Anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Aralık 2013 Pazar

Sessizlik sonsuzluk kadardır

Gün akşama döndü; boş,karanlık evin sessizliğinde sadece kış akşamları çığlıkları yankılanan sığırcık kuşlarının sesi var.Tüm duygular yorgun evlerine döndüler.Geriye bir tek hüzün kaldı.

Nehir, 9 yaşındaki küçük kızım hasta,ateşi çıkmış yorgun uykuda.Yastığa dağılmış düz saçlarını okşuyorum usulca, korunmasız melaike..şifa uykusunda.Çocukluğum geliyor aklıma, annem de böyle okşamışmıdır başımı diyorum. Benim yüreğimdeki hüzün onun yüreğinde de dalgalanmış mıdır?Annem de kendisini bu kadar yalnız hissetmiş midir?Gönlünde pır pır eden hayallere "susss bebeğim uyuyor şimdi" diyerek usulca veda etmiş midir?

Seslerden arındığında daha uzun sürüyor anların saniyeye dönüşmesi.Zaman, akıcılığını yitiriyor. Asılı kalıyorsunuz an'larda,dakikalarda. Örtüler kısalıyor, üzerini örtemiyorsunuz gerçeklerin. Acıysa acıtıyor, yitikse özleniyor,bittiyse vazgeçiliyor. Sessizlik sonsuzluk kadardır.

Bir nefes aldı derinden, elleri kıpırdadı hafifçe..Nehir,saçma sapan sığ kuralların bekçisi ve kölesi olanların içinde yaşamı öğretmem gereken küçük ,küçücük yavrum.


Saate bakıyorum, 15 dakika..sadece 15 dakika mecburiyetlerimden arınıp içimdeki seslere-görüntülere-kelimelere dönsem mi? 15 dakikalığına gardımı düşürüp gönüllü olarak yenilsem mi?




Bir nefes daha sesli..ama rahatlamış,belli ilaç işe yaramış. Yüzünün çizgilerinde seyre dalıyorum hayatı.Nehir'im, gözbebeklerinde kendimi seyrettiğim..Nehir'im, gülüşünü sevdiğim.Neler görecek bu güzel üzüm gözlerin, kimlerin elini tutacaksın henüz bebekliğin boğumlarını tam kaybetmemiş ellerini ellerimden çekip,o güzel dudaklarını aralayıp neler anlatacaksın insanlara,hayata..hangi rengi taşıyacaksın anlatımlarda. Ne kadarında ben olacağım yanında..seni ne çok sevdiğimi anlatabilecek miyim o zamana kadar acaba?


Akşam geceye selam verdi, zaman kendi içinde doğru yeri seçti. Beyazların daha da parlaması için karanlık gittikçe koyulaşıyor gökyüzünde.

Annem..o ne yapıyordur şimdi hep gülen güzel yeşil gözleriyle........

23 Aralık 2013 Pazartesi

Küçükken ben çok salaktım...

Küçükken ben çok salaktım...

Annemle babamın nikah resmine bakar, beni yanlarına almadıkları için iki gözüm iki çeşme ağlardım.

Küçükken ben çok salaktım...

Annemin nefis Fransız parfümünü ,onun odasına girip gizlice sıkar , annem "kızım sana kaç kere benim parfümümü sıkma demedim mi" dediğinde ise "anneler her şeyi bilir" masalına iyice inanırdım.

Küçükken ben çok salaktım...

Rüyalarımda Dallas'ı görür Bobby'e benlerinden iğrene iğrene yardım ederdim


Küçükken ben çok salaktım...

Meşhur ağlayan çocuk resmindeki  çocuğun abim olduğunu sanır, her yerde resmini gördüğüm için gururlanırdım..


Büyüdüm akıllandım sandım
Sonra aynaya bir baktım
Ay ben hala aynı salağım :D ))))

3 Aralık 2013 Salı

Mektup

Unutulmak mı? Yok o kadar acıtmıyor artık canımı. Gülümsemek mi , ya kaybedeydim ışığımı?


