sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Kasım 2016 Pazar

Dr Strange-Sinema


Cumartesi geldiğinde korkunç gündem, güvenlik korkusu, iş yerinde çok kaldığım için evde işlerin birikmesi ve bi milyon daha nedenden dolayı bütün hafta beklediğim film günü gelmesine rağmen sinemaya gidemeyeceğimden emindim.

Oysa ki evren dilekleri kabul ediyor değil mi?

Mızıkdanmadan usul usul "keşke"lenmiş kalbimin sesi duyulmuş olacak ki son anda eşimin de sinemaya gitme isteği sesli ifade edilince şaşkın halde sinemada buldum kendimi. Yaklaşık 27 senedir yanıdığım kişinin sinemaya gitmeyi ilk isteyişi bu ve ben de şaşırdım doğallığıyla.

O "Dağ" filmine bilet aldı ben ise heyecanla beklediğim "Dr Stange" filmine.


Bilim kurgu-fantastik film türünü çok seviyorum ben.
Bu filme de bayıldım netekim.
Süper hüper şahane bişiydi benim için.
Bir daha gideceğim.



Filmin başlangıcı zaten "doğru yerdeyim" dedirtti bana. Boyutların bükülmesi ile oluşan muhteşem döngü görselleri 3 boyutlu gözlüğü gözbebeğime kadar sokmama neden oldu.Oyuncu kadrosu  dörtdörtlük.



Tilda Swinton'un ifadesiz ifadesinin derinliği  Narnia Günlüklerinden beri beni benden alır. Benedict Cumberbatch ise Sherlock'tan beri sempatiyle izlediğim bir cici amca. Keyiflendim haliyle.     


Benedict Cumberbatch...
Chiwetel Ejiofor...
Rachel McAdams...
Benedict Wong...
Mads Mikkelsen...
Tilda Swinton...
The Ancient One

Astral beden, gerçeğe hükmetmek,zihin gücü, farklı boyutlar ,egonun yarattığı körlük, Hay'dan gelen Hu'ya gider'i almak isteyenin gözüne soka soka veren bir mesajı da var . Kullanılan semboller gani. Sırf bunun için bile bir daha izlenebilir benim kitabımda.



Yalnız, hanikimdi o yüzü gözümün önünde adını hatırlayamadım . Western filmlerinde algıyı değiştiren; kötü adam siyah pardesü giyerken her zaman , bir filmde beyaz pardesü giymişti kötü adam ve beyazı iyiliğin simgesi olma algısından çıkartmıştı hani. Neyse, bu filmde de iyi ve kötü mesajları kafa karıştırıcı, metni tersten okuyan bir mesajı var. Bir daha izlemek istememin nedenlerinden biri de bu. Ölümsüzlük-bir'e ulaşıp bütün olma kötülerin daveti. Yaşam ve an içinde anı çoğaltıp var oluşu sürdürmek ise iyilerin. Kahraman  bir olmakla ilgili  çağrının asıl sahibi şeytanla pazarlık yaptığında "yobazları al dünyadan" diyor mesela. Farkında olmadan içimi çekip yüksek sesle "amin" deyivermişim. 

Benim duam yaradana :Allah'ım yobazları al bu dünyadan..amin.


Neyse, kostümler de şahaneydi. Makyajı etkileyici buldum. Filmin içine kütüphaneci ile yapılan espriler yerleştirilmiş, kütüphaneci gülmese de ben çok güldüm. Beyonce esprisi özellikle muhteşemdi.



Ben bir daha gideceğim, fantastik film severler kaçırmayın mutlaka gidin.

Dağ filmi için :
Ben ilk seansa 11'de girdim, eşim 12:15'te.
Dolayısı ile ben erken çıktım ve ilk yarı arasında onu bir göreyim diye bekledim. Çıktığında "hadi gidelim" dedi. İkinci yarıyı izlemedi. 

Bilemedim film mi nahoş o mu sevmedi.

