mavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ekim 2013 Çarşamba

Merhaba,

Kendisini Cuma sanan bir Çarşamba'ya da kendisini ilkbahar sanan bir sonbahar havası yaraşırdı zaten.Hava o kadar güzel, gökyüzü o kadar berrak mavi ki bugün o güzelim maviliğin altında kötü şeyler yaşandığına inanası gelmiyor insanın.Ne yazık ki peri masallarında "prensle evlendiler onlar erdi muradına" bitiş cümlesini "nerde oturacaklar, bakalım ten uyuşması yaşanabilecek mi,prenses o güzel saray yemeklerinden yiyip hala incecik belle kalamayınca ne yapar acaba" şeklinde devam ettirecek yaşlardayım.


Hayallerini ertelememeli insan,onların bile miadı varmış öğrendim.İşten çıkarılışımın 19. gününde seneler üzerine ilk defa yapacak işlerimi bitirip yalnız kalabildiğim o muhteşem anda ertelediğim hayallerimin bir kısmını gerçekleştirmenin artık bana hiç bir şey ifade etmediğini fark ettim şaşkınlıkla.Hayır, sırt çantamı omzuma asıp İstanbul'da hiç gitmediğim bir yere gitmek filan istemiyorum,o hayal 20' li yaşlarda fazla kilosu ve yorgunluğu olmayan genç bir hanıma ait.Hayır, sırt çantamı omzuma vurup çat kapı Trabzon'a gidip aileme sürpriz yapmak da istemiyorum.Annem artık kalp hastası ve kapıyı açıp birden beni görünce ne olabileceğini hayal etmek bile istemiyorum...geriye sadece koca bir koli kitapla uzun bir gemi yolculuğu hayalim kalmış "bana ait" olanlardan. Bir sabah uyanmak ve yer mavi gök mavi'den başka bir şey görmemek.Gönül yorgunluğunu,birikmişleri ve ötelenmişlikleri o sonsuz mavide arınarak uğurlamak. Bunca mecburi konuşmaya bedel olarak günlerce susabilmek, sadece satırlarda kaybolmak... İstanbul'da yarım kalan nefeslerle yorgun ciğerlerimi iyot kokusu ile doldurmak...

İnsan bu alemde hayal ettiği müddetçe yaşıyormuş . Gerçeklerin koşulları ile hayallerin koşullarını bağdaştırıp az ondan az bundan ödün verdik mi güzel olabilecek her şey sanırım.

Öyle inandım, öyle de yaşıyorum...

Lakin zamanın getirileri hayal edemeyeceğiniz güzellikleri de verebiliyor size ve o zaman siz bu güzellikleri de kendi hayallerinize ana figür yapabiliyorsunuz.


Pişman olmadan,pişman etmeden süreceğimiz hayatlara
Gün başlasın , vira bismillah dedik.


8 Ekim 2013 Salı

İstanbul'da Sabaha Dair

01 Eylül 1987'dir Trabzon'dan ayrılıp üniversite için İstanbul'a geldiğim..o zaman da sevmezdim İstanbul'u bugün de çok sevdiğim söylenemez.Hoş bir ironi :14 sene İstanbul'a hizmet ettim belediyede.Ne söylesem yutturuyor hayat,bazen kaderin de mizah anlayışı olduğunu düşünüyorum.

İstanbul'a şiirler yazan şairler bugünkü İstanbul'u görseler yine ilham alırlar mıydı diye hep merak etmişimdir.Sıkışık trafikte, İETT'de yer bulup oturabilirlerse bir şeyler karalarlardı belki de can sıkıntısından.

Bir öğrenciyken aylak aylak Beşiktaş sahilinde yürürken (ki mevsim sonbahardı) bir de  işsiz kaldığım zamanlarda Kadıköy sahilinde denizi izleyip içimden bile susacak kadar yalnızken (ki mevsim ilkbahardı) İstanbul'u sevdiğimi anımsıyorum..kalan zamanlarda hiç. Aradan geçen 26 seneden sonra bile gece gökyüzüne bakar milyonlarca ışığın aydınlığında kaybolmuş yıldızlara üzülürüm. 

Bu sabah, herhangi biri olmanın dayanılmaz ayrıcalığı ile çocuklarımı uyandırdım kahvaltılarını yaptırdım, hazırlıkları tamamlayıp servislerine binmelerini izledim penceremden her sabahki gibi ardlarından dua okuyup havaya üfleyerek.Sonra onlar kendi menkıbelerine doğru yol alırken masayı temizledim,sabah kahvemi yapıp senelerdir ertelenmiş kelimeleri cümlelere-anlatımlara dökmek üzere bu yeni başlangıç sayfama geldim.


İstanbul'a ilk geldiğimde de demiştim ya..bakınca karşısı görünen yerden deniz mi olur?İyi ve kötü kıyasla kabilmiş; elbette mavisine hasret kaldığım Karadeniz'di yine gönlümdeki.


Oysa....



Gün ile denizin birleştiği yerde mutluluğum,
Ufuktan dönüp de ardıma
Bu son bakışım sa-na...



7 Ekim 2013 Pazartesi

Mai

Merhaba,

Her insanın hayatında 29 yaş bir dönüm noktası teşkil edermiş..hayat, o güne kadar vermeyi başaramadığı sınavda dik yokuşa sürer,insanı karar almaya zorlarmış.29 yaşında bu sınavı veremeyen ise 40 yaşında aynı sınavdan bütünlemeye kalmışlar misali yeniden ama daha zor sınanırmış...

29 yaşında anne oldum.29 yaşında iş değiştirdim.29 yaş neredeyse tüm çevremin değiştiği yaştı.Kocaman bir viraj aldım "olmak istediğim ben ile olmak zorunda kaldığım benin arasında sıkışıp kalmış bir ben" olarak.Açılan her sayfada görmek istediğim satırların altını çizdim,mutlu oldum ve çevremdekileri de mutlu ettim.

Sonra kaçınılmazlar silsilesi geldi,hayat değişti..e ben de geri durmadım, ben de değiştim.

Bildik hayat koşturmacası içinde, 29 yaşıma ait sınavı verip veremediğimi düşünüp gülümsediğim zamanlar çok olmuştu ama zaman 40'ı işaret ettiğinde tıpkı bir şelaleye yaklaşırken hızlanan akıntı gibi hayatımın kontrolünün elimden kayıp gittiğini gördüm.Belki doğru olan mücadele etmeden yani akıntıya kürek çekmeden,kendimi ve insanlarımı yormadan kabullenmekti olanı biteni ama Karadeniz'le yoğrulmuş benliğim..rıza gösteremedim onca sene emek verdiğim her şeyin,herkesin elimden öylesine uçup gitmesine..ama gitti.

Şimdi istemeden de olsa kavuştuğum özgürlüğümle,kanatlarımı kırıp kafesin kapısını açarak beni serbest bıraktıkları dünyanın eşiğinden içeri adım attım.

O kadar çalışmış, o kadar sorumluluklarımın zorunluluklarımın dengesinde yitirmişim ki kendimi, bir zamanlar ara sokaklarını bildiğim bir kentin ana caddesinde kaybolmuş gibiyim...Karadeniz'in , yeri mavi göğü mavi kentimin özlemi gittikçe daha çok sarar oldu beni.

İhtiyacım olan ve belki de kendim için tek isteğim mavide bir nokta olmak...