Öfke yamaçtan aşağı inen ve birleştikçe güçlenen yağmur suları gibi gittikçe güçlenerek hakim oluyor renklere. İyilikte ısrar bazen kötülüğü besler diyor Balzac..belki artık kötü olmasak da iyiliğe- iyilikte ısrara ara vermek lazım. Öfke, iyi ve güzel günlere duyulan özlem, elimizden çekilip alınanlar, insanların körlüğü,cehaletteki ısrarı,sığlığı,rüyaları olmayan binlerce insanın etrafımdaki mırıltıları........Korkunç bir girdap bu içine çekilmeyi reddettiğim. Susarsam boğulurum; vazgeçmemem lazım!

"Durursam bi daha kurtulamam."

Camı açtım soğuk-yağmur aldırmadan ,gri gökyüzünün vaad ettiklerini içime çekerek. Yüzümde on yılların oluşturduğu her çizgi çığlık çığlığa . Susmak ne çok şey anlatıyor anlayana. Saate baktım: çocuklarımın gelmesine daha zaman var..biraz daha ben olabilirim.

Senfonik bir orkestra hakim tüm güne bugün. Kontrolümden çıkmış bir rüyanın tek kahramanıyım. Yalnızlığın tanımına tanımla ekleyebilirim bugün. Yalnızlığımı , yalnızlığın kendisinden bile çok sevebilirim bugün. Konuştuğunuzda sizi duymayan insanlar daha çoksa çevrenizde , sustuğunuzda sizi duymalarını nasıl beklersiniz?

"Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elimdeymiş gibi…"

Bunca yalan, bunca hıyanet, bunca kılıf uydurulmuş kötülük...korkuyorum artık korkuyorum tüm sevdiğim insanlar ve kötülüğü başarır da ıslah olmaz diye tüm sevmediğim insanlar için. Çocuklarım için, ülkem için,kendim için,gelecek için korkuyorum . Şarkıları unutmuş öfkesi şiddet olan;öfkesinde sınır ve hedef olmayan insanlar için korkuyorum.

Bir kocaman nefes al dağlardan gelmiş gibi ..için serin nefesle dolsun..bu yangın yer bitirir seni. Kapı arkasında söylenmek değil senin tarzın..yapacak bir şey vardır her zaman......Hayat orkestrasında uyumsuz sesler çıkartmadan tamamlayacağın başka şarkılar vardır...düşün!


"Bizimle konuşmuyor arkadaş. Peki niye konuşmuyor.Bizi adam yerine koymuyor mu   diyorsun. Ziyanı yok gülüşü yeter bize."
Anne olma zamanı..tüm öteki sesler boynunu eğer bu keskin emre. Yavrularım...
Selin geldiğinde bana sarıldı kocaman "annem, birtanem"...gül yaprağından daha hassas pembe beyaz yanacıklarına baktım şefkatle "yavrum.." duruldu öfkem, tüm ertelenmişliklerin üzerini örttüm gülümseyerek.
O kadar zorluyor ki beni sessiz ve tekrarlanan düşler.Çocuklarımın minik ellerindeki sorgusuz uzanış olmasa ellerime ....düşeceğim gibi geliyor bazen.



8 Kasım 2013 Cuma

Bir Minik Fırtınaydı..Geçti

Ama ne gelirdi ki elimden onu çok sevmekten başka?

Hayatın müdahale edilemeyecek alanlarından birinde yine burnundan alevler saçan ejderhaların saldırısına uğramıştım. Selin(13) en yakın arkadaşının hiç yoktan başkası ile yakınlaşıp kendisinden uzaklaşmasından dolayı üzgünötesi gözyaşları döküyordu. Yüzümde "her şey kontrolümde bebek!" tebessümü ile onu dinlesem de döktüğü her gözyaşı taze karın üzerine yağan yağmur misali beni yok ediyordu. O anlatmayı sürdürdükçe derdini bana dökmesine minnettar dinlemeyi sürdürdüm. Habire , es vermeden sınavlara girmekten, habire deli gibi ders çalışmaktan,sevdiği dizilerden-kahramanlarından-kitaplardan-sinemalardan kısacası hayatın ona ayrılmış paydasından hiç bir şeye dokunamadan uzak kalmaya isyan etmişti. 

Araya girip sorularını cevaplamak ve teselli etmek, yanlışları ve doğruları sıralayıp arada yerini almasını sağlamak için çıldırsam da sustum.Dinlemekten çok anlatmayaydı ihtiyacı, boyun eğdim.O boşaldı ben doldum ama yine dayandım sustum. "Aşkım" yerine "akkım" derdi bebekken. Hiç yoktan aklıma geldi.Altını temizle,karnını doyur ..uyusun işte ne güzeldi o günler dedim içimden."Büyüsün" demek gafletinde bulunduğum her gün için kendime içtenlikle beddua ettim.



















