16 Aralık 2016 Cuma

Müttefik-Allied

Olacak olan birden olur oluyor ya her zaman.
Bu da öyle bir şeydi.

Hani yazıya döksem nazarlara gelir bir sebepten dolayı bugün apartopar sinemaya gittim aslında ilk kez birlikte sinemaya gidecek olduğum ve bir arada olmaktan hoşlandığım 4 güzel hanım ile.



Müttefik - Allied

Brad Pitt filmlerini pek sevmem. Truva'da aklımda sadece cömertçe sunduğu popo görüntüsü kaldığı için de olabilir. Toplasanız 4'ü geçmediğini düşündüğüm yüz ifadeleri için olabilir.Hani şahane bir oyuncu olduğunu düşünmedim hiç, çok yakışıklı mı bilmem ama öyleyse de benim henüz farkında olacağım derecede bir çekicilik yok kendisinde. 

Film Kazablanka'da başlıyor ve eski dönemde geçiyor. Kadın karakter güzel ve bana göre iyi bir oyunculuğu var. Kostümler, mekanlar,çekimler çok hoşuma gitti. Öyküsü akıcı,sürükleyici, sonunu  aşağı yukarı tahmin ediyorsunuz hani meraktan sizi deli etmiyor ama tahmin etseniz dahi keyifle izleyebiliyorsunuz.


Ben , elbette bu filmde de ağlayacak bir şey buldum.

İki casusun aşkını, insan olmanın dayanılmaz yükünü, aşkın engel tanımazlığının vurgusunu ele alan filmde anne olmanın insanı nasıl da çaresiz bıraktığı da var.


Çöle iniş yapılan sahnenin (en başlarda) çekimi çok hoşuma gitti. Renkler,açı hele sinema ekranında keyif vericiydi. 


Aksiyon ve macera ile başlayan öyküde birbirine eş seçilen iki casus bir suikastte yer alıyorlar. 


O arada gönüller birbirlerine kayıyor. "Sahada " olanların birliktelikleri profesyonel olan iki casusa da uymuyor olsa da ertesi günkü görevden sağ çıkamama ihtimallerine karşın son olması muhtemel günün akşamında , yarına "keşke" bırakmama kararı alıyorlar ve bir kum fırtınasının ortasında olanlar oluyor.



Sonra aşk, mutluluk,küçük tatlı sürprizler, hadi görmüştün ama bak yine Brad Pitt'in poposu filan derken kocaman bir düğüm ile karşı karşıya geliniyor. 

Brad Pitt yani Mr Vatan'ın yaşadığı stres, aşkı - görevi-hayati tehlikeleri arasında acilen yapmak zorunda olduğu seçimler "hadi artık ne olacaksa olsun"lara götürebiliyor sizi.



Sonunu  anlatmayayım ama soran olursa söylerim.
Sonunu  sorduğumda "izle de gör ip ucu vermeyeyim" diyenler beni deli eder. Bilmek istiyorum ki soruyorum di mi? Bu da benim özgürlüğüm olsun yani ayyyy..




Filmde bir de lezbiyen çift var ki akışta yerini, vermek istediği mesajı  anlamış değilim. Hani "neden ki" diye soruyor insan.

İzleyenlere şimdiden iyi eğlenceler dilerim.


15 Aralık 2016 Perşembe

Ahlaka Mugayir


Herkesin hayatında bir "o" olmuş olmalı demişti bir can dostum yazışmamız esnasında.

Diğer can dostlar da onaylamıştı gülümsemelerinde bir hazin , saklı karanlıkla.

Zamanın savurmasıyla yapılmış bir sürü seçim. 

Kimi gençliğine güvenmiş kimi zamana kiminin güvenecek bir şeyi bile yokmuş;yapması gerekmiş yapmış.

Sonra,  aşk yıllar sonra geri gelerek  yarım kalan cümleleri tamamlatmış.

