çocukluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocukluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2016 Cuma

Tarık Akan, Zeki Alasya ve Gandalf




Çocukluğumda,Türk Filmi ya da western izlerken annemin hüzünle "bunların yarısı rahmetli şimdi" dediğini duyardım, aldırmazdım.



Oysa şimdi, ölen her oyuncu-sanatçı-figürle hayattan kendisine ait bir anı-bir izin silindiğini ve hüznün kaynağının bu dizimi hiç bozulmayan hayat akışı olduğunu anlıyorum.


Zeki Alasya vefat ettiğinde,tanıdığım-bizim evden biri ölmüş gibi hissettim.

Çocukluğumun önemli bir parçası, film boyu az gülmüşüz gibi sonunda SON yerine NOS yazışı ile yerlere yattığımız neşeli günün anılarımdaki renkleri de gitti onunla.


Devekuşu Kabare'yi izlerken babamla attığımız kahkahalara içeriden koşup gelen son derece muhafazakar teyzemin bu açık saçık esprilerle dolu şeyi birlikte izlememize tepkisini tınlamayan babamın "mizah en iyi izah, iyi espri zeka gerektirir" söylemleri ile neşemizi besleyişi koştu geldi unutulmuşluklar diyarından.

Son 14 yılda solan ve unutulan bir çok şey gibi , gülüşümüzü özledim.

Tarık Akan öldü haberini görünce,sabahları tavan yapmış olan neşem bir anda soldu gitti.
Darbe aldım.
Üzüntüm o boyuttaydı.

Yakışıklıydı (40'ımdan sonra farketmiş olsam da çok yakışıklıydı)
Cüssesi de kalbi de dev gibiydi.
İnandığı şeylerin arkasında duran sağlam biriydi.
Saygı duyuyordum.
Filmlerini,sanatını seviyordum.

Ölmesini (rahatlıkla) dileyebileceğim onca saçma insan varken neden o dedim içimden sıkkın ve yüksek bir sesle bağırıp.

Bisikletime atlayıp mavi denizin altın parıltılarında aklımı dağıtmaya uğraştım.

Gariptir, Yüzüklerin Efendisinden sözler geldi teselliye.
  • Pippin: Böyle sona ereceğini hiç sanmazdım..
Gandalf: Son mu? Hayır bu yolculuğun sonu değil.. Ölüm, sadece başka bir yoldur; hepimizin aşması gereken...

  • Yaşayan pek çok kişi ölümü hakeder. Ölülerden bazıları da yaşamı. Yaşamı onlara verebilir misin, Frodo? Ölüm hakkında karar vermekte aceleci olma. En bilgeler bile sonu göremez. Hislerim Gollum'un iyi ya da kötü yanının bu iş bitmeden bitmeyeceğini söylüyor.


Çocuklarım yanımda,neşeyle kahvelerini içiyorlar. Türk filmlerine neden hüzünle baktığımı  , her kaybettiğimiz sanatçıyla çocukluk anılarımın renginin soluşunu, yitirdiklerimin sadece birer isim olmadığını onlara anlatmayacağım.

Hüzün, ilerki yol kavşaklarında bekliyor zaten. 
Zaman yettiğince neşeyle bezensin çocukluk anıları.

Şimdi kahvemizi içeceğiz.
Fal kapatacağız.
Şekillere güleceğiz.
Ve yitirdiklerimizin yerine daha güzellerinin gelmesi için umuda sarılıp yaşama güveneceğiz.

Işıklar içinde uyuyun tüm güzel insanlar.







15 Eylül 2016 Perşembe

Domatesli Tost


Bayramın son sabahında kalktım, çocuklar uyuyorken 5 km kadar bisiklet sürdüm. Sonra yürüyüş yaptım ve "güzel gönlüm, ne istiyorsun" diye sordum.


Zaman bol,seçenekler sınırsızken gönlümün arsızca "domatesli tost" diye haykırması üzücü olmadı değil. Yine de uysalca boyun eğdim emrine.

