Umut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Umut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Eylül 2017 Pazartesi

Dur


Eski çalıştığım yerde , hayatın kavşağında durur zamanı içindekilerle seyreylerdim.

Ondandır belki de insana saygım :varoluşun ne çok emek istediğini görmemdendir.

Birileri "Paris'teki kaldırım taşlarının zarafetini " överken, 80 yaşındaki adamın gece uğradığı tecavüzle kan revan içinde kapıma gelip benden medet ummasıdır derdi dert bilmem ama kimselerin derdinin diğerinden büyük olmayışını aklımda tutmam.

Bildim ki kimse baki değil, gördüm ki tüm yönetici koltuklarının  altı tekerlekli..kayıp gidiyor.

Eski çalıştığım yerde unutulmazlarım olurdu, zaman zaman bunları sizinle paylaşmayı sevdiğimi söylemiştim.Bugün, bana en büyük ders verenlerden birini hatırladım ve sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.

Orada işe yeni girdiğim, sistemi ve kişileri anlamaya çalıştığım günlerdi. Yeşil hülyalı gözleri ile hep uzaklara bakan ama her şeyin çözümüne ait bilgiyi zarifçe aklında tutan mütevazı bir kızdı Sultan. "Yine o adam geliyor" dediklerinde öfkeyle homurdanmak yerine nezaketle gülümsedi.  Yaşlı adamın bir haftadan fazla süredir her gün geldiğini sonradan öğrendim.

Yorgun, bezgin üstü başı çimenli geldi adam. İş yerimin karşısındaki parkta yatıyormuş, kalacak yeri yokmuş.

Sultan'ın karşısına oturdu.

-Lacivert , kenarı beyaz çizgili eşofman buldunuz mu ?
Sultan üzüntüyle başını salladı.
-Eşofman var ama lacivert ve beyaz çizgili değil.
Merakla adama baktım. Başını olumsuz anlamda salladı.
-Ben yarın yine gelirim...
-Siz bilirsiniz.

Diğer çalışma arkadaşları biraz kınayarak baktılar ardından. Parklarda yatıp duran birinin eşofmanı bulmakla yetinmeyip koşul koşmasını saygısızca buluyorlardı. Hem kendilerini meşgul ettiğini düşünüp had bildirmek isteyenler de az değildi..ama Sultan, hülyalı yeşil gözleri ile arkadaşlarına da gülümsüyor ve "öğrenirsiniz, peşin hükümlü olmayın. İşiniz bu sizin, belli koşullar koşamayacak olan sizsiniz o değil" diye tatlı yumuşak sözlerle yaşlı adamla aralarına set çekiyordu.

O hafta da her gün gelen yaşlı adam için her yere soruluyor ama lacıvert, kenarı beyaz çizgili eşofman bulunamıyordu. O ise her gün sabırla üzerinde çimen kalıntıları geliyor ve yine gidiyordu.

Sultan bir gün sordu yaşlı adama onu incitmekten endişelendiği her halinden belli olarak.

- Ben yine elimden geleni yapacağım elbette ama neden mutlaka lacivert ve kenarı beyaz çizgili eşofmanda ısrarınız.

Yaşlı adam yorgun halde, hep öne eğik başını üzüntüyle iki yana salladı. Gözlerinde acıyı dahi yok etmiş bir boyun eğiş,kabullenişle bize baktı.

-Evimiz yandı bir süre önce. Oğlum ve gelinim yangında öldüler. Torunum da zihinsel sorun vardı, yangın ve anne babanın ölümü ile hepten delirdi. Onu tımarhaneye yatırdım. Benim de yerim yurdum kalmadı, ondan parkta yatıyorum;ölsem dert değil ama torunum var ya işte onda kalıyor aklım.Öğlenleri hava almaya avluya çıkıyorlar dolaşmak için ama hepsi lacivert-kenarı beyaz çizgili eşofman giyiyorlar. Farklı giyinen biri olduğunda tehlike algısı oluştuğundan ona saldırıyorlar, bu şiddet uygulamaya kadar gidiyor. O yüzden bu eşofmanı istiyorum ..dedi.

