çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2016 Cuma

Hatırla

Unutmak mümkünse bile hatırlamak daha mümkün geldi bugün bana. Şimdi hatırlamak zamanı (tık)

..Öylesine yaşamımıza girmiş, anlaşılmaz rastlantılarla bizden bir parça olmuş, bir başka yerde değilde burada, bir başkası değilde ben olmamı sağlayan birkaç insan, birkaç anı, birkaç sözcük..

Kürşat BAŞAR- Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum



Doğum kontrole rağmen doğan çocuklara Mac Gaycer dedik ya sonraki zamanlarda :-)))
 






























En sevdiğimi en sona sakladım.
İnsanlığımızı ve içimizdeki çocuğu yitirmemek dileğiyle....

15 Kasım 2016 Salı

Feriha


Laf ola beri gele der gibi dalıveriyor bazen freni patlamış kamyonlar hayatımıza.

"Ben bu filmin sonunu kesin biliyorum" diyebileceğiniz bir şey değil hayat.

Sürprizler, hiç ummadık zamanda ölüveren başrollerle dolu sokaktaki öyküler.

Ölüm dediysek her ölü nefes almaz diye bir kaide yok.Göreceksiniz...


Hep gülen, şaşmaz şekilde daima strech kot giymesine neden olacak  sütun gibi bacakları olan bir kızdı Feriha (gerçek öykülerde gerçek isimler kullanmıyoruz malüm). Kuş yuvası gibi dağınık  saçları, kırmızı  yanakları , bira küstah bakan gözleri ile okuldaki çok sıradışı olmayan ama sıradanlıkla nitelendirilmeyecek bir tanıma sahipti.İlk senenin şaşkın ve ürkek ruh halini pek çabuk attı üzerinden. İkinci sene "nolacak abi yaaaa"lar bürüdü her yerini. Babası subaydı, belki o disiplinin isyanı oldu her şeye "nolacak abi yaaa". Bir gün yine "nolacak abi yaaa" ile hipnozcuya gitti arkadaşları ile kakarakikiri. Biz de yani  "manyak bunlar yaaaaa"cılar gelsinler de geyik çevirelim halinde idik.

Ama gelmediler.

Ertesi gün de yoktular.


Sonra öğrendik. Hipnoza giren Feriha çocukken uğradığı  bir tecavüzü fısıldayıvermiş isimlerle birlikte. Kendine geldiğinde herkesin yüzündeki ifadeye gülmüş önce , sonra şaka yaptıklarını sanmış, sonra doktora gitmişler..bakire değil. Sonra hatırlamış her şeyi. Çocuk bilinci reddetmiş 1. derece akrabanın tecavüzünü, yarattığı korkuyu, acıyı, utancı. Unutmuş..unutmak koruma kalkanıdır bakmayın.Ben de kaza geçirdiğim döneme ait detayları unutmuşum satır satır değil  cilt cilt.


Neyse, Feriha evdekilere olanı biteni anlatıyor, baba o akrabayı vuruyor,akraba ölmüyor,aile darmadağın,ortalık toz duman...

Yeni bir hayat kurmaya çalışsa da Feriha, öteki yaşananlar hep gölge kaldı yanında.

Mevsimler kurgularla oyaladı bizi
Tarlaya bırakılmış bir at gibi
Bağlı, yalnız ve özgür,
Umudumuz sabrın tutamadığı ırmak 
Umutsuzluğumuz insan kalmak içindi

**
Kalk dostum ormana gidelim
Geyik sesleri içine çökelim
Yeniden doğuş, kıvanç, uyum
Kurgular bir yana, biz bir yana
İlk kez düşünmeden görelim

Martılar gibi yağmurun altında
               
                       Melih Cevdet ANDAY



18 Mayıs 2016 Çarşamba

Hayal Meyal

Hayallerini sordum  çevremdeki insanlara.


Çocukların hayalleri Greace filminin final sahnesi gibi.
Aşk-umut-süregelen işleyişine umursamaz bir isyan-sınır tanımazlık-henüz örselenmemiş kanatların güçlü çırpınışları.