Başka ne yapsam diye bakınırken,sahilde uyuyakalmış köpüşlerin çocuklara ne kadarda benzediğini düşünüp şefkatle gülümserken gazete almaya karar verdim . Tost-karanfilli tomurcuklu çay keyfine mutlaka eşlik etmesi gereken unsurlardan biri gazete.
Hep Sözcü alırım senelerdir.
Elim ,alışkanlıkla yine ona gittiyse de ,eskiye ait özlediğim bir şeyi yapmaya karar verdim.
Milliyet mi Hürriyet  mi diye baktım, bulmacasını da çözerim deyip (eskisi gibi ) Hürriyet alıverdim.
Eve geldim
Yok böyle bir keyif.

Tostumu sakin ,ara vere vere,bazen gazetede bir sayfaya yoğunlaşıp okuduktan sonra sofraya döne döne yedim.

Unutmuşum ben gazete keyfini.

Haklı  şeyleri söylese ve haklı öfkeyi taşısa da Sözcü, yorulmuş gönlüm har har'ından..sanat haberleri, köşe yazıları,dünyada olan biten,ekonomi. 

Bir Ahmet Hakan'ı okurken yine kabardı öfkem, saydırdım yurt yıllarımdan kalma saygıdeğer sözcük dizimlerinin en galiz olanlarını.

Bulmaca çözdüm.


Çocukluk yıllarımda, bulmaca hazırlamaya ne çok zaman ayırdığımı hatırladım. Belki de sözcüklere olan ilgim-sevgim ve anlama verdiğim özen o yılların bu gayretinden ileri geliyordur diye daha evvel düşünmediğim bir farkındalık dürttü beni.

Çocuklarıma bulmaca hazırlatmaya karar verdim ama bilgisayar çağı hızı ,hızla birlikte sabırsızlığı getirdiğinden buna ne kadar zaman ayırırlar bilemiyorum doğrusu.

Satırları aşağı yukarı çekmedne bir yapraktan gönlümce okumanın keyfi aldı yürüdü bende.

En az, siyasi satırları ve haberleri okudum.

Yok, kaçış değil bu diyecek değilim.

Bir kaç gün de olsa uzaklaşmam lazım gündemden.
Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı gönlüm ne söylenenleri ne susuşları kaldıramaz halde.
Dinlendirmem, döndüğümde dinlenmiş dönmem lazım.


Velhasıl diyeceğim o ki, bir nefes alımlık zamanlarda durup geride bıraktıklarımızı tavan arasındaki tozlu sandfdıklarıkarıştırı gibi karıştırmak lazım bazen sanırım. Bulduklarınız özledikleriniz olabiliyor ve özledikleriniz gönlünüze iyi geliyor.

27 Eylül 2015 Pazar

Siz Küçükken Kaç Yaşındaydınız?

Korkudan baskın tek duygu umutmuş.

Korku ve öfke anında kontrol zayıflayınca ortaya çıkanlar komik oluyor çoğu zaman. Ne İstanbul Türkçesi ile şakıyan beylerin korku /öfke anında sinkaflı küfürleri ya da lehçeli nidalarına şahit olmuşumdur.

Ya da neredeyse 30 senedir İstanbul'da yaşayan bendeniz kızınca gayet içten bir "yapma da!" ile çığlığı basar, samimi öfke anımda "afkur afkur" diye söylenir,beni çılgına çeviren birine o an rahatlıkla "anderin gaybanası" diye sayıp söverim. O anlarda Amerikan filmlerinin "oh ! lanet olsun!"ları yer almaz dimağlarımızda.

Akşam İstanbul'da gök delindi yere indi. Nasıl bir gökgürültüsü nasıl bir şimşek nasıl bir sağanak yağmur..yok böyle bişi.


Jane Austen'in İKNA romanına dalmış hayli geç yatmıştım. Yerimden kalkasım yok ama kulağım çocuklarda. En sonunda içeriden Nehir'in , yani küçük kızımın titrek sesi yükseldi. 

-"Babaa..babaaaa"

Eşim yerinden fırladı hemen yanına gitti,Nehir kucaklanarak annesinin sıcacık kollarına getirildi. Eh, Selin'in nesi eksik?O da yarı uykulu geldi yattı yanımıza.



Korkan çocuk , üzülen çocuk "anne" diye ağlamaz mı?
Ne yapsam ne etsem Nehir'in aşkı ve önceliği baba işte. Sağlam çakan bir şimşeğin aydınlığında bunu görmüş olduk.



