sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ağustos 2017 Pazar

O Şimdi Melek


Biz planlar yapıyoruz, kader gülümseyerek izliyor ve bildiğini yapıyor diye bir söz vardı.


O sözü andım durdum dün.

Annem tatilden direkt Trabzon'a gidecekti.
Ablam Dikili'ye gel diye tutturdu, annem gidecekken Nehir mazarat çıkardı gidemedi. Babamla Trabzon'a dönecekken  öyle oldu böyle oldu hiç yokken apar topar İstanbul'a döndü. 

Annem nereye gitse oradakiler sevinir. Çocuklarım, benim kırmızı kafa yeğenim ,ben ,eşim filan keyiflendik elbette. 

9'unda kırmızı kafanın doğumgünüydü. Sürpriz yaptık ona annem geldi.
10'unda dinlenip kendine gelmeye çalıştı.
11'inde teyzem vefat etti.


Bütün gece , ona nasıl söyleyeceğim diye kıvrandım durdum. Kalbi var diye korkumdan ben de kriz geçirmek üzereydim.

Gece tavan bana ben tavana baktık durduk.
Sonra güneş geri geldi söz verdiği gibi.
Sonra annemin telefonunu sessize alıp koyduğum çekmeceyi kontrol ettim;gece yarısı dememişler,kadının kalbi var dememişler..arayan arayana.
Sonra iyice bir karnını doyurdum;mükellef bir kahvaltı ettik.
Sonra bıraktım biraz dinlensin.
Hadi bu  beş dakika da benden olsun..hala bir ablası var zannettiği.

Sonra gidip dil altı hapını uzattım...bakakaldı.
-Kötü bir şey var?
Yosun yeşili gözler korku dolu,gölgelendi.
-Kötü olacak gibi.. 

Aldı hapını.

-Engin teyzem düşmüş başını kötü çarpmış. Hastanede ama iyi değilmiş durumu.

Neyseki ergenlikte yüksek lisansını yapmışım anneme yalan söylemenin. Yeteneğimden hiç bir şey kaybetmemişim. Gözünün içine baka baka,gayet sakin,gayet inandırıcı. Sanki asıl endişem teyzemmiş gibi.Oysa o dün akşam gitti..o şimdi melek.

Teyzem....

Üşüşen anıları bir el hareketi ile kovmaya çalıştım başımdan. Ablam,abim,babam yok yanımda. Bi başıma kalkmam lazım bu işin altından.

Telefonunu istedi annem. "Tamam " deyip sakince kalktım telefonu aramaya gittim. Verir miyim telefonu. Feyste inliyor ortalık annem öldü-babaannem öldü-anneannem en yakın dostum gitti'lerle. 

-Çocuklar şarjdan çıkartıp kendilerininkini takmışlar ,bulamadım şimdi uyandıklarında sorarız anne dedim.

Sonra yine sakin ,az onunla oturup az ev işi yaptım. Arada telefonumu kontrol ettim hani hastaneden haber var mı diye bakıyormuşum gibi. Ne ağladı ne bir şey dedi. Suskun oturdu öylece. E annemi tanıyan kimse için normal değil bu. O "çocuklar gibi sever,devler kadar acı çeker".

Sonra geldim ve elini tuttum; bu süreci uzatıp  endişe ile beklemenin karanlık kuyusunda yüreğini eskitecek değildim. "Onu kaybetmişiz" dedim.

Sonra gözlerine baktım.
Bahar usulca terk etti gözlerindeki yeşili.

Ölüm ne büyük çaresizlik Allah'ım. Ne gidene gücüm yetiyor ne kalana...ben aslında ne büyük ne kocaman bir hiçim Allah'ım.

Sonraki saatler teyzemin Bahçelievler'deki evine-camiiye-kabristana gidiş şeklindeki rutin üçleme ve ev ahalisinin derin hüznü ile harmanlanan çocukların "bitse de gitsek" aldırmazlığı-ölümün hüznünü anlamayışı ile geçti. 

