eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Kasım 2024 Perşembe

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 273

 


"Turizmin faydası çok. Ama çevreye ve yerel halka da faydalı mıdır?" bu haftanın konusu imiş


Bir disiplin-düzen-bilinç-kural olmadan  neyin faydası olur ki?

Ekonominin  anasını ağlatmışsın.

Adalet-eğitim- devlet sistemi -hukuk yerle yeksan.

Adalar elden gitmiş, sınırlar delik deşik.

Memlekette 20 milyon "mülteci" var.

Belediyeler devlet kurumudur : savaş açmışsın hizmeti engelliyorsun.

Turizm faydalı mı... değil! Gelenler arap, pis. Memleketi  parayla kirleten insanlar. 

Buyrun size memleketim olan Trabzon'dan turizm ve havalimanı görselleri:





Memleket hırsız dolu : o yüzden hırsızı seviyorlar ya zaten!

İç turizm zaten öldü, Üsküdar'da Kadıköy'e gidiş 22 TL. 4 kişilik aile 176 TL ödeyecek sadece gidiş-dönüşe. Başka şehre gitmek ne şehir içinde bile gezilmez oldu.

Hani Avrupa'dan gelen insanlar... bu güvensiz ortama kim niye gelsin.

Homur homur ve çok haklı bir homur daha!

16 Ağustos 2024 Cuma

Hatırlamak Lazım...

 


“Çankaya’daki küçük okulda okuyan kızların bilgilerini yoklayan Gazi, iyi yetişmediklerini görmüş, Rüsuhi Bey’i bunun nedenini öğrenmekle görevlendirmişti. Gazi çalışırken Rüsuhi Bey ile Genel Sekreter Tevfik Bey geldiler.

‘Evet?’
Rüsuhi Bey bilgi sundu:
‘Öğrencilerin çoğu hatırlı kimselerin çocukları. Öğretmen bu yüzden öğrencileri sıkmıyor, ders yapmak yerine daha çok oyun oynatıyormuş.’
Gazi Tevfik Bey’e,
‘İlgililerle konuş..’dedi,
‘..bu dalkavuk öğretmeni oradan alsınlar. Hatır gönül dinlemeden ğretmenliğin gereğini yapacak birini yollasınlar.’
‘Peki efendim.’”
“Çankaya’daki küçük okula yeni bir öğretmen atanmıştı. Çalışkan, ciddi, öğrencilerini yetiştirmek için çabalayan gerçek bir öğretmendi. Sabiha, Rukiye ve Zehra yine ödevlerini yapmamışlardı. Üstelik öğretmene kafa tutuyorlardı. Üçüne de bağırmaya başladı:
‘Susunuz! Hem tembel hem şımarıksınız. Kimin nesi olursanız olun, tembelliğe, şımarıklığa, hele küstahlığa hakkınız yok. Şimdi okulu terk edin. Bir daha da buraya ayak basmayın!’
Zehra, ‘Sizi Gazi Paşa’ya şikâyet edeceğiz! dedi.
Öğretmen kıpkırmızı kesildi. Kapıyı gösterdi:
‘Çıkııııııın!’
Kızlar çantalarını toplayıp sınıftan çıktılar. Öfkeden gözlerinden yaş iniyordu.
‘Her şeyi Gazi Paşa’ya anlatalım.’
‘Bizi azarlamak, kovmak ne demekmiş anlasın.’
‘Eski öğretmen ne iyiydi. Hep oyun oynatırdı.’
Koşa koşa köşke geldiler. Gazi’yi buldular.
‘Ne oldu? Anlatın bakayım.’
İçlerini çeke çeke anlattılar:
‘Eski öğretmenimiz çok iyiydi.’
‘Bu her gün ev ödevi veriyor.’
‘Her gün sınav yapıyor.’
‘Bilemezsek azarlayıp duruyor.’
‘Tembeller diyor.’
‘Şımarıklar diyor.’
‘Bu yoksul millete kaça mal olduğunuzu biliyor musunuz diyor.’
‘İyi davransın diye sizin kızınız olduğumuzu söyledik.’
‘Aldırmadı bile.’
‘Çok gücümüze gitti.’
‘Biz de kızdık, ev ödevimizi yapmadık, bundan sonra da yapmayacağımızı söyledik.’
Sabiha elinin tersi ile gözyaşlarını sildi:
‘Üçümüzü de sınıftan kovdu.’
‘Bir daha da gelmeyin dedi.’
Gazi ‘Bitti mi?’ diye sordu.
‘Bitti.’
Ayağa kalktı:
‘Çok kötü bir şey yapmışsınız çocuklar. Savaştı, işgaldi, iyi bir eğitim görmediniz. Öğretmen eksiklerinizi tamamlamaya çalışıyor. Daha ne istiyorsunuz? Öğretmene karşı gelmek ne demek? Öğretmenlikten daha yüksek bir mevki mi var sanıyorsunuz?’
Kızlar Gazi’yi herkesten yüksek sanıyorlardı. Çok bozuldular.
‘Rüsuhi Bey!’
‘Buyrun efendim.’
‘Al bunları hemen şimdi okula götür. Öğretmenin elini öpüp af dilesinler. Mesleğinin gereğini yaptığı için de kendisine çok teşekkür ettiğimi söyle. Bize böyle gerçek öğretmenler gerek. Haydi okula!’
Kızlar süklüm püklüm okulun yolunu tuttular. Demek öğretmen Gazi Paşa’dan daha yüksekti ha!” ........