Kıskandım mı sandınız?
Az bile sanmışsınız.
Öldüm kıskançlıktan..ama küçükken "anne" diye değil " baba" diye ağlayan bir kız çocuğu olduğumu hatırladığım sürece ağzımı açmaya hakkım yok biliyorum.

Selin anladı derdimi. Uykusunun içinde gülümsedi , uzandı elimi tuttu.


Nehir son gökgürültüsü ile burnunu sineme gömdü.

"Ne sarsuk bulutlar bunlar..koca gökyüzünde yer bulamayıp çarpılır mı birbirine yahu..bunlar sizden de sakar" diye fısıldadım onlara. Kasılmış omuzlar gevşedi.Bir iki mahmur kıkırdama çıktı ağızlarından.

Onlar uyudu.

Ben yağmuru,babamı ve çocukluğumu düşündüm sabah olana değin.







19 Ağustos 2015 Çarşamba

Kirpi

Çocukluğumda tatiller "hangi beldeye gitsek, kaç yıldızlı otelde havuza atlasak" şeklinde geçmezdi.

Trabzon, Sotka'da fırının üstündeki evin her köşesinde kendimize mutlu bir dünya yaratabilmemiz için teşvik edilen beyinlerimiz,3 kardeş olmanın tartışılmaz neşesi ile  saatlerin nasıl geçtiğini anlamayacağımız eğlenceli çıkarımlarımız vardı.


En unutulmaz yazlarımdan biriydi.Annemle babamın odasında karyola ile pencere arasındaki minik dar koridora bir çuval kitap götürüp  sorumluluklarım bittiğinde evdeki meyvelerden kendime bir tabak hazırlıyor ve o minnacık alanda, kitap çuvalımın üstüne uzanıp seçtiğim bir kitabı okumaya başlıyordum. Evin genel koşturmacasından muaftım;kimse anne-babanın yatak odasına girmezdi. yere yattığımda gördüğüm sadece gökyüzünün kocaman pırıltılı mai'si olurdu. Rüzgâr denizin  yosun kokusunu taşır, kısacık saçlarımın arasında beni okşarcasına şefkatle dolaşırdı.

O dönem okuduğum hemen hiç bir kitabı unutmadım.
Bu sabah, "ne yapsam"larımın arasında , "hayattan ne beklemeli ne dilemeliyim"in nasıl hassas ve ters tepebilecek bir soru olduğunu bilerek işe gelmek için yürüdüğüm esnada sıyrıldı geldi o öykü anılardan. 

Sorular ve cevaplar...hepsi bir ömürde saklı aslında.

Vadinin birinde tüm hayvanlar bolluk bereket  içinde birlikte yaşarlarmış. Derken, günün birinde gökyüzünden bir melek kanadı kırılarak vadiye düşmüş.Hayvanlar, ona saldırmak yerine şefkatle yaklaşarak kanadını onarmış, onun yeniden eski haline dönmesine yardımcı olmuşlar. Melek tamamen iyileşip gökyüzündeki yerine dönecekken "bana yaptığınız bu iyilik karşılıksız kalamaz.Hepinize bir dilek hakkı veriyorum ama dileklerinizi geri almanız mümkün değil o yüzden iyi düşünün size yarına kadar müsaade.Yarın gelecek ve dileklerinizi gerçek kılacağım" demiş. Hayvanların hepsi sevinç içinde onu uğurlamışlar.Gece, hiç birinin gözüne uyku girmemiş. Hepsi , yarına gerçekleşecek dileği en doğru seçmek çabasındaymış.

Ertesi gün melek dilekleri gerçekleştirmek ve veda etmek için vadiye gelmiş.Tüm hayvanlar önünde sıra olmuşlar.

Tavşan:

- Ben herkesten çok korkuyorum,etim lezzetli hep peşimdeler..demiş.

Melek gülümsemiş ve ona çok hızlı koşabilme yeteneği bahşetmiş.

Zürafa:

-Çok obur biri sayılmam ama hep alçak dallardaki  olgun-sert yaprakları yemekten bıktım...demiş

Melek gülümsemiş ve ona, ağaların en tepesindeki taze yaprakları yiyebilmesi için uzun bacaklar ile uzun bir boyun bahşetmiş.

Sıra kirpiye geldiğinde:

-Ben ölümsüz olmak istiyorum..demiş

Meleğin gülümsemesi yüzünde soluvermiş.

