31 Mart 2017 Cuma
29 Mart 2017 Çarşamba
Katarakt
![]() |
KADIKÖY BELEDİYESİ'NİN BAHÇESİNDEN..BUGÜNE DAİR |
Bahardı ama ayaklarım acıyordu.
Katılmam gereken etkinlik için yürüdüğüm güzergahın güzelliğini görmeye çalıştım.
Bahariye'den Çilek Sokağa indim.
Hava bahar, yüzler şendi.
Renklerin hepsi birbirinden güzeldi.
Güneş ılık ve sevecen, umut taze ve canlı.
Aklım babamda, kalbim babamda..ne kadar zorlasam görmüyor gözüm hiç bir şeyi.
Altıastarı katarakt ameliyatı..namı diğer "hiç bişi değil"
Katarakt ameliyatı önemsiz ve hiç bir şey değil ama babam önemli ve her şey benim için.
Güneşim de o rüzgarım da o
Hele babam için sesi titremiş annem
Zaten küçücük bişi
Birbirine bağlı,mutlu,güzel bir aileysek biri güneş diğeri göğün ta kendisi değil mi?
Kıyamadım ikisine de
Gurbet..adın bet
Konuştum ,sordum,yürüdüm,gittim..ama "baban iyi eve gidiyoruz"u duyana kadar ben bugünü yaşamadım.
Allah'ım,
Açlıkla,pislikle,yoklukla,sevdiklerimizin acısıyla sınama
Madem sınayacaksın,
Çok para ile sına. Tası tarağı alıp , çantamı omuzuma vurup gemi ile dünya seyahatine gideyim. Kibre kapılacak mıyım diye sına beni.ardıma dönüp bakarsam namerdim.
Allah'ım,
HAYIR'ların sevinci ile sına beni mesela. Bak bakalım deliriyor muyum? Delirmem ama delirtmezsem namerdim.
Babiş...anne
Saçınızın tek teline, bir gülüşünüze kurban olurum ben.
29 Mart ..öldürdün beni.
27 Mart 2017 Pazartesi
Hansel ve Gretel'in Öteki Hikayesi
Yine bir Zuzu, bir ben bir de arka plan değişse de ses tonu ve dostluğu değişmeyip her ortamda iyi ki yanımda diyeceğim Sibel Cumartesi akşamı "Hansel ve Gretel'in Öteki Hikayesi " ne gittik.
In a Forest, Dark and Deep
Yazan
Neil LaBute
Çeviren
Çeviren
Haluk Bilginer
Yöneten
Yöneten
Ali Altuğ
Sahne Tasarımı
Barış Dinçel
Oynayanlar
Betty
Ayça Bingöl
Bobby
Salih Bademci
Salih Bademci
Oyun en başta insanı alıp götüren oyunlardan değildi ama oyuncular başarılıydı. Akış içerisinde keyifle izliyorsunuz. Birbirlerine kızdıklarında harbi küfürler ediyorlar.Biraz Amerika'da bir aile izler gibisiniz hani masal devamı ama mekan New York filan.Küfürler uçusunca Nehir önce bir afalladı sonra bastı kahkahayı.
Oyun tek perde ve 85 dakika. Ne olacağını, akışın sizi nereye götüreceğini başta tahmin edebiliyor olmamanız kesinlikle artı puan.
Oyun tek perde ve 85 dakika. Ne olacağını, akışın sizi nereye götüreceğini başta tahmin edebiliyor olmamanız kesinlikle artı puan.
Ayça Bingöl sahnede zayıf kalıyor bence. Oyunu sürükleyen ve samimiyeti,inandırıcılığı ile damgayı vuran Salih Bademci olmuş. Tabii ona Sinan (Kiralık Aşk) olarak bakmamak da benim elimde değildi :-)
Salih Bademci'nin oyunculuğunu çok beğendiğimi bir kez daha söyleyeyim. O kendini o kadar kaptırıp oyuna girmiş ki siz de peşinden gidiveriyorsunuz. Bir de gülümsemek bir insana bu kadar mı yakışır?Hep gülümsesin diye karar verdim. Ayça Bingöl sesi de oyunculuğu da sahneyi dolduramayandı bana göre. Bazı söylediklerini duyamadım-anlayamadım ne yazık ki.