İşim icabı huzurevine gitmiştim.Bir çift vardı oarada. Öteki huzurevi sakinleri şikayetçi olmuşlar "ahlaka mugayyir " hareketlerden dolayı bu çiftten. Gülümsedim duyunca. 80 üzerinde ahlaka mugayir bişi yapıyorlarsa alınlarından öpecektim elbette. Ar damarım çatlamış değildi ama kalbim de makina yağı ile değil kan ile  çalışıyordu. Hanımteyze 80'lerindeymiş. Şizofrenmiş. Amcabey ondan biraz büyükmüş. Alık olmuşlar. Amca, kızı ailesinden istemişse de aile kıyameti kopartmış. Huzurevi sakinleri ise bunların elele oturmalarından rahatsızmış. evet ya, elele oturuyorlarmış her zaman. İnsanlar rahat bırakmayınca, salondaki büyük süs bitkilerinin ardına saklanıp başbaşa kalmaya çalışıyorlarmış.

Aşk, bildiğim hemen her şeyden daha üstün dedim. Şapka çıkarttım.


50'li yaşlarda gençlik aşkını gördüğünde yüzü pırıl pırıl oluyorsa bir kadının ve gençlik aşkı onca senenin üzerine gerçekleşen bu karşılaşmada tüm kalıp doğrularını  çiğneyerek özlemini dile getiriyorsa öldürür beni 3. tekil şahıs olarak kalması. Suçlu hissetikleri için üzülürüm. Bir süre sonra her kes evine ve çocuklarının başına dönecekse, hayata bir pause yapıştırıp yarım kalan cümlelerini "ahlaka mugayir" olmaksızın tamamlamamalı mı insan? Yaftalamayın, kızmayın. Artık oluşmaya başlayan o yüz çizgilerine sinmeye başlamış yorgunlukları nasıl da bir  anda alıp götürüyor o aşk, şaşar kalır tüm toplum kurallarına lanet ederdiniz görebilseydiniz.


Eşi vefat edince gençlik aşkının da eşi vefat etmişken birbirini bulup evlenen iki kişi tanıdım ben.Kadıncağız şen şakrak  çeyiz düzüyordu biraz da durumla eğlenerek.

Aşk yarım kalan cümleleri geri dönüp tamamalamazsa ne yalnız kalır, kuruyup katılaşır o gönüller kim bilir.

Urfa'dan İstanbul'a dönüşümde yanımda çok tatlı bir hanım oturmuştu. Eşinden bahsederken onun vefat ettiğini öğrenince "ah çok özür dilerim, bilemedim sizi üzdüm" diye feryat ettim. Kadın bana baktı bir süre suskun. Sonra kararlı bir sesle "oh olsun" dedi "öldü de kurtuldum. İyi bir insan değildi. O beni sevmedi, ben de onu sevmedim. Öldüğünce o kadar sevindim ki sonrasında hayatta hiç bir şeyden şikayet etmedim". Dona kaldığımı  görünce yumuşadı bakışları. "çok gençsin, besbelli ki aşıksın da.Sen kendi hikayeni yaşa, benim hikayem böyleydi sadece" dedi. O kadını da , kurtuluş müjdesindeki derin soğuk öfkeyi de hiç unutmadım. 



Sadece Zeynep'imi bilirim ben. Yıllar sonra birbirimizi bulduğumuzda kocasını  genç yaşta kaybettiğini öğrenince "neden evlenmiyorsun ki" dedim yüzyıllardır süren ve birbirimizi  en özel snıfına koyduğumuz dostluğumuza sığınıp. "Çok sevdim ben onu Kadriye" dedi bana. "Başkasına kocam diyemem,  başkasının  eline elimi değdiremem" . Bilirdim dostumun saf tertemiz içtenliğini. Yalnızlığına içim yandıysa da sevmiş ve sevilmişliğine sevindim çocuklar gibi. 

Biz , herhangi birisinin "O"su olduk mu bilemem.
Dünyanın neresinde saçma sapan kötülükler olursa olsun.
Bir yerlerde de iyilik ve aşk hüküm sürüyor.

13 Aralık 2016 Salı

17

Yaşanan her günün alıp götürdükleri ile şarkılar yeni anlam kazandı
Hüzün, baş tacı artık bu ülkenin  çocukları, gençleri,anne ve babaları için...



Boş ver beni 
Mühim değilim 
Bu O'nun hikayesi 
Çok beyazdı, kir tutardı 
Ömrü kelebek kadardı 
Mektupları şişedeyken 
Bir de bakmış deniz yokmuş 
Tek başına dans ederken 
Mutsuzluktan sarhoşmuş 
Daha 17'ymiş. 
Oyundan kalkmak isterken 
Kağıtlar dağıtılmış 
Bu hava boşluğunda 
Artık her şey satılıkmış 
Trafikte akmayan 
Hep onun şeridiyken 
Söylediği son şarkı 
"Elveda Zalim Dünya"ymış 
Daha 17'ymiş.