(1) Mustafa Kemal Atatürk; Zabit ve Kumandan ile Hasbihal, Kültür Bakanlığı Yayınları 393, Ankara, 1981, s.11.
(2) İsmail Hakkı AKANSEL, Atatürk ve Yaverleri, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 2006
(3) 244 Turgut Özakman; Cumhuriyet Türk Mucizesi, İkinci Kitap, Bilgi Yayınevi, 24.Basım, İstanbul, Ekim 2010, s.216.
(4) Turgut Özakman; Age, İkinci Kitap, s.225-22

11 Mart 2021 Perşembe

KELİME OYUNU 15 GÜNEŞLİ GÜNLER

 Sevgili Deep (tık)  düzenledi ve eğlenceli bir etkinlik olan beş kelime ile öykü, şiir, deneme benzeri yazı yazma  devam ediyor.Bu haftanın kelimelerini Kedi Mırıltısı seçmiş : Pestenkerani, diğerkâm, rabıta, muğlâk, kavi.

Yaz güneşi dimdik odasına geliyordu Talat Bey'in. Doğuya bakan odası yaz günleri inanılmaz sıcak oluyor, eklemlerini ağrıttığı için klima önerisini reddediyordu.Bitişik oda köşe oda olduğundan en azından öğleden sonraları  gölgede kalıyor ve Talat Bey'in o odaya taşınma isteği her geçen sıcak gün daha da artıyordu.


Zamanının en iyi okumuşlarındandı. İnce düşünceli, kibar bir adamdı. Modern hayatın gereklerini ve getirilerini eksiksiz yaşayan, torunlarını en iyi en pahalı okullara yollamak için yoğun  çalışan oğluna ve sevgili gelinine yük olmak istemediği için  eşyalarının o  odaya taşınmasını isteyemiyor ama her gün de bunu nasıl yapabileceğine kafa yoruyordu.

Torunu Berk 15 yaşında neşeli bir delikanlı idi. Bir kaç kere Berk'e çıtlattıysa da durumu "pahalı ve özel okul" un 2 yabancı lisan, şahane matematik,harika şu-bu öğretimi verirken ahlak ve empati gibi  şeyleri öğretmede berbat olduğunu  anlamıştı. "Eğitim-Öğretim Yılı" kavramı geride kalmıştı sahi.. "içine etmedikleri ne kaldı" diye söylendi içinden. Yaşlı ama akıllıydı. Dıştan söylenmek eklem romatizmalarını daha da arttıracak, istemediği oda değişikliklerine sebep olurdu neler görüyordu neler aman Allah korusun.79 yaşındaki Metin Akpınar'ın son durumu ne olmuştu sahi?

İçeriden gelen gürültüler üzerine kapısını  açıp gül kurusu-eflatun-krem rengi ağırlıklı döşenmiş büyük salona geçti. Berk, okuldan gelen 2-3 arkadaşıyla müzik açmış eğleniyordu. Birazdan hepsi aynı odada birbirlerine değil ekrana bakarak oyun oynayacaklardı ve "iyi vakit geçireceklerdi.


