internet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
internet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Kasım 2020 Pazar

Sen İki Ters Bir Düz Kırgınlıklar Örerken Beş Numara Şişle..Anne

 




Anneliği yeni tattığım dönemlerde internet de yeni başlıyordu ve dünya ile dünyam eşdeğer sayılabilecek bir hızda değişiyordu.


Anneliği, "7 üniversite bitir, ilk annelik deneyiminde cahilsin" diyerek tanımladım hep. İstanbul'da yapayalnız olmam, bilgi ve deneyimleri internette aramayı, bu da internetten edindiğim dostlukları getirdi.

20 senedir dost kaldığım güzel anneler, o güzel insanlar yaşantımın vazgeçilmezi. Bazılarının yüzünü halen hiç görmedim. Bazılarını 1-2 kez. Bazıları ise görmezsem ölürüm sıklığında. Ama hepsi can..canan. Çocuklarımız bir büyüdü...

Neyse, o yıllarda güzel öğretileri olan öyküler pek modaydı. Bir "kabak kafanın da sahibi vardır" ı çok severdim , hatıramda da o kaldı bir de benle ilgilen diyen çocuğunun ders verdiği  şu anne.  Anne işten gelir çocuk anne benle ilgilen der o da tamam der. Sonra yemeği yapar şunu yapar bunu yapar ve döner gelir ki yavrusu uyumuş üstü açık anne ilgisinden mahrum..anne ağlar. Özeti bu.

Neredeyse bütün arkadaşlarım suçluluk ve üzüntüyle hikayeyi paylaşırken "bunun babası nerde" dedim öfkeyle. Anne perişan  çocuk perişan ama baba ortada yok. Yav anneyi suçlayana kadar babayı gömsenize azcık? 

Bugün bir şiir okudum.Şiir, Romanya’da düzenlenen Uluslararası Edebiyat Festivali’nde 2019 Avrupa Şiir Yarışmasında en iyi Türk şiiri seçilmiş.

Bence okuyun...hayat aynı sorunun cevabını her evrede farklı veriyor ve hepsi ayrı doğru.


Karşı Evin Annesi


Sen iki ters bir düz kırgınlıklar örerken beş numara şişle

Yumuşacık kakaolu kekler yapardı karşı evin annesi

İmrenirdim

Mutfağındaki eksik malzemeden bihaber

Tepeleme dolu kızgınlıklar yüklerdim dişlerimin arasına

Bilmezdim anne

Karşı evin babasında bitermiş iş

Bunu görmezdim

Hep başın ağrırdı

Başın, hep ağrırdı

Sırf bu yüzden bile bazı zamanlar

Seni sevmezdim

Küçüktüm anne

Bilseydim evinde su faturası ödenmemiş

Çeşmeden akmayan suya

İsyan etmezdim

 

Sen iki kere ikinin dört ettiğini ekmek hesabından bilirken

Mis kokulu çamaşırlar asardı karşı evin annesi

Özenirdim

Ellerindeki çamaşır suyu kokusundan rahatsız

Çocukça bir küskünlük eklerdim gecelerime

Oysa ellerin ruhuma akarmış saçlarımdan

Ömrümü tararmış titreyen parmakların

Bilmezdim anne

Büyümek denen illet dayanıncaya dek kapıma

Ellerinin ne muhteşem olduğunu bilmezdim

Küçüktüm anne

Yoksa

Gün aşırı patlayan sarı ampulü

Mumla yamayacak yüce gönlünü

Ezecek kadar ezilmezdim

 

Sen çalı süpürgesiyle süpürürken dış kapının ağzını

Taze boyalı saçlarını savurarak süzülürdü karşı evin annesi

Ayağında yüksek topuklu bir isyan

Düşündüm de şimdi

Ne iğreti dururdu o topukların üstünde dursan

Senin çatlamış ayakların vardı anne

Hacı şakir kokardın en beyazından

İncecik bir yemeniyle gizlerdin

Ölünce her bir teli yılan olacak sandığın sırma saçlarını

Çok yeni anladım anne

Ağaran her saç telinden üstüme düşen payımı

Çocuktum anne

Bir bisikletim olsa bütün mutluluklar benimdi

Babam eve sarhoş gelmiş geç gelmiş

Hepsi sabah sokağa çıktığımda biterdi

 

Bilmezdim anne

Karşı evden arta kalan çantalar dolusu giysi

Üstümüze cuk otururken

Ruhuna azap olur akarmış

Bilmezdim benim annem gözünün yaşıyla her bayram

arifesi

Vitrinlere bakarmış

Sen ilkokul fişlerimi kardeşimle hecelerken

Telefonu keşfetmiş karşı evin annesi

Bilsen ne cahildin ne görgüsüzdün gözümde

Yak deseler yakacağım o dakika dünyayı

Yık deseler

Ne şu eski divan kalacak

Ne çiçekli perdeler

Şimdiki aklımla ah bir sorsalar bana

Desem

O tertemiz günlerim

Hani şimdi neredeler

 

Ben ay sonunu nasıl getireceğim diye

Hesaplar yaparken bir gün

Oğlum nefes nefese yararak ortalığı girdi içeri

Yumuşacık kakaolu kekler yapmış dedi karşı evin annesi

Çok geç anlıyor insan anne

İlle de kendi annesi

İlle de kendi annesi

                           

Deniz İnan

13 Eylül 2015 Pazar

Locusto

Monte Cristo Kontu'nu okudum elimdeki kitabı bir yana koyup alelacele.