Sınav sistemini değiştiremezdim..arkadaşlık ilişkilerinde seçtiği kişilerin ona yakın olmasını yapay ve geçici sağlamak gelirdi elimden...onu çok sevmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Onu varlığımın her zerresi ile kana kana sevdim.Ağlayabildiği ve anlatabildiği için Allah'a şükrederek sınır tanımaksızın,herhangi bir tanıma sığmaksızın kızımı daha da çok sevdim.

"Kardeşin var,biz varız" dedim sonra. Arkadaşların mevsimler gibi,gelir ve geçerler.İz bırakabilirler, çok keyifli olabilir yaşananlar hiç sevmeyebilirsin getirdiklerini...ama kardeşin güneş gibi;gece olsa senin için ay aydınlatan gündüz olsa güneşi parıldatan o. O hep seninle,o hep seni seven, o bu dünyaya senin için gelmiş olan,o senle tamamlanıp seni tamamlayan.


Söylediklerinin hepsinde haklı olsan da herkes bu filmi yaşıyor,senarist de biz değiliz.O zaman uyum sağlamak olsun ilk işimiz...Telafisi olmayan bir dönemde yok yere hata yapmayalım,bu sene son sınavdan sonra senle beraber alemi dağıtalım :-)

Gülümsedi ve sakinleşti; şimdi dağlarda eriyen karların gürültülü ,coşkun ve kontrolsüz akan suları ile çağlamıyordu..ritmi gittikçe sakinleşen,akışı mırıltıya dönmüş tatlı bir nehre dönüştü.

Odasına çekildiğinde daha ne yapabilirdim diye düşündüm.Gülmeye ve o ortamdan uzaklaşmaya ihtiyacı var...bir kez daha işten çıkartıldığımı, işsiz olduğumu ona söylememekle ne iyi ettiğimi düşündüm. Sonra anne kalbindeki acil durum eylem planı sandığını açtım ve tam da aradığım şeyin orada olduğunu gördüm. Derhal işleme koyuldum.

Aradan yarım saat geçtiğinde Selin'e ve Nehir'e 2 hafta sonrasına Komedi Dükkanı için bilet aldığımı, Tolga Çevik'i izlemeye gideceğimizi söyledim. Çığlıklar, heyecanlı küçük kesik cümleler,tekrar çığlıklar,birbirlerine ve bana sarılışlar havada uçuştu. 


Şu işsiz parasız halimde bir dünya param gitti ama umurumda da değil,vallahi değdi.

Gece, uyurken yanına gidip izledim ağlamaktan kızarmış burnu ile uyuyan kıvırcık saçlı prensesimi..dudaklarının kenarındaki o miniminnacık tebessümün sahibi olmak bana haz verdi...yorgun bir kadın,güçlü bir anne,ikircikli düşüncelere dalmış bir insan olarak geceye daldım yıldızlara bakıp çok eski şarkıları hatırlayarak.










23 Ekim 2013 Çarşamba

Zaman zaman...

Selin ana okuldaydı, "hem karada hem denizde yaşayan canlı türü" diye sormuşlar "dedem " demiş.
Yıllarca güldük ona
Balık çeşitlerine "kalabalık" yazdığından bile daha çok güldük.

Bu sabah okul servisine  neşeyle koşarak giden genç kızın ardından bakakaldım. Orada, daha dündü yemin ediyorum ;tombik elleri kıvırcık saçları ile akasya ağacının en alt dallarına ulaşmak için kedi gibi zıplayan bir kız vardı. Servis ablası ellerinden tutup onu servise götürdüğünde kıskanırdım başkasının elini tutuşunu. Rahmetli Pembe Teyze' nin evinin kapısında sokaktan geçen araçlardan sakınarak bekleyen pembe kürkünün arasında tatlı yanakları kaybolmuş minicik bir kızdı o. Şimdi ne Pembe Teyze kaldı ne bahçesindeki akasyalar ne de o minicik kız çocuğu.

