alıntı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
alıntı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Mayıs 2017 Çarşamba

Hermann Hesse - Klein ve Wagner


Ne iyi ettim de tanıdım ben seni Herman Hesse

Yapı Kredi yayınlarının olduğu o kutsal satış yerine gittiğimde hissettiğim mutluluk hiç azalmıyor ne mutlu. Bu sefer de dayanamayıp bir Hesse kitabı aldım. Betimlemeler, duygu aktarımları yine beni benden aldı. İyi  filan değil, adam resmen efsane.

Kitabın konusu ve ne anlattığı kesinlikle bir kişinin yorumlayarak "şudur" diyeceği bir şekilde değil. Sistem, benlik, din,gerçekler, sorgulama cesaretinin gereği altı kazına kazına işlenmiş.  Kitabın sonunda yine hemen her zaman yaptığı gibi önceki sayfalarda yoğun yoğun anlatıp karanlık sokaklarınızı aydınlattığı yetmiyormuş gibi bir güneş çıkarıveriyor göğünüze. Ve belki de yıllardır cevabını aradığınız;sosyoloji-din-felsefe kitaplarının tozunu attıra attıra bulmaya çalıştığınız cevabı veriyor apaçık.

Okumak lazım, sevmek lazım bu adamı.



 Alıntılarımı  sıralıyorum sizin için :

  • Tüm ateş püskürtmeler, tüm kızgınlıklar , tüm aşağılamalar bir hatadan ve çocukluktan başka bir şey değildir;aşağılayan, hor gören zavallıya gerisin geri dönüp gelir.

  • Geride bıraktığımız yaşam yoluna dönüp baktık mı, hele gözlerimizi attığımız mutsuz adımlara ve bunların sonuçlarına çevirdik mi, falan şeyi nasıl savsakladığımıza çokluk akıl erdiremeyiz, sanki yabancı bir güç adımlarımızı yönetmiş gibi gelir bize. Goethe, Egmont'ta şöyle der: insan kendi yaşamına yön verdiğine, kendi kendisinin kılavuzu olduğuna inanır ama öte yandan en içsel varlığı karşı konulmaz bir güç tarafından yazgısına doğru çekip götürülür.

  • Yaptığı,işittiği,gördüğü her şeyin kendisiyle eni konu ilişkisi vardı, bu zorunluluğu içeriyordu, bir rehber peşine takmış götürüyordu onu, uzun ve uzak nedenler zinciri meyveye durmuştu. Eh, buyursunlar meyvelerini versinlerdi. İyiydi böylesi.

  • Konuşmak, her şeyi yanlış anlamanın, her şeyi bir boşluk ve sığlık içerisine sürüklemenin kesin yoludur.

  • Hayır sevilmek mutluluk değildir. Sevmeye gelince, işte budur mutluluk.

  • Geçmişteki o bunaltıcı sızlanma ve suçlamalara konu yapılmayarak, yargılanıp mahküm edilmeyerek yenilenmeli ve tersine çevirmeli, anlamla,sevinçle,iyilikle,sevgiyle dolup taşmalıydı. Yaşadığı Tanrı bağışlaması kendisinden başka taraflara da yansımalı ve etkinliğini başka taraflarda da sürdürmeliydi.

  • Sanat, insanın Tanrı'nın inayetine Tanrı'nın nuruna kavuştuğu anlarda dünyaya temaşasından başka şey değildi. Sanat, her şeyin arkasında Tanrı'nın varlığını göstermekti.

  • Konuşulmaması, basit olanın karmaşık duruma sokulmaması gerekiyor, ruhu dışa döndürmemek gerekiyordu





17 Mayıs 2017 Çarşamba

Mine Söğüt - Deli Kadın Hikayeleri



Je ne veux pas travailler
Je ne veux pas déjeuner
Je veux seulement oublier

Çalışmak istemiyorum
Kahvaltı da etmek istemiyorum
Sadece unutmak istiyorum

Mine Söğüt'ün "Deli Kadın Hikayeleri"nde bununla başladım kitabın içine girmeye. Alıntılarımın baş köşesine oturttum şarkının sözlerini. Garip bir dili varmış Mine Söğüt'ün, kapılırsanız sizi alıp giden,  inanmayı-dinlemeyi size bırakmayan. Kitabı resimleyen her kimse bir ara deli olmalı. O resimler öyle yetenekle filan çizilir resimler değildi.



Her öyküde deli edilen kadınlar vardı. Her deli olanda kendinizden azıcık da olsa bişi buluyor olmanız da ürkütücüydü. Delirmesin de ne yapsındı kadınlar : onlar anneydi, onlar insandı;onlar sevmeyi bilen ve bu yüzden çok incinendi.