Gözlerimi bir an bile ayırmadan anneme bakıyordum. 

Sakin. Suskun.Sessiz.
Normal değil.

Ne zaman ki defnettik , toprağa verdik...ağladı.
Bunun için mi gelmişim İstanbul'a..veda etmek miydi sebep dedi dedi ağladı
Ne zaman ki o ağladı,ben rahatladım.
İnsanın içi ne kadar geniş ki onca acıyı sığdırabilsin içine?

Rahmetli eniştemin üzerine defnedilirken teyzem, eski dostlardan biri "nişanda giydiği pembe elbiseyi kendi dikmişti..ne de güzeldi.Bak yine kavuştular" dedi.

İnsandan geriye kalan biraz kül biraz duman.


Sonra, hemen yanında anneannemin kabrini ziyaret ettik annem ve çok sevdiği iki yeğeni-çok çok sevdiğim iki kuzen abim ve yengemle.

Sonra eve geldik.

Sonra ben fark ettim ki ben hiç ağlamamışım.

Uyudum..ağlayamayacak kadar çok korkmuş ve yorulmuştum.

Bir çok söz var yaşam ve ölüm üzerine.

Hiç biri küçücük kalmış,boynunu bükmüş annemin ablasını ve anılarını toprağa verişi kadar anlatmıyor aslolanı.


Sevin,sevilin kalanı yalan.

21 Mart 2017 Salı

Bahar


Yazamadığım her gün için üzgünüm
Kendi adıma

Öyle çok işim var ki (elbette buna şükür) daha bu saatte geç kaldım bir sürü şeye.
Onu yapmak bunu yapmak şunu teyit etmek şunu ise ertelemek lazım saat  daha geç olmadan
Şimdiden 09:18..ne yaparım nasıl yetiştiririm onca şeyi?

Ama bugün bahar

28 yıllık iş hayatında edinimlerim, öğrendiklerim var.

İş bitmez
Bahar ertelenmez

Zaten  belli muzip damlalarından
Nisan yağmuru bereketli olacak
Bahar bize gelecek

Çiçekler açacak dağlarında memleketimin.
Mordor'da bile kış bu kadar uzun sürmedi
Artık yeter

İş halledilir
Bahar ertelenmez


Şimdi bir bolköpüklü türk kahvesini elime alıp camdan içeri giren serin yağmurlu bahar kokusunu içime çekeceğim.
Fonda sevdiğim bahar müzikleri (tık) çalacak
En sevdiğim kitaplardan en sevdiğim satırları
En sevdiğim ve çoğunu artık görmediğim dostlarımdan en sevdiğim anıları
En kırıldıklarımı affedeceğim nedenini bile bile
Çocukluğumun ve var oluşumun tüm aşklarını tek tek raflarından alıp tozlarını silip parlatıp gönlümün kurumuş topraklarına serpeceğim.

This photo gallery dreams of everyone in our beautiful gardens we share with you.   ..rh:

İnsan olduğumu unuttuğum, aşkı ve merhameti yitirdiğim,mücadeleden vazgeçtiğim gün yüreğim kurusun.

Hoş geldin bahar

21 Şubat 2017 Salı

BÜYÜ



Gerçek tüm öykülerdeki gibi isimleri değiştiriyorum:

Ağlamaktan gözleri küçülmüş, yüzü sırılsıklamdı.

Harem'e bakan bir tepede çay içiyor ve mainin tonlarının birbirine karıştığı o nefis manzarayı görmüyorduk bile. Dostumu çok seviyor olsam da  saatlerdir bitmeyen yinelemelerinden ve mantığa sığdıramadığım ilişkilendirmelerinden bayılmak üzereydim.Yine de yılların hatırı vardı, sessizce çayımı yudumlayıp dinlemeye devam ettim.

-Sana bişi diyeceğim..dedi en sonunda.