Selin

Kış güneşi desem değil yaz güneşi desem hiç değil sarı kuvvetli ışığıyla bizi kucaklayan neşeli bir sıcaklık bugünkü. Selin'in ardından bakarken tüm tezat duyguları aynı anda yaşatabilen annelik tıpkı bahar esintisi gibi dolandı kanımda. Büyüdü benim kızım..gururu ile büyüdü benim kızım...korkusu , büyüdü benim kızım hüznüne karıştı.

Ekim 2013



Sonra, Nehir çekiştirdi eteğimden televizyonun kumandası nerede diye..Öyle ya, o da hazırlanıp okula gidecek;kahvaltı keyfini hazırlıyor kendine. Oysa o, az önce bahsettiğim kıvırcık saçlı yumurcağı yolcu ederken kucağımda emziği ile ablasına el sallayan bebekti. "Matematik ödevimi gördün mü anne" yerine"mammm!"(anne) "mamm"(yemek) "mamm" (su) diyen bebeğimdi.


Nehir

Yahu zaman, anladık hızlı geçecek bizleri hep şaşırtmayı başaracaksın...
Anladık sen yapman gerekeni hep yapacaksın
Ama annelere bir ayrıcalık yapsan olmaz mı diyorum
Anneler kendi gönüllerinde tutsak
Annelerin intihar etme özgürlükleri bile yok



19 Ekim 2013 Cumartesi

Zaman bölü zaman...

İstanbul
Saat sabaha karşı 4
Gece karanlık
Aydınlığa,çocuk seslerine,kuşların uyanışlarına ve yalnızlığın özgür suskunluğunun bitişine az kaldı.
Mavi, neredeyse gelecek...

Uyku..heyhat yine uğramadı sokağıma
Düşler uykusuzlukla yoğruldu, düşler sahibine ulaşamadan uyuyakaldı...

En fazla ne kadar öncesini hatırlayabilir insan?
Annemin beni ayaklarında sallayıp ninni söylediğini hatırlayabiliyorum en geride
Gülümseyerek söylediği ninni bittiğinde uyumamak ve onu biraz daha dinleyebilmek için verdiğim mücadeleyi kazanmış olmanın sevinci ama uykuya duyduğum ihtiyacın verdiği yorgunlukla başımı kaldırıp içleri pırıl pırıl sevgiyle aydınlanmış gözlerine bakar ve çocuklara has netlikle "bi daha" derdim. Annem güler, ayaklarımı sıkar hafifçe ve nazlanmadan, sıkılmadan yavrusuna seslenişini sürdürürdü ninnisiyle.

Belki minicik bir çocukla olmanın, onun ileride bu anları hatırlamayacağını düşünmenin, onun farkındalığının olmadığını düşünmenin verdiği bir inançla yüzünün aldığı hali, tavırlarını hatırlıyorum. Saf, yoğun, katışıksız sevgi; sevdiğiyle başbaşa kalmış ama bir odada yalnızmışcasına perdesiz, korunaksız, olduğu gibi!

Bana baktığında hep gülümsemesini severdim. Onu seyrederdim. Bana kıyamamasını , uyandığında dalgın bakışlarında "bizim için" yapacaklarını sıralamasını , giyinirken-yemek yerken-komşuları ile sohbet ederken hayatın tüm akışı içinde bana ait alan ayırışını ve bu bütünleşmenin diğer insanlarca görülememesindeki sihri severdim. Beni , tüm dünyaya tercih etmesini severdim.. çocuk kalbinin sonsuzluğunun tamamı ile ben de onu severdim.

Şimdi ondan 1150 km uzakta İstanbul'un sesleri içinde şafağı beklerken annemi yanıbaşındaymışım ve uykusunda izleyebiliyormuşum kadar canlı gözümün önüne getirebiliyorum. Seneler saçındaki beyazlıkları,daha çabuk yorulan bedeni getirmiş olsa da eli yanağında uyuyuşunun ardından uyandığında yine dalgın gözlerinde "bizim için" yapabilecekleri sıraladığını biliyorum.


Özlem, kavuşma ümidi oldukça insanı olgunlaştıran,pekiştiren bir duygu. Canı yansa da "özleyebileceğim biri var" demenin lüksünü yadsıyamıyor yürek.