6 Aralık 2016 Salı

Deli


Ooooooooooh sonunda yedim kafayı
Hayatta en güzel bişi yemin ediyorum
Herbirinize ayrı ayrı ama hararetle öneriyorum.

İç sesimin adı, gayette hakettiği üzere "Geveze" biliyorsunuz
Uyuyan mı var, daha gözünü açamamış olan mı var..yok öyle bir derdi
İçimde avaz avaz
En koyusundan bi de çay koymuş olmalı kendine.



Gittim yüzümü yıkadım yüzümde aksi bir ifade bekleyerek..lakin yokkk
Bir koca sırıtış
Bir derdim var bin dermana değişmem


cümle kuşlar dile gelir yazım der
gövel turnam şam'a gelir güzüm der
benim yaralarım tuzum tuzum der
bir derdim var bin dermana değişmem



muhabbet bağında bir gül açıldı
bir derdim var bin dermana değişmem
yüküm lal-ü gevher mercan saçarım
bir derdim var bin dermana değişmem




Haberleri dinleyemiyorum.
Kus geliyor içime
Çarli'nin Çikolata Fabrikası'nda her yerde o melun bakışlı cüce vardı ya
Aynen öyle
Sarmış memleketi


Hep aynı yüz hep aynı bet ses
Kus geliyor içime
Dinleyemiyorum
Trafik kazası haberlerinde bile onun yorumu var
melun cüce seni
bi git kışt diyorum yok


Diziler, şarkılar, aşk, meşk
Hep aynı annesiyle kavga eden  hırçın ama ne poh yediğini bilmeyenin tereddütüne sahip boğuk ses
İç organları ile kavga ediyor kimseyi bulamazsa
Ah Çarli
Ah...


garip bülbül gönlüm eğler ses ile
nicelerin ömrü gitmiş yas ile
arayıp bulduğum pür heves ile
bir derdim var bin dermana değişmem



En kırmızı rujuma koştum deli gibi onu sürdüm.
Savunma kalkanı  çekmiş uzay gemisi gibi bi sakinledi kalbim
Kırmızı tüm delilere iyi gelir
Bana da iyi geldi netekim
Hala yangın yeri içim..tütüyor dumanları kara kara
Olsun, türkülerle sardım bi yanını sarabildiğimce
 Balkon kapısını açtım buz gibi bahar vardı havada
Ciğerimin nefes değmemiş köşeleri donana kadar içime çektim
Gözlerim yaş doldu
Melun Cüce, bu konuda da varsa yorumun tutma kendini Allah aşkına
Hönkür gönlünce
Geveze bi yandan sen bi yandan deli ettiniz beni


Bizim oralarda derler ki bu hiç susmayanlar için, doğarken annesinin idrarı  ağzına kaçmış o yüzden kapatmazmış ağzını  cer cer cer konuşurmuş derler. Ne zaman ağzını kapatacak olsa o idrar tadı ağzına gelirmiş ondan yerli yersiz konuşurmuş o tipler

Ah atalarım, siz ne çok şey bilirmişsiniz meğer.

Allah'ın günah yazmadığı, kanunun hüküm süremediği krallık delilik.



şah hatayi'm muhabbete bakarım
ben doluyum ben dolana akarım
güzel pirim bir dert vermiş çekerim
bir derdim var bin dermana değişmem


İmzaya evrak  gelirse ne yazar?
Kırmızı rujlu Kadriye melun cüce'ye karşı

Güzel Pir'im bir dert vermiş çekerim
Bir derdim var bin dermana değişmem



Umudu yitirmedim. 
Güneş doğacak, karanlıklar bitecek
Yanan çocukların cesetleri yardı karanlığı
Her gece rüyamdalar
Yangın merdiveninin köşesinde çığlık çığlığa
Utanmadan söylenecek yalanlara isyan olur mu masumiyetleri?