Giderseniz iyi ki gittim dersiniz ama gitmezseniz de ölmezsiniz. Dekor , oyundan da güzeldi.
25 Mart 2017 Cumartesi
27 Mart Ücretsiz Tiyatro Bilgisi
Selam herkeslere,
27 Mart'ta Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür Merkezi'nde ücretsiz çocuk ve yetişkin oyunu var. Gelemeyen gelebilene,duyabilen duyamayana iletsin herkesler faydalansın istedim.
Sevgilerrrrrrrrrrr
23 Mart 2017 Perşembe
80-90-2000 ve Sıfır
İletişim Fakültesi mezunu olmak iyi bişi.
Muhasebe-iktisat-sanat tarihi-basın tarihi-bilgisayar-siyaset -huku vs vs vs bir sürü ders alıyorsun farklı alanda.
Bir nevi nitelikli herbokolog oluyorsun yani.
Bendeniz de iyi kötü bir iletişim mezunuyum. Üstelik ateist olduğunu bilsem de cennetlerde varolası pek sevdiğim Ünsal Oskay öğrencisiyim.
Yani ruhum, renklerle beynim fikirlerle yoğruldu iyi kötü.
Reklamlar o ülkenin gerçek halidir, deterjan reklamlarında paçavraya dönmüş kadınlar ter içinde yığınla bulaşığı yarım saatte değil 10 dakikada yıkayabiliyor diye övünen markalar varsa o ülkede kadın erkek eşitliği için anıt dikseler de inanmayın derdi.
Bugün haklılığını görüyorum.
Artık saçı başı yapılı kadınlar bulaşık yıkıyor reklamlarda ve bulaşık bitince önlüğünü savurup altındaki süslü giysisi ile tv izlemeye gidiyor.
Şarkılar da bu göstergenin bir parçası.
"Ben gamlı hazan sense bahar dinle de vazgeç
Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç
Olmaz meleğim böyle bir aşk bende vakit geç
Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç"
sözleri o günün toplum yapısındaki naifliği, aşkın derinliğini,nezaketi anlatırken "kıl oldum abi"ye geçen toplumda saygı,önemseme,hitap ve üslup çöküşü başlamış demekti.
Bu bağlamda 70-80-90 ve 2000'li yıllardaki şarkıları merak ettim. Toplum öncelik ve yapısını bir de bu açıdan görmek istedim.
Gördüm ki her şeyden önce üretkenlik bitmiş.
70'li yılların şarkıları hala neşe ile kabul edilip dilimize pelesenk iken 2000'li yıllarda iyice naylon üretime geçmişiz. ESER diyebileceğimiz, toplumda herkesin bağrına bastığı ve uzun süre kalabilen şarkı neredeyse yok.
70'lerle başlayalım. Eminim bu seçkilerin neredeyse hepsini biliyorsunuz:
3 Hürel - Hoptirinom (1974)
Ajda Pekkan - Dert Bende Derman Sende (1972)
Ajda Pekkan - Hoşgör Sen (1975) (
Ayla Algan - Anlasana (1977) (Ayla Algan - Bak Şu Adama Aşık Oldu (1975)Ayla Algan - Hamsi Balığı Gibi (1975)Ayten Alpman - Memleketim (1974) (Ayla Dikmen - Anlamazdın (1975)Barış Manço - Dağlar Dağlar (1971) ()Cici Kızlar - Ah Kalbim (Delisin) (1975) Erol Evgin - Bir de Bana Sor (1977)Erol Evgin - Sevdan Olmazsa (1976)(Gökben - Aşk Dediğin Laftır (1975)Melike Demirağ - Arkadaş (1975)Moğallar - Ağrı Dağı Efsanesi (1971)Özdemir Erdoğan - Pervane (1977)Sezen Aksu - Gölge Etme (1978) (Yasemin Kumral - Bim Bam BomYeliz - Bu Ne Dünya Kardeşim (1975)
Gelelim 80'lere:
