yaşamak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yaşamak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mayıs 2015 Perşembe

Yarın Yine Bahar Çok Şükür...


Kalp olacak olanı bilir,sana fısıldar...ama sen, dünyanın sığ endişeleri ile çığlık çığlığa muhatap olduğun için onu duymazsın. O sırada bilmeden söylediğini sandığın söz gerçekleşir ve sen hayretler içinde kalırsın.

Büyük laf söyleme başına gelir dedikleri budur aslında...o büyük lafı söylerken hiç düşündün mü : sana bunu kim sordu?

Şimdiki evimin önündeki caddeden geçiyordum yanlışlıkla bindiğim otobüse sayıp söverek...öğrenciydim henüz. Bir yanda binalar bir yanda mezarlık. İçimden "ıyyyy" dedim. "Asla burada oturmam ben..ne soğuk yer"

Bana soran olmamıştı aslında burada oturmak ister misin diye..ama aslında biliyordu kalbim olacağı.Fısıldayıvermişti olanca naifliği ile burada yaşayacağımı hem de tam evimin önündeki duraktayken . Kibrim,günlük hayat endişelerim , sığ suların büyük dalgaları kulaklarımı sağır etmiş olmalı...duymuş ama anlamamışım.


Ne cümleler ne fısıldandı kulağımıza da kalabalığın gürültüsünde duymadık.

Renklerin en güzellerini taşıyan kalplerimizi kimbilir ne olmaz şeylerin patırtısında paslandırdık.

Onca seçeneğin içinde belki de kendi seçtiğimiz şey yalnızlık...




Sonra , arsız çocuklar gibi hayatı suçladık....

Yarın yine bahar çok şükür.
Sevin kendinizi e mi?

Unutmayın ;renklerin en güzelidir mai.

Bir daha denemek ve yeniden başlamak için
Unutun tüm endişelerinizi.

Umut da yaşamak da bizim için var.

Umut, binbir ayaklı Umut, güneşte saklı Umut edenler haklı Umut, insanın hakkı..! Nazım Hikmet


29 Kasım 2014 Cumartesi

A Rh+




Cuma akşamı olmasının keyfi ile Nehir'i okuldan alıp Ceza'nın şarkısında da bahsettiği üzere her bir yeri yokuş olan Üsküdar'da balıkçılar çarşısına doğru yürümeye başladım. Balıkçılar Çarşısı'nın girişinde Kuğu isimli bir yer var, ekmeği Trabzon ekmeğine çok benziyor. Ben de ekmek alacaksam illa oraya gidip alıyorum. Oralarda oturan varsa bir deneyin heee.

Neyse, Nehir'in sırtında kemanı, benim sırtımda çantam omuzumda Nehir'in okul çantası , yürümekle yuvarlanmak arası ilerlerken yolun kenarında Kızılay'ın kan verme aracını gördük .

Nehir , benim düzenli olarak kan verdiğimi biliyor ama kan verirken hiç görmemiş. Bir zamandır bu konudaki merakını dile getiriyordu zaten. İçeri girdik ve ben kocamaaaaaaaaaaan kan verme formunu doldurup araçta uyuklamakta olan doktoru da uyandırarak kan verebilir kaşesini aldım.

Buraya kadar her şey normal.
Kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Hani az sussalar duyacaklar sesini.
İğneden deli gibi korkarım ben..kanım çekiliyor iğne görünce. Bir de hücreler parçalanmadan alınabilsin diye bu kan alma iğnesi soba borusu gibi bir şey ayyyyyyy..öleceğim korkumdan.




Nehir ne İstanbul ile ne de "bugünün gerekleri" ile şekillenmemiş, paleti elinde çocukluğunun renklerini kendi belirleyebilmiş  Heidi tarzı bir çocuk. Tüm canlıları seviyor. Öyle solucandan tiksinmekmiş, bir hayvandan korkmakmış bilmez benim kızım. Hele kedilere ayrı bir sevgisi var. Tiksinmek ve korkmak öğretilen bir şey. İki kızım da bilmez canlıları sevmekten ve yaşam haklarına saygı duymaktan başkasını.Neyse, Nehir gözleri fincan fincan beni izliyor. Herkesin kabul ettiği bir doğru, anlat anlatabildiğin kadar; çocuk gördüğünü yapacaktır. Ben, bu sefer onun yanında kan vererek ona güzel ve doğru olduğuna inandığım bir şeyleri aşılamak istiyorum. Karanlığa küfretmek yerine mum yakmayı bilsin, kumsaldaki deniz yıldızlarını vaz geçmeden denize atanlardan olsun istiyorum.

İğne koluma girdiğinde Nehir'e tüm paniğimi örtecek şekilde gülümsedim. çevresindeki her şeyi, çalışanları, kan vermeye gelenleri, araca aldırmadan yoldan geçip gidenleri, benim yüzümü, doldurulan formaları..her şeyi ama her şeyi izliyordu Nehir. Sonra bir ona bir bana Çokoprens verdiler.Nehir tereddütle yüzüme baktı. 