20 Ekim 2016 Perşembe

Cehennem'e Bir Bilet Lütfen


Daha evvel bahsetmişimdir belki. Maximum Kredi Kartı olana cinemaximum sinemalarda ilk seans 7 lira ve bu İstanbul için uğruna halay çekilebilecek güzel bir haber.

Gelenekselleştirme niyetinde olduğum üzre Nehir'i haftasonu kursuna bıraktıktan sonra dooğru Natilus'a girdim ve gişeye giderek keyifle mırıldandım : "Cehenneme bir bilet lütfen". Gişe görevlisi başını kaldırıp bana içtenlikle sırıttı ve "tercih ettiğiniz bir yer var mı" dedi. Tercih ettiğim yeri gösterdikten sonra carrefour'a gidip çubuk krakerimi ve suyumu aldım,fazla beklemeden filme girdim. 



İlk seans olmasına karşın hayli doluydu salon. Yanımda hasşır huşur seslerle birşeyler yiyen bir adam vardı ben ağzımı bile açmadım. Az sonra film başlayacaktı ve iyi bir filmse sesleri zaten duymazdım, canımı sıktığıma ve kalbini kırdığıma değmezdi kanımca.


Film kitap kadar şahane değildiyse de kesinlikle büyük bir keyifle izledim. Üstelik kitabı okuyalı çok zaman olduğu için unuttuğum şeylerin olması filmi benim açımdan daha keyifli kıldı. Başroldeki kadının gözlerinin ne kadar güzel olduğunu, Tom Hanks'in oyunculuğunun her "sonraki" filmde daha da pekiştiğini düşündüm. Temposu bir an yavaşlamayan,  konu ve olay geçişleri için yumuşak eslere zaman ayırmayan filmi İstanbul'a geldikleri yere kadar keyifle seyrettim. Sonra İstanbul'a gelindi. 



İstanbul Üniversitesi'nin her Küçük Emrah filminde içindeki ezikliği örtmek istercesine T cetveli ile girdiği o meşhuuuur kapısından girildi ve ben delirdim.



Öğretmen çember sakallının tekiydi. Sınıftan çıkışını seçebildiğim tek öğrenci türbanlıydı.  Yerebatan Sarayı'nın müdürünün adı  Tarkan-Orkun-Kemal filan değil şimdi hatırlayamadığım bir arap ismi idi.



Sinirden deli oldum. Perdeyi flu gördüm o kadar kızdım. 

Dolayısı ile film için iyi hiç bir şey demeyeceğim :-(((((((((

Tom Hanks'in filmin akışında eşikler ve gerekler ile ilgili söylediği şeyler bugün yaşadıklarımızı düşündürdü bana. Ve sinema filmlerinin insanları kitlesel olarak bir şeylere hazırladığına inancım iyice pekişti.

Cehennem filminde de düğüm İstanbul'da çözülüyor Yüzüklerin Efendisi'nde de.

Düşünmek lazım.

"Cehenneme bir bilet"  bizler için çoktan alınmış olabilir...

3 Ekim 2016 Pazartesi

Muhteşem Yedili-Sinema


En sevdiğim arkadaşım ve ben dün sinemaya gitme kararı almıştık.
Yani dün sinemaya tek başıma gittim yine.
Gişe önünde bilet almaya çalışırken biletin 20 TL olduğunu öğrenince yarım adım kenara çekildim ve cep telefonumdan yakala.co 'ya girip cinemaximum biletini 13 TL'ye alıverdim.
Kâr ettiğim parayla da kendime mısır-kola ısmarladım.
Canım kendim.
Sen her şeye değersin :D


Muhteşem 7'li filmine Yul Brynner'dan dolayı , senaryosundan dolayı ayrı bir bayılmışlığım mevcut zaten. Bin kere aynı keyifle izlediklerimdendi doğrusu. 

O yüzden yeni "Muhteşem Yedili" filmini seçmekte tereddüt yaşamadım.

