kardeş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kardeş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2015 Cumartesi

Ben Hiç Üşümedim ki..

Dışarıda lapa lapa yağan kar 70'lerde de yağardı.
Biliyorum oradaydım :-)



 Çocuktuk.

Yatağa ilk girdiğimizde ayaklarımızı birbirimizin ayaklarına sürterek ısıtırdık . Yatak buz gibi olurdu çünkü. Üzeri teras,denize açık,sobalı bir evdi  hala rüyalarıma giren kiradaki evimiz. Her sokağı her kıvrımı bin neşeli anı ile bezenmiş çocukluğumun yaşandığı her alanı oyun parkı verimliliğinde olan o güzel ev kışın harbi soğuk olurdu.


İnsanın masal gibi bir çocukluk yaşaması için özel okullar, şahane evler, lüküs arabalar gerekmiyor biliyor musunuz ? 3 kardeş bir koca dünyaya bedel olabiliyor rahatlıkla.

Sorun diye bir şey yoktu bizim için. Misal o soğuk, eğlenmek için inanılmaz fırsatlara gebeydi. 3 kardeş yatağa cubbada atlar ve düet yaparak 2-3 dakika çılgın bir dans tuttururduk yorganın altında.

İlk şarkımız adrenalin patlaması yaratırdı. Sözlerini yarım yamalak bilsek de ezgisi bizce malümdü ve kıkır kıkır , avaz avaz söylenen bu şarkı eşliğinde 2 dakika tepinmemiz soğuğun bertaraf olması bir yana, ter içinde kalmamıza neden olurdu.

Sonra devam ederdik artık üşümek kavramını çok uzaklara göndermiş olarak.

İkinci şarkımız, sözleri çabucak ezberlenen o muhteşem parçaya aitti. Onunla tepinirken  bitmez düetin etkisi ile karnımız ağrıyana kadar güler, altıastarı 2 cümle ile değme komedyenlerin yapamayacağı kadar güldürürdük birbirimizi.
O şarkı, çocukluğumuzda soğuğu sıcağa,geceyi neşeye döndüren şarkıydı. Hala daha duyunca koskocaman bir sırıtma yerleşir yüzüme.

Sonraki kocaman ve harika evimizi satın alıp taşındığımızda artık kalorifer vardı ve bu eşsiz neşeli şarkı geride kalmıştı. Zaten 3 kardeş kocamanlardan olmuştuk. Ergenlikle zevkler değişmişti.

Abim kalkınca Burhan Çeçen veya Ahmet Kaya açıyordu avaz avaz.

Ablam Julio İglesias'a ve şarkılarına vurgundu gayet haklı olarak.

Annem Türk Sanat Müziğinin altın namelerini tebessümle mırıldanarak kahvaltı hazırlamaya giderdi gül yanakları pembe pembe.

Babam Türk Halk Müziğinin neşeli ezgilerini ağırbaşlı bir neşe ile dillendirerek katılırdı sabahlarımıza. Misket 'e hiç dayanamazdı.Hayatımda onun kadar güzel dans eden, oynayan bir erkek daha görmedim. Adını (Şener) layıkıyla taşıyan muhteşem bir baba o her zaman için.

Ben mi?
Ben klasik müziğe bayılıyorum :-)))

Tam karadeniz eviydi bizimkisi. Sabahları yaşanmamış güne hevesle sarılan,bir arada olmaktan duyulan mutluluğu müzikle ve neşeyle süsleyen bir ev.

Müzikler,sesler,renkler mutlu anıları ve sevgisi ile yaşamı yaşanılır kılanları anımsatsın bize hep.

Sevgiyle kalın.



16 Aralık 2014 Salı

Bir Garip Sitem




O kadar ağladım o kadar ağladım ki kardeşlerim evlenirken, el-alem örgütünün kadim üyelerinin nazarları üzerimden eksik olmadı hiç bir düğünde.