Dalgın dalgın ufka bakmayı sürdürerek "yes?" dedim.

-Ertan'a büyü yapıldı. Bunun başka açıklaması yok bak sabah beri anlatıyorum sana adama bi hal oldu.

Bitse de gitsek modundaydım.

-Büyü..tabii..dedim.

-Ben bir hoca buldum,  methede methede bitiremiyorlar. Herkesin derdine deva olmuş, bir giden kapısından ayrılamıyormuş.

Kınamaktan çok uzak baktım gözlerine. Çaresiz ve mutsuzdu biliyordum.

-Eeee?

Biraz sıkılarak başını eğdi:

-Ona gideceğim ama korkuyorum tek gitmeye. Bizim çevrede yok böyle şeyler biliyorsun. Senden başkasına da açamam durumu.

Başıma geleceği anlamış efkarlı efkarlı çaya bakıyordum.

-Sen de benimle gelirsen gidebilirim.

Suskunluk pırıl pırıl yaz havasında neşeyle ötüşen kuşların, sarı sıcak güneşin verdikleri ile uyumsuz-tatsızdı.

Hala ıslak yanaklarına ve bir zamanlar ışık saçan gözlerindeki umutsuzluğa baktım.

Arkadaşım da olsa giderdim. Kaldı ki  dostumdu.

-Peki..dedim.

Meğer çoktan randevular alınmış, öyle tereddütsüzmüş benim rıza göstereceğimden. İçten içe memnun oldum bana bu kadar güvenmesine. O da beni kırmaz hiç bir şey için bilirim. Hayatta yalnız bırakmayacak dostlar edinmişim diye düşündüm. İçim sıkkındı, kendime moral vermeye de çalışıyordum bir yandan.

Üsküdar'da, dar merdivenleri olan, cephesi mezarlığa bakan aralardan birinde bir eve çıktık. Kuntakinte duruşumu almış, ödümün patladığını  belli etmemeye çalışıyordum. Evden içeri girerken bir çok beklentim ve bunlara  paralel savunma stratejilerim vardı. Ama asla gördüklerime hazır değildim.

Ev, az eşyası olan kutu gibi  bir yerdi. Az evvel çamaşır asılmış, kokusu  hafiften ortama dağılmıştı. Sağda solda ilkokul öğrencisinin ödevini yaparken ortada unuttuğu kitaplar, çerçeveli aile fotoğrafları vardı. Hani alt komşuya çaya inmiş gibiydik. Kesinlikle herhangi bir aile eviydi.



Müzeyyen Hoca sakız gibi bir başörtü ile çıktı içerki odadan. Son derece güler yüzlü idi. Benim kuntakinte halimi görmezden geldi, nezaketle elimi sıktı. Direkt konuya girildi ve dostum Ertan'nın nasıl da büyülü olduğunu, evliliğinin bitmek üzere olduğunu, mutsuzluktan ölmek üzere olduğunu,kavgaların ardının arkasının kesilmediğini bütün sabah dinlediğim ne varsa hepsini ama hepsini yine ağlama krizleri eşliğinde Müzeyyen Hoca'ya anlattı. O da dostumu  sağlam bir psikolog edası ile sözünü kesmeden, arada hım hım'layarak ve zaman zaman omuzlarını sıvayıp teselli ederek -anladığını  belli ederek dinledi.

Anlatım bitince içeriden Kur'an-ı Kerim aldı geldi. İçinden dualar okudu. Kimisinin türkçesini bize açıkladı. Arada çocukları geldi "anne biz çıkıyoruz okula" dediler, onları öptü yolcu etti . Bize hiç bir şey ikram etmemesini de mahcup bir gülümseme ile "sonra içinde bir şey var sanıyorlar, buraya gelenler biraz farklı" diyerek özetledi.İlk defa sempati ile baktım yüzüne. Kadıncağız neler yaşamış olmalı diye düşündüm.