Film, asla hayal kırıklığı yaratmadı. Kesinlikle çok sevdim. Oyuncu karakter seçimleri şahaneydi, vıcık vıcık hiç bir şey yoktu, Amerikan filmlerinin olmazsa olmazları eksikti (şükürler olsun) satırarası mesajları da gayet yerindeydi kanımca.

Başrol kahramanının zenci oluşuna takıldım. Benim sevgili kıvırcığım, yaptıkları ırkçılığı böyle telafi ediyorlar akıllarısıra diye yorum yaptı yüreğinin hala adalete inanan kısmıyla. O an bunu çok ciddiye almadım ama bir sonra gittiğim sinemada da kahraman zenci olunca kafama takılmadı değil.


Film akıcı, kesinlikle hayal kırıklığı yaratmıyor, masalsı  yani  realiteyi kahredebilecek yönleri olsa da bu sadece lezzet katmış  can sıkıcı değil..


Kahramanlardan hanım olanı oldukça cömert. Yüzünü hatırlamam zor çünkü dikkat çekici bir dekoltesi olduğundan sıkça oraya takıldı gözlerim.


Arada dini mesajları da sağlam vermiş, takdir etmedim değil.

Film bittiğinde salondan neşeli ayrılıyorsunuz ve bu dünyanın saçma sapan dertlerinden yaklaşık 2 saat uzak kalmış oluyorsunuz. Bence şahane bişi bu :-)








27 Eylül 2016 Salı

SSS...Sanat Sistem Sınav


Tiyatro mevsimi açıldı olley.. ama artık  çocuklarım benimle tiyatroya gelmek istemiyorlar. Oysa 3 yaşına bastıkları o güzel günden itibaren her ay en az bir kere tiyatroya getirdim ben onları..hatta arkadaşlarını..hatta sınıfı.

Şimdi biri TEOG biri başka sınav sisteminin kıskacında. Anne zaman yetmiyor  sızlanmalarındalar. ya spordan alacağım onları ya  sanattan eksik kalacaklar. Sistemin ebesine en derin saygılarımı bir kez daha yolluyorum taaaaaaa can-ı gönülden.

Selin'ime ısrar edemedim ama Nehir'e bi kerecik gelirsin canım, çıkışta kokoreç yer kızkıza kafa dağıtırız dedim. Anası kılıklı, istemese de çok sert hayır diyemedi. Arada bir olmak kaydıyla olabilir dedi ne yapsın.




Özel tiyatrolar pahalı geliyor bana. İki çocuk , bir de Su var Selin'in arkadaşı teee anaokulundan beri bizle gelir ve bu hepimizi XXXLLL mutlu eder çünkü onu çok severiz. Hep balkonda ve aynı koltukları alırım. Orada olmayı daha çok sevdiklerini net bir şekilde fark ettim. Oyundan sonra onlarla konuşmayı severim, oyun esnasında onları izlemeyi de severim.Muzur sahnelerde Su ile Selin'in çaktırmadan birbirlerini dürttüklerini görüp  ben de çaktırmadan gülümserim,  kendilerine bir şey çağrıştıran sahnelerde dirseklerini birbirlerine dokundurmalarını ama tüm bu "neşeli genç kız" tepkilerinin ardından oyun sonunda yaptıkları ince gözlemleri, derin değerlendirmeleri, saygıyı severim. Nehir'in  bazen sıkılıp ufuldamasını, adaletin yerini bulduğu oyun ve sahnelerde, neşeyle dans edilen oyunlarda heyecandanbulunduğu yeri bile unutuşunu severim.

Neyse çocuklar, ben , yol, çıkışta yemek...bütçe meselesi bu: bir kişi 25 oldu mu gidemiyoruz ne yapayım? Ben de hem oyunları hem sahnelerini sevdiğimden, hem de evime çok yakın olduğundan e tabii bir de bütçeme daha uygun olduğundan İBB Şehir Tiyatrolarına gidiyorum. Genelde de Musahipzade'ye. Politikalarını sevmiyorum, sanatçılara yaptıklarından nefret ediyorum ama ayağımı tiyatrodankesip sanata vurmak istedikleri baltaya da destek olacak değilim.