Anlamadılar.
Anlayamazdılar.
Sev-emir olarak belletilmişti hemen hepsine
Sevgi sığmazdı sığ yüreklerine.








Ablam, 

Aynı odada uyandık kaç mutlu mevsimin  şafak kırması sabahlarında. Gözümü açıp ilk gördüğüm,kanını kanımla canını canımla bildiğim. Her şarkı söyleşinde uçan kuşları yere düşüren, benim tüm aptal esprilerime katıla katıla gönülden gülen ablam.Tastamam 5 yaş var aramızda. Bir gün babam "tüm gün evdesiniz, dışarı da çıkmadınız ama bitmiyor konuşmanız, ne bulup anlatıyorsunuz birbirinize" demişti her zamanki ulvi gözlem gücünün eksiksiz analiziyle.


Hayaller,rüyalar,kitaplardan satırlar,daha evvelden duyulanlar,görülenler,umutlar,yaşananlar...biter miydi yaşam suyunun zerrelerini korkmadan paylaşmak? Mümkün müydü onunla yanyana iken söz bulamayıp da susmak?

Ben başladım sen bitirdin,
Söylemesem de sen bilirdin.
Urfa dağlarında mühendislik yaptın ,kazandığını üniversite harçlığı diye bana yolladın,
Bi doğurduğun eksik,ablamdın ama annem gibiydin
Ah ne güzel eğleniyorduk,ne vardı da evlendin ..


O evlendiğinde çok ağladım.Abim de gitmişti, evdeki oda yalnız bana kaldı keyfi bile kurtaramadı vaziyeti.Sabah uyanınca onun gül yüzünü ,masum tebessümünü görmek şansı benden alınıp başkasına verilmişti ya..affetmeyeceğim seni kader dedim.

Yetmedi edepsizliğim.
Enişte bey, "baldız baldan tatlı olur" diye sol açıktan yanaşma manevraları düzenlediğinde "ben yalnızca -dız kısmıyım,balı arama" dedim, tüm kapılarımı kapadım.

Çok eşeğim,
Çok meleğim,
Onu paylaşmam mümkün değil,
Sormadınız ki söyleyeyim...

Ah ablam evlendi gitti..ben nerelere gideyim!





Hele abim evlendiğinde...
Adam on numara yakışıklı bi de
ayyyyyyyyy!
kız mı veriyorsun ne diye ağladın yıkıldın bu kadaar demişlerdi yetmezmiş gibi üzüntüm bi de..
Anlamazsınız siz anlamazsınız,
Onla benim aramda bi bağ var;
Gemi halatı gibi kocaman gösterişli değil,
Teleferik telleri gibi incecik görülmez ama kopmazzz,güçlüüü,özeeellll.
O benim benimm komşu huuu;
He, evet turşusunu kuracam size ne yahu?

Sabahları Burhan Çaçan ve Ahmet Kaya dinleyişinin yarattığı ızdırabı bile sevdiğim.
Kıpkıvırcık saçlarının buklesine kurban olduğum.
Gülüşü bahar öfkesi bora
Karman çorman sokaklarda birlikte kaybolduğum.

Evliliği bilirim ben, kızlar gider gibi görünür ama kalan odur aslında.
Erkekleri,kalan denir ama kopar gider yaşar artık kendi yuvasında.

Akşam sofrada birlikte oturmayacağız he mi?
Ekmeğin guduğu, kuymağın kaşığı kavgası da yok artık he mi?










Ağlarım ben ey el-alem ağlarımmm
Orhan Gencebay'lar dinler ağlarımmm.
Ne kadar şerefsiz şarkı varsa beraber dinlediğimiz,
Dinler dinler ağlarım.

