yardım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yardım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Haziran 2015 Pazar

Ömer'ime... (Gerçek Yaşam Öyküleri'nden)

Ömer ile saçmasapan bir yol kavşağında tanıştık.Ayrılışımız ise tanışmamızı unutturacak ölçüde daha büyük bir saçmalıktı.

Yeni bir işe başlamıştım. Bilmediğim koridorlarda bilmediğim insanlarla bildiğim sözcükleri kesiştirmeye, kuralları  öğrenmeye ve dahil olmaya çalışmakla geçiyordu günlerim. Sonra bir gün bu düzenli karmaşanın içerisinde ağlamasını duydum. Evde 5 aylık bebeğini bırakan her anne, acıktığı için ağlayan bebeğin sesini binlerce ses arasında ayırıp tanır. Koşturdum.Bir karış , solgun yüzünde halen kırmızı yanakları olan bir mahçup kadıncağız. Kucağında çakır yeşil gözleri ile şehla şehla bakıp ağlayan bir bebek.

-Emzirmem lazım..dedi kadıncağız sıkıntıyla.
-Gel..dedim ve onu bankodan içeri sokup sigara içilen merdivenaltına götürdüm.
-Ben burada bekliyorum, kimse gelmez,sen rahatça emzir.

Bebeğin ağlama sesi hıçkırıklara, hıçkırıklar memnuniyet içeren şapırtılara,şapırtılar  hoşnut mırıltılara dönüştü.

Annesi ile sohbet ettik biraz. Kastamonuluymuş. Ömer'i tavan arasında kendi başına doğurmuş. Evde kayınpederi varmış sadece, utanmışona seslenmeye. Çığlıkları korkuları arasında olmuş Ömer ile kavuşması. Eşi sağmış ama çalışırken belini sakatlamış,yatalakmış ve altına kaçırıyormuş sürekli. Neriman'ın ömrü, idrar kokulu çamaşırlar ve yokluklar içinde geçip gidiyormuş.Bir komşusu akıl vermiş git yardım iste diye, o da yol iz bilmez hali ile bize gelmiş.

Hep derim ya, hayat bana hiç adil davranmadı hep torpil geçti.İşe girdiğimden sonraki ay baba bir zam geldi maaşlara. Neriman'ı aldım tanzime gittim ve bir aylık erzak sabun ..ne isterse almasını , her ay bana gelmesini söyledim.

"Abla temizliğe filan geleyim borçlu kalmayayım sana" dedi, ben ise sadece Ömer'i her seferinde getirmesini rica etmekle yetindim.Gönlüm şehla bakışlarının etkisinde çenesindeki o çukura akıp gitmişti çoktan.

Ömer yaşına bastığında,Selin yaşına bastığında Neriman ve ben birer yaş büyüdüğümüzde hayat şekillenerek değişmeye devam ettiğinde biz hala görüşmeye devam ediyorduk. 

Neriman ilk geldiği zamanlarki çekingen halini yitirmiş biraz pervasız bir hal almışsa da ben Ömer'in çelimsiz ve oldukça çarpık bacakları ile ilk adımlarını atmasını izlemekten memnun,onu görmezsem özleminden kavrulacak ruh halimin verdiği geniş hoşgörü ile bu pervasızlıklara aldırmıyordum.

Ömer'in 2 yaşını geçtiği zamanlardı. Öğle tatilinde öfisin boşalmasından fırsat bulup Ömer ile oyun oynuyorduk. Kahkalarımızı duyup gelen Y Bey isimli bir iş arkadaşım ilgiyle Ömer'e baktı ..sonra yüzü düşünceli bir hal aldı. Y Bey'in yardımı ile Ömer'lere soba ve halı almıştık o kış,o da biliyordu ailenin halini ve benimle bağını.Bakışlarındaki hoşnutsuzluğa bir anlam veremesem de Ömer ve annesi gidene kadar bekledim.Onlar gider gitmez de Y Bey'in yanında aldım soluğu.

-Size bir şey soracağım..Ömer'e bir tuhaftınız bugün.Bir sorun mu var?
Bana baktı söylesem mi dercesine
-Kadriye Hanım..Ömer'in yüzünde ölümün gölgesi vardı.

Şoka girmiştim.Onun delirip delirmediğini düşünürken buz gibi bir yel kalbimin içinde gezindi ve ürpertisini bırakıp gitti.İkimiz de tek laf daha etmedik.Ben allak bullak bir vaziyette masama döndüm.