En alası benim ufaklık(11)
Ablası ve ablasının en iyi arkadaşı Fransa'ya yerleşmeye karar verdiler. Ev bakıyorlar kendilerine(yaş 15) Nehir "ben de geleceğim" dedi. Doğa (Selin'in kankası) " ablan kriminolog olacak ben mimar..sen ne iş yapacaksın Nehir" dedi. Nehir de  gayet doğal bir şekilde "Cumhurbaşkanı olacağım" deyiverdi. Doğa'nın suratındaki şoka girmiş inanmaz ifadeyi görünce de "yok mu oralarda Cumhurbaşkanı" dedi biraz canı sıkkın,hani yeni meslek araması gerekmiş. Selin ile Doğa Nehir'in hayallerine , ben üçünün hayallerine güldük için için. Ben ikisinin birlikte Fransa'ya gidip yerleşemeyeceğini , Selin'in kriminolog Doğa'nın mimar Nehir'in de Cumhurbaşkanı olamayacağını biliyordum .

Oysa kimse yaşanmamışı bilmez değil mi..
Ayıp bana.


Gençlerin hayalleri ise hep kaçış içeriyor bugünlerde. Amerika'da meslek edinme, yurt dışında filanca program,kendi evleri, hatta mümkünse karavan.. yüzü gülmez endişeli yetişkinler toplumu olduk son 10 yılda. Umut veremedik çocuklara, yarına birlikte bakamadık pencerelerimizden. Bir yarın olduğundan emin değilken yalan söylememekti belki amaç ama  bu bizim çaresizliğimizdi. Onlarsa Esaretin Bedeli finalindeki gibi kurallara boyun eğmiş görünseler de duvarlarında birer Raquel Welch posteri ile sürpriz sonlar hazırlıyorlar herkeslere. Umut olsun yolları, ışık ışık yürüsünler yarınlarımıza.


Yetişkinlere sorduğumdaysa-hani yetişkin dediğim 40 yaş üstü- emeklilik diyor çoğu. Yorgun insanlar. Gülmeyi özlemiş, hayal kurmayı özlemiş, korkmamayı özlemiş, nükteler savurmayı ve paylaşmayı özlemiş insanlar. Selvi Boylum Al Yazmalım'daki gibi Cemşit'in elini tutup İlyas'ın ardından gözyaşı döken bir halleri var.Sorumluluk ve huzurun 65 yaşlarına ertelenişi hayalleri dahi karartmış.

Dostlar,

Hayal kuran ve gülen insanları özledim.
Küfründe bile mizah saklı o güzel insanlar nereye gitti?



7 Şubat 2016 Pazar

İlköğretmen



TRABZON CUMHURİYET İLKOKULU



İlkokula başladığımda yaşım çok küçüktü.Trabzon şivesi kapmayalım,küfür öğrenmeyelim diye annemin bizi kavanozda büyüttüğü , fevkaladenin fevkinde iki kardeşe sahip olduğum için çılgın mutlu geçen günlerimde sokağı merak etmediğim yıllardı.

Ama artık sokaktaydım.

İLKOKUL YILLARIMDA OKULUN BAHÇESİNDE BİR BAŞKA SINIF
Okulun ilk günlerinde,utangaç,içine kapalı,cılız bir kız geldi o sıralara oturdu.Amcamın oğlu (nur içinde yatsın) Oğuz ile aynı sınıftaydık. Cep mendili boyunda bişi olduğum için öğretmen beni en ön sıraya oturttu.Dersi dinlerken çok tuvaletim geldi. Öğretmen sınıfta konuşanlara kızdığı için zaten ondan tırsan benliğim  sessizlik yemini etmişcesine suskun olan bendenizi iyice çıt çıkartmaz hele getirmişti.

Gittikçe daha çok kendini hissettiren tuvalete gitme isteğine elimden geldiğince direniyor ama dayanamayacağımı da iyi kötü kestiriyordum.

Olan oldu..en sonunda önce gözümden bir damla yaş aktı,sonra sıramın altından bir minik dere.

Rahatlamasına rahatlamıştım ama ne olacağını deli gibi merak ediyordum bir yandan. Defterimden kağıt yırttım,oturduğum yere koydum:sıcak ıslaklık rahatsızlık vericiydi.

Öğretmen ders anlatıyor, ben ise ilgiyle sıramın altından akan minik derenin süzülüşünü izliyordum.Önlerde oturan diğer çocuklar da birden peydahlanan bu sarı minik dereye şaşkınlıkla bakar olmuşlardı ki dere öğretmen masasının altına ulaştı.