Birbuçuk saat orada kalmışız. Dostum "bana vereceğiniz bir şey yok mu" dedi sadece dua ile yollanmanın hayal kırıklığı içinde. Müzeyyen Hoca "ben Allah'a inanırım, sen de inan. Dua ettik, niyaz ettik derdini açtık. Sen de söylesen duyan o, ben de söylesem duyan o.Ötesinde kimden ne bekleyebilirsin ki" dedi. 

Dost sıkıntıyla başını eğdi. Mantıken hal verse de mantıkla yatışamayacak kadar ayaktaydı duyguları,umutsuzluğu.

"Bak" dedi Müzeyyen Hoca "seni bir hafta sonra yine bekliyorum. Sevgi ve sabır bildiğin tüm büyülerden üstündür. Kocan sana her bağırdığında -seni seviyorum- de. Kocan sana her kızdığında sabret sus. Her akşam  yatarken ve her sabah kalktığında ona sevgini hatırlat. Yeni evlisiniz ve aklınız karışmış; birbirinizi sevdiğinizi ben görüyorum siz görmüyorsunuz. Bu dediklerimi yap, bu da senin büyün olsun." Dost umutla baktı yüzüne, halâ bir şeyler bekler gibiydi. "Ben uzaktan okuyacağım, kontrol edeceğim ama dediklerimi eksiksiz yapmalısın" diye sırtını sıvazladı,eline de bir muska tutuşturdu  Müzeyyen Hoca.

Çıktığımızda her cümlenin her kelimenin üzerinden heyecanla geçtik. Ben beklediğimden çok farklı bir sabahın şaşkınlığı, o ise yeni büyünün heyecanı ile dopdoluyduk. Bir hafta sonra orada buluşmak sözüyle ayrıldık.

Müzeyyen Hoca yine sakız gibi bembeyaz bir baş örtüsü ile açtı kapıyı.  Camları siliyormuş, bitmek üzereymiş;  iki dakika beklememizi rica etti.

Dostun yüzü gülüyordu. Hafta ortası Müzeyyen Hoca onu arayıp "diklenme demedim mi ben sana" diye uyardığında kavga etmek üzereymiş. "Az kaldı her şeyi bozuyordum" diyordu neşeyle. Gözlerini Müzeyyen Hoca'dan alamıyor, ağzının içine bakıyordu. Ben ise kunta'yı indirdiysem bile kinte'yi muhafaza ediyordum. Öylesine tepkiliydim ki bu tür şeylere aslında, gardımı indirmem mümkün değildi.

Bu kez çay ikram edildi.

Her şey  yoluna girivermişti bir haftada. Ertan sakinleşmiş, fırtınalar, tayfunlar yerini sert rüzgarlara bırakmıştı. Bu yolda devam edilirse tatlı meltemlerin okşadığı  akşamlar yakındı, bunu hepimiz görebiliyorduk.

Müzeyyen Hoca bir kez daha "unutma,  sevginin sabrın büyüsü her şeyden üstün. Dileyeceğini Allah'tan dile, kişileri sokma bir daha araya" dedi. Sonra muskayı geri aldı, içini açtı. Sadece "bismillahirrahmanirrahim" yazıyordu. Bakakaldık yüzüne. Gülümsedi. "Daha büyük bir cümle bilmiyorum, evrenin yaradılış sırrıdır bu..size mi derman olmayacaktı" dedi.

Saygıyla başımı eğdim.

Bir kaç ay sonra oradan geçerken baktım camları boş. Dosta sordum, taşınmış gitmiş ama kimse bilmiyormuş nereye gittiğini.

Çay ikram ederken tereddüt etmeyeceği insanların arasına gitmiştir belki de...

Bunca kara,kötü,sapkın,iğrenç,aşağılık,menfaatçi insanın arasında sakız kadar beyaz kalabilmişler de var..unutmamak lazım.

