Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Kasım 2016 Cumartesi

Yüzüklerin Efendisi ve Bugün #TecavüzcülerAklanamaz

Ey bu gölgeli diyardaki gezginler
Yitirmeyin umudu! Çünkü karanlık da olsa
bir sonu vardır her ormanın
bakın nasıl da geçip gidiyor bulutsuz güneş
güneş batıyor, güneş doğuyor
gün bir bitiyor, bir başlıyor
Ya doğuda ya batıda mutlaka kesilecek orman (Yüzüklerin Efendisi)





Ardımızda korku, önümüzde düşmanlar
Göğün altında kurulacak yataklar
Ta ki tüm zorluklar aşılana
Yolculuk bitip, işimiz, tamamlanana kadar.
Gitmeliyiz! Gitmeliyiz!
Gün doğmadan atları sürmeliyiz
! (Yüzüklerin Efendisi)


2 Kasım 2016 Çarşamba

Küçüksu Kasrı - Sonbahar - Nehir

Bu Pazar da yine Nehir'in hocası MÜ Beykoz tesislerinden antrenman var dedi. Benim canıma minnet, orada yürümeyi çok seviyorum. Çıkışta , "annemin canı çıktı" düşüncesinden fersah fersah uzak bir "gezelim, kendimize zaman ayıralım isteği oldu Nehir'imin.

Sonbahara dokunmak, zamanı nitelikli kılmak isteğine nasıl hayır diyebilirdim ki?
 Önce yol üzerindeki bu park çekti dikkatimizi. İkimiz de kendimize ait bir köşe kestirdik gözümüze. İkimiz de sonbahar hüznünü gördük terkedilmişlikte. İkimiz de orayı uzaktan sevdik ama sevdik.

Sonra bir fidanlığa dalıverdik "bakalım burada ne var" keşfi heyecanı ile. Şu davetkar yola bakakaldık.

 Önce bir gidelim keşfedelim dedik, sonra bırakalım hayal ettiğimiz gibi kalsında karar kıldık gülüşünün aydınlığına köle olduğumla.


"Anne bak" dedi heyecanla. "Senin en sevdiğin doğa olayı."
Bunu  bir davet kabul ettik,  anayoldan denize dönen yola saptık.


Küçüksu Kasrı'nın yanındaki Kafe'de bulduk kendimizi. Oysa , yoldaki tabelalara bakarken öğretmenevi niyetindeydik.

Ama manzara, mai'nin hüzmeyle yıkanmış hali beni olduğu kadar Zuzu'mu da aldı kendinden sanırım.


Anne-kız birer çay söyledik kendimize. Sonra neşeyle her ayrıntının tadına vardık .



Dönüşte Küçüksu Kasrı'nı gezme kararı verdik. Çocuklarımla sarayları-kasırları-müzeleri gezmeyi sevmişimdir her zaman.Bu kasrın görüntüsü büyüleyici geldi bize.


Kasrın dışında da içinde de her ayrıntı  muhteşem. ..ama rehber beni deli etti.

Tavandaki süslemelerin bir kısmı kumaş. Bodrumu ile birlikte üç katlı olan yapının bodrum katı mutfak, kiler ve hizmetçi odalarına ayrılmış, öbür katlarsa bir orta mekâna açılan dört oda biçiminde düzenlenmiş. Her oda, hem hole, hem de arkasındaki diğer bir odaya açılyor çift kapısı var. Denize bakan odalarda iki, kara tarafındakilerde ise bir şömine bulunuyor.

Nehir resimde de görüldüğü üzere nereye bakacağını şaşırmış vaziyette. Halısından avizesine, koltuğundan camlarına her şey büyüleyici.


Odalar eşyaya boğulmamış. Her adımda zarafet ve sanat asaletle çevrenizi sarıyor.

Alçı kabartma ve kalemişi süslemeli tavanları, bir şömine müzesini andıran birbirinden farklı renk ve biçimde İtalyan mermerleriyle yapılmış şömineleri, her bir odada ayrı süslemeli ve ince işçilikli parkeleri, Avrupa üsluplarındaki mobilyaları, halı ve tablolarıyla zengin bir sanat müzesi niteliğindeki Küçüksu Kasrı, Cumhuriyet döneminde bir süre devlet konukevi olarak kullanılmış . Rehberimiz üstünkörü bu bilgileri verdikten sonra hararetle bu hükümet zamanında bakım yapıldığını, çalışanlara dolgun maaş verildiğini anlattı durdu. Eskiden kararan yaldız ile süslemeler düzeltilirken şimdi 24 ayar altın kullanılmışmışmış.


Ortadaki masa Abdülaziz tarafından yapılmış aklımda doğru kaldıysa. Muhteşem oymaları ile tek başına bir sanat eseri.O oval alanda tuğrası var.


