Sevgili Deep (tık) düzenledi ve eğlenceli bir etkinlik olan beş kelime ile öykü, şiir, deneme benzeri yazı yazma devam ediyor.Bu haftanın kelimelerini Kedi Mırıltısı seçmiş : Pestenkerani, diğerkâm, rabıta, muğlâk, kavi.
Yaz güneşi dimdik odasına geliyordu Talat Bey'in. Doğuya bakan odası yaz günleri inanılmaz sıcak oluyor, eklemlerini ağrıttığı için klima önerisini reddediyordu.Bitişik oda köşe oda olduğundan en azından öğleden sonraları gölgede kalıyor ve Talat Bey'in o odaya taşınma isteği her geçen sıcak gün daha da artıyordu.
Torunu Berk 15 yaşında neşeli bir delikanlı idi. Bir kaç kere Berk'e çıtlattıysa da durumu "pahalı ve özel okul" un 2 yabancı lisan, şahane matematik,harika şu-bu öğretimi verirken ahlak ve empati gibi şeyleri öğretmede berbat olduğunu anlamıştı. "Eğitim-Öğretim Yılı" kavramı geride kalmıştı sahi.. "içine etmedikleri ne kaldı" diye söylendi içinden. Yaşlı ama akıllıydı. Dıştan söylenmek eklem romatizmalarını daha da arttıracak, istemediği oda değişikliklerine sebep olurdu neler görüyordu neler aman Allah korusun.79 yaşındaki Metin Akpınar'ın son durumu ne olmuştu sahi?
İçeriden gelen gürültüler üzerine kapısını açıp gül kurusu-eflatun-krem rengi ağırlıklı döşenmiş büyük salona geçti. Berk, okuldan gelen 2-3 arkadaşıyla müzik açmış eğleniyordu. Birazdan hepsi aynı odada birbirlerine değil ekrana bakarak oyun oynayacaklardı ve "iyi vakit geçireceklerdi.
"Whats up dediş" dedi Berk ona bakmadan gülerek.
- Efendim?
Çocuklar güldüler.
-Oofff grandpa yaaa ...anlamıyon mu sen beni?
Talat Bey tereddütle bakındı.
-Anlamadım...ne dedin oğlum? Ne diyorsun?
-Gosh!Go to your room and rest old man!
Talat Bey kahkahalardan incinmiş bir kalple odasına döndü. Ve bir daha çıkmadı. Akşam oğlu geldiğinde "Ekrem" diye seslendi. "Berk'i de alıp odama gelir misin?"
Berk ve Ekrem, Talat Bey'in odasına girdiklerinde aşina oldukları lavanta kokusunun huzurla odaya yayıldığını fark ettiler. Talat Bey onları oturttuktan sonra kısaca o gün olanları anlatıp, Berk'ten bir açıklama istedi. Babasını son derece iyi tanıyan Ekrem arkasına yaslanarak olacakları izlemeye koyuldu. Biliyordu ki bu öyküde acınması gereken babası değil, sağlam bir ders alacak olan oğluydu. Yılların Talat Bey'i...
"Eh Berk..büyümek ve eğitim bazen acıtır" dedi içinden gülerek. Karışmayacaktı.
-Biraz eğlendik dediş yaaa...ne bileyim senin kelime dağarcığının kıt olduğunu..amma büyüttün. Eskide, eskilerde kaldıysan benim suçum mu oldu yani şimdi yaaaa!
-"Of of of" dedi Ekrem yine babasının sakin yüzünden gözünü almadan "tüyü de diktin..aferin oğlum"
-"Bak oğlum" dedi Talat Bey sakin bir sesle. "Sen de haklısın" . Durdu düşündü biraz ." Barışalım seninle. Bu odanın yan oda ile yer değişmesini istiyorum, arkadaşların ile yarın bunu yaparsan sana tam bin lira vereceğim. Böylece sen benim gönlümü almış olursun , ben de eskide kalmışlığın ne demek olduğunu sana ve arkadaşlarına anlatırım müsaadenle"
Bin liradan sonrasını pek de dinlemedi Berk. Havadan gelen onca harçlıkla neler yapacağını ve iki sandalye iki masa taşımakla da ebeveynlerinin gönlünü alacağını düşünüp seviniyordu. Biraz dikkat etse babasının bıyık altı gülüşü ve kabahatine karşı ağzını açmayışı onu endişelendirirdi. Ama babasının cep telefonu ekranında değildi ve o, başka şeye dikkat etmeyi unutmuştu çoktan.