Özlenebilecek biri olabilmek için de sadece bugünü yaşamaktan olabildiğince uzaklaşabilmeyi hatırlamak gerektiğini görüyor. Sadece yaşanılan an için yaşanmışları ve yaşanacakları bir kalemde silip atan insan kendisini ne kadar şiddetle yok ettiğini görebilse nefsine ve zamana hakimiyeti biraz daha artardı belki de.

12 Ekim 2013 Cumartesi

Bayan Herşeyi Bilen

Kocaman,koskocaman bir koşturmacaydı İstanbul.

 Nefes almaya zaman bırakmayan temposu yetmezmiş , yüksek iş hayatının koridorlarında koştururken hata yapmaması ve tempoyu düşürmeme stresi az gelmişcesine  bir de olur olmaz insanlarla uğraşması gerekiyordu. Obur insanların çatalını ağzına götürürken tabaktaki  ağzına atacağı bir sonraki lokmayı gözüne kestirmesi gibi aynı anda bir çok işi yürütürken az sonra ne yapacağını da planlaması gerekiyordu insanların. 

Zaman az, yapılacak işler çoktu. Zaman az, hedef çoktu. Zaman az, yollar uzundu. Yollar uzun , yükü ağırdı. Yorulduğunu bile düşünmeden işe odaklanmaya devam etti.

Bunların hepsi ama hepsi, evde kendisini bekleyen bukle bukle saçlarının muhteşem gülüşünü  çevrelediği kızı içindi. Onu binbir emekle büyütmüş, iyi bir okula gitmesini sağlamıştı. Her şeyin en iyisi onun olmalı, güneş kızı için doğmalı ay kızının uyuduğu geceleri aydınlatmalıydı. 

Aynı anda iki telefon görüşmesini yürütmesi gerekti, çıkan sorunu halletti ama karşı tarafı ikna etmek için aynı cümleleri defalarca yinelemek ve gayet açık olan sorunu görmelerini sağlamak için değerli zamanını harcamak onu deli etmişti. Olsun, hallederdi..o her şeyi hallederdi. "Bayan Herşeyi Bilen" işinde gerçekten iyiydi !

Mesai bittiğinde yapılacak işler listesi aklında koşturmaya devam etti. Eksiksiz,kusursuz şekilde hepsini halletti.


Eve geldiğinde kapıyı iki haftalığına Trabzon'dan gelen annesi açtı. Annesi yeşil gözlü ,ufak tefek ; kahkahası gönül dolduran, öfkesi ise kanı donduran türden bir Karadeniz kadınıydı. Baharın en güzel rengi annesinin gözbebeklerinde hep tazecikti. Annesine bakmaya doyamadığını ve asla da doyamayacağını düşündü bir kez daha.



İçeri girdi, elini yüzünü yıkadı ev kıyafetlerini giydi koştu kızına sarıldı. Her zamanki alışkanlıkla o gün kızının neler yaptığını dinlemeyi umuyordu ama kızının kendisine sürekli ters cevaplar verdiğini  
görünce kısa sürede kendisinin de sesi yükseldi ve bu karşılıklı atışmanın sonunda kızına , o güzel badem gözlerinin dolmasına neden olacak kadar ağır bir ceza vererek odasına yolladı.

Birden o ana kadar sessizce oturup elindeki örgüsü ile ilgilenen annesinin kendisine seslendiğini duydu:

-Günün nasıl geçti kızım ?

-Berbattı anne, bugün o kadar yoruldum ve o kadar sorunla uğraştım ki anlatsam inanmazsın.Gerçekten canım çok sıkkın...sorunların bir kısmının hallolması yarına kaldı ve riskli durumlar var.

Annesi anlayışla başını salladı:

-Neden bu kadar sinirli olduğunu anladım, umarım her şey yarın dilediğin gibi ve senin için hayırlı sonuçlanır. 

Sonra gözlüklerinin üzerinden ona gülümseyerek "sen de kızına sormak ister misin aynı soruyu..çocuk da olsa o bir insan ve belki onun da annesine anlatmak istedikleri vardır" dedi.

"Bayan Herşeyi Bilen" utanç ve pişmanlıkla, odasına yolladığı kızının yanına koştu.

seneler seneler seneler sonra 



"Sağlam ruhlar duygulara hayatın kendisinden çok daha fazla değer verirler"... Honore de Balzac