Ajda Pekkan - Alışmak Sevmekten Daha Zor (1982)Erol Evgin - Söyle Canım (1980)Fatih Erkoç - Yol Verin A Dostlar (1987)Ferdi Özbeğen - Kandil (1983)Fikret Kızılok - Yeter Ki (1983) ()Nükhet Duru - Ben Sana Vurgunum
Özdemir Erdoğan - Bahar Çiçeği Gibisin Sevgilim (1983)Salim Dündar - Aynalar (1980)Yeni Türkü - Yağmurun Elleri (1988)Zeki Müren - Şimdi Uzaklardasın (1989)Zerrin Özer - Bir Gülü Sevdim (1986)
Veeeee 90'lar:
3 Hürel - Sana Değmez (1996)Barış Manço - HAYIR (1990)Barış Manço - Allah`ım Güç Ver Bana (1992)Bulutsuzluk Özlemi - Uçtu uçtu (1990)Burak Kut - Benimle Oynama (1994)Çelik - Hercai (1995)Çiğdem Tunç ve M. Ali Erbil - Biz İkimiz (1993)Çıtır Kızlar - Bana mı Sordun (1998)Ercan Saatçi - Sayenizde (1995)Fikret Kızılok - Zaman zaman (1993)Gönül Gül - Birisine Birisine (1995)Harun Kolcak - Müptelayım Sana (1991)Hazal - Elden Yar Olmaz (1995)İzel - Ah Yandım (1995)Kayahan - Beni Anlamadın Ya (1991)Kenan Doğulu - Aşk Oyunu (1993)Levent Yüksel - Med Cezir (1993))
Mustafa Sandal - Aya Benzer (1999)Oya & Bora - Ayrılık Zamanı (1992)Özdemir Erdoğan - İkinci Bahar (1992)Rober Hatemo - Niyetimi Bozdum (1998)Rüya Ersavcı - Baba (komik) (1993)Seyyal Taner - Alladı Pulladı (1991)Sibel Alaş - Adam (1995)Yasak Elma - Özel Bir Gece (1992)Yaşar - Kumralım (1996)Zafer Peker - Kafayı Taktım Sana (1993)Zerrin Özer - Hep Bana (1992)Zeynep Dizdar - Vazgeç Gönül (1997)Zuhal Olcay - Ankara'da Aşık Olmak (1998)
2000'ler
Ajda Pekkan - Cool Kadın (2006)Ayça - Yıkılıyo (2004) (Ayşe Hatun Ünal - Çatla (2004)Bendeniz - Çatlat (2006)Berksan - Öpüşelimmi (2006)Ege - Dudaklarinla_Isit_Beni (2001)Emel Müftüoğlu - Cok AyıpEmre Altuğ - Sıcak (2003) (İsmail YK - Bas Gaza (2008) (Mustafa Sandal - All My Life (2004)Nalan - Cayır Cayır (2003)Nazan Öncel - Ukala Dümbeleği (2003)Nil Karaibrahimgil - Çocuk Da Yaparım Kariyer De (2004)Sinem Umas - Öptün Mü (2007)Tarkan - Dilli Düdük (2008)Yalın - Zalim (2004) ()Yaşar - Acıtmıyor Sevdan (2001)Yıldız Tilbe - Yürü Anca Gidersin, Emi (2003)Liste uzun görünse de sizden tek ricam şarkı isimlerini okumanız. Şayet zamanbulursanız kimlerin kimlerin şarkıları çıkmış onlara da bakabilirsiniz aynı hayretiduyacağınızdan emin olarak.Aşk,zarafet,duygu,nezaket...onları ne zaman yitirmişiz görmek o kadar mümkün ki aslında...
22 Mart 2017 Çarşamba
39. Basamak
Bunu size anlatmadan geçemeyeceğim:
Aslında bir hafta oldu sanırım. Nehir iş yerimdeyken palaspandaras gelişen olaylar sonucu akşam eve gitmek yerine bir baktım Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi'nde 39. Basamak oyununun izleyicileri arasındayım. Yaklaşık 700 kişilik salon hıncahınç dolu. Hazırlanarak gitsem bu kadar neşelenmiyeceğim. Bir de azcık mızıldansa da beni kırmaya kıyamayan meleğim yanımda. Çok istiyorum onun da izlemesini:oyunla ilgili muhteşem şeyler duydum.Küçük tatlı elini avuçlarımın arasına aldım, dünyanın geri kalanının tamamını en ufak bir suçluluk duymadan rahatlıkla zihnimden sildim veeeeeee perde!