Aradan geçen bir seneye yakın zamanda ne zaman Ömer gelse, yüzünde görebileceğim herhangi bir iz arar uzun uzun bakardım ama o çenesindeki o muhteşem çukur ve şehla gözleri ile bana güler ve neşeli kahkahaları ile neye baktığımı anlamadan yaşam saçardı. Böyle zamanlarda döner endişe ile Y Bey'e bir daha bakar,önceki söylemini yalanlamasını bekler ama onun üzgün bakışlarını masasına indirişi ile burulurdum.

O yaz,Neriman bana gelip aklındaki işi söyledi ve benim de yardımımla yol kenarında toka satmaya başladı.Ömer hala küçük olduğu için ancak bunu yapabileceğini söylüyor, evine 3-5 kuruş da olsa katkıda bulunmaya çalışıyordu. 

Günler olağan akışında devam ederken , ben en sevdiğim lacivertlerimi giymişken, telefon trafiğinden bunalmış söylenirken, gök hala mavi - güneş hala parlakken bir telefon geldi. Öğle tatiline çıkacaktım, bağlamayın dediysem de acilmiş denilince açtım telefonu.

Neriman'dı.

Ama çığlık çığlığa bir Neriman'dı!

-Kadriye Abla, Ömer öldü Ömer öldü. Dün bir polis bu toka tezgahını kaldır burdan dedi, tekmeledi beni,korkmuş Ömer gizli kalp varmış Ömer'de..gece yatırdık sabah cesedini bulduk yatakta.Kadriye Abla Ömer öldü......


Neriman konuşmaya devam ediyordu ama ben artık suyun altındaymışım gibi boğuk seslerden başka bir şey duymuyordum.

Ağlayamadım.
Hem de hiç ağlayamadım Ömer'ime.

O günü ne zaman hatırlasam aklımı toplayana, kendime gelene kadar zamanın durması,birinin pause düğmesine basması için manasız ve sessiz bir yakarış gelir aklıma.

Y Bey'in yanıma gelip sessizce , akmayan gözyaşlarımı görürcesine çaresiz bana bakışı...

Yaprak dökümü değil dalımın kırılmasıydı Ömer'in gidişi benim için.


Kabullenmekten başka doğrunun ve mantığın yer almadığı bu ölümde kalbim ne mantığa ne doğrulara geçit vermedi. 

Kendim dahil kimseyi affedemedim.


18 Nisan 2015 Cumartesi

Ümit

Size hiç gönül sarayımı aydınlatan aşkımdan bahsetmedim ben di mi?

Yani işimden..

Oysa ne öyküler yaşandı,ne alimler ne zalimler geçti oradayken ..kimi iz bırakmadan kimi unutulmadan .

Hayatımdan gelip geçenlerin portrelerinde,gerçek yaşam öyküleri serisinde bugün o kesitten birini anlatacağım size:

Yardıma muhtaç ailelere yardım dağıtıyorduk.
Benim olduğum büro Kadıköy-Maltepe-Pendik-Kartal bölgesindekilere ait işlemlerin yapıldığı yerdi.
Tek başınaydım ve kayıt listesinde adı olan binlerce insan ile görüşmem, kayıt tutmam,yardımları onlara vermem gerekiyordu.
Ayrıca yeni başvuruları da değerlendirmem gerekiyordu.
İşte bu, gerçekten zordu.

Kış günü incecik penye blüzların altına plastik terlik giyen kadınların titreyerek yardım istemeleri kolay dayanılır bir şey değildir.

Ta ki , bir çoğunun köşe başında bekleyen eşlerinin yardımı ile altın bileziklerini torbaya koyup çizmelerini-kıyafetlerini oracıkta değiştiğini gözünüzle görene kadar.

Yol param yoktu , bir lirayı  komşumdan aldım da geldim diye ağlayan menekşe gözlü yaşlı teyze için gözleriniz dolmuşken evrak getirmek için içeri giren zabıtanın "ana! ev sahibim!" feryadı sizi sizden alır götürür. İnanmak istemezsiniz. 

Örnekler kolayca çoğaltılabilir.
Bir süre sonra öğrenirsiniz kim muhtaç kim değil, kim yalancı kim değil sorularının cevaplarını içeren ip uçlarını ve yanılgı payını en aza indirmeyi.

