "ya bana bulaşırsa" diyeceğim kadar hastalıklıymış gibi bakmamayı başarmam gerekiyordu ama ben bütün bunlara bir türlü inanamıyordumsada olsun dedim ve yine de içime derin derin nefesler çekip yanımdaki sevdiceklerime,liste yapsam bi milyon tane sıralayabileceğim şükür edilesilerime yoğunlaşmaya çalıştım kendime kocaman aferinler diyerek.

Öyle bir gönlü yolcu gündü sersem sepelek...


Uçaklar olmasaydı aklı başında bir kadın gibi yaşayabileceğim bir gündü.
Yelkenliler olmasa , sisteme ayak uydurabilecektim.
Klimalı bir araçta yağ gibi kayan yolları ışıtan sarı güleç güneş altında uzun yolculuk fikirleri üsüsmeyecekti aklıma.

Bırakmadıkları için adam oldum
Bırakmadıkları için kadın oldum
Bıraksalar insan olurdum

24 Kasım 2014 Pazartesi

Bulut


Oturdu,üzerinde kirlenmesine aldırmayacağı kadar onunla zaman geçirmiş, yumuşak ve kalın kumaştan bir kıyafet olması hoşuna gidiyordu. 


Herhangi bir tozlu kaldırım kenarıydı,gelip geçen insanların haris duygularını uyandırmayacak kadar zavallı bir köşeydi. Çarpıcı bir güzelliği, akılda kalmayacak fiziksel özellikleri olduğu için de memnundu. 

Tek istediği yaşamaktı ve insanların isteyeceği herhangi bir şeye sahip olmanın onlarla mücadeleyi getireceğini bildiği için net bir şekilde emindi : bunu istemiyordu.




Oturdu yaşamaya devam etti.

Rüzgâr, insanların esirgediği şefkati saçlarının arasında dolaşarak veriyordu cömertçe. memnuniyetle içini çekti.Sadece rüzgârı duyumsadı.

"Bir kuşum.Uçuyorum. Boşlukta süzülmekten duyduğum mutluluktan soluğum tıkanacak gibi" (Ferit Edgü (ÇIĞLIK))

Yorgundu.

Bulutlara dikti gözünü. Özgürlerdi. O kadar kocaman bir hiçtiler ki kütlesel ağırlıkları vardı. Renklerini sevdi. Yumuşak kıvrımlarını, göğü şekillendirişlerini sevdi .


istanbul bulut bulut sevdiğim 

kimi beyaz mı beyaz 

ince, tül gibi 

kimi katran misali kara 

bulutları da insanlarına benzer istanbulun 

inanma sevdiğim, inanma bulutlara (Ümit Yaşar Oğuzcan)







Yaşam ve insanlar önünden akıp geçiyordu.İçinden  bir şarkının hatırlayabildiği iki mısrasını tekrarlamaya başladı mırıl mırıl,sessizce.Düşünüyordu..yorgundu.



Yağsın rüzgâr,essin rüzgâr,
Gidilecek daha çok yol var.
Ama önce uzanıp bir ulu ağacın altına,
Geçsin diye yol vereceğim bulutlara (Hobbit Şarkısı)
Çocukluğunu hatırlıyordu huzurla.Çevresindeki insanlara bakarak onlar hakkında bir şeyler tahmin etmeye çalıştı.Gittikçe artan bir neşeyle sürdürdü bu tahmin oyununu. Bir çoğunun kesişim noktası olduğunu ancak zamanları olmadığından bunu fark edemeden birbirlerinin yanından geçip gittiklerini biliyordu. Yüzlerindeki yarım kalmış duygulardan sıkıldı.Tekrar bulutlara dikti gözlerini. Saçlarını okşayan rüzgârı da yollayan da onlar değil miydi neticede?




Derken sessizce koca bulutlar yüzerek gelir ve aklından geçen her şeyi erçekleştirir. Yüreğinde olanları,rahat olmadığını bilir bulutlar. Senin buralardan uzaklaşmak, uçup bir yerlere gitmek istediğini,kimse tarafından aranmak, kimsenin yapmacık yapmacık "sersem çocuk kayboldu gitti, şimdi nerede arayalım bunu" diye dövünmesini istemediğini de bilir bulutlar. Senin bir yere kaçmaman, kaybolmaman, sadece sırt üstü yatıp bulutları seyretmen için bulutlar aklından geçirdiğin her şekle girer ve seni avuturlar. Bulutlar hep aynıdır ama türlü hallere girerler. Yeter ki sen bil, senin için nasıl görünmek istediklerini... (Beyaz Gemi - Aytmatov)



Bir bulutlara baktı bir de insanlara.
Sonra öldü.
Huzurla, sakince.
Gitti, izlediği şekerpembe bulutun üzerine kondu.
Şimdi özgürdü.
Şöyle böyle hatırladığı o şarkının ezgisini söylemeye devam etti kaldırımdaki bedenine aldırmadan geçen insanları süzmeye devam ederek.



Nihayet iyi bir yaşam başlamıştı onun için ... ama hala biraz yorgundu.