"Whats up dediş" dedi Berk ona bakmadan gülerek.

- Efendim?

Çocuklar güldüler.

-Oofff grandpa yaaa ...anlamıyon mu sen beni?

Talat Bey tereddütle bakındı.

-Anlamadım...ne dedin oğlum? Ne diyorsun?

-Gosh!Go to your room and rest old man!

Talat Bey  kahkahalardan incinmiş bir kalple odasına döndü. Ve bir daha çıkmadı. Akşam oğlu geldiğinde "Ekrem" diye seslendi. "Berk'i de alıp odama gelir misin?"

Berk ve Ekrem, Talat Bey'in odasına girdiklerinde aşina oldukları lavanta kokusunun huzurla odaya yayıldığını fark ettiler. Talat Bey onları  oturttuktan sonra kısaca o gün olanları anlatıp, Berk'ten bir açıklama istedi. Babasını  son derece iyi tanıyan Ekrem arkasına yaslanarak olacakları izlemeye koyuldu. Biliyordu ki bu öyküde acınması gereken babası değil, sağlam bir ders alacak olan oğluydu. Yılların Talat Bey'i...

"Eh Berk..büyümek ve eğitim bazen acıtır" dedi içinden gülerek. Karışmayacaktı.

-Biraz eğlendik dediş yaaa...ne bileyim senin  kelime dağarcığının kıt olduğunu..amma büyüttün. Eskide, eskilerde kaldıysan benim suçum mu oldu yani şimdi yaaaa!

-"Of of of" dedi Ekrem yine babasının sakin yüzünden gözünü almadan "tüyü de diktin..aferin oğlum"

-"Bak oğlum" dedi Talat Bey sakin bir sesle. "Sen de haklısın" . Durdu düşündü biraz ." Barışalım seninle. Bu odanın yan oda ile yer değişmesini istiyorum, arkadaşların ile yarın bunu yaparsan sana tam  bin lira vereceğim. Böylece sen benim gönlümü almış olursun , ben de eskide kalmışlığın ne demek olduğunu sana ve arkadaşlarına anlatırım müsaadenle"

Bin liradan sonrasını  pek de dinlemedi Berk. Havadan gelen onca harçlıkla neler yapacağını ve iki sandalye iki masa taşımakla da ebeveynlerinin gönlünü alacağını düşünüp seviniyordu. Biraz dikkat etse babasının bıyık altı gülüşü ve kabahatine karşı ağzını açmayışı onu endişelendirirdi. Ama babasının  cep telefonu ekranında değildi ve o, başka şeye dikkat etmeyi unutmuştu çoktan.

Ertesi gün Berk ve önceki gün gelen 2 arkadaşı Talat Bey'in odasını diğer odaya taşıdılar. Arada "are you happy now old man" gibi cümlelerle kahkahayı basıyor ama Talat Bey'in sessiz gülüşü ile endişelenmeyi akıl edemiyorlardı.Akşamüstü ufak tefeğin de taşınması ile Talat Bey'in isteği yerine gelmiş, Berk ve arkadaşları sahiden yorulmuştu.

Ekrem işten erken döndü o gün. Babasının yanına gitti ve elini öptü. "Ben yetiştirdim, benim de hatam..affet" dedi kısaca. Talat Bey sevgiyle artık tek tük kırlaşmaya başlayan saçlarını okşadı oğlunun. Bu, ona yeterdi. Babalığın gururu kadar sorumluluğunu da taşıyabilen bir oğlu vardı. Onur duydu.

Berk ve 2 arkadaşı Talat Bey'in odasına geldiklerinde yorgun , neşeli ve daha da laubaliydiler. Babasını görünce toparlandı Berk. "Eeee, dedee" dedi sabırsızlıkla. "Şu bin lirayı alalım artık istersen?"

Güldü Talat Bey:

-"Pestenkerani meşguliyetlerle uğraşmadığınızda diğerkâmlığı  tembih ediyorsunuz usunuza rasatım o ki." dedi ve derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. "Rabıtası yok geliyor sizle bu kelamların , bilmekteyim.Kavi tutun sahip olduklarınızı, yarın sizin de eskiyeceğiniz muğlak olayan bir hakikat bencileyin"


Berk ve arkadaşları ağızları bir karış bakakaldılar Talat Bey'e.