16 Eylül 2016 Cuma

Tarık Akan, Zeki Alasya ve Gandalf




Çocukluğumda,Türk Filmi ya da western izlerken annemin hüzünle "bunların yarısı rahmetli şimdi" dediğini duyardım, aldırmazdım.



Oysa şimdi, ölen her oyuncu-sanatçı-figürle hayattan kendisine ait bir anı-bir izin silindiğini ve hüznün kaynağının bu dizimi hiç bozulmayan hayat akışı olduğunu anlıyorum.


Zeki Alasya vefat ettiğinde,tanıdığım-bizim evden biri ölmüş gibi hissettim.

Çocukluğumun önemli bir parçası, film boyu az gülmüşüz gibi sonunda SON yerine NOS yazışı ile yerlere yattığımız neşeli günün anılarımdaki renkleri de gitti onunla.


Devekuşu Kabare'yi izlerken babamla attığımız kahkahalara içeriden koşup gelen son derece muhafazakar teyzemin bu açık saçık esprilerle dolu şeyi birlikte izlememize tepkisini tınlamayan babamın "mizah en iyi izah, iyi espri zeka gerektirir" söylemleri ile neşemizi besleyişi koştu geldi unutulmuşluklar diyarından.

Son 14 yılda solan ve unutulan bir çok şey gibi , gülüşümüzü özledim.

Tarık Akan öldü haberini görünce,sabahları tavan yapmış olan neşem bir anda soldu gitti.
Darbe aldım.
Üzüntüm o boyuttaydı.

Yakışıklıydı (40'ımdan sonra farketmiş olsam da çok yakışıklıydı)
Cüssesi de kalbi de dev gibiydi.
İnandığı şeylerin arkasında duran sağlam biriydi.
Saygı duyuyordum.
Filmlerini,sanatını seviyordum.

Ölmesini (rahatlıkla) dileyebileceğim onca saçma insan varken neden o dedim içimden sıkkın ve yüksek bir sesle bağırıp.

Bisikletime atlayıp mavi denizin altın parıltılarında aklımı dağıtmaya uğraştım.

Gariptir, Yüzüklerin Efendisinden sözler geldi teselliye.
  • Pippin: Böyle sona ereceğini hiç sanmazdım..
Gandalf: Son mu? Hayır bu yolculuğun sonu değil.. Ölüm, sadece başka bir yoldur; hepimizin aşması gereken...

  • Yaşayan pek çok kişi ölümü hakeder. Ölülerden bazıları da yaşamı. Yaşamı onlara verebilir misin, Frodo? Ölüm hakkında karar vermekte aceleci olma. En bilgeler bile sonu göremez. Hislerim Gollum'un iyi ya da kötü yanının bu iş bitmeden bitmeyeceğini söylüyor.


Çocuklarım yanımda,neşeyle kahvelerini içiyorlar. Türk filmlerine neden hüzünle baktığımı  , her kaybettiğimiz sanatçıyla çocukluk anılarımın renginin soluşunu, yitirdiklerimin sadece birer isim olmadığını onlara anlatmayacağım.

Hüzün, ilerki yol kavşaklarında bekliyor zaten. 
Zaman yettiğince neşeyle bezensin çocukluk anıları.

Şimdi kahvemizi içeceğiz.
Fal kapatacağız.
Şekillere güleceğiz.
Ve yitirdiklerimizin yerine daha güzellerinin gelmesi için umuda sarılıp yaşama güveneceğiz.

Işıklar içinde uyuyun tüm güzel insanlar.







29 Mart 2016 Salı

Yangın Vaaaaarrr!!!

Yangın var  sabahın köründe ürkütücü bir nida olsa da sevecen bir anıya dönüşmesi muhtemel. bugün anlatacaklarım tam da buna uygun bir yaşanmışı içeriyor.

Selin,Mersin'de okul grubuyla


Selin,Mersin'de Avrupa Gençlik Parlemantosunun Tarsus'ta düzenlediği 2016 Eğitim Forumu'nda idi 4 gündür. Gece geç geldi, uçağı rötar yapmış. Geç yattık, uyku artık iki çocuğum da kanadımın altında olduğundan huzurlu ve tatlıydı.