Sessizlik bıçak kadar keskin, utanç dağlar kadar ağırdı. Kimse, yaşlı adama bakmaya cesaret edemedi. Sultan:

-"Yarın yine uğrayın, bir yer ile daha görüştüm, oradan umutluyum" dedi.

Ertesi gün personel aralarında topladıkları para ile lacivert-kenarları beyaz çizgili  eşofmanı almış ve yaşlı adam için başka neler yapabilecekleri sorusunun cevabına dört elle sarılmıştı.

Dünya da koca bir tımarhane değil mi?

Lacivert-kenarları beyaz çizgili eşofman giymediğim her gün canım yanıyor.


13 Haziran 2017 Salı

Tebessüm

Tebessüm sadakadır ya da vb bir söz vardı.

Bugün aklıma hep o kadın ve bu  söz geldi.
Sözün anlamına hayat katan o kadını hiç unutamadım.


İşsiz ve güçsüz günlerimdeyken , bir sabah Nehir'i her zamanki yoldan her zamanki adımlarla her zamanki ruh hali ile okula götürürken, sıkkınlık bıkkınlık içime öküz gibi oturmuşken, hava bulutlu yağmur bile lütfedip yağmazken, yangınımı kül edip
çocuğuma yansıtmamak için tüm gücümle çabalarken , artık hayal bile kuramayacak kadar içimi kurutmuşken o düdük ara sokakta karşımdan çocuğunu okula getiren bir kadının yaklaştığını fark ettim ve göz teması kurmaktan şiddetle kaçındığım o günlerde acele ile bakışlarımı kaçırdım.


Yine de bir an, tek bir an, bir saniye değil bir salisede neşeyle sürüldüğü belli olan kıpkırmızı ruj ile bezeli dudaklarında samimi ve kocaman, koooskocaman, dünyayı ısıtacak sıcaklıkta içten bir gülümseme ile bana baktığını gördüm.

Neden?

Dürtüsel olarak bakışlarım ona ve kıvırcık saçlı çocuğuna döndü.

Bir insan neden böyle gülümser ki hiç tanımadığı birine diye düşündüm.

İçime bir sıcaklık, ruhuma cemre düştü.

Sonra insanların bana her zaman" bayılıyorum sana, yüzünde hep bir tebessüm..insanın içi şenleniyor" deyişini anlamadığım günleri hatırladım.

O insanları anladım.

Tebessüm sadakadır sözünü anladım.

Gözlerime yaş doldu.

Sadakamı aldım, daha karanlık günler için cebimde sakladım.

Bugün her nedendir bilmem aklıma sık sık o kadın ve gülüşü geldi. Şimdi eski haline dönen ben, sokakta ve iş yerimde her zaman tebessüm eden ve bunu kendimden ya da yaşantımdan ya da yaşantımdaki insanlardan ya da yaşamın ta kendisinden sakınmamaya , eksik bırakmamaya  %100 kararlı olan ben hep gülümsüyorum.

İhtiyacı olan alsın diye...kendi cemrelerimi saçıyorum.

25 Mayıs 2017 Perşembe

Sol Cebimiz Çok Çok Büyük


"Unuttun mu ummayı" diye sormak isterdim.

Ama burası İstanbul.

Mecbur olmadıkça konuşmaz kimse kimseyle..hatta dostlarıyla  bile. Zaman az,bereketsiz;ne doğana sevinilir ne ölene üzülünür. Zaman yetmez.

İETT 'de gidiyoruz. Küçücük bi kız. Dizlerini içine çekse çamaşır sepetine sığacak;o kadar küçük. Başında iki metre  örtü. Kocaman kara gözlerinde anlamını çözemediğim bir ifade; ama donuk. Kimseyle gözgöze gelmemeye özen gösteriyor. Belli ki göz teması ağır geliyor; kimbilir ne gördü daha evvel. Kınama...şehvet?

Hap kadar çocuk ne diye örter başını ben anlamam. Kim ne isterse yaşasınlık konu mudur bu?
Konu  çocuksa,hayır.

Cinler tepemde, bakıyorum içerliyorum kızıyorum.

"Yaşın kaç" demek istiyorum.
"Unuttun mu ummayı" demek istiyorum..sonra "hiç öğrenmedim ki " derse diye korku düşüyor içime.