Dolma bulsam da dolma yesem bu  öğlen
Kimin ne derdi varsa Allah iyi niyetli olana derman, kötü niyetli olana dermanla birlikte iyilikle ıslah versin.
Bu ülkü takvimi diyorum, bir sene önceden ne biliyor fırtına olacağını hayretler mütemadiyen.
Kimseyi kırmadan, hak yemeden yola devam edebilelim inşallah.



benim yaralarım tuzum tuzum der
bir derdim var bin dermana değişmem




1 Aralık 2016 Perşembe

"O İnsanlar"




























Yandım desem anlar mı "o insanlar"
Yanmayı bilirler mi onlar?

Sene 2016, millet fezayı delmiş arşa çıkmış hücreden koyun yapmış
Bir yangın merdiveninin önünde korkudan çığlık çığlığa yanan evlatları bilir mi onlar?



Yoook.
Yarın yine mutlu olurum. İnsanım ben. Temellisi yoksa bile unutmak lütfu bağışlanmış bana.

Yarın yine mutlu olurum ama iflah olmam ben bu saatten sonra.


Tecavüz edilen  bebeler.

Ah , ruhu tazecik,savunmasızlar.  Kokusu cennet bebekler.

Canım çok yanıyor desem , anlar mı bi seferlik de olsa anlar mı "o insanlar"

Pişik olsa canları yanar diye  mis kokulu pudalarla bezedimiz çiy taneleri bebekler

















Biz kıydık di mi  size?
Kimi tecavüz ederek
Kimi susarak
Kimi korkarak
Kimi cık cık ne fena şeyler bu şeyler diyerek
Biz yaptık  di mi hepsini..


Ağır geliyooor insan olmak bana ağır geliyor
Cayır cayır yanıyorum kaçıncı seferdir
Yanmak, kabullenen "o insanlar"ı gördükçe daha da ağır geliyor.

Beddua mı edeyim?
Yetmez ama evet
Nefret mi edeyim
Değmezsiniz.
Anlatsam
Anlamazsınız


Duygusal olmanın zayıflık kabul edildiği bu  çağda, avaz avaz yanıyorum yangın merdiveninin önünde yanan o çocuklara.
Evlendirmeyip "okusun" diye çocuklarından ayrı kalmayı  kabul eden o analara babalara

Yapanlar-susanlar-vesile olanlar;
Sizden nefret etmeyeceğim
Ama asla affetmeyeceğim

26 Kasım 2016 Cumartesi

Çizgili Pijamalı Çocuk - Sinema

Sabah kahvaltıda izleyecek bir şeyler ararken hızla geçtiğim kanallardan birine geri döndüm.
Ekrandaki çocuğun masum güzelliğine bitmiştim.
Bu, kesinlikle bir hataydı benim için.



Sinema beni aldı sürükledi. Kahvaltıyı ederken bir yandan da ilgiyle filmi izledim.
Ortasından daldığım filmin adını bulmamda yardımcı olan google'a minnettarım aslında.
Nehir'i antrenmana götürmek için izlemeyi yarıda bırakıp çıkarken aklım filmde kaldı ve ben için için asla izlememem gerektiğini bilsem de eve döner dönmez onu izleyeceğimi biliyordum doğrusu.


YönetmenMark Herman
YapımcıMark Herman
David Heyman
SenaristMark Herman
John Boyne

MüzikJames Horner




TürüSavaş, Gerilim, Dram


Yapım yılıAmerika Birleşik Devletleri ABD, 2008
OyuncuRolü
Asa ButterfieldBruno
Jack ScanlonShmuel
Vera FarmigaElsa (anne)
David ThewlisRalf (baba)
David HaymanPavel
Rupert FriendTeğmen Kotler
Jim NortonBay Liszt
Amber BeattieGretel
Sheila HancockBüyükanne
Richard JohnsonBüyükbaba
Cara HorganMaria


Film-kitap vb her şeyde kötü sona dayanamazken bu berbatın da ötesi bir sonla bitiyor. "Filmin sonunu söyleme" diyen varsa devamını okumasın ,baştan söyleyeyim.Çünkü hepsini anlatacağım.





Nazi Almanyası ve Yahudi soykırımını ele alan öyküde iki çocuğun farklı çaresizlikleri ,masumiyetlerinin yarattığı dünyalarının lekesizliği  insan olmanın ve idealler,inançlar,yönlendirmeler karşısında İNSAN olabilmenin ve dimdik durabilmenin öneminin altını kalın çizgilerle çizmiş.