-Ne dedi o? dedi arkadaşlarından safça olanı içinden geçeni fark etmeden sesli söylemiş olarak.

-Bencil dedi bize galiba? Bi tek en sonunu anladım ..dedi öteki daha da şaşkın.

Berk ,  çocukluktan gelen alışkanlıkla çözemediği her sorunda olduğu gibi babasına baktı.

-Boş işlerle uğraşmadığınızda adam olursunuz, sahip olduklarınızın kıymetini bilin yarın sizler de benim gibi yaşlanacaksınız dedi..diye açıklası babası sakince. Sonra kaşlarını  kaldırıp "Yabancı dil de değil..anlamadınız mı siz bunu?" dedi.

Çocuklar alabildiğine utanmış, huzursuz olmuş, küçük düştüklerini düşünüyorlardı.

Talat Bey , elini cebine attı ve her zaman cebinde katlı duran temiz mendili ile birlikte bin lira çıkardı. Torununa uzattı. "Hepinize müteşekkirim" dedi.

Berk paraya bakakaldı.."Dede , bu ne" dedi odaya girdiğindeki gümbür gümbür sesi çoktaaan ardında bırakmış olarak.

-"Eskinin insanıyım, geçmişte kaldım. Ne yapalım şimdi oğlum" dedi Talat Bey sakince.

Berk'in gözlerinden öfke ve utanç yaşları süzülüyordu. Babasının yüzüne baktığında, onun da dikkatle kendisini süzdüğünü ve müdahil olmayacağını gördü. O ve arkadaşları sessizce odadan çıktılar.

Ekrem, bir kez daha babasının ellerini ellerinin arasına aldı. "Ağladığı için üzülme. Yarın daha çok ağlar ya da birilerini ağlatırdı bu dersi almasa. Sağolasın babam..varolasın" dedi.

Talat Bey, öğleden sonra gölgede kalan odasında huzurla bahçeyi seyre daldı.



24 Kasım 2018 Cumartesi

Başöğretmen ve...



Başöğretmen Atatürk..Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Onlarca yıldır taşıdıkları  çamurla  ışığını kapatamadıkları Atatürk. Önce onun öğretmenler gününü  kutluyorum caan-ı gönülden




Öğretmenlik mesleğini yücelttiği kadar öğrenmeyi  de öğretti millete. Matematik kitabı başta olmak üzere yazdığı eserler, katkıları... Atatürk'ü tanıdıkça seviyor sevdikçe daha çok tanımayı istiyor insan.


Abuk subuk  herbokolog gibi konuşmak yerine dinlemeyi ve karşısındakine saygıyı görüyoruz onda. Daima şık, daima karizmatik. Söylediğiyle değil sadece yaptıkları ve duruşu ile de örnek olup öğretenmiş...Başöğretmenmiş her zaman.


Öğrenciler ona, o öğrencilere saygılı. Öğrenciler ve halk onun içinde, o öğrencilerin ve halkın içinde. Koruma yoook, konvoy yoook... Varlığı ışık saçan insan... bir kaç onyılla kaçırmışız seninle aynı zaman diliminde var olmayı. Gele gele de...hay şansımıza tüküreyim!



Sevdikleri  hep etrafında. Sınıflarda olmayı, insanların yaşadıklarını yerinde görmeyi ve o yerin kurallarına uymayı  önemsemiş. Sınıfta Ata değil Başöğretmen olup kenara çekilmeyi bilmiş. Ego yoook, kompleks yok.



Kimi insan varlığı ile çevresini güzelleştirir. Atatürk'ün özellikle okullarla il gili fotoğraflarında yalaka sırıtmalar ya da korkuyu görmüyor insan. Kendilerine güvenen, odaklanmış ve neşeli gençler görüyor. Onlar şimdi neredeler..


Bunlar benim çocuklarım. Başöğretmenleri başta olmak üzere köy enstitülerinin kurucularından olup orada öğretmenlik yapan büyük babalarını ve kendilerine emek veren tüm öğretmenlerini saygı ve sevgiyle anıyorlar. Onlar fikri hür vicdanı hür yetişiyorlar.

