11 Mart 2015 Çarşamba

Müsaitim..buyrun?

Yoook , feminist değilim.
Sonu -izm ile biten her şeyin bir yerde saçmalık noktasına vardığına inananlardanım.
Tüm güzel yemeklerin tarifi gibi: güzel , iyi ve gerekli olanlardan ölçüsü kadar ...

Lakin, zıvana denilen o güvenli dinlence yerinden bu aralar pek sık çıkar oldum.

Bir ara hümanizmi savunurdum.
Şimdi dilimde bu dizeler..yürüyorum:

İnsanları seven hayvanları da sever derler
Yalan!
Bazı hayvanlar sevilir
Ve bazı insanlar

Yani sözün kısası, diyeceğim o ki feminist değilim, aşağıdaki tepkiyi verebilmek için olmam da gerekmiyor.

Anahtar deliğini görünce dahi fikri ve zikri bozulan bu insanlardan da sıtkım fena halde sıyrıldı. Hayatta tek sevmediğim hayvan kara sinektir ( ki bilim dünyası henüz davranış yönergesini çözemedi onların öyle de bi manasız hayvanlar) ..bi de bunları insan yerine koyamaz,hoşgöremez ve sevemez oldum.

Ne yapmaya çalışıyorlar ..bilmiyorum
Kendilerinin bilmediğini benim bilmem mümkün mü?
Değil!


10 yaşında çocuklar Fatih'te düğün salonunda evlendirildi.. 


6 yaşındakilerle evlenilebilir diyen sapkınların çıkmasına şaşmadım..onlara resmi olarak bir yaptırım uygulanmaması beni yıktı.

E, arkası da bu şekilde anlamsızlığın katmerlenmesi ile geliverdi tabii.

Hep aynı şey:kadınla erk kanıtlamaya uğraşan adamlarla doluydu hayatlarımız
Okulda eteğimin boyu ile başlamadı mı üzerimde söz hakkı tanımlamanız?

Bi de flört etmenin nesi kötü?
Kolay flört edebilen ne demektir?
Kolay flört eden erkeklere ne isim verilir?
Bu tanımı düşünen, yazan,onaylayan danaları yetiştiren kadınlar...flört etmemiş namuslu (!)  kadınlar...ya da belki kolay flört etmez onlar,bilemedim şimdi;onlara ne denilmelidir?

Hani, benim ettiğim beddualar pek naiftir aslında..en beteri "baklava tepsileri önünde dişsiz kalasın" dır

Ama dedim ya, zıvana ülkesinden çıktım..Allah bin türlü belanızı versin , dermanı da dipsiz kuyunun ucundan aşağı salıversin...deyiverdim.

Bu anlamsız debdebeler ülkesinde Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı büyüyen ve kalbinde ülkesine,Atatürk'e sevgi dolu bir yer ayırmış,öz saygısı olan iki kız çocuk yetiştirmek ha?

Süpermen halt etmiş..ölümüne süperim ben!


10 Mart 2015 Salı

Aşk ve Gurur



En sevdiğin kitap diye bir şey olmamalı..
Şeker Portakalı'ndan,Zeze ve Portekizlinin ilişkisinden aldığı tuzlu lezzeti ,başka kim verebilir insana?
Sana Gül Bahçesi Vaad Etmedim'in dürtmesi kadar sağlam dürten mi oldu sanki beni?
Hess'in kitaplarının her satırında su kadar saydam  bir hücrem yenilenip renklenmedi mi?

Yok, en sevdiğim kitap "şu" dememeliyim ama içim her bunaldığında, her yolculukta ,her baharda,ağır kitapların ardından,özledikçe,aklıma geldikçe bir daha bir daha okuduğum bir kitap var..Aşk ve Gurur!




Ruhuna rahmet Jane Austin :)

Duygusal olmanın utanılacak bir şey ya da zayıflık algılandığı yıllardayız.Belki o yüzden ben kendime bile zor itiraf ettim duygusal bir yapım olduğunu.Aşk ve Gurur'u, 

Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini'ni filan çok sevmem belki bu yüzden.Aşkı,sevmeyi


şekillendirilmemiş hali ile seviyorum ben. Hani Leo'daki gibi..Hani Korkma İnsancık Korkma'daki gibi..kimine hayal gelen ama benim var olduğunu bildiğim bir şekilde sevmek,bahar dalındaki tomurcuk gibi umut umut parlak renklerle kirlenmemiş başlangıçlarla sevebilmek.

