Capitol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Capitol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Haziran 2015 Çarşamba

Sihirbazlar Okulunda Bir Türk


Film seçme sırası Nehir'deydi

Son zamanlarda , henüz işe giremediğim için sinemaya gitme periyodlarımı ne kadar seyrelttiğim düşünülürse uzun zaman üzerine gideceğim filmienine boyuna düşünüp seçmek en çok istediğim şeydi.


Ama Nehir'e söz vermiştim
Ben ona uyup onun dünyasını-zevkini tanıyacaktım.
O da benim.

Sihirbazlar Okulunda Bir Türk'ü seçti.
Suratımı asmamaya çalışarak kaderime razı geldim ve filme girdik.

Harry Potter gibi renkli ve zengin bir deryayı ti'ye almayı seçmek iyi bir fikir. Bunun Türk versiyonu ise hakikatten kahkahalara boğabilir sizi..ama konuyu doğru işlerseniz.


Konuyu doğru işlediklerini düşünmüyorum.

Aptallık zaman zaman komiktir ama bir sınırı olmazsa, öykü sonuna kadar adam değişmez ve salaklıkta ısrar ederse "ben bu salağı niye izliyorum hiç bir şey değişmiyor ki" dedirtir insana.

Ben de öyle dedim netekim.


Öykünün, sihirbazlar okulunda bir türk olmakla ilgisi yoktu. Sihirbazlar okulunda bir odun ve zayıf karakterleri ya da anlaşılamayan bir sebeple ona yarenlik edip uyan iki arkadaşı ile ilgiliydi. Karakterlerin özellikleri vurgulanmamış, birdenbaşlayıp birden sonuçlanan atraksiyonlarla bezenmiş.


Araya da çok sevdiğimiz 3-5 küfür...

Sonu bile"şu öyküyü anlatiiim bitsin" tarzı.

Cıks..olmamış
Beğenmedim hem de hiç.


Çıkışta Nehir ile konuşup filmin, bizim algı seviyemizin çok altında olduğunu bir daha böyle filmlere gitmeyi istemediğimi söyledim. Üzerinde tartıştık azcık. O, çok eğlendiğini söyledi.Neye güldüğünü sordum ve basit - avam komiklikler ile zeka eseri espriler arasındaki farkı örneklendirerek anlatmaya çalıştım.


Capitol'den çıkarken Nehir de artık emin değildi eğlenceli bir film olduğundan.
Sabun köpüğü gibi..ardında bir şey bırakmayan cinsten bir filmdi yani bana göre.

2 Mart 2015 Pazartesi

Birdman - Cahilliğin Umulmayan Erdemi



Selam,

Bugün sabah doktora gitmeyi deneyip yine beceremeyip kaderime "çok komiksin" dedikten sonra uzun, tatlı, tam yorulmak üzereyken sona erecek kararda bir yürüyüş yaparak Capitol'e attım kendimi.

Yani,başvuruda da bulundum ; beni orada işe alsalar ne hoş olur, o kadar sık gidiyorum ki kendimi yuvamda filan hissediyorum artık :-))

Neyse,Migros'tan su ve fındık alıp koşturarak  Birdman'e bir bilet aldım ve 11.30 seansına kendimi attım.

 


 'a on yüz milyon kere hayran kaldım. Oyunculuğunu ,hani takdir benim haddim değil diyerekten inanılmaz beğendim.  'a şapka çıkarttım ve Emma Stone hoşuma gitti.







Film , asla ve kata eğleneyim , kafa dağıtayım diye gidilecek bir film değil. Simgeler,imgelemler düşünme , algı ve birikim kapasitesine göre sizi düşünmeye ve yargılamaya-eleştiri/özeleştiri yapmaya zorluyor. Fincanınız varsa fincan kadar, kovanız varsa kova kadar alacağınız bir film bence.