Öğretmenler günü kutlu olsun...



11 Ağustos 2018 Cumartesi

KOÇ ÜNİVERSİTESİ


















Koç Üniversitesinin tanıtımına gittik bugün.

Okulu anlatmaya zaten gerek yok: mütüşlü bişi. Ülkem adına gurur duydum attığım her adımda.
Öğrenci adaylarını dinledim sorular sorarken
17-18 yaşında çocuklar

Her biri bir kıvılcım parçası ... umut denilen sonsuz denizin kıpırtıları yine dolandı midemde kelebekler uçuşuyormuşcasına .
Öyle güzel, öyle akıllı,öyle bilinçli,öyle hedefe odaklıydılar.

Selin burs bulamadığı için yurt dışında kabul aldığı onca harika okula gidemiyor.
Türk müfredatı görmediği için de üniversite puanı düşük.
Pırıl pırıl benim kızım.
Pırıl pırıl kaldı ortada.
Nefes alamıyorum.

Koç üniversitesi tanıtımındaki gençlere bakınca şu tarikat yuvalarında ömrü çalınan,beyni yıkanan çocuklarımız da geldi aklıma.


Bir yerde geri kalmış eğitimi bile alamadan imam hatipe yollanan çocuklar
Bir yanda dünyanın en iyi okulunda zamanı yara yara ilerleyen müthiş çocuklar.

Bir yanda kindar ama değil asla dindar nesiller
Bir yanda Atatürk 'ün çocukları

Yazık bu ülkeye çok yazık.


Tanıtımda oturdum ağladım.
Yoklukta kalan onca çocuğumuz için ağladım.

Bir yanda güneş doğuyor ışıl ışıl
Bir yanında tutulma olmuş her yer kapkaranlık memleketimin.


Umut korkudan kuvvetli tek duyguymuş.
Umudu yitirmeden , bitti bu iş demeden,memleketimin bir karış toprağına bile "bana ne " demeden..

Koç Üniversitesi tanıtım gününe gittik bugün.
Öyle güzeldi ki yer gök umut kaynıyordu bu ülke için.

18 Nisan 2018 Çarşamba

40


Bin  tane derdi olur da insanın, özlem, kendini henüz kaybetmemişse insan, şartlı reflekslerle donanmamışsa beyni , özlem bir başka dert oluyor içine.

Bir yaştan sonra kaldıramıyor insan derler ya. Ben keşfettim o yaş 40.

Yaşlılığın gençliği, gençliğin yaşlılığı imiş  40.

Zorrr a dostlar, zor yaş 40.Baktım hüznünü   kaldıramıyor gönlüm öfkelenmeye çalıştım beyhude. Öyle özlem doldu ki içime, öfkem arşa fırladı "hiç affetmeyeceğim seni" dedim içimden avaz avaz.

İri çakıllarla dolu bir ıssız sahilde durup  ufka bakmak gibiydi. Arada bir uçsuz bucaksız mai;mai soluk griye dönmüş..siz içinde bir nokta. 

Dallarda bahar çiçekleri.

Mevsim kış.



* * * * * * * * * * * * * * * * * * * *


Bir filmden replikti : "Tanrı'm, lütfen kızım çok güzel ve aptal olsun. Bu hayatta bir kadının  başına gelebilecek en iyi şey bu!"  

O zamanlar komik gelse de kafama takılmış  , düşünmüş durmuşum ara ara. Bugünün Türkiye'sinde söz hayli geçerli . Çocuğun IQ'su, akademik başarısı ne olursa olsun  hayallerine ulaşmaya hak kazanmışken burs bulamıyorsunuz. Çocuğun özel yeteneği ne olursa olsun eşit eğitim sağlayamıyorsunuz. Din iman hak hukuk ..her şey para olmuş.

Sorunları dile getirdiğinizde ise tam bir arap zihniyeti ile yerleşmiş "öğretilen cevaplar egemenliği" ile karşı karşıyasınız.

Sistem ne kadar sorun ise eğitim konusunda, veliler en az o kadar büyük bir sorun. Bunu gördüm, bunu bildim, bunu söylerim.

İnsan bir şeye hem küfreder hem besler mi?