Kendimi suyun akışına, İstanbul'a bırakıyorum.
Şu nefes alamazlığımı unuttursun bana koşturmacası içinde

Boğulacağım!

Hatırlamak , bilmek  kurtarıyor bizi çok zaman:



Sel ile mücadele etmek manasızdır. Gücünüz yetmez. Kendinizi akıntıya bırakın, koruyun : ta ki  sel zayıflayıp kıyıya yakın yere geldiğiniz ana saklayın gücünüzü: gücünüz kurtuluş için lazım olacak.

22 Mayıs 2017 Pazartesi

262.800 Saat Üzerine...


 13 Mayıs üniversitenin pilav günü vardı.

Totom yer görürse kıyamet kopar korkusu ile şu yorgunluğa aldırmayıp oraya  gittim.

İsimleri buradaki gerçek hayat hikayelerinde geçen insanların 30 yıl sonraları ile buluştum.

Her şeyden önce, evveli hatırlamak bugünü analize daha iyi sebep oluyor.

16 yaşındaki Kadriye 50 yaşındaki  sınıf arkadaşlarına bakıyor ,onlarda kendini ve geçen zamanı izliyor.

"Z"'nin iki torunu olmuş. Katıla katıla güldük o bize biz ona. Gün boyu dede diye seslendik. Çocukların hayatına saygı, seçimlere saygı ve tevekkül üzerine inanarak yaşadığı şeyleri anlattı bize  tatlı tatlı. Zaten o hep tatlıydı ki. Eşi ile görücü usulü evlenmiş. "Şans hep %50 bu işlerde kızım " diyor gülerek bana. Haklı, biliyorum. Çok da mutlu bir evliliği var. Eşi sanırım çarşaflı. Eşinden bahsederken sesindeki samimi saygı beni mest ediyor. Sevdiğim dostumun mutluluğu için hiç görmediğim eşine minnet duyuyorum. O tüm bunları anlatırken ders kitaplarını boru gibi büküp elinde tutan  ve dost olmaya çalıştıkça benden uzaklaşan 20 yaşlarındaki Z geliyor gözlerimin önüne tüm ayrıntıları ile.

"A" garip bir karışım. Bir üniversitede ders veriyor, bir iş daha yapıyor . Daha yeni çocuğu oldu , 5 yaşında. Torunu olan ona, o torunu olana gülüyor. Her zamanki peşin sözleri arka cebinde , daha sakin daha durgun izliyor konuşulanları . Çocuğu kocaya bırakmış gelmiş belki aklı onda birazcık. Çok kilo almış. Kiremit rengi dikdörtgen yakalı penye strech blüzü ile kalın kemer taktığı pantolonunu giydiği zamanlar ne çok beğenirdim onu, hatırlıyorum. Sigaraya hepimizi o başlatmıştı neredeyse. Şimdi içmiyor bırakmış.

G'nin bir çocuğu üniversiteyi bitirmek üzere.Başka şehirden gelmiş bizi görmeye. Ne aşıktım ona okuldayken. O ise benden akıllıydı, olmayacağını bildiği yola girmedi. Bugün birbirine samimiyetle değer veren iki dost olarak o bankalarda oturup muhabbet edebiliyorsak onun akıllılığı sayesinde biliyorum. Bir ara minnetle omuzuna dokunuyorum. Nedenini anlamasa da gülümsüyor. Konuştuğumuz konu  hakkında cep telefonumdan açtığım yazıyı okumak için yakın gözlüğünü burnunun ucuna oturtunca basıyorum kahkahayı. Hararetle ettiğimiz sohbet esnasında okul kapısında gelişini beklediğim günlerde,  geldiğinde beni görünce yüzünde beliren ve anlamını çözemediğim o ifadeyi hatırlıyorum. Çaresizlikmiş meğer. Burnunun ucundaki gözlüğün üzerinden bakıp  bir şeyler anlatan bu adam  dost, iyi ki kaybetmemişim.


"Ş" okulda aşkın timsali idi. Ayrılmazlardı partneri ile. Fizik hiç değişmemiş, insan iki kilo alır di mi ?Yok. Boşanmışlar. Konuyu bizimle konuşmak onu rahatsız ediyor belli. Açmıyoruz konuyu. konuşacak binlerce konu arasından onun istedikleri ile devam etmenin ne mahsuru var.