Bülent Şakrak, Engin Hepileri ve Demet Evgar ve Okan Yalabık
Eserin orjinali Alfred Hitchcock'a ait.JOHN Buchan’ın yazdığı, Patrick Barlow’un sahneye uyarladığı ‘39 Basamak’ adlı oyun, bundan 9 sene önce Mehmet Ergen’in çevirisi ve Mehmet Birkiye’nin rejisiyle Kent Oyuncuları tarafından sahnelendiğinde yer yerinden oynamış
Oyun interaktif. Okan Yalabık çok sevecen değil, arada üsturupla seyirciyi azarlıyor. Müstehak mı? Bilmem ki..eğlenmeye gitmişiz azarlanmaya değil. İçten içe kızıyorum anlayışsızlığına,hak vermiyorum ama onu canlı kanlı karşımda görmenin heyecanı baskın. Bozmayacağım keyfimi. Nehir, ona sormadan bilet almamın verdiği sitemkarlığı çoktan bırakmış. Fincan fincan açılmış gözleri ile sahneye Pargalı'sına bakıyor ve oyun başlıyor.
Bir saniye mi tempo düşmez?
Aynı adamı elindeki 3 şapkayı değişe değişe 1'er saniye ara ile 3 farklı karakter olarak kabul ettirir mi sanat size?
Gülmek ve heyecanlanmaktan ağzınızı hiç kapatmadan izler misiniz bir oyunu onca süre
Oyuncuların demeçlerinde dedikleri gibi...tam bir deli mizahı bu.
Demet Evgar oyunun telifini satın almış yıllar önce. Bir gün oynayacaklarına inanmış. Kendilerinin de keyif aldıkları o kadar belli ki oynarken siz bu neşeli hızlı akışın dışında kalamıyorsunuz zaten imkansız.
Oyuncuların biri kisi değil hepsi harika.Peki ya "cömertlikte sınır tanımayan" Demet Evgar'ın güzelliği....aman Allah'ım dedim kaç kere.
Çok güldük çok eğlendik çok beğendik çok takdir ettik.
Sahneyi kullanışları ve aksesuarları apayrı bir harika
Gitmeyen varsa durmayın mutlaka gidin.
Nehir, hayatımda gördüğüm en güzel tiyatroydu dedi
12 yıllık hayatında kıyas yapabileceği kadar çok tiyatro izlettirdiğim için kendimle gurur duydum.
Bir sanatçı yetiştirmeyi başarabilecek miyim bilmem ama iyi birer tiyatro izleyicisi yetiştirdiğimden eminim çocuklarım adına.
21 Mart 2017 Salı
Bahar

Yazamadığım her gün için üzgünüm
Kendi adıma
Öyle çok işim var ki (elbette buna şükür) daha bu saatte geç kaldım bir sürü şeye.
Onu yapmak bunu yapmak şunu teyit etmek şunu ise ertelemek lazım saat daha geç olmadan
Şimdiden 09:18..ne yaparım nasıl yetiştiririm onca şeyi?
Ama bugün bahar
28 yıllık iş hayatında edinimlerim, öğrendiklerim var.
İş bitmez
Bahar ertelenmez
Zaten belli muzip damlalarından
Nisan yağmuru bereketli olacak
Bahar bize gelecek
Çiçekler açacak dağlarında memleketimin.
Mordor'da bile kış bu kadar uzun sürmedi
Artık yeter
İş halledilir
Bahar ertelenmez
Şimdi bir bolköpüklü türk kahvesini elime alıp camdan içeri giren serin yağmurlu bahar kokusunu içime çekeceğim.
Fonda sevdiğim bahar müzikleri (tık) çalacak
En sevdiğim kitaplardan en sevdiğim satırları
En sevdiğim ve çoğunu artık görmediğim dostlarımdan en sevdiğim anıları
En kırıldıklarımı affedeceğim nedenini bile bile
Çocukluğumun ve var oluşumun tüm aşklarını tek tek raflarından alıp tozlarını silip parlatıp gönlümün kurumuş topraklarına serpeceğim.

İnsan olduğumu unuttuğum, aşkı ve merhameti yitirdiğim,mücadeleden vazgeçtiğim gün yüreğim kurusun.