Bütün bunlara ek olarak , tüm masallar ürkütücü bir şekilde aşıklar evlendiğinde sona ererken Aşk ve Gurur'da sonrasının olması hoş bişi tabii..

Gelelim tanışmamıza:

1999'daydık ve ben o zaman henüz adı olmayan(şimdi ise kıvırcık saçlı ve boyumu geçmiş olan)bebeğimi bekliyordum.Televizyon ile aram çok yok ama Pazar günleri ütü yaparken birşeylere bakmak iyi geliyordu.O kanaldan bu kanala zıplıyor ama seyredecek bir şey bulamıyordum.TRT-2'de (TRT'nin henüz kendini rezil ve rüsva etmediği yıllar) duruş ve bakışları-replik ve kostümleri ilgimi çeken bir dizi buldum.Ona bir bakayım,olmazsa değişirim dedim.


Colin Firth'i görüp kanal değişmek mümkün müydü zaten?


Yeminle, Allah çarpardı adamı.Aşk ve Gurur'un 1995 BBC yapımı dizisi ile böyle tanıştım ve her Pazar sabırsızlıkla onu bekler oldum.Maç vb bir şey olur da o Pazar yayınlanmazsa dizi, kendimi büyük haksızlıklara uğramış hissediyordum.


Ağustos depreminden sonra artçılar geldiğinde hepimiz sokaklara dökülüyorduk ya, hani hatırlayan hatırlar o günleri. Hah;eğer Aşk ve Gurur varsa inmiyordum ben bir yere.Artçılar sallıyor, ben Aşk ve Gurur'u izliyordum.

















Şişmiş ayaklarımı koltuğa uzatmış,sırıtarak Sussannah Harker'ın Mr. Bingley 'in şebelek suratına bir genç kızın mahçup tebessümü ile bakışını izliyordum.

Hele annelerinin elinde mendille  isyankar isyankar "Oo Mr Bennet!" diye başlayan cümlelerine ölüyordum.

Her şeyi ile kitaba sadık kalmış bu yapımda oyuncular da bence "mükemmel" seçilmiş.tek bir kusur bulamadığım ve kitabı kadar iyi dediğim nadir görsellerdendir kendileri.

Colin Firth zaten tüm eleştirilerden fersah fersah uzak bir seçim.














Jenifer Ehle ise,Elizabeth Bennet'ın sahip olması gereken zeki ve anlamlı yüze,kişilikli tebessüme ziyadesi ile sahip.Sevimli ve zarif..


Ah tabiii..bir de teyze var.Lady Catherine de Bourgh..kitaptan fırlamış sanki.

Oysa sonradan çekilen 2005 yapımı filmde Keira Knightley Bayan Bennet olmaktan  çok uzak bir seçim .Ama Bay Darcy diye seçilen Matthew Macfadyen mi daha saçma o mu bilemiyor insan izleyince. Kitabın özünden bu kadar uzaklaşıp vıcık vıcık Amerikan usulü duygusallıkla boğulan asil öykünün ardından bakakalıyor insan o filmi izlediğinde.Seyrettiğimde cidden kızmıştım..hele final..öğğğğğ

Diyeceğim o ki, bu hafta Aşk ve Gurur'u sanıyorum 5687. kere filan okudum ve yine son sayfada aynı mutlu tebessüm ile kapattım kitabı. Jane Austin'in mükemmel anlatımı, saygı duyduğunuz bir dosttan dinlercesine sıcak ve kendinizi ait hissettiğiniz öyküye kapılış bana şahane geldi.


Ama kesmedi..tuttum bir kez daha 1995 BBC yapımı diziyi izledim.

Hadi siz de izleyin tık

Ne iyi etmişim..aklımı seveyim,hala sevgiye inanan gönlümün keyifle çarpmasını seveyim.Mutlu sonları ..daha doğrusu mutlu başlangıçları seviyorum.




7 Mart 2015 Cumartesi

Rüya


17-18 yaşlarındaydım. Yurtta kalıyordum, peri tozlarına inanacak kadar hayal dünyasında, taciz edenin kafasını şemsiyem ile kıracak kadar realist, titreyen mum ışığından medet umacak kadar mucizelere aç,yurt odasındakilerin derslerine girecek kadar bitmek tükenmek bilmez bir meraklının şaşkının tekiydim.