"T" kalbimi kırdı geçenlerde. Facebookta yazımın altına siyasi yorum yaptı. Didiştik, tersledim. Şimdi babacan babacan gülümsese de pas vermiyorum. 30 senedir farklılıklarla dosttuk biz. Saygı duymak zorunda idi düşüncelerime.  Çekinerek  "nasılsın Kadriye" dediğinde "ne yapacaksın" diye cevaplayıp  muhabbetin köküne kibrit suyu ekiyorum. Aslında olgun, sevecen ve iyi bir insandır. Nitekim uzatmıyor, bana uyup çemkirmiyor da. Sadece arada uzaktan gülümsüyor. En azından bu sene gülümsemeyeceğimi biliyorum. Sınav çıkışı  soruları tartıştığımı halini hatırlıyorum. Adam hiç değişmemiş yaaaa....

"İ" canımın içisi. Okulda da ayrı severdim. Ölen bir kızkardeşi vardı, beni onun yerine koymuştu. Ailem de onu öyle sever. Evlendiğinde kızım kucağımda nikahına gittim. Karısı beni ben de karısını sevmedim. Görüşmüyoruz netekim. Sebep önemli değil. Bizim oğlanlar ilk kez başını yastığa koyduklarına gönül düşürürler. Bu da öylesi. Kız sebep aradıktan sonra benim yapacak  bir şeyim olmadığını biliyorum. O yüzden hiç girmedim o topa. Hatun bir akşam İ ile konuşurken "bir gelemediler evimize" diye dırdıra başladığında, sesim hoparlörde iken" selam melam söyleme karına" diyerek kapattım her kapıyı. Süreci uzatmanın anlamı yoktu. Nitekim İ'nin başında bir tane siyah tek kalmamış, bembeyaz saçları. Ne iyi ettim de uzak durdum diye düşünüyorum içimden. Koşup boynuna sarılıyorum : o gün onun doğumgünü. Bir ben hatırlamışım. Gülerek hepsinin doğumgünlerini sayıyorum. İlk tanıştığımız günü söylüyorum. Doğum yıllarını.. şaşırıyorlar.

Çıkıp Nişantaşı'da bir cafede oturuyoruz. Masada en küçük benim halen bizim sınıfta. Yaş neredeyse 50'ye gelecek, bu tanım beni çok güldürüyor. "G" ve "İ" için sürpriz pasta ayarlayıveriyoruz "A" ile. Hep birlikte "kazık kadar adamların doğumgünü mü olur" söylenmeleri arasında kahkahalar atarak yiyip içip sohbet ediyoruz gani gani.

Unutmak isteyip  unutadıklarım ile unutmayı hiç istemediklerim yanyana duruyor. Zaman zalımsın zalım diye haykırıyorum neşeyle. Yine de neşeli , yine de mutluyuz.

Bizim çekirdek grupta ben CHP'liyim. Biri ülkücü, biri HDP'ye oy veriyor, biri "ben evet dedim" diyerek çizgisini açıklamaktan çekinmiyor, biri öyle biri böyle. Çay içip  30 yıllık dostluğumuzu yudumlarken kıyasıya tartışıyoruz. Öfke ile değil, hakaret ederek değil. Birbirimize kah söylenip kah dalga geçip ama kırmadan, ötekileştirmeden, farklılığına saygı duyarak. Özlemişiz insan gibi konuşuluna ortamları kişileri. Ben,  eskiye ait özlediklerim içerisinden "en özlediklerim" arasına sokuyorum  bu ortamı.

Beyler ......bu  vatana nasıl kıydınız?


Sonra, Üsküdar'a döndüğümüzde "Z" ve "A" ile Kanaat Lokantasında alıyoruz soluğu.
Sonra o neşeli kahkahalar yerini hüzne bırakıyor.
Güzel günlerin güzel  anıları, neydik ne olduk ne olacağız ağrıları gelip haksız haksız çörekleniyor yüreğime . Kötü olan her şeyi unutup sadece güzelini aklımızda tuttuğumuz gençlik günlerinden çocuklarımıza bir Cumhuriyet bile bırakamadığımız lain günlere dönüyoruz ister istemez.