Ertesi gün Berk ve önceki gün gelen 2 arkadaşı Talat Bey'in odasını diğer odaya taşıdılar. Arada "are you happy now old man" gibi cümlelerle kahkahayı basıyor ama Talat Bey'in sessiz gülüşü ile endişelenmeyi akıl edemiyorlardı.Akşamüstü ufak tefeğin de taşınması ile Talat Bey'in isteği yerine gelmiş, Berk ve arkadaşları sahiden yorulmuştu.
Ekrem işten erken döndü o gün. Babasının yanına gitti ve elini öptü. "Ben yetiştirdim, benim de hatam..affet" dedi kısaca. Talat Bey sevgiyle artık tek tük kırlaşmaya başlayan saçlarını okşadı oğlunun. Bu, ona yeterdi. Babalığın gururu kadar sorumluluğunu da taşıyabilen bir oğlu vardı. Onur duydu.
Berk ve 2 arkadaşı Talat Bey'in odasına geldiklerinde yorgun , neşeli ve daha da laubaliydiler. Babasını görünce toparlandı Berk. "Eeee, dedee" dedi sabırsızlıkla. "Şu bin lirayı alalım artık istersen?"
Güldü Talat Bey:
-"Pestenkerani meşguliyetlerle uğraşmadığınızda diğerkâmlığı tembih ediyorsunuz usunuza rasatım o ki." dedi ve derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. "Rabıtası yok geliyor sizle bu kelamların , bilmekteyim.Kavi tutun sahip olduklarınızı, yarın sizin de eskiyeceğiniz muğlak olayan bir hakikat bencileyin"
Berk ve arkadaşları ağızları bir karış bakakaldılar Talat Bey'e.
-Ne dedi o? dedi arkadaşlarından safça olanı içinden geçeni fark etmeden sesli söylemiş olarak.
-Bencil dedi bize galiba? Bi tek en sonunu anladım ..dedi öteki daha da şaşkın.
Berk , çocukluktan gelen alışkanlıkla çözemediği her sorunda olduğu gibi babasına baktı.
-Boş işlerle uğraşmadığınızda adam olursunuz, sahip olduklarınızın kıymetini bilin yarın sizler de benim gibi yaşlanacaksınız dedi..diye açıklası babası sakince. Sonra kaşlarını kaldırıp "Yabancı dil de değil..anlamadınız mı siz bunu?" dedi.
Çocuklar alabildiğine utanmış, huzursuz olmuş, küçük düştüklerini düşünüyorlardı.
Talat Bey , elini cebine attı ve her zaman cebinde katlı duran temiz mendili ile birlikte bin lira çıkardı. Torununa uzattı. "Hepinize müteşekkirim" dedi.
Berk paraya bakakaldı.."Dede , bu ne" dedi odaya girdiğindeki gümbür gümbür sesi çoktaaan ardında bırakmış olarak.
-"Eskinin insanıyım, geçmişte kaldım. Ne yapalım şimdi oğlum" dedi Talat Bey sakince.
Berk'in gözlerinden öfke ve utanç yaşları süzülüyordu. Babasının yüzüne baktığında, onun da dikkatle kendisini süzdüğünü ve müdahil olmayacağını gördü. O ve arkadaşları sessizce odadan çıktılar.
Ekrem, bir kez daha babasının ellerini ellerinin arasına aldı. "Ağladığı için üzülme. Yarın daha çok ağlar ya da birilerini ağlatırdı bu dersi almasa. Sağolasın babam..varolasın" dedi.
Talat Bey, öğleden sonra gölgede kalan odasında huzurla bahçeyi seyre daldı.