Eşim askere gittiğinde özgürlüğümü ilan ettim.
O döneme ait en sevdiğim anılar , sabah evden çıkıp bir gazete bir kalem bir kitap ile Kadıköy sahiline yürüyerek gidişim ve eskiden orada olan çay bahçelerinde kahvaltı edişime aittir.
Deniz,müzik,salaş masalar,kitap,çay ve zamanın tamamının size ait oluşu.
Bir insan başka ne ister ki bu ölümlü dünyada.
Gözümün kimseye değmemesine özen göstererek dünyada kalan diğer tüm insanları yok varsayar (asosyalim bennn) canımın istediği o uzun vakit bitene kadar çay içip kitap okuyup arada gazeteden bulmacalar çözüp sonsuz maviliğe bakardım.
Sonra ağır adımlarla eve döner ve kitap okumaya devam ederdim.
Şükürler olsun, cep telefonu yoktu çok fena özgürdük o zamanlar.
Ne bir demlik çay demledim, ne bir tabak yemek pişirdim. Hayat yaşamak içindi sadece ve ben yemek-uyumak gibi zaman çalan şeylerden kendimi muaf tutuyordum büyük bir keyifle. Normalde zaman ayırmayı sevmediğim eylemler bunlar. Karnım acıkınca ve buna dayanamadığımda bedenimin bozuk bir makine gibi olduğunu düşünürüm hep üzülerek.
Sonra Özer'in geri dönüş tarihi yaklaştı ve ben uzun zaman üstüne ilk defa dönüp eve baktım.
Daha çok bir barınaktı benim için.Yuva değil, ev değil..
Bakkaldan mı aldım telefonunu hatırlamıyorum, üst sokaktan bir yerden bir temizlikçi çağırdım. Temizlikçilere ait tek hatırladığım bir gün evvel aklımın almadığı şekilde annemin temizliğe başladığı ve kadına yemekler pişirdiği idi. Bir de bi sürü bez çıkardı ortaya. Hımmm bi de temizlik malzemeleri.
Patates yemeği yaptım, Özer'in atletleri mükemmel temizlik bezlerini oluşturdu ama eve dokunmadım. Temizliği ben yapacaksam ona niye para veriyordum ki?
Kadının eve girişini hatırlıyorum. Solan tebessümü ve büyüyen gözbebekleri ile bir süre kapıda kalakaldı öyle. İzin istemeyi atlayarak dehşete dönüşen endişesi ile evi gezdi.
-Patates yemeği yaptım size..dedim
Küçümseyen bir bakış attı yüzüme
-En kolayı diye herkes onu yapar, hiç sevmem
Şeytan boynuzlarım çıktı tepemde derhal
-Sevmiyorsan yemezsin, yiyenini buluruz
Terslemekle gülmek arası bakındı. Sonra suratı asıldı yeniden.
-Telefonun var mı?
-Var
Gösterdim, gitti bir kaç numara çevirdi.
-Gülsüüüm... He benim he..Bana bak, ablanı filancayı falancayı onu bunu da al, kimi bulursan al gel çabuk. Hepimiz toplaşsak ancak temizleriz burayı (Göz ucu ile bana baktı) Bok götürüyo burayı çabuk gelin.
Şeytan boynuzlarım sivrildi ama kadını sevmiştim nedendir bilinmez. Utanmamı bekler bir hali vardı, gittim kitabımı aldım mutfağa yöneldim.
-Sen salonu toplamaya başla..dedi hafif buyurgan
-Parayı bölüşüyor muyuz ki işi bölüşelim ..dedim sakınmasız
Ciddi sinirlendi.
-Ben gidip patates yiyeyim, gelenler de sevmez mevmez ziyan olmasın ..dedim ukala ukala
-Seveni var da burada pişeni yemezler ..diye yapıştırdı cevabı
Tam ne yemeleri gerektiği konusunda içimden geçen yaratıcı önerileri paylaşacaktım kendimi tuttum. Daha sabahtı, ertesi gün Özer geliyordu ve evet asker dönüşü barınağıma değil yuvasına adım atmalıydı.
6 kadın bir bütün gün çalıştılar. Başta sordukları "bunu atayım mı" sorusunu artık duymaz oldumsa da kapının önünde atılacaklar yığını henüz öğlen olmasına rağmen şimdiden minik bir dağa dönüşmüş vaziyetteydi
Patatesi kimse yemedi.
Hava kararmaya yüz tuttuğunda evim pırıl pırıl, derli toplu,huzur içinde ışıldıyordu. Ben her ayrıntıya neşeyle göz gezdirirken konuşmaya mecali kalmamış kadına normalde ödenecek tutarın 2.5 katını uzattım.
Samimiyetle ve dostça "elinize sağlık, her şey harika görünüyor " dedim.
Yüzüme baktı "bir daha beni çağırma, sokağından geçmem yemin ediyorum" dedi.
Şeytan boynuzlarım battıkları yerden geri fırladı.
"Elin iyi işliyor ama çene elinden çok işliyor, çağırmam " dedim.
Yine güldü o anlamadığım keyifle dolu ifadeyi takınıp.
Sanırım bi şekilde komik bulmuştu beni.
Çöpleri de ellerine tutuşturdum, gittiler.
Ertesi gün Özer eve geldiğinde gün parlak, ev ışık dolu idi.
Kalplerde huzur ile evliliğimizde ve hayatımızda yepyeni , güzel bir dönem başlamıştı bizler için.