Hani neden yaptığınızı bilmediğiniz ama iç güdülerinizin şiddetle sizi yönlendirişine boyun eğmenin mantıklı olduğunu içten içe kuvvetle hissettiğiniz anlar vardır..öyle bir şeydi bu .

Kitap 607 sayfa. Bir günde bitirdim. Hermann Hess ile hemhal olmanın keyfinden öldüğüm bir günde onun kitabını bırakıp deli gibi çocukken okuduğum bu romana koşma nedenimi o anda anlayamayacağımı ama zamana izin verirsem bana anlatacağını da biliyordum.

Vücut bir yiyeceği şiddetle istiyorsa içinde bulunan bir şeye şiddetle ihtiyacı var, dengeyi sağlayacako maddenin eksikliği uyarı zillerini çaldırdı demekmiş. Benim bu yönelişim de ruhumun aşermesi idi sanırım.

Sabahın köründe elime alıp akşamın bir vakti kitabı bitirdiğimde kalan her şeyi , hatta stresten beni düğüm düğüm eden bir sorunu bile nasıl da unutuverdiğime hayret ettim.

Modern hayatın kolaylıkları, ulaşılmanın kolaylaştırılması, süreçlerin kısaltılmasını getirdi sanırım. Her şey çabucak oluveriyor. İnternetten sipariş vererek evden hiç çıkmadan para kazanıp hayatınızı idame ettirebilir, siparişler verip ihtiyaç duyduğunuz her şeyi eve getirttirebilirsiniz.Kimseyle tek kelime konuşmadan bi milyon insanla iletişime geçebilir hiç gitmediğiniz yerleri kameralarla günlük hayatın akışını canlı izleyebilirsiniz.

Beri yandan berbat bişi bu. Hazır olmadan kozasından çıkan kelebekler gibi erken özgürlüklerin yırtılmaları ile doluyor ruhlarımız. Eli elime değdi diye ilk aşkının hatırasından günlerce elini yıkamayan genç kızlar yerlerini aşklarını itiraf etme şekli olarak direkt öpüşen çiftlere bıraktı. İstesen de istemesen de bizim seçtiğimiz kişiyle evleneceksin baskısına doğan haklı tepki evlensen de olur evlenmesen de olur hatta kafana estiğinle istediğin kadar evlen olmadı boşarsın n'olacaklara bıraktı. Hani demem o ki haklı değişim istekleri , süreçleri ortadan kaldırıp direkt sonuçlara giden yanlış yollara götürdü sanki bizi. Belki bu yüzden içimdeki hep bir şeyler eksik ve yanlış hissiyatı.

Ergenlik denilen kutsal dönem, çocukluktan geçliğe geçişin o hırçın hazırlık süreci yok artık. Mağazalarda bile ya çocuk var ya genç reyonu.."garson boy" kalktı. Oysa önemli bir şey bu her ne kadar önemli değil gibi görünse de.

Monte Kristo Kontu'nda bugün aşırı duygusallık ya da lüzumsuz zaman kaybı olarak görülen o kadar detay var ki , ilk okuduğumdaki hayranlığımla şimdi okuduğumdaki "üf aman"ların kıyası kabul edilir gibi değil. Öyle özlemişim ki detaylara zaman ayıran insani akışları, bakışı ve bakışların  anlam belirleyiciliklerini .

İsterdim ki ne yaptığı ne ettiği ne söylediği kimse tarafından umursanmadığı için özgür olduğunu zannedip kalbindeki yalnızlıkları saçma sapan şeylerle doldurmaya çalışan insanlar güruhu olmaktan çıkabilelim. İzmir'deki gibi sabahları birbirini tanımayan insanların "günaydın"ları ve nezaketleri ile başlasın sabahlar. Süreçler olsun anlamı olan,getirdikleri kalbe dolan,ömrü dolduran. Aşk aşk gibi, nefret nefret gibi yaşansın intikamlar mertçe alınıp  dostluklar vefa ile bezensin .

Şimdinin aklını ve bilincini geçmişin güzel alışkanlıkve kuralları ile bezeyebilmek isterdim.

Birer Locusto 'ya dönüşmeden evvel baharlar dolsun nefesimize, kendimizi bulalım isterdim.


Bak sen şu Monte Cristo Kontu'nun yaptığı işe...Bir isim koydu  özlemlerimize


Çember çevrilir,
Su musluktan içilir,
Ağaçlara tırmanılırdı.
Bebekler bezden,
Silahlar tahtadan,
Resimler kömür karasından yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur,
Saatli maarif okunurdu.
Komşuda pişen
Bize…
Bizde pişen komşuya düşerdi.
Geceler ayaz,
Sokaklar karanlık,
Yıldızlar parlak olurdu.
Turşu, salça, mantı
Evde yapılır,
Karpuz kuyuda soğutulurdu.
Erik ağacının çiçeği,
Pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi.
Kardan adam yapılır,
Evlerde soba yakılır,
Kış gecelerinde masal anlatılırdı.
Merdiven çıkılır,
Aidat ödenmez,
Yönetici seçilmezdi.
Evler badanalı,
Sokaklar lambasız,
Mahalleler bekçili olurdu.
Ajans radyodan dinlenir,
Çizgi roman okunur,
Defterlere kenar süsü yapılırdı.
Hayat,
Arkası yarın gibiydi,
Kesintisizdi.
Her gün yaşanacak bir şey vardı.
Herkes kendi düşünü kurar,
Kendi hayatını oynardı.
Şimdi,
Herkes
Yoğun,
Yorgun
Ve
Tek başına…