SİYAH ÖNLÜKLÜ YILLARDA CUMHURİYET İLKOKULU ÖĞRENCİLERİ
Susalım diye ayaklarını sık sık yere vuran öğretmen "tak tak tak" sesi yerine "şlap şlup şlap" sesini duyunca şaşkın donakaldı.Elinde cetveli, kalktı o şaşkınlıkla masanın altına baktı. Sonra faltaşı gibi açılan gözleri ile dereyi takip etti ve gözleri korkusunu bertaraf edecek kadar büyük bir merakla (öğretmen ne yapacak şimdi) ona bakan ufak tefek çocuğa dikildi.

Bütün sınıfın kahkahalar ve çığlıklar eşliğinde "işemiş ,işemiş" diye bağırması  miniminnacık bir çocuk için yeterli utanç kaynağı. Şimdi gülümsüyor da olsam o zamanki ne yapacağını bilmez utancımın ağırlığını tazeymiş gibi hatırlayabiliyorum.

Öğretmen,şefkatle başımı okşadı ve Oğuz'u yanıma katarak beni eve yolladı.Kızmadı,aşağılamadı,gülmedi.Biz Oğuz ile çıkarken o sınıfa "her hatalarında kendilerine böyle gülünse aman ne hoş olurdu,ne var yani'li" uzun ve kızgın bir söylevin başındaydı.

Rahmetli Oğuz yol boyu bana o kadar güldü ki,gözünden şarıl şarıl akan yaşlara rağmen evi buluşuna hayret ettiğimi gayet net hatırlıyorum. 

Annem, olanı öğrenince önce Oğuz'a onun her zaman çok sevdiği çikolatalı pudingden bir tane verdi (onu asla yedirmeden yollamazdı) ve hemen su ılıtıp beni yıkadı;saçlarımı özenle ve sevgiyle taradı,karnımı doyurup gündüz olmasına karşın beni yatırdı.

-"Kızdın mı" dedim
Güldü .Komik gelmişti tekne kazıntısının yaşadıkları .
-"Çok utandım" dedim
Utanılacak şeyin çalıp çırpmak,yalan dolan,tembellik olduğunu anlattı bana.

İyi bir öğretmen kızacağı yeri de öpeceği yeri de kestirendi sanırım
Ben, ömrümce hiç bir kabahatimi anneme anlatırken korkmadım.
Dış dünyada ne yaşamış olursam olayım ailem ve evimde sorgulanmadan kabul edileceğimi ve huzur - şefkat sarmalında her şeyi halledeceğimi bilirdim daima.
Oğuz,eğer erken yaşta rahmetli olmasaydı hep en iyi arkadaşım olacaktı biliyorum.

Annem gerçekten ama gerçekten eşsiz bir ilköğretmen oldu ...her zaman.

SELİN VE ANNEM KUAFÖRCÜLÜK OYNARKEN


18 Kasım 2015 Çarşamba

Deli Veli Toplantısı-2


Selin, yani büyük kızım okulundan 2014-2015 Eğitim Öğretim Yılında "Yılın Örnek Öğrencisi" ödülünü aldı. Gerek akademik başarısı gerek sosyal faaliyetlere katılımı gerekse arkadaşları ile iletişimi neticesinde tüm öğretmenlerin oy kullanması sonucu örnek öğrenci seçilmiş.

Sahneye çıktığında yüzünün kızarması ve şaşkınlığı tüm öğretmenlerin hoşuna gitmiş.

O kadar tevazu sahibi ki ödülün kendine geleceğini düşünmemiş bile dediler.

Sonra dün akşam (onun okulunda veli toplantıları akşam oluyor) bu senenin ilk veli toplantısına gittik . Gittik diyorum çünkü tüm torunlarının yaşantısındaki her ayrıntıya bayıla bayıla dahil olup renk katan anneanne de bizimle geldi.Onu kantine ,ırk-dil-renk karmaşasının ortasına oturttuğum anda gözlerinin pırıl pırıl çevreyi incelemeye başlamasından benim görüşmeler yapacağım süre zarfında sıkılmadan oturacağını anladım tabii. Bir bardak çay ve bir yudum hayat...anneme fazlası lazım gelmiyor ki..


Her girdiğim sınıfta kızımla ilgili aldığım övgülerle sırtımdaki yükün gittikçe ağırlaştığını  hissederek çıktım. Kızımın iyi niyeti ,fedakarlığı, çalışma azmi övülüyor övülüyordu. Sadece bir öğretmeni," Ona hayır demeyi öğretin.Ona sömürülmemeyi öğretin.Ona alkışların kulağını sağır etmemesini öğretin. Kızınız veren el iken bu kadar mütevazı olmamayı bilsin" dedi öfkeyle. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Öfkeli bir adam, öğrencisini-çocuğumu seven bir öğretmen gördüm.