Sonrası  komik.

Önce telaşlı koşturmalar ve patırtılar duydum. Birileri bizim zile bastı. tek gözümü açıp "ya deprem oldu ya yangın var " diye düşündüm. Diğer doğal afetleri hatırlamaya çalıştım çünkü olasılıkları sağlıklı değerlendirip biraz daha uyuma şansım var mı onu  anlamaya çalışıyordum. Sel..olmaz, 4. kattayız.Uyurum yani. Hortum..cıks.Başka? Derken ayıldım ve yataktan fırladım. Eşim kapı değiliğinden bakıp sabahın esselatında kapıyı kimin çaldığını  anlamaya çalışıyor(uyku sersemi ve panik anı insanlar inanılmaz komik olabiliyor yemin ediyorum). Alt komşumun panik içindeki sesi herkesleri sokaa  döktü pijamasıyla. Ben çocuklar tuvalete gidin dedim, paltomu giydim, cep telefonumu ve el çantamı alıp çıktım. Merdivenler yoğun ve ağır bir duman ile kaplıydı.Nefes alınacak hal yoktu ve elektrikler kesilmişti. Cep telefonunun fener özelliğini açıp aşağı indim.Tüm komşular çoluk çocuk pijama ile sokaktaydık. 

Apartman girişindeki elektrik panosu tutuşmuş. Sokak dar, itfaiye giremiyor.

Sabah namazına kalktığı için yangını fark edip büyümeden müdahaleyi sağlayan kahraman komşumun 12 yaşındaki oğlu itfaiyeyi aramış hemen.Eğitimin önemini düşündüm dalgın dalgın Gökdeniz'i süzerken. Dikkatle itfaiye görevlisini izliyordu. Memleket, eğitimle kurtulacak, önemli anlarda google açıp bakılamayacak. Şu Allah'ın cezaları bi gitse de işimize, yolumuza baksak dedim sıkıntıyla. Eğitimli, aydın beyinlerin önemini düşündüm hala gözlerim Gökdeniz'de. Çölü anlamak için kum tanesini anlamak yeterli değil mi? Bize Atatürk ilke ve inkılapları ile aydınlanmış çocuklar lazım.



Neyse, sonra komşulara baktım. Alt kata birileri taşınmıştı 1-2 ay önce. Onların yanına gittim tanıştık filan. Nehir'e "ilk defa beş dakka daha anne" demeden kalktın, bundan sonra seni hep böyle uyandıracağım " dedim , o da panikle "sakın ha" diye feryat etti. Sonra birden olaya yeni vakıf olmuş gibi "yangın çıktı okul yok bugün ha?" dedi umutla. ben bastım kahkahayı tabii. Ben kahkaha atınca Selin "beni buraya kim hangi ara indirdi" diye sordu  uykulu uykulu. E doğallığı ile Nehir  ve ben bu sefer de ona gülmeye başladık. Nehir'in iki omuzu bir araya geldi sabah serini üşüdü. Aldım onları sokağın başındaki börekçiye götürdüm. Sabah sabah beklenmedik ziyafetle coştuk biz ama börekçi pijamaları ile gelen  bu erken ziyaretçilere biraz hayretle bakmadı diyemem.

vallahi bizim sokak başındaki börekçinin fotosunu buldum :-)

Aile olmak güzel şey. Çocuklarım birer anı kazandı yıllar sonra "yavv sahiden unutmuşum, bi gün var ya..." diye anlatacakları. Annelerinin kahkahalarla güldüğü, babalarının  darmadağınık saçları ile sokak ortasında onlara şefkatle gülümsediği bir yangın sabahı. Komşularını hatırlayacaklar çığlık kıyamet  kapı çalışındaki sevgi , benimseme ve sorumluluğu. Börekçiyi hatırlayacaklar pijamalara bakmamaya çalışarak çay verişini. Sonra, diğer her şey gibi bunların da çabucak ardımızda kalışını...