Umut, korkudan güçlü tek duyguymuş.

Okul bahçesinde preverzatifleri şişirip  voleybol oynamaya uğraşan o umarsız gençlerden bugün sorumluluk sahibi ve her koşulda dik durabilen yetişkinler çıktıysa,vallahi diyorum umut havada karada her koşulda sapasağlam ayakta.

Vazgeçmemek lazım.
Yarınlar bizim.

7 Şubat 2017 Salı

KONSER-TİYATRO-SİNEMA-SERGİ VE UMUT



KONSER

1 ŞUBAT ÇARŞAMBA
KADIKÖY BELEDİYERSİ CKM- BARIŞ MANÇO ANMA GECESİ
SES VER SUS-ACAPELLA KONSER

Selin ile atladık gittik konsere
Aman Allah'ım
Enseyi karartmayan aydın insanları bağrıma basasım geldi
650 kişilik salonda 1000 kişi vardı
Barış Manço'nun güleç yüzü ile umudu ve sevgiyi naif ezgilerle sunduğu şarkıları ve sanatı bağırlarına bastılar 7'den 77'ye.
Onca zaman vazgeçmeden ayakta durdular
İnanamadım,  gözlerim doldu
Gören neye ağladım sandı kimbilir
Ben sadece o salonda ayakta konser dinleyen onca insanın hala varoluşuna ağladım sevinçten

Umut hep var!

Belediye " Ses Ver Sus" gurubu ile anlaşmış . Muhteşem ötesi bir acapella konseri dinledik. tık

Mutlu ayrıldık oradan..net

TİYATRO

03 ŞUBAT CUMA
İBB ŞEHİR TİYATROLARI-MUSAHİPZADE SAHNE
MARTI


Aldım Selin'imi koşa koşa coşa coşa Martı ile buluşmaya gittim
Tadı  damağımda kaldı
Bir daha gitmeyi ister miyim..isterim ama bu kesinlikle herkes ister anlamını taşımamalı. Herkesin seveceği bir oyun değil bence Martı..ama herkesin mutlaka görmesi gereken bir oyun.
Sahne tasarım ve dekor  mükemmeldi.
Oyunculara zaten tek laf eden çarpılır..hani o kadar bir iyiydiler.
Kısa bir  oyun olmamasına karşın bir an bile sahneden kopmuyorsunuz.
Gerçekten ve can-ı gönülden tebrik ettim emeği geçen herkesi.

Salon yine eksiksiz doluydu.
Sanat, yani  kalbin hissedip aklın düşünebildiği o muazzam mecra yine aydınlıktı.

Umut hep var

Mutlu ayrılıp bir de Musahipzade'nin iki adım aşağısındaki meşhur kokoreççiye uğradık kızımla. Duble mutlu gittik eve.
Canım kendim
Seni çok seviyorum :-P

SİNEMA:

04 ŞUBAT CUMARTESİ
AKASYA CİNEMAXİMUM - LA LA LA LAND (AŞIKLAR ŞEHRİ)


Snowden'a gitme kararı ile koşturdum gittim o gün. Lakin VİP diye bir sinema çeşidi varmış 38 TL filan. Gitmedim elbette. maaşım ayda 30 bin TL olsun size bile ısmarlayacağım söz ama şu anki koşullarda ben gidemem yani ne yapayım. B Planını devreye sokup oscarda adından söz ettiren Aşıklar Şehri'ne gittim.

Şiddetle tavsiyemdir.
Sakın gitmeyin


O müzikal ve aşkı anlatan bir sinemadan çok renk cümbüşü ile kanıtlanmış algıya hitap eden , kapitalizmin aşı nasıl yerle bir ettiğini anlatan bir sinema. Cumartesi sabahımı heba ettiğime hayıflandım durdum. Müzikal hiç izlemesem belki bir anlam ifade ederdi. Etmeyin gitmeyin..hiç bişi izlemedimse  singin'in the rain izlemiş adamım di mi. Acı verici bir şey ikisine de müzikal denilmesi.

İlkseanstı ve salon %60 doluydu.