Mantık , dirayet sizlere ömür


*  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *



16 Mayıs 2017 Salı

Epi Topu 1.5 Gündü Aslında


Selin benim büyük kızım. Tahsil hayatının ipleri elimden kaçalı çok oldu. Ne girdiği sınavları, ne idealindeki okulları,ne ders programını anlamıyorum bir süredir. Ucundan accık modundayım kısacası. Zaten veli toplantısında hocaları yabancı olduğu ve herkes ingilizce konuştuğu için görüşmelere Selin ile girmek zorunda olalı gönlümce bi hoca da yolamadım. Yine de ısrar ve istikrar ile gidiyorum veli toplantılarına.

Neyse, hatun bir sınava girecekmiş ama başvurduğunda İstanbul kontenjanı  dolduğu için Ankara'da girmesi gerekti.

Çocuğun hedefleri hayalleri var bu bu en öneli basamaklardan biri ..nasıl hayır diyeyim?



Ankara nedir biliyor musunuz?
Ankara bildik bilinmezler şehri benim için.
Ankara'yı bilmem ben.
Çocukken annem babam , bir çift mavi gözün gözüyle aşıladığı  vatan aşkını pekiştirmek için Anıtkabir'e götürmüştü beni. Küçüktüm ama bugünün büyüklerinden daha iyi çalışıyordu  kafam. Başımı kaldırıp Atatürk'ün gözleri kadar mavi göğe özgürce bakışımı, şık bir döpiyes giymiş olan annemin özgürlüğünü, iyi eğitim ve işe sahip babamın tebessümünü ona borçlu olduğumuzu  bilir, adının üstüne toz kondurmazdım.

Bak yine cin çıktı tepeme...neyse, sakin.

İkinci Ankara'ya gidişim daha alem. Sanal ortamda tanıştığım ama hayatımda "ya o olmasaydı" diyeceğim kadar ışığını ,yaşamını,varlığını çok sevdiğim Sebuş'uma gittim bir çocuk elimde bir çocuk kucağımda belimde. İlk kez yüzyüze görüşmek, sarılmak,konuşmak,çocuklarımızın kaynaşması şahaneydi.

Hiç sevmedim Ankara'yı. Birincisi deniz yok,ikincisi becerseler binalara bile kravat takacaklar. Sebuş'ta kaldım, sonra döndüm.

Şimdi Ankara'ya Selin ile giderken hem şehri bilmemenin, hem mesafeleri kestirememenin sancısı içime oturdu. Bir de şaka maka çocuk üniversite sınavına girecek.

"es ey ti" yani namı diğer SAT sınavına girdi Selin. O ne diye sorana http://sat-sinavi.com/sat-nedir linkini yollayıveriyorum. Ben de öğrenmeye çalışanlardanım çünkü.

Ankara'ya indik, yeğenlerimin tarifleri ile Sebuş ve Aliye'min anlatımları ile zor şer gideceğimiz yeri bulduk. TRT misafirhanesi deyince kelli felli bişi bekledim yalan yok. Orayı kısaca "80'ler dizisi burada da çekilebilirmiş" diyen kızımın cümleleri ile özetleyeyim. Yazık. Milyarlarca bütçesi olan Kurum'un bu kadar döküntü bu kadar sönük bu kadar eski bir misafirhanesi olsun..vallahi çok yazık. 

Gideceğimiz yer TED Koleji. Yakınmış misafirhaneye. Sabah kahvaltısı sonrası açlık, günlerin biriken yorgunluğu, nasıl gideceğiz yetişiriz di mi vb onlarca soru stresi bizi bitirdi. Selin ile serildik ve saatlerce uyuduk.Yorgunluk öyle böyle değil, ciddi salladı bizi. Akşam için  lokalde yer ayırttık ve yeğenimin gelmesi, iki kuzenin birbirini rahatlatmasını kararlaştırdık. Ağır yemesin, erken saatte yesin (zaten açlıktan ölmek üzereydik) ,banyo alıp erkenden uyusun istedim. Sabahın köründe gireceği sınav bildiğin üniversite sınavı ve çok önemli.