Ve kişiliğiniz illa yaşamdan keyif almayı-yaşamın hakkını vermeyi emredenlerdense, bu ağır yorgunluklar içinde  kendi kendinize oynayacağınız minik oyunlar türetir,dışında kalmaya çalışmanın yorgunluğu yerine dahil olmanın , detaylarda var olabilmenin ayrıcalığını yaşarsınız.


Kimbilir bilmem kaç bininci görüşme sonrasında gün sona ermek üzereyken geldi kapımdan içeri.Üzerinde lise kıyafeti olan solmuş bir lacivert ceket, kocaman ama koskocaman siyah gözler,iri dudaklar ve ergenliğin baş tacı sivilceler.

-Burada yardım dağıtılıyormuş , biz de alabilir miyiz? dedi minnetsiz ve aslında çok da umurum değil havalarında. Normalde ona hayır demem ve yollamam gerekirdi çünkü kayıtlı olmadığını kendi de söylemişti. Ama o kocaman siyah gözlerdeki kırgınlık beni kendine çekti.

-Adın ne senin?
-Ümit

 İyice bir süzdüm onu. Rahatsız olduğu belliydi ama akıp duran burnunu çekmekten başka tepki vermedi.

-Nedir buraya gelme sebebin Ümit?

Dimdik gözlerimin içine bakarken ilk kez bakışlarını kaçırdı.

-Annemle babam ayrıldı.Ev bizim ama okuyan 3 kardeşiz, gelir yok.Babam aşçı.Yardım etmeye çalışıyor ama...

-Nerede okuyorsun?
-Kadıköy ....Lisesinde
-Nerede oturuyorsun?
-Maltepe'de
-Zor olmalı?
-Seneye bırakacağım, yol parası çok masraf.

Biraz daha baktım kara gözlerinin kırgınlığına.

-Ümit, öyle bedava ekmek kimseye yok.Gel bu yorgun ve yaşlı kadına yardım et bakalım, önce hak et ..dedim.

Şaşkın şaşkın bana baktı. Söylediğimi anlamamış gibiydi.

-Gel gel, canım çıktı yemin ediyorum. Hem şu yardım evraklarını düzenlemem için yardım et hem de az daha anlat bakalım kimsin nesin, burcun ne mesela. En sevdiğin şair kim filan, muhabbet edelim yahu, dibim düştü sorgucu teyze gibi olmaktan sabah beri.

Gülümsemesi güvensizdi. Yerinden kımıldamadı.

-Gel len! dedim daha keskin bir haykırışla.

Elinde tuttuğu kitaplarını telaşla masama bırakıp hala tereddütle masanın arkasına, yanıma geçti. Masamın altında yanan elektrikli soba ıslak pabuçlarını ısıtsın istiyordum. Ona, yerinden kımıldamadan yapacağı iş verdim.

Küçük, tutuk sohbetimizi tamamladığımızda eve daha da geç kalmasından endişe ettiğim için gönülsüzce de olsa ayrıldım ondan.

-Yalnız bana söz ver, yine geleceksin.

Gülümsedi kanadı kırık kuşlar gibi. Cevap vermedi ama giderken mutluydu. 
Devam eden koşturmaca karmaşanın içinde aklımda gittikçe zayıflayan bir hayal olarak kaldı Ümit.

Yardımlar 3 ayda bir veriliyordu.

Ordulu Sakine,Mardinli Çinko, Diyarbakırlı Bemece,Suat Teyze gibi belli başlı -bana göre- bir şeyler paylaştığıma, gönül teline dokunduğuma inandığıma, öykülerini dış ses gibi dinlemek yerine içinde bulunabildiğime inandığım kişilerin gelişini sabırsızlıkla bekliyordum. Onların iyi olduğunu görmek, küçük sohbet aralarında neler yaşadıklarını bilmek,hayatlarına kısa temaslarla da olsa dahil olmak beni mutlu ediyordu. Hele ne söylediğini anlamam mümkün olmayan o yöreden gelenler yok mu? Gülmekten bayılıyorduk birbirimize derdimizi anlatana kadar. İki ihtimal var her zaman: anlamıyorum diye kızmak veya anlamanın bir yolunu bulmak. Bir tebessümün anlattığı şey her yerde aynı.

İsimlerinin öykülerini dinlemeye bayılırdım.