Kamera hareketleri, görüntü akışı alışageldiğimizden hayli farklı. Hele son zamanda bir çoğunun , neredeyse birbirinin aynısı olduğunu düşündüren filmler silsilesinden sonra "oh beeee" dedirtiyor kesinlikle. Müzik seçimleri de bir o kadar özgün. Olağanüstü olan tek şey insan. Fark ettim ki ben kendimi vikinglere, sopasını sallayınca dağları uçuranlara, lordlara krallara bayağı kaptırmışım, alışmışım onlara yani.Birdmande anlatılanlar hoşuma gitti.


Filme, benim gibi tek başınıza giderseniz de olur  ama birbirinizin cümlelerini tamamlayacak yakınlıkta-frekansta olduğunuz eşiniz dostunuz varsa ve onunla giderseniz çıkışta uzun uzun tartışacağınız konular,üzerinde fikir alışverişi yapacağınız sahneler ve keyif alacağınız çıkarımlar bol olacaktır. Filmden çıktığımdaki fikirlerim ile eve geldiğimdeki fikirlerim aynı değildi. Güzel bir yemeğin ,zaman geçtikçe damaktaki tadı belirginleşir ya..öyle bişi işte.


Haa..bir de. Her filmde kadınların her bir yeri görünür ama bu filmde adamlar sürekli sliple geziyor. Bu da ilginç geldi bana.

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Aşina




Capitol alışveriş merkezinden zonklayan ayaklarımızla dönerken Selin ile ben hala karar verip alamadığımız mezuniyet balosu ayakkabısından , Nehir ile babası da tablet kılıflarından konuşuyorduk. Apartmandan içeri girdiğimizde az sonra dinlenecek olmanın verdiği erken huzurun tadını çıkarttım. Girişteki faturalara göz attım. Bizimkiler konuşmaya devam ederek yukarı çıkıyorlardı..bir an durdum ve olağan gelen şeylerin ne zaman oluştuğunu  düşündüm.

Nikah tarihi alınmıştı, eşim evi tutmuştu. Sokağa ilk girdiğimde kaldırım taşlarından pencereden bakan yüzlere kadar her şeyi dikkatle incelemiştim. Beğenmeye gönüllü incelemelerdi bunlar, dahil olmayı arzulayan tanımlamalardı.


Sonraki gelişimizde sokağı şaşırdım.Sonraki gelişimizde yanlış otobüse binip farklı yere gittim. Sonraki gelişimde sokağa girdiğimde apartmanı şaşırmayayım diye dikkatle isimlerine baktım. Merdivenlerden çekinerek çıkarken meraklı bir komşunun kapıyı açarak istemediğim sohbette bunalacağım sorulara başlamamasını dilediğimi hatırlıyorum.


Çeyiz geldi , ev yerleştirildi..odaların duvarlarına bile bakınırken yabancı ve meraklıydım.

 Zaman sonra , bir bebeğim olacağını öğrendiğim günü andım. Şaşkınlık, biraz korku, biraz neşe. Selin'in günbegün gelişimini izlemek..şimdi üzüm çekirdeği kadar, şimdi çilek kadar,şimdi parmakları oluşuyor...bebeğim.Sesi nasıl olacak acaba, bana anne dediğini hayal etmek... Sonra yıllar yıllar..sonra Nehir'in müjdesi.İşe giderken serviste karnımdaki minik can ile içimden uzun sohbetlerimiz, onunla tamamlanmayı beklemek.Yine sesini merak etmek.Karlı bir günde onu eve getirişimiz.Selin'in kardeşini ilk gördüğü an...benim ağlayışım...


Şimdi bineceğimiz araca bakmadık bile doğru düzgün, sokağa girdiğimizi farkında değildik, adımlarımız otomatik olarak apartmana yöneldi, Selin'in babasının boyuna yaklaşmışlığı , Nehir'in ablasına heyecanla birşeyler anlatışı,saçlarına aklar düşmüş eşimin seneler içinde değişmeyen yumuşak sevecen bakışlarla bana bakışı...Ne zaman aşinalaştı da içlerindeki mucizeyi, heyecanı ve güzelliği herhangileştirdik bütün bunların? Ne zaman aldırmaz olduk,önemsemedik ab-ı hayatı yudumlamanın keyfini?