-Kirpi...bu çok tehlikeli ve kötü bir dilek. Şimdi git düşün ve herkesin dileği bittiğinde seni tekrar yanıma çağırdığımda kararını bir kez daha dile getir..demiş.




Kirpi günün ve sıranın sonuna kadar sabretmiş. Herkes hak etmese bile dileğine kavuşurken ve  meleğe en çok yardımcı olan kendisi iken dileğinin yerine getirilmemesine karşı öfke doluymuş. Dileği tekrar sorulduğunda, aradaki zamanı dileğinin doğruluğunu değil uğradığı haksızlığı düşünerek geçirdiğinden "bir tereddüdüm yok..ölümsüz olmak istiyorum" demiş.



Melek üzgün üzgün bakmış yüzüne,cevap vermemiş. Sadece "peki" anlamında başını sallamış, kirpiye ölümsüzlük bahşetmiş ve hepsine veda ederek gökyüzüne yükselmiş.


Aradan yıllar geçmiş.

Kirpi önceleri pek mutluymuş.
Sonra çok sevdiği eşinin ölümüne şahit olmuş.
Arkadaşlarının,akrabalarının hatta evlatlarının  ölümlerine şahit olmuş.
Torunlarının torunlarının torunlarının yaşadığı şeyleri anlatıp paylaşacağı, mutluluğunu katmerleyip üzüntüsünü paylaşacak bir kader ortağının yokluğu yalnızlığın en derinine itmiş onu.
Anlattığı şeyler kimsenin ilgisini çekmez olmuş.
Yazlar aynı,kışlar aynı..hayat kendini tekrarlar ve bir heyecan içermez olmuş.
Üstelik ölümlerine şahit olmaktan bıktığı için birilerini sevmekten iyice korkar olmuş,içine kapanmış.

Yaptığı hatayı anlamış anlamasına ama yapacak çok şey de yokmuş.
Artık tahammül edemediği bir çok şey için vadiyi terk etme kararı almış. Vadiden yukarı tırmanırken ayağı kaymış ve yuvarlanarak tekrar aşağı düşmüş.Normalde ölmüş olması gerekirken bacakları kırık , yara bere kesik içinde kalan kirpi acıyla haykırmaya başlamış.

-Ben hatalıydım, ölüm ,gerektiğinde en güzeli imiş. Ben hatalıydım, yaşama müdahale etmeden anlayarak yaşamak lazımmış..Ne diledim ben..ne yaptım kendime ah...

Melek yüzyılı aşan bu pişmanlığı duymuş...Kirpiye bir kez daha dileğini vermiş.

*****

Ulaşılmaz olan en güzeli değil.
Yaşadığımız, o an için değil.
Dileklerimiz kendi felaketimiz olmasın....
Emerson'un sözü çok önemli ... DUALARINIZA DİKKAT EDİN .. GERÇEKLEŞEBİLİRLER.


2 Ocak 2015 Cuma

Yusuf Yusuf &Nehir&Ben&Lucy&Selin...

Ön yargılarım kadar ön yargılarımın haklı çıkışından nefret ediyorum.


Yılbaşı akşamı kalplerimizi sıcak çikolata kıvamında tatlı ve eşsiz duygularla dolduların küçük anılar yarattı evimizde ama asla neşeli bir akşam diye tanımlanabilecek bir akşam değildi.Çocuklar büyüdükçe istekleri,tamamlanışları farklı oluyor.Onlar, artık daha neşeli ve kalabalık sofralar eğlenceler istiyorlar.Bizde de bunun eksikliği hissedildi. Hele Trabzon'da ailemin kocaman bir masada neşe dolu fotoğrafı feyste yayımlanınca bükülüverdi boynum ister istemez.Yine de elimizden geleni yaptık mutlu olsunlar diye.


Sabah kalktığımızda Nehir'imin surat 5 karıştı. Dışarıda buz gibi olan havaya bakıp tüm günü evde çocuklarımla geçirme hayalimi tuzla buz edecek bir kararlılıkta "sinemaya gitmek istiyorum anne " dedi.Ne desem diye baktım suratına "hayır " diyemeyeceğimi bilmezmiş gibi.