-Anne?Ülker bu?

Gülümsedim. 

Biz Ülker vb ürümleri almıyoruz. Hem de "ne yapayım"ların hiç bir bahanesine sığınmadan asla ve kat'a almıyoruz. 

Hemşire yapılan işlemler hakkında açıklama yaptı Nehir'e:

-Annen şimdi 3 kişinin hayatını kurtardı. Kan, zamanla katılaşır, yoğurt kıvamına gelir.Kalp bunu pompalamakta zorlanır. Annen kan verince kemik illikleri de devreye girecek , vücut yeni ve taze kan üretecek. Bu onun sağlıklı olmasına sebep olacak.

Nehir neşeyle gülümsedi.

Mart ayında yeniden kan vereceğim bir aksilik olmazsa.

Çıkışta eve geldik, kısır yaptım çay yaptım ve kızlarımla birlikte keyif içinde bir akşama hazırlandık.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 
        
   hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 
        
   ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, 
                         
             yaşamak yanı ağır bastığından. ...

24 Kasım 2014 Pazartesi

Bulut


Oturdu,üzerinde kirlenmesine aldırmayacağı kadar onunla zaman geçirmiş, yumuşak ve kalın kumaştan bir kıyafet olması hoşuna gidiyordu. 


Herhangi bir tozlu kaldırım kenarıydı,gelip geçen insanların haris duygularını uyandırmayacak kadar zavallı bir köşeydi. Çarpıcı bir güzelliği, akılda kalmayacak fiziksel özellikleri olduğu için de memnundu. 

Tek istediği yaşamaktı ve insanların isteyeceği herhangi bir şeye sahip olmanın onlarla mücadeleyi getireceğini bildiği için net bir şekilde emindi : bunu istemiyordu.




Oturdu yaşamaya devam etti.

Rüzgâr, insanların esirgediği şefkati saçlarının arasında dolaşarak veriyordu cömertçe. memnuniyetle içini çekti.Sadece rüzgârı duyumsadı.

"Bir kuşum.Uçuyorum. Boşlukta süzülmekten duyduğum mutluluktan soluğum tıkanacak gibi" (Ferit Edgü (ÇIĞLIK))

Yorgundu.

Bulutlara dikti gözünü. Özgürlerdi. O kadar kocaman bir hiçtiler ki kütlesel ağırlıkları vardı. Renklerini sevdi. Yumuşak kıvrımlarını, göğü şekillendirişlerini sevdi .


istanbul bulut bulut sevdiğim 

kimi beyaz mı beyaz 

ince, tül gibi 

kimi katran misali kara 

bulutları da insanlarına benzer istanbulun 

inanma sevdiğim, inanma bulutlara (Ümit Yaşar Oğuzcan)







Yaşam ve insanlar önünden akıp geçiyordu.İçinden  bir şarkının hatırlayabildiği iki mısrasını tekrarlamaya başladı mırıl mırıl,sessizce.Düşünüyordu..yorgundu.



Yağsın rüzgâr,essin rüzgâr,
Gidilecek daha çok yol var.
Ama önce uzanıp bir ulu ağacın altına,
Geçsin diye yol vereceğim bulutlara (Hobbit Şarkısı)
Çocukluğunu hatırlıyordu huzurla.Çevresindeki insanlara bakarak onlar hakkında bir şeyler tahmin etmeye çalıştı.Gittikçe artan bir neşeyle sürdürdü bu tahmin oyununu. Bir çoğunun kesişim noktası olduğunu ancak zamanları olmadığından bunu fark edemeden birbirlerinin yanından geçip gittiklerini biliyordu. Yüzlerindeki yarım kalmış duygulardan sıkıldı.Tekrar bulutlara dikti gözlerini. Saçlarını okşayan rüzgârı da yollayan da onlar değil miydi neticede?




Derken sessizce koca bulutlar yüzerek gelir ve aklından geçen her şeyi erçekleştirir. Yüreğinde olanları,rahat olmadığını bilir bulutlar. Senin buralardan uzaklaşmak, uçup bir yerlere gitmek istediğini,kimse tarafından aranmak, kimsenin yapmacık yapmacık "sersem çocuk kayboldu gitti, şimdi nerede arayalım bunu" diye dövünmesini istemediğini de bilir bulutlar. Senin bir yere kaçmaman, kaybolmaman, sadece sırt üstü yatıp bulutları seyretmen için bulutlar aklından geçirdiğin her şekle girer ve seni avuturlar. Bulutlar hep aynıdır ama türlü hallere girerler. Yeter ki sen bil, senin için nasıl görünmek istediklerini... (Beyaz Gemi - Aytmatov)



Bir bulutlara baktı bir de insanlara.
Sonra öldü.
Huzurla, sakince.
Gitti, izlediği şekerpembe bulutun üzerine kondu.
Şimdi özgürdü.
Şöyle böyle hatırladığı o şarkının ezgisini söylemeye devam etti kaldırımdaki bedenine aldırmadan geçen insanları süzmeye devam ederek.