Kaybetmeden kıymet bilmek yüreğimin belki de en sevdiğim yanı. Merdivenlerden uzaklaşan seslerini dinledim apartmanın girişinde. Kimlerin ölümüne kimlerin doğumuna şahitlik ettim onca senede. Yaşam,nasılda beni de içine alarak şekillendi geçti bu sokaktan.

Bildik bir armoniye doğru gülümseyerek yöneldim.

Çıkışı aydınlatan ışığın düğmesine basmayı gerektirmeyecek kadar alışkındı ayaklarım basamaklarla.



2 Kasım 2013 Cumartesi

Deli Veli

Veli toplantısına gidip deli olmadan dönmek ne mümkün? Eleştire eleştire beslediğimiz sistemde çocuklarımızın çocukluklarını, gençliklerinin ilk yıllarını, insanlıklarını griye boyuyoruz "onun için en iyisini istiyorum valla" adı altında.

Yok yok..çok düşündüm bugün bu konuyu. 13 yaşını anlat dediklerinde "şıkları alayım" diyen bir kızım olsun istemiyorum ben. Hata yapan,ilk minik kalp çarpıntılarını yaşayan, hakkını edebiyle arayan,mevsimleri takvimlerde takip ederek değil gülyüzünün teninde hissederek yaşayan çocuklarım olsun istiyorum.

Bugünün ebeveynlerini anlamak da zor. Haklısınız diye diye hepsi çıtayı yükseltiyor. Onlarca kurs-ders aldırıyorlar çocuklarına. Resim öğretmenliği yaptığım zamanların birinde sınıfımdaki çocuklara "şimdi bahçeye çıkın ve insan yapısı olanlar hariç dümdüz bir şey bulup bana getirin size 10 vereceğim" demiştim. Hem dersi bahçede yapmak hem de bedavadan not kapmak sevinciyle fırlamışlardı bahçeye ama istediğimi bulup getiren olmadı. Tabiatta insan yapısı hariç pürüzsüz dümdüz bir şey yok.İnsan , rahat ve mükemmellik adına herşeyin  olması gereken asıl çizgisini yok ediyor, yalın ve kişiliksiz oluyor elinden çıkanlar. Çocuklarımızı da buna itiyoruz bilerek ya da bilmeyerek. Tamam, kabul , ülkedeki eğitim sistemi berbat hatta berbat ötesi. Cinayetin harflerle işlenen şekli...ama hem karnım doysun hem çöreğim eksilmesin değil mi bizim yaptığımız hiç tepki vermeyerek? Ne eğitiliyorlar ne öğretiliyorlar ...şartlar aynı değil ama sınava birlikte giriyorlar.


Kime kızacağımı şaşırmış vaziyette çıktım veli toplantısından,ilk defa bu sene dershaneye verdiğim canım kızımı aradım "hadi dersi kır sinemaya gidelim" diye. Uçarak Capitol'e geldi keçi :-) Heyecanla beklediği Thor filmi gösterime girmiş dün, Selin gelmeden 19:00 seansına bilet almıştım. Azıcık gezdik, kitaplara baktık , yemek yedik, sohbet ettik ve sonra sinemaya gittik.


Onun kahkahaları ve sevinci var ya...ömre bedel, ab-ı hayat.Nasıl en uçta yaşıyor sevgiyi ve öfkeyi, nasıl 10 numara ergen...nasıl benim kızım...nasıl seviyorum onu...


Eylemlerim devam edecek elbette. Ben anne olacağım,o evlat. İleride bir gün 13 yaşını anlat dediklerinde bir sürü anısı ve yaşanmadan geçirilmemiş bir yaşı olacak. Genel müdür olur mu olmaz mı bilmem ama insanoğluinsan olacak....

Melih Cevdet Anday'ın da dediği gibi...umutsuzluğumuz insan kalmak içindi.