Tavanlardan gözümüzü almak mümkün değil. Rehber bu arada Atatürk'ün yatağının buradan kaldırıldığını anlatıyor şevkle. Ondan kala kala aşağıda duvardaki resim kalmış.


Nereye gitti yatağı dediğimde şaşırdı. Dolmabahçe Sarayı'na götürüldüğünü söyledi. Bodrumda mı yani dedim. Yok dedi, evet dedi, hayır dedi. Harem'de sergileniyor aslına uygun şekilde dedi. Ata'ya saygısızlığı marifet edinmiş bunlar. Bir gün bir tanesi elimde kalacak ya dur bakalım..Maksat, mekanı tarihe uygun hale getirmekmiş. Nehir de telefon girişi gibi prizleri gösterdi ve elllerini havvaya  açtı "ne diyon seni abiiiii" modunda. Kızımla gurur duydum.

Konuk ağırlanan odaların bir kendi girişi var bir hizmetli girişi. Odaların her birinde İtalyan mermeri kullanılmış ve her odada ayrı renk konsepti uygulanmış. Hükümeti övmeyi iş edinen rehbere ben hatırlattım da diğer konuklara söyledi bunu. Rezalet!

Bahçesinde ilk kez nilüfer çiçeği gördü Nehir'im. Bahçesi de ayrı güzel.

Süslemeler batı tarzı imiş daha çok. Padişahlar av mevsiminde gelirlermiş ama kalan olmazmış. 

Diğer kasır ya da saraylara nazaran alçak  duvarları olduğu yazıyor vikipediada.


Bina tablo gibi. Gerçekten durup seyrettik duvarları


Orta bölümde bulunan kapıya, at nalı biçimli, iki kollu görkemli bir mermer merdivenle ulaşılıyor. Işık-renk-yapı hepsi birbirini tamamladığında gerçeküstü bir seyir sizi bekliyor.


Al bayrağım güzel bayrağım..rüzgar da itmiş olsa içim elvermiyor böyle görünmesine.


Zuzu'm kasrın girişinin o muhteşem harmonisinde 


At nalı şeklindeki girişin  iki kolu arasında fıskiyeli mermer bir havuz var. Gelin çeyizi gibi işlenir i  taş yahu?İşlemişler...


Bahçe ve henüz yapılaşmaya yenik düşmeyen bu şirin tepe eski zamanlara ait bir zaman diliminde hissettiriyor bir an için olsa da..

Uzun kenarı denize paralel, dikdörtgen yapı yerden 3m kadar yüksekteki bir alt bölüme oturan iki kattan oluşuyor. Deniz cephesi üç düşey parçaya ayrılmış; bunlardan ortadaki düz, yanlardaki dışbükey.


Bahçeyi çevreleyen parmaklıkların zarafetine bakar mısınız?

Kabartmalarla süslü ve hareketli deniz cephesinde, bu cepheye yaslanmış şadırvanlı küçük havuzunda, merdivenlerinde çeşitli batılı süsleme motifleri kullanılmış. Oda ve salonlar değerli sanat eserleriyle döşenmiş, bu iş için Viyana Operası dekoratörü Sechan görevlendirilmiş. tabii b bilgileri o sarsuk rehberden değil vikipediadan aldım. Nehir'ime de ben anlattım.


Bahçedeki turumuzu bitirmek üzereyiz.

Nehir ağaçların neleri hatırladığını merak ediyor.

Kapı..yanındaki iğrenç yeşil şeyi görmeyin canım. Kapı tek başına şiir. Uzun uzun seyrettim onu. Sonra rehberi gördük bahçede. Küçüksu plajının neden hala kapalı olduğuna dair ufak bir sohbet ettik. Sonra ben ona hikayesini kısa kesebileceğini çünkü  kapatıldığı dönem çalıştığım yer dolayısı ile asıl maksadı kestirebildiğimi, bu plajın asla açılmayacağından emin olduğumu söyledim. O da tebessümle onayladı.


Artık çıkış zamanı. Kapıdaki polis abi Nehir'in büyülenmişliğine gülerek çıkmamız gerektiğini, kapanış saatinin geçtiğini söyledi.


Hoşçakal muhteşem Küçüksu Kasrı. Kıvırcık'ımı da alıp yine geleceğiz Zuzu'mla.

17 Ekim 2016 Pazartesi

Kitap Mim'i

Mimikli  Böcek ve Buzlu Kalem pek şekerler; hem Mim severim hem Mimikli Böcek ile Buzlu Kalem'i severim hem kitap severim: şahane bi üçü bir arada olmuş böylece.