Evet yaaa..ne acaip kızdım ben :)

  • Biri hukuk öğrencisiydi:bayılırdım derslerine girip ders kitaplarını okumaya.Kriminoloji ile ilgili derslere arkadaşımın yerine girip not tuttuğum olmuştu;o kadar seviyordum.

  • İktisat dersleri çok sarmıyordu

  • Eczacılık derslerinden sonra şapşallığımla ve hiç bişi anlamazlığımla deli gibi eğleniyordum. Derya da benim yorumlarıma gülerdi çünkü saçmalamakta sınır tanımazlardandım kesinlikle.


Salaş kafelere takılır, yeni arkadaş grupları ile zaman geçirirdik bazen. 

Cemrelerin yeni düşmeye başladığı, tabiatın sancılarla yeni doğumlara hazırlandığı, bir günü yaz bir günü kış yaşadığımız günlerdi..Rüyamda O'nu gördüm.

Önce, öylesine bir rüya sandım.

Kıvırcık saçlı (kıvırcık derken hani cidden saçları kıpkıvırcık olanlardan bahsediyorum) kumral bir oğlandı. Badem şeklinde açık kestane gözleri vardı. Bir koşturmacanın ortasında kalıyorduk ben ileri giden şeritteydim o geri giden şeritteydi, kalabalığın sürüklemesinde sadece birbirimize çaresizce bakıp gözden kaybediyorduk. Yüreğimde bir şey , sırçanın narin kırılmasını andıran "çıt" sesi ile bin parçaya bölünüyordu.

İçimde bir garip sızı ile uyandım.

Gözümü açaraçmaz yataktan fırlama alışkanlığım, hareketli,kalabalık,karman çorman geçen günlerin sabahları rüyayı kısa zamanda unutmamı sağladı.

Sonra yine O'nu gördüm rüyamda.James Bond filmleri ile Love Story karışımı bir rüyaydı. Korktum mu,heyecanlandım mı,romantrizmden mi ölüyordum bilemedim sabah kalktığımda. Filmde başrol kadını bendim..ve yine adsız kıvırcık vardı.

Ara ara O'nu rüyamda görmeye devam ettim.Hiç konuşmuyorduk.Sesini bilmiyordum. Çevremde tanıdığım kimseye benzemiyordu. Ben de , alay konusu olmam için bi milyon sebep varken bir de bunu eklemek istemediğimden kimseye rüyalarımın adsız kıvırcığını anlatmıyordum ama rüyalar Yaprak Dökümü ya da Muhteşem Yüzyıl'dan bile uzun süren bir dizi silsileye dönmüştü.

Sonra bir gün şu "af" taki kankam ile "Gü'ye" deki kankam ve şimdi hatırlamadığım birileri , yeni bir mekana gittik.Akşamüstü idi. Bir binaın terasında açılan cafe, açılış günü nedeni ile inanılmaz indirimli sunumlar yapmıştı ve üniversiteli gençlik resmen çatı katına giden dar merdivenleri istila etmişti. Biz itiş kakış giderken başkaları da itiş kakış dönüyordu.Ucuz tost yemek için komik bir izdiham bu diye neşeyle gülerken O'nu gördüm.Kıvırcık saçları ile balmumundan yapılmış gibi garip bir renge sahip suratında açık kestane gözlerini bana dikmiş ,adeta donakalmış büyük bir şaşkınlıkla bana bakıyordu. 

Kalakaldım. Ardımdakiler itiyor , Esra çekiyordu. Yürümüyordum , kalabalığın sürüklemesi ile O'ndan uzaklaşıyordum. O da kalakalmış, kalabalığın sürüklemesi ile iradesi dışı ilerliyordu ama ikimiz de aynı çekingen şaşkınlıkla birbirimize bakıyorduk.

Gü, "tanıyor musun o çocuğu, sanki seni tanıyormuş gibi bakıyordu" dedi.
"Emin değilim" dedim üzgün üzgün.

Kutsal tost mekanına vardık, oturduk.

"Ne oldu sana " dedi endişeyle
"Bir rüya gördüm" dedim yaşamın sunduğu sürprizlere el çırpan bir çocuk gibi neşeyle.

Rüyalara inanışım böyle başladı...


Hatırlayan, unutandır...