Derken Aliye aradı. Onun minik Defne'sini hep resimlerde gördüm, Aliye'yi de öyle. Sude diye bi kızı var, onu  ayrı merak ediyorum. Aliye gelip sizi alayım deyince "peki" dedik Selin ile. O da sürpriz yapıp bizi Sebuş'un evine götürdü. Aliye ve Sebuş yakın dost olduklarından ben Sebuş'u da göreceğimi anlamıştım ama evinde değil restaurantta görüşürüz sanmıştım. Ev kısmı  hakikatten sürpriz oldu.

Sebuş'umu  yine görmek,  bildiğiniz gün ışığını kucaklamak gibi. Evi ise el emeği muhteşemliklerle dolu. Tablo gibi bir ev. Hadi burda anlatmıyayım, nefis bir sofra ile karşıladı bizi. O ailenin her bireyini sevmek için ayrı sebep bulabiliyor insan. Güzel insanlar, güzel kalpli insanlar.

 Aliye beni daha iyi zamanlarımda görsün isterdim. Ben ise onu umduğum gibi buldum. Zaten severdim ve zaten iyi  düşünürdüm, daha da iyi oldu onun hakkında her şey. Defne ise hayallerimin ötesindeymiş onu öğrendim.Şeytan tüyünün sözlük anlamı gibi bir çocuk. Sude 'yi 20 yaşında bir kere daha görmeyi kesinlikle istiyorum-o ne olacak o..çok akıllı.

Gerginlik ve yorgunluk  ağzını bıçak açmayan bi ben ile tanıştırdı onları. Böyle olsun istemezdim.   Belki de bu yüzden sürprizleri sevmiyorum aslında. Bir dahakine daha iyi günlerde görüşmeyi dileyip ayrıldım akşam oradan. Tabii ki Sebuş yine de bağrına bsatı beni ve tabii ki Aliye sen ne suratsız şeysin demedi ama ben üzüldüm. Sonra Aliye yine  hiç mızıkdanmadan binlerce kilometre yolu gerisingeri gidip bizi TRT misafirhanesine bıraktı. Direksiyonlu bi melek o.

Sabah  misafirhaneden çıkışımızı yapıp  sınav yerine gittik. Selin güç kalkınca ben yeniden panikledim. Ya uyanamazsa , ya  ayamazsa moduna geçiverdim.Taksi ile 10 dakikada TED Kolejine  varınca  büyük ölçüde sakinleştim ama TED Koleji bildiğiniz dağ başını duman almış biz de oraya kolej kurmuşuz modeli bir yer. Nasıl döneceğim diye düşünmeye başladım bu sefer de. Derken eski yıllardan bir dostum  sabah sabah sırf beni görebilmek için oraya geldi eksik olmasın. Sahiden eksik olmasın dostlar hayatımızdan.Selin sınava girdi. Ben etrafımda bi tane türkçe konuşan olmayan ortamda kitabıma sarıldım dostum gelene kadar. Sonra o bana bir iyilik daha yaptı ve yeğenlerimi de alıp getirdi sınav yerine. Selin saatler süren sınavdan çıkana kadar oturup lak lak ettik. Nakit geçmiyormuş 50 kuruşluk çayı bile kredi kartı ile aldık. Okula ve gelenlere baktım da, eğitimde eşitlik sizlere ömür. Kemikleri bile çürümüş yani. Yazık bu memlekete bu  çocuklara yazık yemin ediyorum

Bak yine cin çıktı tepeme!

Selin sınavdan en geç çıkanlardan biri oldu. Kuzenlerini görünce solmuş yanacıklarına taze tatlı bir pembelik yayıldı.


 Atakan'ın yani ablamın  oğlunun (en sevdiğim yeğenim) tavsiyesi ile ömrümce gittiğm en güzel yerler sıralamasında ilk 3'e girecek bir restauranta gittik ve aman Allah'ım,  utanılası derecede çok yedik. 


Dostum ve arabası emrimize amade olduğundan havaalanına nasıl yetişeceğiz kaygısını da unuttuk. Sonra yeğenlerimden ayrıldık, havaalanına döndük. Sonra da İstanbul.

Yani bir Cuma sabahından bir Cumartesi akşamına olanı anlattım sizlere.

Plakasını alamadım desem yeri. Öyle serildik yani...o yorgunluk o stres (ki normalde hakkkatten rahat biriyim en) beni öldürdü
İyi ki yaşadık :-)