En sevdiğim 15 kitabı sıralamam gerekiyor.
Memnuniyetle diyerek başlıyorum efendimmm. İlk sıra, daha evvel de bahsettiğim karşı konulmaz bir şekilde Aşk ve Gurur'a ait. Klasikleri mümkün olduğunca es geçtim, onları zaten hepimiz seviyoruz.

  1. Aşk ve Gurur................................Jane Austen 
  2. Bülbülü Öldürmek.......................Harper Lee
  3. Tespih Ağacının Gölgesinde........Harper Lee
  4. Yüzüklerin Efendisi....................JRR Tolkie
  5. Harry Potter.................................J.K  Rowling
  6. Demian.........................................Hermann Hesse
  7. Narsiz ve Goldmund....................Hermann Hesse
  8. Şibumi..........................................Trevenian
  9. Alamut Kalesi...............................Ernest W. Heine
  10. Sana Gül Bahçesi Vadetmedim....Joanne Greenberg   
  11. Cengiz Aytmatov..........................Toprak Ana
  12. Khalil Gibran................................Ermiş
  13. Tutunamayanlar............................Oğuz Atay
  14. Korkma İnsancık Korkma..............Turgut Özakman
  15. Küçük Prens.....................Antonie de Saint ve tabiiiiiiii
  16.  Nutuk...........MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
İsim isim mimlemeyeyim kimseleri;önceki posta yorum yazan herkesleri mimlenmiş sayalım yine e mi?







14 Ekim 2016 Cuma

Kabil'in Gizli Kızları- Jenny Nordberg


Maaşımı aldığım gün kendime hediye aldım bu kitabı. Kadıköy rıhtımda,bankamatiğin hemen yanında Yapı Kredi Yayınları mağazası olması benim açımdan gerçekten Allah'ın bir lütfu. Hemen yan sokakta 50 metre ilerisinde İş Bankası Yayınları mağazası olmasından bahsetmiyorum bile. Kadıköy benim cennetim.

Yapı Kredi Yayınları mağazasına girdiğimde önce kimsenin beni görmemesine dikkat ederek derin bir nefes alıyorum. Kitap kokusunun ciğerime nüfuz ettirip depolamaya çalışıyorum. Gerçekten haz aldığım anlar bunlar. Kitapların dost, sıcak kokusu var  ve bana göre benzersiz olan bu güzel kokuyu içime çekmek gayet normal ama yine de beni gören birinin paniğe kapılma ihtimali var. Bu yüzden toplumda yaşamaya niyetli ve edepli kaçamaklıkta derin nefesler bunlar.

Kitap beklediğim kadar ilginç. Yazar gitmiş, orada yaşamış,olaya Afganistan meselesi değil kadın hakları meselesi değil çok daha geniş ve büyük bir pencereden bakarak içselleştirmiş. Medeni ülkeden gelip "Aman Allah'ımdı bu inanılmaz" diyengillerden  olmamış, dert edinmiş kendine. Sağlam ve dengeli bir empati kurmuş. Yazarı acaip takdir ettim.



Afganistan'da kadına ait "hayır"lar silsilesi o kadar geniş ki  okumak acı veriyor. Erkek çocuk toplumda bir seviye öncelik tanıdığından, erkek çocuğunyokluğu ayıp sayıldığından  ardarda doğumlar, çok eşlilik az gelmiş gibi  küçük kız çocukları  bir çeşit büyü varsayılarak erkek çocuklara dönüştürülüyor.

İkiz kızkardeşleri ile bir bacha posh yani erkekleştirilen kız çocuğu

 Erkek gibi giydirilip erkekmiş gibi davranılıyor. Bu, özgürlüğe atılan adımı ve verilen değeri kaybetmemek adına bu çocuklar kadınlığı  bütün benlikleri ile o kadar şiddetli reddediyorlar ki göğüsleri geç çıkıyor, geç regli oluyorlar. Sonra yaşları evliliğe yaklaştığında yani regli olduklarında paaat diye süslü bir elbise giydiriliyor ve kadın olmaları isteniliyor. kendini erkek hisseden  insan gerdek gecesi kadına dönüşüyor.



Facia travmalar olmalı yaşananlar.

Kadının tek başına sokağa çıkma hakkı yok. Yanında erkek olması lazım. Boşanması evlenmesi bir erkek aracılığı ile oluyor. Boşanırsa çocukları dahil tüm haklarını kaybediyor. Dayak serbest. hukuk yok. Satılıyorlar. Eğitim yok. Hayaller yok. Aşk kötü kadınlara at bir ihtimal. Bir burkanın kafesinde dünyaya ait ne yaşanırsa...