Yengem anneme anne,babama baba dedi
Yetimhaneden mi geldin,kendi annen baban yok mu
Onlar benim dedim
Gülümsedi sıcacık
Onlar da böyle ister dedi...
İyi peki dedim aksi aksi,
Ama ablam benim!
Sakın haaaaa
"Abla,abla" deyip de sarkma ona da
Gülümseyişi kahkahaya döndü hemen
Sıcaktı yüreği,ışığında kayboldu gölgem




Yıllar geçti aradan,
Kıskançlığım,bencilliğim bende baki
Lakin dünya tatlısı öyle güzel çocuklarımız var ki
Bana düşen susmak, sabır
Çocukluğum sağ avucumda kıpır kıpır,

Kardeş dost,kardeş candır.



Çocuklarımız....

20 Ağustos 2014 Çarşamba

9 Ay Taksitle Mutluluk






Bir gün ama berbat bir gün iş çıkışında kafam sepet gibi , duyularımın tamamı isyanda gönlüm hapishane türküleri söyler iken binadan çıkar çıkmaz elim telefona gitti ve kardeşlerimden birini arayıp " ne gündü beaa" demek istedim, pasını atarsam ışıldayabilecek bir an zarfında rahatlayacağım küçücük bir nefes alabilmek umuduyla.















Dün gibi aklımda..Merter'de her tarafı bina olan, yeşillik diye kaldırımların arasından fışkırmış isyankar 3-5 çimen tanesine kaldığımız berbat bir yerdeydik. Binanın önünde düttürü bir havuz vardı ama orada olduğu için yine de minnetardım sebepsiz. Havuzun yanında elimi telefona atmışken birazdan ona kavuşabilecek olmanın  keyfiyle Selin'i düşündüm. Hayat, SÖ ve SS olmak üzere ikiye ayrılmıştı çoktan. Selin'den Önce yaşam taslaktı..Selin'den sonra ben yoktum ama mutluydum.Daha güzel bir şey için tırpanlamıştım özgürlüğümü: anneydim. Sonra düşüncelerim birbirini kovalamaya devam etti. Tombik elleri bir gün incelecek o da genç bir hanım olacaktı.Büyüyecekti.Hayat ona da dik yokuşlar çıkartacaktı.Selin kimi arayacaktı o zaman?






Elim telefondan geri gitti , günün tüm yorgunluğu omuzlarımda ama kıyıdan uzaklaşan bir geminin görünümünde gittikçe küçülmekte idi.

Bir gün Selin anne olacaktı ama sevincini paylaşacak bir kardeşi olmayacaktı. Çocuğu ne teyze ne dayı diyemeyecekti. Ben ölecektim (sanırım) ..Özer'de öyle.Onu seven dostları etrafını saracak ellerini tutacak ama acısını anlayacak çocukluk anılarının bir parçası olan kimsenin tamamlayıcılığından yoksun olacaktı. 




Eve gittiğimde allak bullaktım ama kararımı vermiştim.

Tam 9 ay sonra Nehir doğdu :-)


Beste tammış güfte eksikmiş ..onu anladım.



Bugün Bursa'dan İstanbul'a dönerken onları izledim tüm yorgun hüznüme rağmen.Önce kahkahaları paylaştılar,sonra beni kaynattılar gözümün içine baka baka.Sonra sabah erken kalkmanın mahmurluğu çöktü üzerlerine.Tüm konuşmadan anlaşacak kadar gönlü bütünleşmişler gibi sessizce tamamladılar birbirlerini..Nehir uyuyuverdi ablasının kucağında...ablası uyuyuverdi kardeşi kucağında.



Bir sürü saçma ve bir sürü hata dolu olmalı ömrümde...ama çocuklarıma baktığımda tereddütsüz bir gülümseme yayılıveriyor yüzüme. Fukara ömrümde 9 ay taksitle aldığım en güzel şey onlar.



Varlıklarına şükür









2 Mayıs 2014 Cuma

Çingene Zamanı

Sokağa kendimi zor bela attığımda zamanımın daraldığını , acele etmem gerektiğini biliyordum. Elimdeki çöpü, yolu biraz uzatarak konteynere atmak için uzun adımlarla dolaştım parkın çevresinden. Kendime de itiraf edemiyordum ama gözlerim O'nu arıyor, kalbim bir kez daha görebilmek için çırpınıyordu...ama yoktu işte , kaç gündür uzaktım kara gözlerin masum bakışından. Çöpü konteynere attım, hafifçe içimi çektim,ellerimi sildim ve tam yola koyulacakken önümde dikilmiş küçük bedeni fark ettim.