Hoş geldin bahar

8 Mart 2017 Çarşamba
Çetin Emeç Anısına
Dün Kadıköy Belediyesi'nce düzenlenen Çetin Emeç anmasına katıldım.
Bir yüreği devin,bileği demirdenin ardından söylenen güzel sözleri dinledim.
Herkes onun ne özlenesi bir insan olduğundan, katlinin acısının kalıcılığından dem vuruken eşini izledim göz ucuyla.
Zarif bir Cumhuriyet kadını.
Metanetle dinlediyse de her söyleneni hüznü duruşunda saklıydı.
Hepimiz ayrılıp gideceğiz, ben yetişecek raporlarım yapılacak işlerim, basın haberin yetişmesi, öteki trafik derdine dalacağız en fazla 10 dakika sonra;o da hayata devam edecek ama yaşasaydı..ile başlayan tümcenin ağırlığı belli ki hep yüreğinde ıslak kalacak dedim kendime.
Mesleğim gereği hep televizyonlarda -basında gördüğümüz ünlüler ya da saygın isimlerle bir araya geliyorum. Allah da biliyor ya bir Özdemir Erdoğan, bir Ferdi Özbeğen ile tanışmak heyecanlandırmıştı beni TRT'deyken. Ferdi Özbeğen'in kibri hayallerimde saklı tutarken o güzel sesi ile icra ettiği tüm eserleri , kendisini silip atmıştı. Vücudu olmayan bir ses haline dönüşmüştü benim için. Onca huysuz adı atfedilen Özdemir Erdoğan ise sempatik mahcubiyeti ile kalbimde taht kurmuştu. Rahmetli Selim Naşit, sanatçı asaletinin simgesi olmuştu bende.
Ama daha evvel hiç katledilen bir gazetecinin , dudaklarında tebessüm de olsa gözleri hep bulut bulut eşiyle tanışmamıştım. Televizyonda haberini izlediğim bu elim olayın ulusal ve bireysel yıkımını bu kadar düşünmemiş, bir şeyleri haber diye algılayıp giderken insani duygu ve düşüncelerden ne kadar soyutlandığımı fark etmemiştim.
Bu sabah bu duygularla Bilge Emeç'in kaleminden eşine yazdığı mektubu okurken onların şarkılarını dinledim.
Şu an bu satırları yazarken de o şarkıyı dinliyorum.
Kimsenin şarkısı,gülüşü; kimsenin öyküsü yarım kalmasın. Ulusum, ülkem ..dünyanın sevmeyi bilen tüm güzel kalpli insanları acı ve karanlık olan her şeyden muaf kalsın.
Bu güzel mektubu okumaya başlamadan önce şarkılarını dinlemek için tık
Çetocuğum, doyamadığım sevgili eşim,
Hayatta olaydın, bu yıl evliliğimizin elli beşinci yılını kutlayacaktık.
Tanıştığımız günden düğünümüze kadar geçen yılları da sayarsam, altmış yıl birlikte olmuşuz. Bizi tanımayanlara bu hesap tuhaf gelebilir, ama çocuklarımız şahit, biz seninle bu dünyada her an birlikteyiz.
Misal mi? Ne zaman ‘La Vie En Rose’ şarkısı çalsa, belime sarılır, kulağıma şarkının sözlerini fısıldardın ya, hâlâ yapıyorsun bunu ve ben her seferinde senin kollarında ağlıyorum.
Kızımız, senden üç ay sonra ilk konserini verirken, Mehmet’le onun piyanosunun açık kapağına eğilip içine bir şey koyduğunu görmüştük. Meğer tellerin üzerine senin resmini yerleştirmiş ve konser boyunca bakışlarından güç alarak çalmış piyanosunu. Hayattayken Mehveş’in biricik babasıydın, yokluğunda onun ilham perisi de oldun. Ya Mehmet ile yaşadıklarımız! O Amerika’dayken, ben ne zaman seni ziyaret etsem, Mehmet’in beni arayacağı tutardı. Saatler uymaz, aramızda kilometrelerce mesafe, oğlum benim o anda nerede olduğumu nasıl bilecek? Ama oğlumuz açıklanamaz bir şekilde, beni hep seni ziyaret ederken arar ve o anı paylaşırdı. Bir keresinde telefonumu mezar taşına dayamamı istemişti, seninle konuşmak için.