-Peki en son kiminle konuştuğunuzu bilebilir misiniz?
-Bir erkekle
-Ne konuşmuşlar?
-Şiirden bahsetmişler.
-Sadece geceleri sokağa çıkıyormuş diyorlar. Anlayabildiniz mi neden?evin bulunduğu yer geceleri hiç tekin değilken...
Onun için asıl tekin olmayan gündüzler. Çıplak gözle görünebileceği haller.
-Çirkin ya da sakat mıymış? Görünmesini istemediği bir hali mi varmış?
-Hayır, sadece üzgünmüş...çok üzgün.


Kitaptan epitopu alıp kaydettiğim3 yer var biri de bu. 

Anladım çünkü ben onu.

Anlamayanı tanıdım, anlatanı sevdim, yaşayanı da anladım.

Kitaptan son kaydettiğim cümle şu:

"Adalet herkesin paylaştığı bir sorumluluktur"

Bu,ilmi bilimi eğitimi neşeyle yok edip adaletin terazisini bozanlara olduğu kadar buna sessiz kalan herkese gelsin.

Geçmedi kızgınlığım.

Mine Söğüt, mutlaka bir kitabını daha okuyacağım  ama araya başka kitaplar sokumam gereken bir yazar. Onu sevdim, çok sevdim. İnandığım bir dostumu dinler gibi okudum.

Yazının başında alıntısını yaptığım şarkıyı da merak edip dinledim. Kitaba da yazara da bana da yaraşır :-)))

Je ne veux pas travailler 
Çalışmak istemiyorum
Je ne veux pas déjeuner 
Kahvaltı da etmek istemiyorum
Je veux seulement oublier 
Sadece unutmak
Et puis je fume 
Ve üstüne bir sigara tüttürmek istiyorum
Déjà j’ai connu le parfum de l’amour 
Aşk parfümünü tanımıştım bir ara
Un millions de roses 
Milyonlarca gül bir araya gelse
N’embaumeraient pas autant 
Bu kadar kokamazdı herhalde
Maintenant une seule fleur Dans mes entourages 
Şimdi etrafımdaki tek bir çiçek bile
Me rend malade 
Beni hasta ediyor…
Je ne suis pas fière de ça 
İnancım yok sana
Vie qui veut me tuer 
Beni öldürmek isteyen hayat
C’est magnifique 
Muhteşemdir
Etre sympathique 
Sempatik olmak
Mais je ne le connais jamais 
Ben hiç olamadım.




8 Şubat 2017 Çarşamba

MUTLAK PEŞİNDE-BALZAC



Balzac'ı seviyorum  ve okumadığım kitaplarını bulduğumda da çocuk gibi neşeleniyorum.

Mutlak Peşinde de öyle bir beklentiyle başladığım romanlardan oldu.

Tabii ki İş Bankası Yayınları ve Hasan Âli Yücel serisinden aldım.

Her zamanki detaylı tasvirleri ve maddeye dahi ruh katabilen yorumları ile öykü aktı gitti. O dönemi, o döneme ait doğruları düşüne-kıyaslaya okudum  niyeyse bu sefer. Hangi doğrular ve duygular evrenselmiş bugüne de gelmiş hangileri o günde kalmışı;toplum ve insan hangi evrelerle bunları yitirdi diye düşündüm.

Onca inanılmaz olumsuzluğa rağmen zeki bir evlat ve kadınlara mahsus demir irade -nispeten- mutlu denilebilecek son ile  şaşırtabiliyor okuyucuyu. Hiiiç dert çekecek günlerde olmadığım  ve kazara dahi haberleri  açarsam aft çıkardığım için bu mantık sınırlarımı zorlayan mutlu sonu aldım bağrıma bastım.

Karakterler yine özgün çizgilerle sınırlarını belirlemiş.  Flu fonda net objenin güzel göründüğü  fotoğraflar gibi, öne çıkışını  çok sevdiğim kişiler oldu romanda.

Uzun da değil. 210 sayfa..hoooop diye okunuyor zaten :-)

Yaarın kendini eleştirenlere şahane bir eleştirisi var. Alıntılarda önce onu  paylaşmak istiyorum. uzun tasvirlerini eleştirenler için şöyle diyor:

"Kimi bilgisiz ve aç gözlü  kişiler kaynağına gitme sıkıntısına katlanmadan heyecanlar yaşamak istedikleri için hep karşı çıkarlar bu tür hazırlıklara; tohum ekmeden çiçek, gebe kalmadan çocuk isterler."