Bu ay için kendime bilet aldığım oyun "Yangın Yerinde Orkideler":



..Orkideleri hep bir "ballad" olarak düşündüm. Hakkı yenmişlerin, hayatın-toplumun- yerleşik düzeninin kıyısına itilmişlerin, uyurgezerlerin, mutsuzların, sırtından yaralıların, alkoliklerin esrarkeşlerin, yalancıların, masal anlatıcılarının, gezginlerin, kaybedecek hiçbir şeyi olmayanların, filmleri balkondan ya da hususiden değil, birinciden yani en ön sıralardan seyredenlerin, dünyaya kekremsi, ekşi bir sırıtışla bakanların, sis ve dumanlar içinde yaşayanların, bilgiye ve bilgisizliğe aynı tiksintiyle yaklaşanların, bütün bunlara rağmen, ya da birazda bunlardan ötürü insan kalmayı becerebilmiş olanların şarkısı olsun istedim Yangın Yerinde Orkideler. Memet Baydur, 1990- İstanbul

Nehir ile bana bilet aldığım oyun ise " Aldatma"

 Çağdaş İngiliz tiyatrosunun en önemli yazarlarından Harold Pinter, Aldatma'da "kadın, kocası ve sevgilisi" üçgeni çerçevesinde, çok katmanlı aldatma olgusunu irdelerken; güç, hırs, tutku, dostluk, aile gibi kavramları özgün tiyatro dili ile sorguluyor.

Bir de 30 Eylül'e kadar kullanmam gereken 3 adet sinema biletim var. Şu, fırsat sitelerinden almışım zamanında. Bunca iş yoğunluğu ve koşturmaca arasında "nereye gidecem, nasıl gidecem" diye mızıldansam da içimdeki muzur keçi keyifle sinemalarda ne var diye bakınmaya başladı bile.


Sanat ile dolu kaliteli yaşam standartları ve çocuklarımız için zamanı böle yara parçalaya mücadeleye devam.. İnsan anneyiz biz di mi?

22 Haziran 2016 Çarşamba

Sihirbazlar Çetesi-2


Akşam iş çıkısı, teeeeeee ne zaman Nehir ve arkadaşları   için yakala.co 'dan indirimli indirimli aldığım ama son anda fikir değiştirmeleri nedeniyle elimde kalan  sinema biletlerini değerlendirmeye karar verdim.

E, ne olsa Nehir Kumla'da tatilde, Selin arkadaşları ile firari,Özer koca adam...evde yapacak bişi yok.


Natilus'a gittim ve biletimi hemen aldım. Önümde boş, ne istersem yapacağım hatta istemezsem hiç bişi yapmayacağım koskoca 1.5 saat. Çok uzun zaman oldu zamanın özgürce bana ait olduğunu yaşamayalı. Bir şey yapmak-yetiştirmek-koşturmak -"düşünmek" yok. Uzat bacağını otur.Nefis bişi. Param yok. Ne önemi var. Almazsın bişi olur biter.Vallahi özgürlük güzel şey.


Neyse efendim, Sihirbazlar Çetesi-2'ye girdim.Jon M. Chu tarafından yönetilen, Amerikan yapımı suç ve gerilim filmi. Sihirbazlar Çetesi filminin devamı olan filmin oyuncu kadrosunda ilk filmde oynayan Jesse EisenbergMark RuffaloWoody HarrelsonDave FrancoMichael Caine ve Morgan Freeman'ın yanı sıra Daniel RadcliffeLizzy CaplanJay Chou ve Sanaa Lathan yer alıyor

 Kliması çalışmayan iş yerimde bütün gün hamam tellağı hayal ettikten sonra buz gibi bir sinema salonuna girmek her şeyden önce ruha iyi geliyor.