İşte..gelmiş,tam burada önümde...Sessiz ve keyifli bir çığlık yükselirken içimden , yılların tecrübesi ile yüz ifadem donukluğunu korudu. 

Kara gözlerini gözlerime dikmiş, pis ellerini uzatarak ben kaçmadan bana derdini anlatma telaşında yine.Belli ki beni tanımış ama benim ifadesizliğimden dolayı kendisinin tanınmadığını sanıyor.

-Abla ne olur bi dakka gitme bak ben senden para istemiyorum tamam mı gitme bak para istemiyorum karnım aç sadece 

Belinden düşen ve poposunun yarısını açıkta bırakan pantolonunu çekiştirirken gitmediğimi ve onu dinlediğimi fark ederek bir nefeste sıraladığı cümlelerine ara verdi.

Merakla gözlerine baktım güneş gözlüklerimin arkasına gizlenerek.Bugün ne isteyecek acaba, pilav-nohutçu şurada...ama dur bakalım.

-Abla karnım aç
-Uzatma zamanım çok az ne istiyorsun?
-Tavuk döner alsana bana abla

Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Çocuk gönlünün lüksünü sevdiğim.Kuru ekmekle başladığımız yolculuk nerelere geldi bak şimdi.Gözlerinin karışımını sevdiğim, masumiyetle haylazlık bu kadar mı pekişir kara gözbebeklerinde...keşke seni ben büyütebilsem, o kadar seviyorum haylaz bakışlarını,sevinince kocaman gülen dudaklarının çizgilerini, bi damlacıktan beri belinden düşen pantolonlarını...Ay çocuk, sen de büyüyeceksin ne yazık ki!

 "KARDEŞİM" DEDİĞİ KANKASIYLA ÇEKTİĞİM BİR FOTOĞRAFI 
Dönercinin yanına götürdüm onu.Gerçekten acelem vardı. Döner ne kadar dedim. Çocuğa bir tane verin dedim. Baktım boynunu büktü enikonu.

-Sen bilirsin abla..dedi
-Neyi ben bilirim ..dedim afallayarak
-Kardeşime de almak istersen hani....

Üst dudağım kıvrılıverdi elimde olmaksızın.Kardeşim dediğinin bi damlacıktan beri sokakta birlikte büyüdüğü ama kardeşi olmayan o çocuk olduğunu biliyordum ve her seferinde ona da birşeyler alabilmek için ürettiği rol-senaryo-söylem beni bu yerden bitmeye hayran bırakıyordu. Zekasının mı kalbinin mi daha büyük olduğunu bilmiyordum ama kesinlikle bu veledi çok seviyordum.

-Bir tane daha..dedim dönerciye. Onun da üst dudağı kıvrılıverdi. Bugün o dönerciye götürdüğü- "tavladığı" kaçıncı kurbandım ben bilmiyorum ama belli ki o ikisi biliyordu.

Parasını ödedim.Sonra ardıma bakmadan aceleci adımlarla yoluma koyuldum. Kızımı okuldan almam gerekiyordu ve geç kalmak üzereydim.

13 Aralık 2013 Cuma

Kar Düşleri

Düşleri bile sorgulamak mı yetişkinliğin adı?

Kimi düşler var sadece düş olduğu için güzel, kimi düşler var ardından koşmak hayatın amacı olduğu için güzel. Kimi düşler var dilden düşmeyen, kimi  düşler var dile gelmeyen.