İnsanlar neden tekrar çocuk olmak ister bilmem.Her şey başkasının iznine bağlı. Sıkıntıdan patlıyor ama anneyi ikna edebilirse gidebilecek dışarı, tok ama ye denilirse yemek zorunda, partiye giderken kot giymek istiyor ama ona dantelli elbise giydiriyorlar.Yani bu öğğğ bişi değil mi sahiden? 


Neyse, giyindim kuşandım, Nehir de giyindi.Selin evde kalıp Tumblr'da takılmak istedi.Biz çıktık.

Selin ile müzik ve sinema hatta kitap zevklerimiz uyuşuyor ama Nehir ile çok örtüştüğünü söyleyemem. O "Mandıra Filozofu" "Deliha" gibi filmleri seviyor.İlla Türk sineması olsun takıntısı var. Ben de  "Selvi Boylum Al Yazmalım" ya da "Neşeli Günler" den sonra iyi ki izledim diyeceğim türk filmi pek hatırlamıyorum.Hele şu son dönem filmlerinde ana avrat düz gitmeyi marifet mi sayıyorlar nedir, nefret ediyorum alenen. Nehir'in gönlü olsun diye çıkmışken filmi benim seçmem olmazdı, korktuğum başıma geldi ve "YusufYusuf" diye bir filme kendi elceğizimle bilet aldım içimden suratımı asa asa.



Sinema saatine kadar oyun oynadık, mağazaları gezdik.Sinema salonuna girdiğimizde neşeli görünmek için elimden geleni yaptım ve belki bu filmde eğlenirim diye umdum.Üstelik Nehir'in sevdiği gibi en önden bilete almıştım yani en arkayı seven bendeniz inanılmaz şeyler yapmaktaydım kendi çapımda ama Nehir'in yüzündeki mutluluk,sevdiği bir şeyi annesi ile yaşıyor olma sevinci kalan her şeyi boşverebilme sebebimdi doğrusu.


Film başladı. Ali Sunal'ı ve oyunculuğunu seviyorum, Oya Başar kötü kaynana rolünde master yaptı zaten.Senaryo kolaylıkla tahmin edilebilesi olaylar silsilesinden oluşuyordu, araya tam da tarzda "halktan" cinsel espiriler sokuşturulmuştu.Zaten salondakilerin gevrek kahkahalarından senaristin doğru bişi yaptığını anlamak mümkündü yani. Nehir o tür esprilerde bana eğilip "neye gülüyorlar" diye sormasa benim de güleceğim yoktu ama bastım kahkahayı. Kuzuum...


Neyse, filme o kadar espri ve gülünmesi mümkün şey olduğunda tepki vermeyen halkım sinkaflı küfürlerde yıkıldı gülmekten. E ben de sinirlendim şimdi ne yalan söyleyeyim. Baktım Nehir de katıla katıla gülmüyor mu? Ona uyarıda bulunup bunun ne nahoş bir şey olduğunu anlatmak isterdim ama keyfini kaçırmak istemedim ve 40 yaş sonrasında zamana dayanıklı olmayı öğrendiğimi sanıyorum yani bunu ona anlatmak için doğru zamanı beklemeye karar verdim. Ama Nehir o esnada dönüp bana baktı ve benim gülmek bir yana dursun ,perdeye öfkeyle baktığımı gördü. Sonraki gülüşleri o kadar da neşeli değildi.Vermem gereken mesajı anlatarak değil göstererek verdiğimi düşündüm.

Film mutlu sonla bitti. Hatta sanki yönetmen daha anlatıyordu da bitiş jeneriğini girdiler diye düşündüm filan yani.

Sonra eve geldik.Biraz dinlendik, yemek yedik ve Selin'e "Lucy'i koyarmısın izleyelim" dedim. Nehir başta Türk sineması değil diye mırın kırın etse de yumuşak huylu bir çocuk olduğundan çabucak "peki" dedi.

Sonra hatır için izlemeye başladığı filmi soluksuz izledi.Arada heyecanla zeka hakkında sorular soruyor, anladığından emin olmadığı yerler hakkında ablası ile konuşuyordu.Film bittiğinde hepimiz keyifliydik.

Nehir'e YusufYusuf'un da hoş bir film olduğunu ama kriterinin Türk-yabancı değil kaliteli-kalitesiz olması gerektiğini, farklı alanlardan da bir şeyler izlemenin-okumanın beynini Lucy gibi geliştireceğini anlattım.