Bu arada Akasya'da ilk kez gitmiş olsum sinemaya salonlarını beğendim.Yine de alışkanlıklar anahtarları denize atılmış kelepçelerdir diyerek sonraki sinemalar iin Natuilus'a gideceğimi beyan etmeliyim :D

Sanat ve yaşamın tüm güzellikleri hep bizimle olsun.

Damağımda hala Star Wars  duruyor..isyan umutla başlar

ve SERGİ..

Türkiye Yazarlar  Sendikasını 'nın Nazım Hikmet'in şiir kitaplarında bile olmayan şiiri ile başlayan "40 şair 40 şiir" sergisinde 40 değerli şairiimizin orjinal yazımlarının olduğu sayfaları  gezdim. Sergi bitmesine karşın hala  devamı isteniyor. Sergiyi binlerce kişi  gezdi. belleklerine, şairlerine, şiirlerine sahip çıkan herkesi kucaklıyorum.Mutluyum çünkü görüyorum ki umut hep var..

Sevgiler tüm dostlar.



1 Şubat 2017 Çarşamba

YAŞAMAK VAR YA...



Haberlerde belli surat ve belli seslerden arındırdım kendimi.
Ohhhhhh..Heidi'nin büyükbabasının  çatıkatında uyanıyorum sabahları..öyle bi kendime geldim.

Sabahları  peynir kızartanım da olsa horon tepe tepe geleceğim iş yerime.


Tiyatro , konser, anma,sinema..sanata dair ne varsa (Kadıköy'de yaşamak  avantaj ve ayrıcalığı ile) kucaklıyorum hepiciğini. 

KADIKÖY BELEDİYESİ MURAL İLE ŞENLENMİŞ BİR DEVLET KURUMU..BAYILIYORUM

Misal, bu akşam CKM'de yapılacak olan Barış Manço Anma'sına gideceğim kıvırcığımı alıp ;andolsun ki durmayacağım yaşamaktan ve yaşadıklarımdan keyif almaktan.


Bir kere denizin ortasında motorlar çarpıştı Yunan misali denize dökülüyorduk Üsküdar-Beşiktaş hattında
İki kere zehirlendim.
Çocukken annem elinde saat sabaha çıkarmıyım diye başımda beklemiş günlerce..menenjit hariç çocuk felci dahil  her bir halt beni bulmuş

Vukuat çok efendim..kaç kere araba çarptı saymaya bile tenezzül etmiyorum artık.

Yani diyeceğim o ki: Bunca bunca kere top direkten dönmüş;KURTULUŞ SAVAŞI ve ÇANAKKALE SAVAŞI'nda şehir düşenlerin torunuyum ben.

Yemez dostum yemez böyle manyak gündemler bombalar şunlar bunlar: ömür Allah'ın verdiği kadar. ne korkacam? Kimi bir terör saldırısında ölür kimi gülmekten ölür, kiminin yanında bomba patlar kiminin boğazına makarna kaçar..sebep değişse de belirleyen değişmez:ömür Allah'ın verdiği kadar.



Bu akşam Barış Manço anmasındayım,
Yarın sinemaya gideceğim.
Cuma akşamı tiyatro biletim var,
Cumartesi sabahı muhtemeldir ki yine sinemaya giderim.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış..şaşarım !


Çiçek ektim..filizlendi
Kar ayazı kışı, kış ardındaki baharı müjdeliyor..


Her şey  çok güzel olacak.


27 Aralık 2016 Salı

2017 Dansımız

Uzun lafın kısası;
Savaş haksızlıklar adalet özlem demokrasi para pul vs vs vs

Bir çocuğun kalbinde mutluluğu muhafaza ettiysek, yeni yıla dua-umut-inanç ile girmemek için hiç bir sebep göremiyorum ben.

Zuzu'mun  emeği,neşesi  ile çekirdek ailemiz ve 2017'ye hoşgeldin dansı (babayı azcık harcamış oldu ama olsundu çok eğlendik biz izlerken)

Hepsi hepsi 1 dakikalık bir video...izleyin e mi?

Umutlar hep bizimle olsun.


19 Aralık 2016 Pazartesi

Gün Tam da Bugündür




BUGÜN

ANLADIM Kİ

Anladım ki susmak bir cüsse işi.
Derin denizlerin işi.
Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar.
Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor.
Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.