İstanbul'u kar aldı...Trabzon kar altında bir düşler ülkesine benzerken İstanbul kabusa dönüştü.Öylesine sıkıldım ki ellerim ardımda bağlı , koşulların çaresizliği ile yapıma hiç uymayan teslim olmuş bir hayat sürmekten, öylesine uzun zamandır tutuyorum ki nefesimi elime bir çanta alıp içine 3-5 bir şey doldurup bilinmeyene yelken açmaktan başka bir şey düşünemez oldum. Birikmiş ne varsa yeni bir hayat kurmama yetmez mi? Yeter..ama tek olsam. Tek olmayı istiyor muyum?Hayır. Çocuklarım yani gözlerim ,yani kulaklarım, yani sesim, yani özüm,yani ruhum...onlarsız düşlerim bile yoksul yalın. ..ama bu rezil berbat düzen, bu zaten haksızlıklara susmayı emreden ve beni kızdıran düzen değil mi böylesine suskun söylenmek zorunda bırakan tüm şarkıları.
 
15 yaşındaydım şehir merkezinden Trabzon'un Akçaabat'a daha yakın kesimine taşındığımızda. Bir kardan adam yapımı ile başlayan dostluklar ,tanışmalar o günün soğuğuna inat hala ısıtıyor kalplerimizi..bir çoğu ile halen dostuz ...o zaman soğuğa da gülerdik sıcağa da gülerdik. Aşktı tüm satırların ana başlığı.Sevmeyi de sevilmeyi de severdik. Çocukların öldürülüp tecavüze uğradığı bir dünyadan muaf, sevgiler öfkelerle kirlenmemiş yaşar giderdik.
16 yaşındaydım, İstanbul'a bir kar yağdı..botlarım soğuktan ayağıma yapıştı. İstanbul karı kirletiyor..kardan adam yapılası bir memleket değil aslında. Soğuğa meydan okudum Vezneciler'den Fatih'in bir ucuna yürüdüm...ayaklarımı hissetmem saatler almıştı ama soğuktan parlayan gözlere ve gülmekten ağrıyan yanaklara sahiptim.Aşk satırlardan kaplere giriş yapmıştı, acısı bile güzeldi.
18 yaşındaydım, ablamla "eller ne der" sloganına kafa tutup Trabzon'da karda kendimizi yere attık...kelebekler gibi kollarımızı açıp kanat çırptık..bıraktığımız tüm o neşeli izlerin eriyen karla birlikte kaybolmaması ne güzel..Anılar, söz konusu kardeşler ise renklerini koruyor hep.
19 yaşındaydım, ablam Erzurum'da çalışıyordu. Kuru soğuk ne demekmiş öğrendim. Boyum kadar sarkıtların güzelliğinde eridim. Sonra biri inşaat mühendisi biri iletişim fakültesi öğrencisi iki olgun genç hanım olarak Erzurum sokaklarında karda düşenleri izleyerek karnımız ağrıyana kadar güldük. Hem acıdık onlara hem güldük. Sonra biz düştük iki adımda bir..kendimize herkesten çok güldük. Ayıplanmaları takmayacak kadar içimizdeydi hayat..hala hissederim donmuş yüzümde gülmekten akan yaşların tatlı sıcaklığını
Anılar anılar anılar...
Şimdi kaç yaşındayım unuttum. Dün 30 'larımda hissediyordum kendimi, bugün bahar dalı kırık gönlü kederli yaşlı bir kadın. Yarını bilemem ama umut var oldukça yarınlar da var olacak onu bilirim.
Çantama 3-5 bir şey koysam, çocuklarımı alsam..anılarımı alsam..umut zaten hep benimle...açsam kanatlarımı uçsam uçsam uçsam

8 Kasım 2013 Cuma

Bir Minik Fırtınaydı..Geçti

Ama ne gelirdi ki elimden onu çok sevmekten başka?