BMC kamyonları çıktığı sıralarda babası çok istemiş onlardan almayı ama para nerdeee..alamamış adamcağız. Tam o sıralarda kızı doğunca "bence Be Me Ce" diyen ünlü sanatçıya " bence de bemece" demiş ve kızının adına Bemece koymuş.Nüfus kağıdında, bildiğiniz Bemece yazıyor. Ben buna katıla katıla gülünce "aman senin adın Kadriye de n'oluyo" diye o da bana gülmeye başladı.

Ne güzel günlerdi.

Neyse,artık bahar gelmişti ve bir akşam üstü yine kapıdan giriverdi Ümit. İlk geldiğinde aynı boylardaydık ama 3 ayda nasıl boy attıysa beni geçmişti boyu. Şimdi yüzünde tereddütten ziyade nasıl karşılanacağına olan merak baskındı.Nihayet bir sebep bulup gelebildiğine sevindiği de belliydi.

-Ooo Ümit, gel paşam gel. Nerelerde kaldın? Ben de gelmeyecek bu sefer bu oğlan diyordum.
Gülümsedi.
-Hadi hadi git ikimize birer gazoz kap şu büfeden, dilim damağım kurudu. Çabuk gel, bekliyorum hadi.

Az sonra gazozlarımızı içerken koyu sohbete başlamıştık.

Kız kardeşine asılan olursa diye ortaokulun kapısında bekliyormuş gidince. Ortaokul bitsin, asla okutmayacakmış kardeşini. Mahallede bir tamirci varmış, orayla anlaşmış.Bu yaz başlayacakmış orada çalışmaya.Okumayacakmış.

-E, sonra Ümit ..dedim üzgün üzgün.
-Sonra bi kız bulacam ama başı kapalı, okumamış.Okuyan kız doğru dürüst olmuyo anlarsın ya.Çalıştırmam ben karımı..bakarım eve işte..dedi.

-Ümit, ben senin yaşından 2 sene fazla okula gittim,çalışıyorum da..  dedim cümlemi tamamlamadan.

Esmer yüzüne taze bir kızıllık yayıldı.Bakışlarını  çevirdi yine kaçmak istercesine.
-Siz başkasınız..dedi

Cevap vermedim.
Susmak, konuşmaktan çok daha fazla sözcük içeriyor bazen.

-Senle bir anlaşma yapalım. Seneye de oku, ben de size glen yardımı arttırayım dedim.
-Yol parasını bulabilsem ..diye ağzından kaçırdı. Sonra yine gururla baktı yüzüme."Okusam ne olacak zaten"

Ama ben çoktaaan anlamıştım aslında seçmek istediği yolun bana anlattığı yol olmadığını.Fakirlikten dolayı yaşaması gereken hayatı kendi seçmiş gibi davranarak gururunu kurtarmaya çalıştığını.

Zabıta arkadaşlara rica ettim, alıp onu bir çay içmeye içerdeki odaya geçtiler.Erkek erkeğe konuşmak, nasihat daha etkin olacaktır diye düşünmüştüm.Beni her ne kadar sevdiyse de belli ki onun  "doğru" kriterlerinin çok dışındaydım.

Hacıannem yazısında anlatmıştım bana uzatılan sorgusuz sevgi elini. Hemen Ülker Abla'yı aradım. Ona durumu anlattım. İş kadını olmanın getirisi ile kısa - net sorular sordu ve adının bilinmemesi kaidesi ile Ümit'in yol masrafını ve harçlığını üstleneceğini söyledi.

Ümit geri geldiğinde onu karşıma alıp kendisine bir sponsor bulduğumu, kırık not getirmemesi şartıyla eğitim masraflarının tamamının karşılanacağını söyledim.

Önce bana inanamadı. Sonra kuru toprağa yayılan yağmur damlaları gibi umut ve sevinç yüzüne yayıldı dalga dalga.Sarılmaya kalktı,elini sıktım. Hem mesafe koymalı, hem ona saygı duyduğumu anlatmalıydım.

Evlerine incelemeye giden ekipler yardım niteliğini  ve miktarını arttırmışlardı çünkü gerçekten berbat vaziyetteydiler.Ümit, hemen her gün okul çıkışı uğramaya çalışıyor bazen zabıta abileri ile bazen benimle sohbet ediyordu.