MCR





SİLKELEN

YENİLİĞE DOĞRU

Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait…
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…
MCR


ÇÜNKÜ

BİR BAŞKA BAHAR İÇİN

Sanmasınlar yıkıldık, sanmasınlar çöktük;

Bir başka bahar için, sadece yaprak döktük…

18 Aralık 2016 Pazar

Star Wars - Rogue One

 
Her gün kendimle ilgili yeni bir şey keşfediyor gibiyim
Zira 40 yaş sonrası "fevkalade" değişiyor insan.
Yağmurdan sonra netleşen görüntü gibi
Toz zerrecikleri yer yüzüne iniyor ve tüm görüntüler daha parlak , daha net.
 
Cumartesi filme gitmeye zaten niyetliydim ama Cuma akşamı balık ekmek sebebi ile gayet güzel zehirlendiğim için sabaha kadar öğğ ve saymak istemediğim pek çok beter vaziyet sonrası Cumartesi tek istediğim şey yer çekimine boyun eğip çakılı kalmaktı. Lakin o gün Ayşegül, yani tüm masallarda adı geçen iyilik ve temizlik meleği geleceğinden sabah erkenden evi boşaltmak zorundaydık. O iş yapıp koştururken bir kenarda oturmak ayıp geliyor bana. Bu nedenle "hastayım" bile diyemeden Nehir'i kursa bıraktım ve ağrıdan körelmiş gözlerim,  çatlayan başım, boşalmış mafsallarım,lime lime olmuş etlerim diye söylenerek Natilus'a  gittim.
 
Kendimle ilgili keşfettiğim şey ise ölmek üzere bile olsam ayrıntıların önemini yitirmediği ve beni mutlu ettiği oldu. Gittim, Star Wars'a bilet aldım ve gerçekten ama gerçekten sürünerek Carreforu'a inip çubuk kraker ile su aldım.
 
Her zamanki gibi D-12'yi aldım. Maximum karta ilk seans 7 TL uygulamasına minnettarım. Lakin gittiğimde seyretmek yerine öpüşmek taraflısı olduğu  pek belli bir çiftin koltuğumda oturduğunu fark ettim ve konuşmak zorunda kaldığım için durumdan nefret ede ede biletimi gösterip onları kaldırdım. Koca D sırası boştu, "insanlık ölmüş" diyerek beni protesto ettikten sonra yerimden kalktılar. Tam oturup zonklayan başıma " artık yapma" diyeceğim esnada gözlüğümü bulamadım. Oysa şimdi açıp yanıma koymuştum diyerek bakındım ama çaresiz gidip bir tane daha aldım.
 
Ve sonra her şeyi unutup uzayın derinliklerinde geçen o muhteşem yaratıcılık deryasına kendimi teslim ettim.

Film ile ilgili ilk izlenim için tık
 
YönetmenGareth Edwards
Yapımcı
SenaristChris Weitz
Hikâye
UyarlamaGeorge Lucas tarafından üretilenKarakterler adlı eser
Oyuncular
Görüntü yönetmeniGreig Fraser
KurguJabez Olssen
StüdyoLucasfilm Ltd.
DağıtıcıWalt Disney Studios
Motion Pictures
Çıkış tarih(ler)i16 Aralık 2016
ÜlkeABD
Dilİngilizce
 
Sıkı bir Star Wars izleyicisi değilim ama an itibarı ile pişmanım. Önceki tüm bölümleri tek tek tek tek izleyeceğim, kesin kararlıyım.
 
Film, evvelini bilenlere daha çok haz verse de ilk kez izleyenleri de alıp götürecek bir kurguyla sunulmuş. Ben arada yer alanlardan olduğum için büyük bir keyifle izlediğimi söyleyebilirim.
 
Bir kült haline gelmiş Star Wars hakkında entelektüel ay da akademik yazı yazmak değil benim işim. Kendi gözlemlerim, izlenimlerin ve yaşadığımı  aktarabilirim sizlere sadece.