Hayatın müdahale edilemeyecek alanlarından birinde yine burnundan alevler saçan ejderhaların saldırısına uğramıştım. Selin(13) en yakın arkadaşının hiç yoktan başkası ile yakınlaşıp kendisinden uzaklaşmasından dolayı üzgünötesi gözyaşları döküyordu. Yüzümde "her şey kontrolümde bebek!" tebessümü ile onu dinlesem de döktüğü her gözyaşı taze karın üzerine yağan yağmur misali beni yok ediyordu. O anlatmayı sürdürdükçe derdini bana dökmesine minnettar dinlemeyi sürdürdüm. Habire , es vermeden sınavlara girmekten, habire deli gibi ders çalışmaktan,sevdiği dizilerden-kahramanlarından-kitaplardan-sinemalardan kısacası hayatın ona ayrılmış paydasından hiç bir şeye dokunamadan uzak kalmaya isyan etmişti. 

Araya girip sorularını cevaplamak ve teselli etmek, yanlışları ve doğruları sıralayıp arada yerini almasını sağlamak için çıldırsam da sustum.Dinlemekten çok anlatmayaydı ihtiyacı, boyun eğdim.O boşaldı ben doldum ama yine dayandım sustum. "Aşkım" yerine "akkım" derdi bebekken. Hiç yoktan aklıma geldi.Altını temizle,karnını doyur ..uyusun işte ne güzeldi o günler dedim içimden."Büyüsün" demek gafletinde bulunduğum her gün için kendime içtenlikle beddua ettim.



















Sınav sistemini değiştiremezdim..arkadaşlık ilişkilerinde seçtiği kişilerin ona yakın olmasını yapay ve geçici sağlamak gelirdi elimden...onu çok sevmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Onu varlığımın her zerresi ile kana kana sevdim.Ağlayabildiği ve anlatabildiği için Allah'a şükrederek sınır tanımaksızın,herhangi bir tanıma sığmaksızın kızımı daha da çok sevdim.

"Kardeşin var,biz varız" dedim sonra. Arkadaşların mevsimler gibi,gelir ve geçerler.İz bırakabilirler, çok keyifli olabilir yaşananlar hiç sevmeyebilirsin getirdiklerini...ama kardeşin güneş gibi;gece olsa senin için ay aydınlatan gündüz olsa güneşi parıldatan o. O hep seninle,o hep seni seven, o bu dünyaya senin için gelmiş olan,o senle tamamlanıp seni tamamlayan.


Söylediklerinin hepsinde haklı olsan da herkes bu filmi yaşıyor,senarist de biz değiliz.O zaman uyum sağlamak olsun ilk işimiz...Telafisi olmayan bir dönemde yok yere hata yapmayalım,bu sene son sınavdan sonra senle beraber alemi dağıtalım :-)

Gülümsedi ve sakinleşti; şimdi dağlarda eriyen karların gürültülü ,coşkun ve kontrolsüz akan suları ile çağlamıyordu..ritmi gittikçe sakinleşen,akışı mırıltıya dönmüş tatlı bir nehre dönüştü.

Odasına çekildiğinde daha ne yapabilirdim diye düşündüm.Gülmeye ve o ortamdan uzaklaşmaya ihtiyacı var...bir kez daha işten çıkartıldığımı, işsiz olduğumu ona söylememekle ne iyi ettiğimi düşündüm. Sonra anne kalbindeki acil durum eylem planı sandığını açtım ve tam da aradığım şeyin orada olduğunu gördüm. Derhal işleme koyuldum.

Aradan yarım saat geçtiğinde Selin'e ve Nehir'e 2 hafta sonrasına Komedi Dükkanı için bilet aldığımı, Tolga Çevik'i izlemeye gideceğimizi söyledim. Çığlıklar, heyecanlı küçük kesik cümleler,tekrar çığlıklar,birbirlerine ve bana sarılışlar havada uçuştu. 


Şu işsiz parasız halimde bir dünya param gitti ama umurumda da değil,vallahi değdi.

Gece, uyurken yanına gidip izledim ağlamaktan kızarmış burnu ile uyuyan kıvırcık saçlı prensesimi..dudaklarının kenarındaki o miniminnacık tebessümün sahibi olmak bana haz verdi...yorgun bir kadın,güçlü bir anne,ikircikli düşüncelere dalmış bir insan olarak geceye daldım yıldızlara bakıp çok eski şarkıları hatırlayarak.