Yaşamak güzel şey, önden haber vermiyor hayat yaşanacakları. eviniz huzurunuz yuvanız güveniniz birden gidebiliyor elinizden. Sabah balkona çıkıp çiçeklerimi sulayayım gibi sıradan bir cümle bile aslında ne çok şeye sahip olduğunuzun özeti olan bir anlatıma sahip. kaybetmeden kıymet bilmeyi hatırlıyor insan. Eve dönüp akşam yine yorganıma sarılıp yumuşacık uyuyabileceğimi bilmek beni mutlu kılıyor. Sevdiklerimin zarar görmemiş olması, mutluluğumun ve şükrümün başkalarının da mutluluğu ile paralel gidebilmesi beni  daha mutlu ediyor.

Şükrü bilmek güzel şey. Sabahın köründe çığlık kıyamet sokağa döküldük ama erken müdahale bir sürü yaşamı kurtardı. Mevsim kara kış değil bahardı.Tanıdığımız bildiğimiz insanlarla, şehrin merkezinde her şeye yakınken sokaktaydık. Döndük evimize girdik.Yangın çıktı ama havaya uçmadık. 

Sadakaya inanırım ben. Az sadaka çok bela savar, şaşmaz inançlarımdandır. Şu "askıda ekmek" olayı var ya. Kolay kolay es geçmem. sabah onu düşündüm. O ekmeklerden en az bir tanesi "Allah razı olsun" diyene gitmiş olmalı.

Sevgiye inanırım ben.
Sizlerle olmak güzel...Bu satırları okuyan güzel insan: mutlu baharların olsun...sevgiyle yaşanan.
Çakılsız , uzun yolların olsun sonu aydınlığa ulaşan..



5 Şubat 2016 Cuma

Çınar

Garip bir inanış-yönleniş de olsa içimde sızladı durdu sözleri. "Birini çok seversek onun ömrü uzar" demişti.


Bu sabah resimlerine baktım doya doya ama yine doyamadan.

Bir değil binlerce ömürlük sevdim onu bir kez daha resimlerine bakıp.

Yokluğu... ki  değil bunu dile getirme, bir anlık düşünmeye dayanmıyor yüreğim ; yokluğunda yok olurum, hayatım cehennemin ve gayya kuyusunun ta kendisi olur.


"Çift sayılı seneleri sevmiyorum" demişti birini çok seversek ömrü uzar diye söyleyen.

2016 hastalıklarla geçiyor , yakınlarımdan uzaklarımdan hep hastalık haberi alıyorum ortalığı yangın yerine çevirmese de dumanı tüten.

O'nun hastalık haberleri ise yüreğime tarifsiz korkular salıyor. Sesinde benden gizlemeye çalıştığı endişe ve sıkkınlık ile her sabah sürdürüyoruz sohbetlerimizi. 

-hava nasıl orada
-iyi baba...bahar gibi.Sen ne yapıyorsun?
-Balığa çıktım,az mezgit vuruyor

"Mavide ve güvende" diyorum kendime elimden geldiğince. İşe yetişme telaşıyla koştururken gözüme dolan yaşları savuşturmaya uğraşıyorum. Korkuya ve hüzne yenik düşmek yok. Olumlu düşünüp olumlu üreteceksin.

Sevgimiz onu korur.

Seneler evvel hasta olduğunu öğrendiğim zaman "beni bırakıp gitme sakın" demiştim ilk tepki olarak. Sarıldı, sert elleri ile yumuşacık okşadı saçlarımı.

Yalnız senin yanında bulduğum mutluluğu almasın Allah benden.

Bin kere dünyaya gelsem yine sen ol benim babam
Babam....