 
Öncelikle bir var oluş mücadelesinde ön planda bir kadının olması  dikkatimi çekti. Bu, hep erkek kahramanlarla dolu dünyamızda özellikle sevdiğim bir şey. Filmde iki kez tekrarlaran "isyan umutla başlar" cümlesi ise gözyaşı kanallarımı  doldurdu ve umut, özlemle bir kez daha içime doldu.
 
 
Karakterler elbette özgün, kostüm ve yaratıcılığa ise edecek tek söz bulamadım. Kurgu dünyasında alıntılar olduğu ise gözden kaçmıyor tabii. Yüzüklerin Efendisi'deki Fül'leri burada mekanik olarak görmek ya da Açlık Oyunları'daki sistemin askerlerinin kostümlerinin de Star Wars'tan alıntılandığını  görmek gibi. Beyaz (ak)  pompalananın aksine iyiliği temsil etmiyor bu filmlerde . Sistemi ve kötülüğü temsil ediyor.E ne diyeyim, kör göze parmak girsin.
  
 

Türlerin bir arada oluşu mümkün ama  kurallar, bütünlük,"ben" değil "biz" oluş. İnanmak her şeyin ötesinde bir güç ve var oluş  sağlar mesajı da kuvvetle verilen mesajlardan . Filmde sürekli yinelenen 
 
 
 

Gözleri görmeyen ama kör olmaktan çok uzak bir savaşçıyı canlandıran chirrut imwe'in (Donnie Yen)  sürekli dile getirdiği  "güç benimle, güce inanıyorum" yinelemesi, inanmanın verdiği güce vurguydu benim için. Filmde en çok onu sevdim diyebilirim(gerçek hayatta profesyonel piyanist olması da etken mi acaba ). Savaş alanına giderken "yalnız başına orada hiç bir şey yapamazsın" diyen arkadaşına sonsuz bir güvenle gülümseyip " yalnız değilim ki sen varsın" deyişi uzun bir tartışmanın sonunu getirdiği gibi sonu belirleyen akışta da pek çok  şeyi belirledi.


 
Bilim Adamı ve kızını deli gibi seven, son ana kadar  vatanseverlik diyebileceğimiz duygudan vazgeçmeyen: duyguyu akıl ile yücelten Galen  Erso ( Mads Mikkelsen) ise her izlediğim rolde bir kez daha önünde şapka çıkardıklarımdan. Onu tanıyor olmayı dilerdim gerçekten.



Komutan Krennic tüm zamanlara hitap eden bir karakter. Kötülük  ve hırsla beslenen her şey,sahibini yakar ve yok eder. Bugünlerde  herkesin gözlerini aça aça izlemesi gereken bir karakter.

 
Pilot'a hiç kıyamam ben yaa..tüm film boyunca o pilot gözlüğü tepesinde. İnanarak ve iyi niyetle yol a çıksa da çetin bir imtihan verdiği muhakkak olan karakter filmin adını  bana filmin ortasında o baş ağrısına rağmen kahkaha attıran bir şekilde belirliyor. Bu ayrıntıyı kesinlikle kaçırmayacağınızdan eminim.




E K2SO 'dan bahsetmeden olur mu? Bizim oralı kimi teyzeleri anımsatan K2SO, yüzbaşının deyimiyle "devrelerinden geçen her şeyi  söylemek eğiliminde". Ama onu sevmemek de mümkün değil doğrusu.



Yüzbaşı'dan çok bahsetmedim. Hem bu kadar baş rolde hem bu kadar kenarda olan başka tipleme gördüğümü hatırlamıyorum.


Ve tüm her şeye sahip olan Dark Lord...evrene sahip olursun ama bir kapı aralığından dışarı sızar da umut tüm dünyanı yıkar geçer,kazanan vazgeçmeyiş oluru simgelemiş.

Tüm isyanlar umut üzerinedir. Filmde iki kere yinelenmiş ben de iki kere yineleyeyim.

Bu aralar Star Wars, Açlık Oyunları vs tüm filmlerde verilen mesaj aynı mı ben mi dellendim bilemiyorum.



Kesinlikle izlenesi film , iyi ki gitmişim dedim. Artık beni kör etme noktasına gelen baş ağrımı da , majeziki evde unutan yarım aklımı da çantama koyup ertesi sabaha kadar uyanmamak üzere evime geldim.