Bu akşam Şehir Tiyatrolarında Hıdrellez isimli oyuna gideceğiz. Sinemayı seviyorum ama tiyatro seyircisi olmak apayrı bir kültür,apayrı bir keyif..






Bu topluma, sanatla barışık çocuklar lazım.

Selin, 2013-Okul... Çehov'un Sevgili Doktor oyununda

15 Ekim 2013 Salı

Bayramın İlk Günü , Çocuklar ve Çocukluklar

Merhaba,

Bayramın ilk günü, İstanbul'da dağ kartalları kadar yalnız olmanın avantajını kullanarak "bayramın ritüellerinden sadece çocukların hoşuna gidecek olanları" seçip hayata geçirdik.

Sabah doyasıya uyudular...akşam istihareye yatılıp sabah değiştirilen eğitim sistemi çocukları,velileri,okulları,dershaneleri..hepimizi sersem ediyor ve sıkı bir uykuya gerçekten ihtiyacımız var. Bayram namazından dönen eşime adet olduğu üzere olabildiği kadar güzel bir kahvaltı hazırladım ve çocuklarımızın uyanması beklerken neşeli eski Türk filmlerinden birini izleyerek zaman geçirdik. Çocuklar kalktıklarında pembe yanaklarına uykusunu almış ışıl ışıl gözler eşlik ediyordu. Bayramlık değilse de olabildiğince şık kıyafetleri giyip geldiler, ellerimizi öpüp harçlıklarını aldılar sonra büyük bir keyifle, telaşsız ve sohbeti en koyusundan kahvaltı ettik. Sonra yaş sırasına göre aile büyükleri arandı, "keşke burada olsaydınız " temennileri biraz buruk dinlendi sonra hep söylemek istediğim o sihirli cümleyi söyledim çocuklarıma "bugün canınız ne isterse yapın..serbestsiniz"

Sınavlar,ödevler,testler,uzmanların dedikleri..uzmanların demedikleri..Ne zor şey canım bu zamanda çocuk olmak. Hep doğruyu yapmalarını isteyen ebeveynlerle büyümek. Yetişkin hayatlarında içlerinde yaşatmaya devam edecekleri bir çocuk olmayacak gibi geliyor bana çünkü çocukluklarını yaşamıyorlar. Hata yapmadan doğruyu öğrenmek mümkün mü? Kitap gibi yaşayan çocuktan hayır gelir mi? Aburcubur yiyecek karnı  ağrıyacak, ödevini unutacak azar işitecek hatta daha iyisi azar işitmemek için esaslı bahane oluşturup bugünkü makbul adıyla "stres yönetimi" edinecek..kendisine gülmeyi bilecek, merhameti, şefkati, öfkeyi, ağlamayı, gülmeyi bilecek. Hani bir reklam var ya "kirlenmek güzeldir" diye..vallahi favorim o. 18 yaşında çamurda yuvarlanan, 20 yaşında yeni ayakkabıları ile yatağa giren mi var? Bırakın zamanla öğrensin birşeyleri, bırakın hata yapsın azıcık..bırakın çocuk olsunlar di mi ya?

Dün akşam Nehir ödevlerine bakınıyordu..baktım,kimsenin onaylamadığı şey; odasında değil masasında değil kucağında oyuncağı... Baktım, çocuk kalbinde sevgiyi taşıyan hayal kurmayı bilen bir çocuk.

Herkes genel müdür olacak değil, mutlu çocuklar mutlu insanlar olmayı nasip etsin Allah çocuklarımıza. Her ne yapıyorlarsa en iyisi olsunlar ve seçimlerinden pişmanlık duymasınlar...keşke'lerin yoruculuğunda yıpranmasın yürekleri.

Yollar uzun, yollar dolambaçlı..kardeş olmanın tamamlayıcılığı ömürleri boyu onlarla olsun dilerim.



Ne isteseler pişirdik ne yapsalar sesimiz çıkmadı. Yüzlerinde gülücük,huzurla kedi yavrusu gibi oynayan iki kardeş ile bayramın ilk günü bayram oldu gönüllerimiz.




Severek yaşamak hayattaki en büyük meydan okumadır...Buscaglia