2 Şubat 2016 Salı

Biri Vardı Çok Severdim

Biri vardı çok severdim.
Sarı uzun saçları,Japon çizgi filmlerindeki kadar büyük kocaman mavi gözleri vardı. O da ben de yeni evlenmiştik. TRT'de çalışıyorduk,ben işi ve zorlukları paylaşıp ekip olma çabasında iken o ayrıntıların sorgusunu o zamanlar kolaylıkla kandığım tebessümünün ardında gizliyordu.
Özel bir çalışma için yönetmen beni seçti.
Ramazandı hatırlıyorum , montaj odasından iki dakika çıkar iftarımı açardım. Bir ay sürdü yarışmaya katılacak görseli hazırlamam.
Anahtarı sadece o program çalışanlarına ait dolaba koydum üzerini özenle yazıp.
inch bantlarda çalışılırdı o yıllarda,kocamandı kapları.
Ertesi gün, istenilen çalışma Ankara'ya yollanacak, kargo geldi.Dolabı açtım..bant yok.Altına üstüne her yere baktım.Yok!
Program yarışmaya katılamadı, Genel Merkezin istediği gerçekleşmemiş oldu..sağlam azar işittim;yönetmen arkamda durmasa ne olurdu bilmem.Çok sonraları, silinecek bantlar arasında Tesadüfen gördüm  1 aylık gece gündüz emeğimin sonucu olan bantı.


Biri vardı çok severdim.
Kanal 6'da tanımıştım onu, Pamuk Prenses gibi kesilmiş koyu saçları ve  çok tatlı bir gülüşü vardı.
Bana departmanın görevini anlatıp işi öğretti önceleyin. Sonra ben çabuk fark edildim aralarında.İlk kez katıldığım genel toplantıda, genel müdür önemli bir paye ile bir görevi bana verdi. Herkesin mutlu olacağını sandım(ke-sin-lik-le salaktım.)
Ertesi gün  montaja girdiğimde , üzerime zimmetli ham bantların 14'ü birden ortadan kayboldu.
Telafi edilir bir şey değildi.
Atıldım.
Eşim askerdeydi, zor durumdaydım.
Ağlaya ağlaya masamı toplamaya gittim iki gün sonra.
14 bant da masamın üzerindeydi.
Hala Pamuk Prenses gibi güzeldi ama artık gülümsemesi masaldaki cadıyı andırıyordu.
"Neden" dedim.
Omuz silkti.


Biri vardı çok severdim.
Kız kardeşim bilmiştim, "bacım" diye seslenirdim.
İş yerinde ve özel hayatta kaç kez kuyruğunu kurtardım bilmem
Derdi varsa dinlerdim,çıkmaz sokaktaysa yol bulurdum.
10 küsür sene emek vermişim..az değil.
O benden 10 sene önce girmiş işe, ben amir oldum o astım.
Kuyu kazdı,içini foseptikle doldurdu itti.
İlk denemesinde beceremedi, özür diledi ben de affettim
İkincisinde becerdi
İşten çıkartıldım.
"Neden" dedim. Artık korkusu yoktu, nefretle baktı yüzüme.
Daha fazla sorunun anlamı yoktu.


Biri var,acaip hoşuma gidiyor çok sevdim.
Artık sevme dur yeter diyeceksiniz belki..

Olmaz...

Severek yaşamak, hayattaki en büyük meydan okumadır diyor Leo Buscaglia.

İnanmazsınız;ben onları hala seviyorum ama artık merhametle.
Buncacık meseleler yüzünden hırsa kapılıp yüreklerini zift ile dolduran bu vb insanlara acıyıp uzak durmaktan başka ne gelir elden?
Hiç nefret edemedim onlardan.
Kalplerimizdeki sevgiyi ve merhameti almasın Allah dilerim;yaşananlar tecrübe olarak akılda kalsın ama yüreklerimizi kirletemesin.


Kınamak kolay bu yapılanları..

Bakalım da bir gün bizim ardımızdan "biri vardı çok severdim" denilmesin!