Ayıp bana yazmamışım bi haftadır ama topuklarım bi tarafımı döve döve koşturduğum zor haftaydı.
Önce kendimden sonra sizlerden özür dilerim.
Cuma akşamı ne kadar uzun zamandır hevesle beklediğim tiyatroya gittik Nehir'imle. Zuzu'm artık söylenmiyor eskisi kadar. Ablası ve arkadaşı olmadan , sadece benimle gitmek hoşuna gitmiş anladığım kadarıyla. Yaş 12, öncelikler farklı haliyle. Sanatsal kaygısı çoook sonra :-)
Cyrano çocukluk aşklarımdan biri. Keskin zekanın ve güçlü bir yüreğin insanın fiziksel kusurlarını nasıl da görünmez kıldığına beni ilk inandıran kişi. Dilinin keskinliğini silahşörlükteki başarısı ile besleyişi, akışta yer alan kuvvetli mizahi unsurlar, tarihin bir sayfasına ucundan kıyısından da olsa şahit olmak kesinlikle fark edilebilir bir ayrıcalık yaratıyor.
hele o "burun" tiradı....
( Soylulardan kendini beğenmiş bir tip olan Valvert, Cyrano'yu küçük düşürmek ister..)
cyrano de bergerac: kibarlar için yasa çizme değil, kılıçtır.
de guiche: can sıkmaya başladı!
vicomte de valvert: pöh! farfaranın biri! de guiche: elverir, kabak tadı!
haddini bildirecek kimse yok mu?
de valvert: ne demek! durun şimdi.
(kendisini süzen cyrano'ya yaklaşır ve azametli bir tavırla karşısına dikilir)
burnunuz ne kocaman!
cyrano: (pür ciddiyet) evet, pek kocaman!
hepsi bu mu?
de valvert: daha? cyrano: bu kadarı az
delikanlı! halbuki neler neler bulunmaz
söyleyecek! asıl iş edada.
meselâ bak;
hoyratça:
"burnum böyle olsaydı, mösyö, mutlak dibinden kestirirdim!
dostça: "yana yatmaz mı,
senden evvel davranıp kadehine batmaz mı?"
tarifle: "burun değil bir kere, coğrafyada
böylesine dağ denir, dağ değil, yarımada!"
mütecessis: "acaba neye yarar bu alet?makas kutusu mudur, divit midir izah et!"
zarifâne: "kuşları sevdiğiniz besbelli!yorulmasınlar diye yavrucaklar, temellibir tünek kurmuşsunuz!"
pür neş'e: "birader, şu koskocaman burnunla tütün içince, komşu"yangın var!" demiyor mu?"
müdebbir: "aman yavrum,bu ağırlıkla yere düşmenden korkuyorum!"
müşfik: "yaptırın ona küçücük bir şemsiye,yazın fazla güneşten rengi solmasın diye!"
alimâne: "görmüştüm aristophane'da belkihippocampelephan tocamélos adındaki hayvanın
burnu gayet büyükmüş! sen ne dersin?"
nobran: "zaten bilirim, sen misafir seversin,
bu, şapka asmak için ne mükemmel bir icat!"
şairâne: "ey burun! bütün cihana inat,
seni baştan aşağı nezle etmeye kaadirtek rüzgar bulunamaz, karayel istisnadır!"
hazin: "bir de kanarsa, kızıldeniz, ne belâ!"
hayran: "lavantacıya ne mükemmel tabela!"
safiyâne: "abide ne günleri gezilir?"
hürmetkârâne: "beyefendi kibarsınız muhakkak,yoksa imkânı var mı cumba sahibi olmak?"
köylü: "vış anam! bu ne? bilmem guş mu balıh mı?yoksa bir tohuma gaçmış salatalıh mı?"
sivri akıllı: "bunu tombalaya koymalı!kim elinden kaçırmak ister böyle bir malı?"