Şeytanın Ayak İzleri//John BURNSIDE

5 Mart 2015 Perşembe

Af

Zorlanıyor yüreğim, bazen çok zorlanıyor.

Eşim ve  ben :)
Biri vardı,severdim.Okuldaki en yakın kankilerimden biriydi ;hani öyle böyle değil, ciğerini bilirdik birbirimizin, kuru ekmeği böler paylaşır - birimiz üzgünken ötekimiz gülmezdi. Aşklarımız ortak can yangılarına dönerdi. Ben ,şimdi eşim olan zat-ı muhteremle evlenme yoluna girmişken arkadaşımın (hadi adı Esra olsun) yani Esra'nın annesi, Esra ben aynı odadayken eşime  Esra'nın ona daha uygun olduğunu, eşimin annesiyle tanışmak istediğini söyledi. Ben Esra'ya "annen kafayı yedi galiba" gülüşü attığımda onun gülmediğini ve bana bakmadığını gördüm. O an anladım ki kafayı yiyen annesi değildi...Kankim, sözlüme aşık olmuştu ve benim yanımda aileler arası bağ kurulması teklifi yapılıyordu.

Silip attım mı onu?
Hayır
Aşk kural tanımaz dedim, gençlik cehalettir dedim.
Bütün bunları göze alacak kadar aşık olmasına üzüldüm..
Affettim.

Okuldan çıktık çıkacağız senelerinde iş arıyoruz. Birimiz torpil bulunca , eğer ortam uygun bağ kuvvetli ise ötekilerin de adını söylesin diye anlaştık kendi aramızda. Epitopu 3 kişiydik zaten. Onca sene, onca paylaşılan,onca dostluk , onca kader birliği vardı aramızda. Yine bu arkadaşım bir görüşmeye gittiğinde (yaz aylarında idik) ben de keyifle ve ardından ettiğim dualarla onu bekliyordum. Geri geldiğinde, ona eşlik eden kuzeni terden sırılsıklam olduğu için üzerini değişmeye gitti. O arada  Esra da görüşmeyi anlattı üstünkörü. "Benden bahsedebildin mi" diye sordum , "adam çok suratsızdı, valla apartopar çıktık dışarı" dedi. Gülümsedim . Bu , alışkın olduğumuz bir karşılama idi. O sırada kuzeni içeri geldi ve "ay Esraaa, adam boş kontenjan var başka isim var mı vereceğin dediğinde keşke Kadriye'yi de verseydin" dedi.O,işe girdi ..ben sokakta kitap sattım.

Yüreğinin çoraklığına, hırstan kavrulmuşluğuna acıyordum.
Hayırrr..ermiş değilim, öyle ulvi bir kişiliğim de yok benim.
Sadece kişiliksizlik derecesinde merhametliyim..başka da tutar yanım yok zaten
Onu affettim.



Zor durumdayım dedi birisi
Nem varsa borç vereyim,oldukça öde dedim
Ödünç almak zor gelmiş olmalı
Şu , yatalak dönemimde "geçmiş olsun"a gelip hepsini çaldı.



Nasıl bir şaşkınlıktır,aymazlıktır bu nasıl bir çaresizliktir ki ona bunu yaptırdı dedim.
Affettim.

Örnekleri kolaylıkla, daha büyük ölçekli çoğaltabilirim.

Ben hep affettim.
Yapılanı aklımda tuttum, yüreğimde yer vermedim.
      
                      *           *       *       *

Şimdi zor günler benim için.
İşsizlik yoruyor, tüketiyor gönlümü.

Etrafımdaki aldırmazlar, anlamazlar, yardımcı olabilecekken "aman neyse"ciler  var ya ;


Onları affetmek zor geliyor...








4 Mart 2015 Çarşamba

Herhangi


Aslında beşbin yıllık arkadaşız biz.
Ama ben yüzlerce yıldır evine gitmedim..evveli de epitopu 2 ya da 3 kezdir gidişim.

TRT'ye stajyer olarak gittiğimde atom karınca gibi bir asistanı vardı prodüktörümün. Hep tebessümlü yüzünde ciddi bir ifade..tıkır tıkır tıkır tıkır her işi  ötekine bağlar, bütün işleri kusursuz yürütürdü. Bana da hem abla hem bir üstüm olarak davranır, şefkat ile disiplinin sevecen bir karışımı ile yoğururdu. Severdim onu, hem de pek çok.