15 Ekim 2013 Salı

Bayramın İlk Günü , Çocuklar ve Çocukluklar

Merhaba,

Bayramın ilk günü, İstanbul'da dağ kartalları kadar yalnız olmanın avantajını kullanarak "bayramın ritüellerinden sadece çocukların hoşuna gidecek olanları" seçip hayata geçirdik.

Sabah doyasıya uyudular...akşam istihareye yatılıp sabah değiştirilen eğitim sistemi çocukları,velileri,okulları,dershaneleri..hepimizi sersem ediyor ve sıkı bir uykuya gerçekten ihtiyacımız var. Bayram namazından dönen eşime adet olduğu üzere olabildiği kadar güzel bir kahvaltı hazırladım ve çocuklarımızın uyanması beklerken neşeli eski Türk filmlerinden birini izleyerek zaman geçirdik. Çocuklar kalktıklarında pembe yanaklarına uykusunu almış ışıl ışıl gözler eşlik ediyordu. Bayramlık değilse de olabildiğince şık kıyafetleri giyip geldiler, ellerimizi öpüp harçlıklarını aldılar sonra büyük bir keyifle, telaşsız ve sohbeti en koyusundan kahvaltı ettik. Sonra yaş sırasına göre aile büyükleri arandı, "keşke burada olsaydınız " temennileri biraz buruk dinlendi sonra hep söylemek istediğim o sihirli cümleyi söyledim çocuklarıma "bugün canınız ne isterse yapın..serbestsiniz"

Sınavlar,ödevler,testler,uzmanların dedikleri..uzmanların demedikleri..Ne zor şey canım bu zamanda çocuk olmak. Hep doğruyu yapmalarını isteyen ebeveynlerle büyümek. Yetişkin hayatlarında içlerinde yaşatmaya devam edecekleri bir çocuk olmayacak gibi geliyor bana çünkü çocukluklarını yaşamıyorlar. Hata yapmadan doğruyu öğrenmek mümkün mü? Kitap gibi yaşayan çocuktan hayır gelir mi? Aburcubur yiyecek karnı  ağrıyacak, ödevini unutacak azar işitecek hatta daha iyisi azar işitmemek için esaslı bahane oluşturup bugünkü makbul adıyla "stres yönetimi" edinecek..kendisine gülmeyi bilecek, merhameti, şefkati, öfkeyi, ağlamayı, gülmeyi bilecek. Hani bir reklam var ya "kirlenmek güzeldir" diye..vallahi favorim o. 18 yaşında çamurda yuvarlanan, 20 yaşında yeni ayakkabıları ile yatağa giren mi var? Bırakın zamanla öğrensin birşeyleri, bırakın hata yapsın azıcık..bırakın çocuk olsunlar di mi ya?

Dün akşam Nehir ödevlerine bakınıyordu..baktım,kimsenin onaylamadığı şey; odasında değil masasında değil kucağında oyuncağı... Baktım, çocuk kalbinde sevgiyi taşıyan hayal kurmayı bilen bir çocuk.

Herkes genel müdür olacak değil, mutlu çocuklar mutlu insanlar olmayı nasip etsin Allah çocuklarımıza. Her ne yapıyorlarsa en iyisi olsunlar ve seçimlerinden pişmanlık duymasınlar...keşke'lerin yoruculuğunda yıpranmasın yürekleri.

Yollar uzun, yollar dolambaçlı..kardeş olmanın tamamlayıcılığı ömürleri boyu onlarla olsun dilerim.



Ne isteseler pişirdik ne yapsalar sesimiz çıkmadı. Yüzlerinde gülücük,huzurla kedi yavrusu gibi oynayan iki kardeş ile bayramın ilk günü bayram oldu gönüllerimiz.




Severek yaşamak hayattaki en büyük meydan okumadır...Buscaglia