Nihayet iyi bir yaşam başlamıştı onun için ... ama hala biraz yorgundu.



19 Haziran 2014 Perşembe

Damla Denize Muhtaç, Deniz Damlaya

Blog dünyasına attığım tereddütlü adımları neşeli bir yürüyüşe çeviren dostlardan olan sevgili Havva kedilievintarzı 'nda beni mimlemiş ama dillere destan avareliğim yüzünden bir de dürtmek zorunda kaldı. Bu kadar hoş bir mimlenme ve üşenmeyip dürtülme nedeni ile kendimi özel ve güzel hissettiren Havva 'ya sevgilerimi ve teşekkürlerimi yollayayım öncelikle.

Biraz gerçek biraz rüya biraz kurgu...kim biliyor gerçeğin ne olduğunu?

Ruhum bedenime ayak uyduramaz, gerçeklerim hayallerime destek olmaz  zor günlerdi. Beklentiler ve olması gerekenler eşikte duruyor ancak onlara el uzatmam için gururumu yıkıp başka insanlardan yardım istemem gerekiyordu. Kaos,karmaşa,çaresizlik, zamanın çıldırtan bir sükunla ve kararlılıkla akıp gitmesi gülümseme çabalarımı yoruyordu. Dilimde hep o şarkısı Özdemir Erdoğan'ın "ağlarda çırpınan balık/kafeste talih kuşu/çıktıkça dikleşiyor/hayat yokuşu" "imdat" diye çığlık atmadan yenilmemeye, aylardır süren çaresizliklerin içinde gülüşümü yitirmemeye çalışıyordum. Kırılma noktasındaydım. Ya iş bulacak..ya boynumu büküp geri dönecektim. Ya yediğim dost kazıklarını yutacak ya onları affedip intikam alacaktım.Ya bana umutlarını bağlayanları yeise boğacak ya hüzmelerin sonsuz ışıklarında dans edecektim.Ciğerim nefesime dar, akşamın habercileri umudun tükendiğini haber verirken hunhardı.Vazgeçmemiştim,vazgeçemezdim..ben yaşamaktan vazgeçmedikçe yaşamın benden vazgeçeceğine inanmam mümkün değildi...

...sonra bir nefes alıp sağıma döndüm yattığım yerde,pikeyi iteledim. Bir anda oldu olan .Tüm evren maiydi..bir damla suydum okyanusta...bir çimen tanesiydim uçsuz bucaksız yeşillikte.Kırmızı bir noktaydım belki ama bütünleşmiştim mai ile.Ben bir damlaydım ama ben bir bütündüm, varlığımın her zerresi evrenle bu barışık bütünleşmenin, bütünün içinde kaybolmanın enerjisi ile dolmuştu. Her kımıldanışı, her esintiyi, her nefesi hissediyordum bana ait olmasa da.Farklılıkların önemi yoktu çünkü özde aynıydık evrendeki her şey ile.İçimde daha evvel hiç hissetmediğim bir duygu yükseldi, enerji patlaması yaşıyordum,yenilenmiştim sevginin en safında yok olmuş o yok oluşta kendimi bulmuştum.Bir rüzgâr esti ..rüzgâr bendim, çayırda çimenler dalgalandı..dalga bendim çimen bendim..Uzaklarda deniz çalkalandı..dalga bendim zerre de bendim. Bu muhteşem duyguya tesadüfen mi dahil olmuştum bilmiyorum ama suskunluğun içinde berrak kahkahalarım yankılandı. Tanımı zor bir mutluluk bu tamamlanışta beni esir almıştı.

...çalan telefonu açtığımda karşımdaki kişi de bu görüşmeyi neden yaptığımızı bilmez gibiydi.Tüm çıkmaz sokaklardan çıkmış, tüm kördüğümleri açmış ve kabul edilmiştim. Bir elim vardı ama beş de parmağım vardı ve el uzatmak istediklerime artık yetecekti nefesim..Neşeli haykırışlardan bildik o şarkıya döndü yine sesim:

Çiçek nasıl açar dalında
Kuşlar niçin öter
Her günün sabahında
Bir çocuk nasıl büyür..

Yağmur diledim yağdı, rüzgâr diledim esti
Uyanıştı benimkisi
Uyandım..
Ey yaşamak..seni her gün daha çok sevdim


ve hemen sonrasında sevgili Sebuş'um ,bi tanecik Gonca 'mın ve Mukaddes in de bu mimlenmeye katılmasını istiyorum..ama öyle böyle değil ha çok istiyorum :-)