Yüzyılın kapağı olmuş kanımca :-)))

"Toprağa ekilen tohumlar içerisinde en çabuk ürün vereni şehitlerin döktüğü kandır"

"Düşünce insanları da barometreler kadar değişkendir;yalnızca dahi , özünde iyidir"

zariflik nasıl kadın cinsinin güzelliğiyse bağlılık da dehasıdır"

"Bolluk içinde yetişen kadınlar maddesel hazların örttüğü boşluğu  çabucak hissederler ve yıpranmaktan çok yorulan yürekleri onlara gerçek bir duygu  alışverişinden doğan mutluluğu buldurduğunda -- sevgisinden emin oldukları erkeğe de uygun gelmesi koşuluyla-- orta halli bir yaşama seve seve katlanabilirler."

" Güzel kadın olunur!"

"Toplum, insanlardan beklediği erdemlerin hiç birine uyma gereği duymaz"

gerçek mutluluk ruhsal basamakların yalnızca iki ucunda bulunabilir. Yalnızca safdil ile dahi, biri zayıflığı  öteki gücüyle yaşamın bütün pürüzlerini yok eden bir tatlılık, inişsiz çıkışsız bir ruh hali yaratabilirler. Birinde kayıtsızlık ve uyuşukluk vardır, ötekinde hoş görü ve yüce düşüncenin sürekliliği: dahi yüce düşüncenin yorumlayıcısıdır ve ilkede de uygulamada da kendine benzemek zorundadır. Dahi de safdil de sade ve saftır;ne var ki birindeki boşluk , ötekinde bir derinliktir. İşte bu yüzden akıllı kadınlar kusursuz bir adam bulamazlarsa safdilin birini seçmeye yatkındırlar."

17 Kasım 2016 Perşembe

1989


Kitaplardan beni etkileyen-unutmamak istediğim pasajları düzenli not almaya 1989 yılında başlamışım. Dün odama sohbete gelen genç personelle sohbet esnasında laf açıldı o defteri çıkartıp  hatırlamaya çalıştığım bir yere baktım ve kitaplardan yaptığım alıntıların beni etkileyen bilgiler haricinde içinde bulunduğum ruh haline-yaşa bağlı seçkilerden oluştuğunu fark ettim.

Alıntılarım, bana beni seyretme ve hatırlama iznini verdi.

Güzel bir müzik dinletisi ile birlikte(tık) 1989'da yani 18 yaşında iken bana bir baktım da...





Benim savaşım geriye bakış olmaması yolunda. Bizler geçmişin mahkumları değiliz . Bulunduğumuz yerden başlayabiliriz. Bu konuda kınanacak "başkaları" yok.

LEO BUSCAGLİA-KİŞİLİK (Mayıs 1989)

💞💞💞

Bir mesajın hiç alınmaması , onun gönderilmeye değmez olduğu anlamına gelmez

LEO BUSCAGLİA-SEVGİ (Mayıs 1989)

💞💞💞

İnsan tükenir DENİZ tükenmez
Aşk acı,umutsuzluk,coşku vb..
En çok gözlere yansır, gözlerde okunur
Aşklarımı,acılarımı,umutlarımı,coşkularımı
Kimse okuyamıyor artık

FERİT EDGÜ-ÇIĞLIK  (1989)

💞💞💞

İşte sen böylesin Küçük Adam. Kaşık atmayı, kepçe daldırmayı çok iyi biliyorsun da yaratma yeteneğinden yoksunsun. Bu yüzdendir ki sırtına deli gömleği geçirir gibi parmağına evlilik yüzüğü geçiriyorsun

WİLHEM REİCH_ DİNLE KÜÇÜK ADAM (1989)



💞💞💞

İkiye böler yağmuru geceyle yanyana
Ağaç dolaşır durur,yolunu şaşırmış ormanda

MELİH CEVDET ANDAY - TANIDIK DÜNYA (1989)

💞💞💞

İnatçı değilim, gerginim. Kendimi salıvermesini de beceremem.Hem bu da bir müdafaa şekli. Düşünen bir kamışımben

JEAN PAUL SARTRE - UYANIŞ (1989)

💞💞💞

Kaybedecek bir şey olmayınca hayatın idaresi kolay

SİLAHLARA VEDA - ERNEST HEMİNGWAY (1989)

💞💞💞

Hürriyet, savaşmak için bir amaçtır.

EXODUS- LEON URİS (1989)

💞💞💞

Attın beni dünyaya garip kul diyerek,
Noksanını kendin ara bul diyerek
Buldumsa da bir gün,yine çektim Tanrım
Her hasreti ben üstüme bir çul diyerek

BÜTÜN ŞİİRLERİM 2- ÜMİT YASAR OĞUZCAN(1989)

💞💞💞

Ağaç ölür, ormanlar kalır

ÜÇ KAĞITÇI - ORHAN KEMAL (1989)