ve hıçkıra hıçkıra, nihayet, pyrame gibi,"bu ne felâket! bu ne musibettir yarabbi!
böyle berbat edip de yüzünü sahibinin,şimdi de utancından kızarıyor bak hain!"
olsaydı biraz nükte, biraz malûmatınız,işte karşıma geçip bunları sayardınız.
fakat sizde nükteden eser yok zerre kadar,neyleyim cenab-ı hakk ihsan buyurmamışlar!
zaten bir parça icat kudreti olsa bileböyle seçkin, muhterem hüzzar önünde hele,
bana bu şakaları yapamazdınız elbet.ağzınızdan çıkmaya daha olmadan kısmet
bunlardan birinin en ufak başlangıcı,karşınıza çıkardı bergerac'ın kılıcı!
ben bunları söylerim oldukça belâgatle;başkasından dinlemem fakat tekini bile!
Tiyatro hayli kalabalıktı ve bu beni yine sevindirdi.
Keşke müzikal de olsa ve eğlensem diyen Zuzu'm kalabalık sahne, renkli kostümler, hızlı akış ve bol bol yer alan şarkılara el çırptı sevincinden.
Musahipzade'nin kocaman sahnesi işlevsel olarak kullanılmıştı. Dekor aman aman zengin değildi ama kostümler , oyuncular, akış sizi alıp götürüyordu zaten.
Hiciv sanatının ustaca kullanılması, şiirsel konuşma biçimi zeka ve neşeye hasret kalan beynimin paslarını aldı götürdü.
Nehir de benim gibi sonu kötü biten ne roman ne öykü ne sinema ne tiyatro istemiyor. Bu tiyatronun sonundaki ölüm o kadar asil ve o kadar romantikti ki "Cyrona'ya başka türlüsü yakışmadı, mutlu son kabul ediyorum bunu" deyiverdi yavrucuğum da beni şaşırtarak.
Sonunda , gittiğimiz en harika tiyatrolar listesinde ilk 3'e girmeye hak kazandığına kani geldik.
Zamanınız varsa mutlaka gidin derim.
CYRANO DE BERGERAC | ||||||||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||||||||
OYUNCULAR | ||||||||||||||||||||||||
ADA ALİZE ERTEM, ASRIN GURUR KUYUCAK, AYŞECAN TATARİ, CAN TARAKÇI, CEM KARAKAYA, CEM URAS, ÇIĞDEM GÜREL, DAMLA CANGÜL, DERYA KEYKUBAT, DOĞAN ALTINEL, EMRAH CAN YAYLI, EMRAH DERVİŞ SOYLU, ERTAN KILIÇ, GİZEM AKKUŞ, GÖKHAN EĞILMEZBAŞ, GÖKSEL ARSLAN, HAKAN GÜMÜŞ, HASİP TUZ, HÜSEYİN KEFELİ, İBRAHİM ULUTAŞ, LALE KABUL, MURAT BAVLİ, MUSA ARSLANALİ, OKAN PATIRER, ÖZGÜR DAĞ, ÖZGÜR DERELİ, SEDA ÇAVDAR, ŞEYDA ARSLAN, TANJU GİRİŞKEN, YİĞİT SERTDEMİR | ||||||||||||||||||||||||
KONUSU | ||||||||||||||||||||||||
Kılıç kullanması ve şairliğiyle hayranlık uyandıran Cyrano'nun tek kusuru, haddinden fazla büyük olan burnudur. Kendini son derece çirkin bulan Cyrano, kuzeni Roxane'a aşık olur, ne var ki Roxane Cyrano'nun bölüğünden genç ve yakışıklı Christian'a aşıktır. 17. yüzyıl Fransa'da yaşamış şair ve silahşör Cyrano de Bergerac'ın hayatından esinlenen oyun, aşkı, kahramanlığı ve gururu anlatıyor. Sabri Esat Siyavuşgil'in dilimize kazandırdığı oyunu, Mehmet Birkiye Yönetiyor. |