Defalarca Mehveş, Mehmet ve ben aynı rüyayı gördük... Sen ölmemişsin, bir başka şehirdesin, sadece yanımıza gelemiyorsun. Kısacası Çeto, biz ailecek yaşadığını varsaydık, seni hissettik, sana danıştık, seninle sevinçlerimizi paylaştık. Sen hep yanı başımızdaydın, sevgili kocam.
KUCAKLAYAMADIĞIN TORUNLARIN SENİ TANIYOR VE SEVİYOR
Eğer vurulmamış olaydın, birçok mutluluğu bedenen de bizimle birlikte tadacaktın. Çocuklarımızın mezuniyetinde, nikâh törenlerinde, düğünlerinde, torunlarımızın doğumlarında yüreğimde değil yanımda olacaktın. Ama ne gam! Evlatlarımızın ailemize kazandırdıkları değerli eşleri Özalp ve Lale ile torunlarımız Selin ve Sofi de seni çok iyi tanıyor ve seviyorlar.
Selin yazı yazmayı sökeli beri, ölüm yıldönümlerinde, mezarının başında sana yazdığı hikâyeleri okuyup, sana sevgi bulutları gönderdi. Sofi henüz çok küçük olmasına rağmen senin resmine bakarken yüzündeki tebessümü görünce bebeklerin yoğun duyguları nasıl da algıladıklarını anlıyorum. İşte böyle Çeto, kucaklayamadığın torunların seni tanıyor, tanımadığın kişiler dahi seni hatırlıyor. Vefakâr dostlarımız hiç aksatmadan, her yıl senin mezarının başında toplanıp acımıza ortak oluyor. Ve onca acıya rağmen, hepimizin başı hep dimdik...
O GÜNE DAİR HATIRLADIKLARIM...
Oysa vurulduğun gün kolum kanadım kırılmıştı. Seninle birlikte ben de vurulmuştum sanki! Sen her zamanki gibi erkenden kapıdan çıkmıştın ve ben az sonra bir silah sesi ve cam şangırtısı duydum. Yataktan fırlayıp pencereye koştum. Araban kapının önünde duruyor ve ben yukardan baktığımda arabada sadece bacaklarını görebiliyordum. Dışardaki telaşa rağmen bacakların hiç kımıldamıyordu. Aman Allahım dedim, Çetin’i vurdular! Telefona koşup hastane ayarlamaları için gazeteyi aradım, bir taraftan da üzerime bir şeyler geçirdim. Aşağı koştum. Alt katta oturan kardeşin Zeynep kapıdaydı, “Çetin’i vurdular, Doğan onu hastaneye götürüyor” dedi. Doğan, Zeynep’in delikanlı oğlu, o sırada üniversiteye gitmek üzere bir arkadaşıyla evin az ilerisindeymiş. Ben evin önüne gelen polis arabasına attım kendimi, “Kocamı vurdular, beni onun götürüldüğü hastaneye ulaştırın” diye ağlayarak yalvardım. Arabadaki polis, amirini aradı, “Aracımıza bir kadın bindi, Çetin Emeç’in eşi olduğunu söylüyor, ne yapalım?” diye sordu. Her ne talimat aldıysa, beni ana caddeye çıkarıp Divan Pastanesi’nin oralarda indirdiler. Üzerimde para yok, çanta yok! Önüme çıkan ilk dükkâna girdim, Hürriyet’i arayıp senin hangi hastaneye götürüldüğünü sordum. Doğan’ın kullandığı araba Göztepe’ye doğru gidiyormuş. Bir taksi durdurdum...
Biz hastaneye ulaştığımızda, seni çoktan içeri almışlardı. Ben deliler gibi koşuyordum koridorlarda. Yaşlı, şalvarlı bir teyze yanıma geldi, “Başın sağ olsun, kızım” dedi. O an bayılmışım. Kendime geldiğimde başhekimin odasındaydım, başımda doktorlar vardı. Bana sakinleştirici iğne yapmışlar. Seni görmek istediğimi söyledim. Yanına girmeden önce, doktorların banyosunda duşumu aldım ki, sana tertemiz geleyim. Beni sana getirdiler. Boynuna kadar çekili bir beyaz çarşafın altında yatıyordun. Sadece başın açıktaydı. Güzel yüzüne eğildim, kulağına sevgi sözcükleri fısıldadım, sonra da sana dedim ki, “Sana hakkımı helal ediyorum Çeto’m, için rahat olsun!”