Film,ilkini aratmıyor gayet eğlenceli. Biraz daha abartı ve masalsı öğeler artmışsa da işin mantığını sorgulamak mantıksızlığın ta kendisi olduğundan keyifle izliyorsunuz. Tempo düşmüyor, sürprizler şaşırtmacalar son ana kadar cömertçe serpiştirilmiş.


Kadroya yeni katılan oyuncular gayet baskın ve renkli karakterler . Onları kolayca kabulleniyorsunuz.  Kullanılan simgeler ve çağrışımlar ise üzerinde düşünülesi derecede ilginç. eğlenceli film ama yine de mesajları inceleyip "hımmm"lamaktan alıkoyamadım kendimi.


Sihirbazlar Çetesi-2'yi , benzer filmler-illa aşk'lar-sex objeleri ile bezenenler arasından sıyrılıp  bir öyküsü olduğu için çok sevdim. 

Biraz yalan biraz gerçek ;hayat da bu değil mi aslında?









20 Haziran 2015 Cumartesi

Sevgi Neydi?Sevgi Emekti....


Tabii ki iki kızım da takdirname aldı "yine", hatta biri okul derecesine girdi "yine".

Onca emek verdim,tepelerinde idim bütün sene başarılı olabilmeleri için.

Her ay tiyatroya götürdüm en az bir kere...en sevdikleri arkadaşları ile tabii.


 Spora gittik haftasonları aksatmaksızın.






Ne zaman "konser var anne" dediler, her zaman sol anahtarını çeviriverdim cüzdanımın.

















Konseptli hobi mağazalarında saatleri harcadık.






















Bir enstrüman çalmaları için elimden geleni yaptım, beynim iki kat olana kadar evde provalarını dinledim.






















Derse geç kalmak olsa da sonunda, parkta oyun çektiyse canı,oyunlar oynadık.

















Sokak hayvanlarını besledik,sevdik gönlümüz şenlensin dostlukları ile diyerek.


















"Yorgunum..okula gidesim yok" dediklerinde yollamadım okula.Bilir benim çocuklarım kendilerini dedim,derslerinden geri kalırlar demedim hiç.


Kutu oyunları aldım, oynadık doyasıya.



Sevdiğim müzikalleri anlattım, defalarca izledik beraber, şarkılarını ezberlemeye çalıştık.Sınav zamanlarında Dirty Dancing'di favorimiz...Hayallerine inanmayı,Hardvard'da doktor olmanın bazen iyi yürekli bir garson olmak etmediğini,şarılara ve aşka inanmayı tartıştık.Sınavlar finallere yaklaşırken Phantom of Opera'yı o kadar dinledik O kadar seviyorduk ki şarkısını, telefon zillerimizi bile onun şarkısına çevirmiştik.



Müzikali Türkiye'ye gelince gelince seyri şart oldu tabii..müzikallere gidildi.





















Bilmediğimiz sahilleri, denemediğimiz tatları koyduk sıraya.




Sergileri gezdik,kitaplar okuduk onlarca ve onlarca.



















Hayaller kurduk, hayallerimize inandık..



Uzuuun yürüyüşler yaptık kızlarımla, projeleri gece yarısı 

yapmak kaldı onlara, sabah uykusuz gittiler okullarına.Ama neşeli, ama sevecen,ama onlara inandığımı bilerek...

İstedikleri her sinemaya gittiler;ama yalnız ama arkadaşları ile ama birbirimizle.

Canım sıkıldı dolaşacağım dediklerinde durmadım önlerinde, dersin mi var demedim hiç.


Takdirnameleri bir yana "özgür düşünen,farklı olmaktan korkmayan bir çocuk" ibaresi yok mu küçüğümün karnesinde..mest etti beni mest.

Büyüğümün okul derecesine girmesi, Kanarya Adaları'na gönderilen 3 çocuktan biri olması..

Bir eğitim öğretim yılını daha böyle kapattık.
Gururluyuz mutluyuz!