Terfi alan Nazi subayı baba zarif ve iyi yürekli eşi,güzel akıllı kızı ve masum tatlı oğlu Bruno ile birlikte Berlin'den taşraya(polonya), yahudi kampının olduğu yere taşınır .Yeni yaşamlarının getirilerine aile oluş birliği ve yeni-güzel bir ülke kurma ülküsü ile sarılmışlardır. Toplumun yönlendirmesi hızla bireysel kararlar alamama, yasa ve kuralların önünde geçememe, tercih ve duygusal seçimleri -annesinin cenazesinde dahi- yaşayamamayı,buna ek olarak da taş gibi duygusuzlaşma ya da eriyip gitmeyi getirir.Bruno yeni evlerinin çevresinde arkadaş arayışında yahudi kampına gider ve kendisi gibi 8 yaşında olan Shmuel ile rastlaşır. Şaşkınlıkla  neden hepsinin daima pijama giydiğini sorgulayan Bruno,son anda dahi çocuk masumiyeti ile oranın bir esir kampı olduğunu anlayamayacaktır. Tel örgülerin iki yanında birbirine uzanan sevgi ve dostluk bağı kurulur.

Baba ise gittikçe katılaşmaktadır. Eve gelmesi uygun görülen öğretmen çocuklara sürekli  propaganda yaptığı için 12 yaşındaki abla bebeklerini kaldırıp nazi posterleri asmaya ve yahudi nefret söylemleri geliştirmeye başlar. Anne, tesadüfen yandaki kamptan çıkan siyah pis kokulu dumanın asıl sebebini öğrendikten sonra  bu korkunç gerçeği kabullenemez,günden güne dağılır. Ailede örtülemeyen bir tatsızlık baş göstermiştir. Bruno ise,korku ile söylediği yalanın bedelini dostunun yüzünde gördüğünden beri ona artan bir gönül borcu hissetmektedir.

 Bir gün, annesi ve babasının büyük kavgası sonrasında Bruno ile ablasının  anne ile birlikte Berlin gibi büyük ,güvenli ve yahudi kampından uzak bir yere gitmeleri kararı alınır. Bruno ise dostundan ayrılmak istememektedir. Tam dostuna ayrılacaklarını haber vermeye gittiği gün onun babasını bulamadığını ve çok üzgün olduğunu öğrenince tellerin altından geçeceği kadar bir yer kazmaya ve çiftlik sandığı esir kampı tarafına geçerek babasını bulmasına yardım etmeye söz verir. Orada dikkat çekmeden dolaşmak için o da "pijama" giyecektir.

Polonyadan ayrılacakları gün esir kampına girer, propaganda filminde gördüğü kafeleri ve neşeyle spor yapar insanları bulamadığında eve geri dönmeyi düşündüyse de dostunun üzgün bakışları karşısında onu bir kez daha yalnız bırakamayacağını anlar. Evdekiler Bruno'nun kaybolduğunu anlayıp korku ve dehşet içinde onu ararlar. Bu kez esir kampındaki bacadan yükselen berbat kokulu  siyah  duman, kendilerine aittir.


E film bitti ben ağla ağla perişan oldum.
Keşke izlemesemiydim?
Yok, hatırlamak iyidir dedim kendime...tarihi ve insan olmanın önemini ve her kötülüğün bedelinin olduğunu.

Bugün yaşananlar da tarihte övünçle anılmayacak.
Bedelleri ise masumlar değil bunca kötülüğe imza atanlar ve susanlar ödesin diliyorum.


25 Kasım 2016 Cuma

Hatırla

Unutmak mümkünse bile hatırlamak daha mümkün geldi bugün bana. Şimdi hatırlamak zamanı (tık)

..Öylesine yaşamımıza girmiş, anlaşılmaz rastlantılarla bizden bir parça olmuş, bir başka yerde değilde burada, bir başkası değilde ben olmamı sağlayan birkaç insan, birkaç anı, birkaç sözcük..

Kürşat BAŞAR- Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum



Doğum kontrole rağmen doğan çocuklara Mac Gaycer dedik ya sonraki zamanlarda :-)))
 






























En sevdiğimi en sona sakladım.
İnsanlığımızı ve içimizdeki çocuğu yitirmemek dileğiyle....