Bir gün montaja gittik.
İnsan bilmediğine hayrandır ya...
Ay dibim düştü o bilmem kaç inch bantlar, koca koca cihazlar, bantların şakırt diye geçirilip iz takip eden makaraları filan..Allah'ım sana geliyorum diye basacağım çığlığı da olmuyor işte.




Montajcı ile bizim asistanın muhabbeti pek sıcak pek güzeldi.Onlarla dost olabilmeyi diledim kalbimden.Şimdi bakıyorum ve görüyorum ki iş hırsı olmamış benim içimde hiç bir zaman...dostluğa, insanaymış azmim hep.

Koridorda muazzam bir parfüm kokusu olurdu bazen çıktığımızda..anlardık ki Attila İlhan oradaymış. Onu görürdüm bazen, çekimlerinde stüdyoyu gören rejinin bir kenarına, bana bir şey denilmemesi için dua ederek bir kedi misali sessizce sokulur; fark edilmeyeyim diye, bir pigme kadar oluşuma şükürler edip kımıldamadan durarak  onu dinlerdim.


Attila İlhan'ı dinlemek..Hayat bana hiç adil davranmadı..hep şanslıydım ötekilerden :))

Seneler geçti aradan..hani bakayım: tastamam 8 sene.

Başka çalıştığım bir yerde çok sevdiğim bir dost edindim. Hem de tamamen tesadüfen bir araya gelip tanıştığım bir dost. Yaşa başa bakmadan tam kanki moduna girdik .Zamanlar sonra öğrendim ki, o montajcı hanımın eşi çıkmasın mı benim kanki? Şaştım kaldım.

Sonra film koptu sonra yeniden başladı sonra kopar gibi oldu,o eşinden ayrıldı benim kanki yalan oldu filan derken 26 sene sonra geldiğimiz noktada nefesinde huzur bulduğum, derdini derdim bildiğim biri o hayatımda. Tamam azıcık çatlak, azıcık tuhaf,azıcık inatçı filan ama..o huylu, ben huysuz...seviyorum işte n'aapim?

Akşam, ÇYDD'nin paneline gidecektim, ondan rica ettim Nehir'i okuldan sen alabilir misin diye. Nehir, onunla olmayı çok ama pek çok seviyor. Öyle özel bir iletişimleri var ikisinin, kedi sever gibi seviyorlar birbirlerini ; sormadan, konuşmadan, yargılamadan, sahiplenmeden sadece çok severek sevmek yaptıkları. Panel sonrasında "nehir'i nereye getireceksin Üsküdar'a indim" dedim. "Eve gel istersen " dedi.

Yazının başında da dedim ya:
Aslında beşbin yıllık arkadaşız biz.
Ama ben yüzlerce yıldır evine gitmedim..evveli de epitopu 2 ya da 3 kezdir gidişim..

Bu sefer "olur" dedim ve ben seneler seneler seneler sonra ilk kez evine gittim.

Kibrit kutusu kadar bir evi var, koca yüreğini nereye sığdırmış bilmem. Az eşyanın verdiği huzur, her şeyin yerliyerinde olmasının verdiği rahatlık ve sizi gördüğüne memnun olduğunu anlatan bir çift pırıltılı göz ile demlendim.


Az oturdum, az konuştuk,limonlu çay içtim 2 bardak.
Sonra akşam oldu..ayrıldık birbirimize sarılarak.

Kocaman mutluluklar için ovalara dağlara gereksinimiz yok aslında.
Herhangi bir küçük dokunuş,farkına varış...


Beşbin yıldır buralardayım
Akşamın renkleri Üsküdar'da nadiren bu kadar güzel oldu.


2 Mart 2015 Pazartesi

Birdman - Cahilliğin Umulmayan Erdemi



Selam,

Bugün sabah doktora gitmeyi deneyip yine beceremeyip kaderime "çok komiksin" dedikten sonra uzun, tatlı, tam yorulmak üzereyken sona erecek kararda bir yürüyüş yaparak Capitol'e attım kendimi.

Yani,başvuruda da bulundum ; beni orada işe alsalar ne hoş olur, o kadar sık gidiyorum ki kendimi yuvamda filan hissediyorum artık :-))

Neyse,Migros'tan su ve fındık alıp koşturarak  Birdman'e bir bilet aldım ve 11.30 seansına kendimi attım.