Sonra çocuklarıma telefon etmek istedim. Başhekimin odasından önce Londra’da yüksek lisans yapan Mehveş’i aradım, “Baban vuruldu. Yaşıyor ama durumu çok ağır. Sen Mehmet’in büyüğüsün, kardeşini sana emanet ediyorum, ona sahip çıkacaksın Mehveş!”
İkinci telefonu Amerika’da eğitim gören Mehmet’e çevirdim. Aynı yalan: “Baban yaşıyor ama ümit hiç yok, ablanı sana emanet ediyorum, onu kolla, ona sahip çık!” Ben yaşayabileceğimi sanmıyordum o sırada, Çeto’m.
O güne dair hatırlayabildiklerim sadece sana vedam ve çocuklarla konuşmalarım. Hepsi bu. Etrafımda kimler vardı, neler oldu, inan ki bilmiyorum. Doğan’ın seni önce Zeynep Kâmil’e, oraya kabul ettiremeyince, ardından bir başka hastaneye ve en son Göztepe SSK Hastanesi’ne getirdiğini sonradan öğrendim. “Acaba geç kalınmasaydı yaşar mıydı?” diye düşünürken bin kere daha öldüm. Ama biliyorum ki, o genç çocuk senin için çırpınıp durmuş ve kaderin önüne asla geçilemiyor. Neyse ki, yüce Rabbim her acının gücünü de birlikte veriyor.
KAVUŞANA KADAR HOŞÇA KAL, ÇETO’M
Ben o gün, o hastanede yılları bir anda aşarak büyüdüm, olgunlaştım, yaşlandım. Sonrasında, ölüm, öldürülme, cinayet sözcüklerini hiç telaffuz etmeden, ağzıma hiç almadan yaşadım yıllarca... Belki de o yüzden sen hep benimle kaldın.
Senden sonra ülkemizin seni çok üzen bazı olayları, katlanarak arttı. Tek tesellim şu ki, sen o gidişata ve bir darbe teşebbüsüne daha şahit olmadın. Kız kardeşin Leyla’nın anılarında bizden bahsettiği satırları da okumadın neyse ki! Okusan, belki çok üzülür, belki de gülüp geçer ve benim üzüntümü dindirirdin... O dönemde yaşananlarla ilgili sana olan saygımdan, sevgimden ötürü şimdilik susmayı tercih ediyorum...
Bu arada, Galatasaray Liseli arkadaşlarının, özellikle İnan’ın sana nasıl sahip çıktığını görmek, çok sevdiğin okulunda adına düzenlenen anma törenlerinde arkadaşlarının, dostlarımızın sana gösterdiği vefa, Galatasaray Üniversitesi’nde adını bir sınıfa vermeleri ve burada adına küçük bir müze kurmaları, Uğur Dündar başta olmak üzere Hürriyet’ten arkadaşlarının ve Hürriyet’in her yıl sana ve aziz hatırana sahip çıkarak kabrinin başında seni anması, yerel yönetimlerin senin adını yaşatma hususundaki duyarlılığı, desteği, Mehveş’in ve senfoni orkestralarının adına düzenlediği konserler, Gazeteciler Cemiyeti’nin, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin ve Hürriyet’in seni anarken adına verdiği gazetecilik ödülleri gibi değerbilirlik örnekleri, Suadiye kıyısından gelen hoyrat rüzgârları dağıtıyor... Seni seven, unutmayan ve sahip çıkan dostların varlığı ve vefası bizi mutlu ediyor.
Yanımda olaydın, elli beşinci yılımızı ‘La Vie En Rose’u dinleyerek kutlayacaktık. Yine öyle yaptık canım, tek fark, sen orada ben burada, ama her zamanki gibi birlikteydik...
Kavuşana kadar hoşça kal, Çeto’m...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)