Bir gün annesini getirdi tanıştırmak için. Annesi "Ümit benim her şeyim , o olmasa nasıl yaşardım bilmiyorum.Dertlerimi ona anlatıyorum, bir an dayanamam yanımdan ayrılmasına" dediğinde sakin yaradılışıma alabildiğince ters düşen bir öfke kabardı içimde.

-"Ümit daha çocuk. O size dayanacak hanımefendi siz ona değil. Bir kendinize gelin lütfen"  dedim tıslayarak."O okuyacak, bir geleceği olacak..size düşen ağlayıp sırtına yaslanmak değil yolunu açmaktır"

Birbirinden asla hoşlanmayacak iki kadın olarak birbirimizin gözlerinin içine baktık.Geçirmeye niyetlendiği minik sinir krizi, buz gibi bakışlar ve aldırmazlığın zırhına çarpınca geçiverdi.

Onu sevmemiştim.

Ümit, yardımsever meleğinin kim olduğunu çok merak ediyorsa da söz verdiğim üzere ona bilgi vermiyordum.

Lise sona geldiğinde üniversite hayali kurmaya çekinir olmuştu.Bu, gönüllü bursunun devam edeceğini ve hatta fazlasını bulacağıma söz verdiğimi söylesem de tereddütleri , korkuları daha baskındı. O lise sona geldiğinde kız kardeşinin liseye başlama zamanı gelmişti ve artık hayat görüşü değişen Ümit kardeşinin liseye yazılması için ön ayak olup gönlüme taht kurmuştu.

Lise sonun ilk döneminde , adet olduğu üzere karnesini getirdi. Bursunu kaybetme korkusundan derslere asılan ve  o zamana kadar hiç kırık notu olmayan Ümit'in 2 kırık notu  vardı.

Karnesinden bakışlarımı ayırıp uzun uzun yüzüne baktım.
Artık, benden en az 15 cm uzundu.

İçerden atkımı alıp yanına geldim.

-Eğil
-Ne?
-Eğil
-Niye Kadriye Hanım ?
-Başını bağlayacam, büronun camlarını sileceksin.
-Ne?
-Duydun
-Hayatta yapmam
-Anlamadım(tehditkâr)
-Ama Kadriye Hanım ( aman Allah'ım tonlaması)
-Amanı zamanı yok,eğil!

Sildirdiğim camların önünde Ümit ve ben

Başını sardım, eline kova ile bez verdik.

-Kadriye Hanım bari içerden sileyim..gören olur yav.

-Oğlum, sen okumazsan zaten olacağın bu. Aşağılanacaksın, istemediğin işleri yapıp başkalarının pisliğini temizleyeceksin.Alış. Git, çık dışarı, sil camları yürü!

Sesimde tereddütten eser yoktu.

Çıktı ve camları sildi.

Geldi, atkıyı masama attı,gitti.
Kızgındı..ama benim ona kızgın olduğum kadar değil.

İki ihtimal var her zaman: buraya kadarmış diye pes edip vazgeçmek  veya devam etmenin bir yolunu bulmak.

İkinci dönemin ortalarına kadar gelmedi.
Geldiğinde birlikte kokoreç yemeye gittik.

Bir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyordu, benimse hiç öyle bir niyetim yoktu.

-Kadriye Hanım bişi soracam. Tüm sınıfa döner ekmek yollayan isimsiz bir hayırsever geldi bugün, hepimiz bayram ettik. Benim sponsor muydu o?

Güldüm.

-Bilmem ben ..dedim.
-İyi bir bölüm kazanırsam bana yine yardım edecekmisiniz Kadriye Hanım?

İnanarak baktım yüzüne.

-İyi bir bölüm kazanacaksın ve ben sana daha çok yardım edeceğim Ümit ..dedim.

Kara gözleri dalgınlaştı.Bir karar vermeye çalıştığı belliydi ve artık sonuna gelmişti.

Ümit Kocaeli'nde Makine Mühendisliğini kazandı. 

Onunla nasıl gurur duyduğumu da, ben ondan nasıl ayrı kalırım diye ortalığı yerle bir edip çocuğu neredeyse vazgeçme raddesine getiren,ağlaya ağlaya Ümit'in beynini eriten annesini  hayalimde nasıl parça pinçik ettiğimi de anlatmayayım.

Ümit'in bursu devam etti.
Ona başka yardım edecek insanlar da buldum.