 


 'a on yüz milyon kere hayran kaldım. Oyunculuğunu ,hani takdir benim haddim değil diyerekten inanılmaz beğendim.  'a şapka çıkarttım ve Emma Stone hoşuma gitti.







Film , asla ve kata eğleneyim , kafa dağıtayım diye gidilecek bir film değil. Simgeler,imgelemler düşünme , algı ve birikim kapasitesine göre sizi düşünmeye ve yargılamaya-eleştiri/özeleştiri yapmaya zorluyor. Fincanınız varsa fincan kadar, kovanız varsa kova kadar alacağınız bir film bence.


Kamera hareketleri, görüntü akışı alışageldiğimizden hayli farklı. Hele son zamanda bir çoğunun , neredeyse birbirinin aynısı olduğunu düşündüren filmler silsilesinden sonra "oh beeee" dedirtiyor kesinlikle. Müzik seçimleri de bir o kadar özgün. Olağanüstü olan tek şey insan. Fark ettim ki ben kendimi vikinglere, sopasını sallayınca dağları uçuranlara, lordlara krallara bayağı kaptırmışım, alışmışım onlara yani.Birdmande anlatılanlar hoşuma gitti.


Filme, benim gibi tek başınıza giderseniz de olur  ama birbirinizin cümlelerini tamamlayacak yakınlıkta-frekansta olduğunuz eşiniz dostunuz varsa ve onunla giderseniz çıkışta uzun uzun tartışacağınız konular,üzerinde fikir alışverişi yapacağınız sahneler ve keyif alacağınız çıkarımlar bol olacaktır. Filmden çıktığımdaki fikirlerim ile eve geldiğimdeki fikirlerim aynı değildi. Güzel bir yemeğin ,zaman geçtikçe damaktaki tadı belirginleşir ya..öyle bişi işte.


Haa..bir de. Her filmde kadınların her bir yeri görünür ama bu filmde adamlar sürekli sliple geziyor. Bu da ilginç geldi bana.

1 Mart 2015 Pazar

Sosyal Medya Mimi

Selamm

Sevgili Buralı Olmayan yine şahane bir mimde beni unutmamış (ben seviyorum bu mimleri :-)))  ) ve ben de büyük bir keyifle mimleri cevaplamaya koyuluyorum.

Efeniiim

1-) facebook sorusu: herkesin sana okuman için baskı yaptığı bir kitap:

Oku diye baskı yok ama Kürk Mantolu Madonna'yı halen


okumadığım için bende bir kendikendime baskı var.Merak ediyorum ve elimdeki okuma sırası bekleyen yığını erittiğimde onu okuyacağım.

2-)tumblr sorusu: sen okuduktan sonra popüler olan bir kitap

Turgut Özakman - Korkma İnsancık Korkma
Benim okuduğum yıllarda o kadar bilinen bir kitap değildi sanırım. Ay bilemedim şimdi ..bana hepsi hep önemliydi-meşhurdu gibi geliyor.Öyle bir takibim yok açıkçası :-)

3-) myspace: beğenip beğenmediğini hatırlamadığın bir kitap 

Aklıma direkt Tolstoy'un "Şeytan"ı geldi.. 

4-)youtube sorusu:filme çevrilmesini istediğin bir kitap

"Korkma İnsancık Korkma" nın filme çekilmesi iyi olurdu.Sonucu hakkında herkesin aynı fikirde olamayacağı ve seviyorum demenin sınır tanımadığını fütursuzca ortaya koyan bir kitap o. "Metrestepe" de olurdu aslında :-)

5-)goodreads sorusu: herkese önerdiğin bir kitap:

Hermann Hesse - Narziss ve Goldmund

Sanırım bu öneri, sayısı tek olsa da önereceğin kişinin yaşı-algısı-yaşantısı-seviyesi gibi bir çok etkene bağlı değişebilecek bir şey olurdu.Narziss ve Goldmund'un mesajı son sayfada şamardan beter iniyor insanın suratına.Benim hayata bakışımı yerinden oynatan bir kitaptır o.


Mimler güzel ama kitap mimleri daha bi güzel
O zaman

1-) Deep




5-) Serhira da bizim için cevaplasın bu mimi o güzel cümleleri ile
6-) Bilge ...sensiz olmaz bu mim biliyosun di mi :-)

Aslında Havva'yı da mimlemek istiyom ama hasta diye yorarım diye kıyamıyom :-(