Ona saygı ve sevgi ve minnet duydum."Haklısınız"..dedim ve çıktım.Uzun sözlerin anlatamayacağı idi uzanıp elini tutmamdaki inanış. Yolumuza çıkan iyi ve aydın insanları eksik etme hayatımızdan Allah'ım.

Diğer öğretmen için sınıfın kapısında beklerken daha da durgundum. Koridorda sesler duydum.

-Nedir bu canım Selin Erdem Selin Erdem...aldığı ödüle bak. Şimdi onun yurt dışında istediği okula gitme şansı bizim çocuklarımızdan yüksek.

 Diğer velilerde 1-2 geçiştirici mırıldanma oldu.

-Her projeye onu dahil ederlerse elbette örnek öğrenci ödülü alır. Olmaz böyle. Bi tutturmuşlar Selin Selin
-Ama kız çok çalışıyor ve gerçekten çok başarılı..dedi birisi
-Ay ne çalışıyor, bizimkiler az mı çalışıyor şimdi o bu ödülle gitsin istediği okulda okusun bizim çocuklarımız duruken...

Bir veli çekingen ve kısık bir sesle "annesi burada" diye uyardı atarlı anneyi.
Bir an duraksamadan sonra sesini yükseltti kadın:

-Buradaysa burada canım.Haksızlığa hiç tahammülüm yok, ondan mı çekinecem.

Döndüm kadına baktım.O okuldaki pek çok kişi gibi bakımlı,belli bir kesime ait olduğunun vurgusunu taşıyan çizgilerle bezenmiş uzun boylu bir kadındı.Ama ben pahalı pabuçlarına marka çantasına üzerine özel dikilmiş tayyörüne bakmadım. Ben onun gözlerine baktım.Alev saçan bakışlarını üzerime dikmişti.

Nasıl oluyor da bir çocuk doğurmuş,onu emzirmiş,emek vermiş bir insan  bir başka çocuk hakkında bu kadar nefret dolu olabiliyor? 

Anne olsun olmasın:yetişkin bir insan bir çocuk hakkında nasıl böyle duygular besleyebilir?

Ona bakmayı sürdürdüm. Koridorda bir sessizlik oldu. Bu açık meydan okumaya karşılık vereceğimi, bir tartışma çıkacağını sanan diğer veliler gergin ve suskun bize 
baktılar . Ben ise gözlerimi ayırmadan kadına bakmayı sürdürdüm . Bakışlarımda ne vardı bilmiyorum.Kaşlarım çatık bile değildi. Kadriye olarak baktım , bir anne olarak baktım , insan olarak baktım, yeşil ile maviyi kucaklayan Trabzon'da yoğrulmuş  kalbimin sorgusuyla baktım,Selin'in annesi olarak baktım,işten çıkıp koşturmaktan yorulmuş biri olarak baktım...yüzü kızardı kızardı kızardı. Yaklaşık bir dakika kadar gözlerimizi birbirimizden ayırmadık.

Sonra içerideki öğretmen kapıyı açtı.

-"Oooo Selin Erdem'in annesi gelmiş, buyrun lütfen Kadriye Hanım " dedi sesinde belirgin bir memnuniyetle.

Kadına bakmayı sürdürdüm hala suskun ve kımıldamaksızın. Koridorda herkes hala bize bakıyordu suskun ve kımıltısız .
Kadın başını eğdi.
Selin Erdem'in annesi kadının eğik başına bakmayı sürdürdü...sonra döndü ve sınıfa girdi.


Herkes bana "kimbilir ne mutlusundur " "ah bu harika bir şey" deyip duruyor.
Değil.
Selin, o kadının çocuğuna okuldan sonra kalıp ders veriyor matematiği iyi olmadığı için.
Değil
Selin, o pırıl pırıl iyi niyeti ile bir başka koridorda o kadın ve benzerleri ile karşı karşıya kalacak.
Değil
Ben kızıma "hayır" diyebilmeyi ve incinmemeyi öğretebildiğimi sanmıyorum.

Yolu aydınlık ve pürüzsüz olsun tüm çocuklarımızın
Yolların sonunda insan ve mutlu olsunlar
başarının başka tanımını bilmiyorum ben.