Tam , onun bana müjdeli haberi verdiği gün bir dostum beni arayıp "Kadriye Hanım, Kocaeli'de üniversite bursu veriyoruz bir kişilik kontenjanım var..var mı bildiğin ihtiyaç sahibi biri" diye sorması ise "sen yola kalbin doğru çık, Allah tutar elinden"i anlatan enfes bir tesadüf oldu.

Ümit, maddi anlamda zerre kadar zorlanmadan okudu.

Bir gün Ülker Abla ve kız kardeşi olan lisedeki tarih hocam beni ziyarete gelmişlerdi...ki bu senede bir ya olur ya olmaz. Ümit giriverdi kapıdan. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki mutluluktan oraya yığılabilirdim. Ümit'i masamın önüne oturtup Ülker Abla'ya koşturdum. Ona "bu senin oğlun..okuttuğun çocuk" diye fısıldadım. 

Ülker Abla gözleri dolu dolu baktı Ümit'e. Bakışlarında bir sevgi, gurur deryası ile seyretti onu. Ne kadar yalvardıysam da tanıştırmama izin vermedi. "Sağ elin verdiğini sol el bilmesin Kadriye" dedi. Bir kez daha saygım ve sevgim bilinen boyutun ötesine geçti; sözleri ve yaşamları ile bize ders veren ,öğreten insanlar vardır. Ben ne şanslıyım ki  onların en  güzellerinden biri hayatımda diye düşündüm.



Ümit'in yanına döndüm. Pek sabırsız bir hali vardı.

-"Kadriye Hanım" dedi "sizinle bir şey konuşmak istiyorum.Bugüne kadar bana çok iyilik ettiniz ama ben daha fazlasını isteyeceğim.Sizden başka isteyecek kimsem yok.Şu beni okutan Melek Teyze..onunla konuşabilir miyim?"

Adeta türk filmi formatına dönen iş yerimdeki akıştan başım dönmüş bakakaldım Ümit'e

-Neden Ümit...ne oldu hayırdır inşallah?!

-Kadriye Hanım, kız kardeşimi biliyorsunuz. O bu sene üniversite sınavına girdi. Annem ve babam istemedi ama ben durdum önlerinde. Okuyacak maddi bağımsızlığı olacak ezmeyecek el oğlu onu dedim. Sınava girdi  .... Üniversitesi Tarih bölümünü kazandı ama yollamıyorlar onu Kadriye Hanım. Başka şehirde diyorlar, kız kısmı diyorlar,para yok diyorlar.Olmaz!Olmaz!Onun okuması benim okumamdan da önemli Kadriye Hanım.Bize yardım et. O , Melek Hanım ile konuşalım, benim paramı kessin ona versin.

Heyecandan nefes almadan konuşuyor, gençliğin başı dikliğini-gururunu kardeşine duyduğu sevgiyle yenmeye çalışıyordu.

Onunla hiç bu kadar gurur duymamıştım.
Onu, hiç bu kadar sevmemiştim.

Tarih Hocam gözleri dolu dolu yanımıza geldi.

-Kardeşin tarih hocası mı olacak..dedi. Ben Kadriye'nin tarih öğretmeniyim. Yolla kardeşini okumaya, al bu yol parası..sonrası için irtibatta oluruz.Ben yardım edeceğim size.

Ümit inanmaz gözler ile bir ona bir bana bakıyordu.

-Yoksa bana yardım eden Melek Teyze o mu ..dedi heyecanla.

-Yok o değil Ümit..yemin etsem başım ağrımaz..o değil dedim gülerek.

Başka yerden de yardımlar buldum ,olmazı olur kıldık ve Ümit'in kız kardeşi üniversiteye gitti.

İki ihtimal var her zaman: yapamıyorum diye kızmak veya yapabilmenin bir yolunu bulmak.

Mavi Bilye'yi unutmamak lazım.

Sonuç mu?

Ümit ,bir İtalyan firmasına girdi. Orada çalışıyor mühendis bey.

Kız kardeşi (şaka değil - abartı değil) okulunu birincilikle bitirdi ve akademisyen olarak orada kaldı.


Bir kaç küçük dokunuşun sevgi ile birleşmesi, emek ile bezenmesi sonucu hiç var olacağına inanmadığımız Ümit'ler ile güzelleşebilir hayat.Tüm renkler mai oluverir ummadığınız bir anda.

Ümit... bizim elimizde.