Kitapta anlatılan Afgan milletvekili Azita

Azita bir milletvekili kadın. Kitapta Azita'nın eğitimli babasının  neden kızını  zırcahil amcaoğluna verdiği, Azita'nın ikinci eş olarak yaşadıkları,mücadelesi anlatılıyor diğer bir kaç gerçek öykü ile birlikte. Merak ettim baktım Azita nasıl bir kadın diye.  Bugüne ait şikayet ettiğim herşeyden utandım kitabı okurken ve yarına ait korkularım perçinleşti, vazgeçmeme -Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkma kararlılığım dağları aştı.




Uluslararası yardım ve müdahalelerin neden ters teptiği, Amerika'nın sevecenliğinin sonuçları, Rusların getirdiği eğitim ve bilincin kalıntılarının etkileri...


Kitabın sonunda öykülerine ve mücadelelerine değindiği tüm o insanların ne olduğu yazıyor. Azita ne oldu Zehra,Şükriye,Nader vs ne oldu.

Kitabı dikkatle ve ibretle okudum ve sordum :peki biz ne olacağız?!

13 Ekim 2016 Perşembe

Hüzme


Unutturmaya yıldırmaya çalışsalar da unutmayın güneşli güzel günleri, Atatürk ilke ve inkılaplarının getirdiklerini-yokluğunun ihtimalinde bile neler kaybettiklerimizi.

Güneşe,ışığa,sevgiye,azme inancınızı kaybetmeyin. Aşurenin üzerine nar serperken bile renklerin ve başarmış olmanın mutluluğu ile neşelenebilen insanlarız biz:mutluluğa inancımızı kaybettirmelerine izin vermeyin.


Tamam gece uzun sürdü, tamam karanlık dört bir yandan geldi, tamam kahpe içerdendi kapı kilit tutmadı ama "kaybettiğinde değil vazgeçtiğinde yenilirsin" diyen adamın da aptal olmadığı bir gerçek. Vazgeçmeyin. Hiç bir duygunuzun yitmesine de izin vermeyin.

Babam ve annem kooparatife katılıp yeni ev aldığında, yeni evimizdeki ilk akşamlarımdan birinde 2000 yılını  hayal ederek  planlar yaptığımı hatırlıyorum. 1970'lerde var olan biri için büyülü bir sayı kabul etmek lazım :2000 . Bir sürü planım ve kararım vardı ama hiç biri bugün yaşadıklarımla örtüşmüyor. İyi kötü para biriktirmiş olacaktım ve hayallerim arasından eleme yaparak birini seçip yapılabilecek olanıgerçekleştirecektim. Tabii ki sırt çantam ve kitaplarım ile bir yerlere gitmek üzerine  ve döndüğümde de harika bir müzik seti -çelik kapısı olan evimde kitaplara boğulmak üzerineydi seçeneklerin neredeyse tamamı. Planlama maddiyatla ilgili: Kayseri'ye mi gidebilecektim gezmek görmek için Portekiz'e mi? 5 sene mi haftasonu mu..filan.

Hayallerimin hiç birinde tüm ülke halkının kendini güvende hissetmediği , adalet-sağlık-eğitim gibi temel kavramlara güvenimizi yitirdiğimiz, çocuk gelinlerin arttığı, benim ca-nım Ata'mın emanetlerine bunca saldırı olduğu ,araplaştığımız günler yoktu. Ne hayalimde ne gerçeğimde olmasın da zaten. Kim ister ki bunu?


Ne ekersek onu biçmedik mi? Bugünler de dünün yarını değil miydi klişenin dediği gibi. 
Umut ekelim.
Her şeye rağmen gülümseyelim.
En güzel karşı koyuş değil mi gülümsemek?
Gülümsemekten vazgeçmeyelim.


En sevdiğim doğa olayları sıralamasında ilk 3'tedir hüzme. Güneşin, her şeye rağmen bulutların arasından sızışı, yare-mai'ye kavuşması ..çubuk çubuk, çizgi çizgi umuttur hüzme gönülgözü açık olup görebilene. 


Bir tabloyu güzel değerlendirmek için geri çekilip öyle bakmak gerekirmiş. Bugün yaşadıklarımıza, bize yaşattığı bunaltıdan uzak kalmayı başarıp geri çekilerek objektif baktığınızda neler görüyorsunuz neler..resmi doğru okumak lazım.Umudu asla kaybetmeyin.

Proje okulları ile ilgili : tüm velilerin,öğrencilerin ve değerli öğretmenlerin yanındayım her türlü.

Malum:kadın zayıftır ama anne güçlüdür. Hepsini ben doğurdum, o geleceği mahvedilmek istenenlerin hepsi benim evladım.


Bulut bulut olsun isterse tüm gökyüzü.Onlar çok, onlar kara, 
onlar güçlü demek yok;hiç ama hiç vazgeçmedim, ben güneş olacağım.