hayal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Haziran 2015 Cumartesi

Sevgi Neydi?Sevgi Emekti....


Tabii ki iki kızım da takdirname aldı "yine", hatta biri okul derecesine girdi "yine".

Onca emek verdim,tepelerinde idim bütün sene başarılı olabilmeleri için.

Her ay tiyatroya götürdüm en az bir kere...en sevdikleri arkadaşları ile tabii.


 Spora gittik haftasonları aksatmaksızın.






Ne zaman "konser var anne" dediler, her zaman sol anahtarını çeviriverdim cüzdanımın.

















Konseptli hobi mağazalarında saatleri harcadık.






















Bir enstrüman çalmaları için elimden geleni yaptım, beynim iki kat olana kadar evde provalarını dinledim.






















Derse geç kalmak olsa da sonunda, parkta oyun çektiyse canı,oyunlar oynadık.

















Sokak hayvanlarını besledik,sevdik gönlümüz şenlensin dostlukları ile diyerek.


















"Yorgunum..okula gidesim yok" dediklerinde yollamadım okula.Bilir benim çocuklarım kendilerini dedim,derslerinden geri kalırlar demedim hiç.


Kutu oyunları aldım, oynadık doyasıya.



Sevdiğim müzikalleri anlattım, defalarca izledik beraber, şarkılarını ezberlemeye çalıştık.Sınav zamanlarında Dirty Dancing'di favorimiz...Hayallerine inanmayı,Hardvard'da doktor olmanın bazen iyi yürekli bir garson olmak etmediğini,şarılara ve aşka inanmayı tartıştık.Sınavlar finallere yaklaşırken Phantom of Opera'yı o kadar dinledik O kadar seviyorduk ki şarkısını, telefon zillerimizi bile onun şarkısına çevirmiştik.



Müzikali Türkiye'ye gelince gelince seyri şart oldu tabii..müzikallere gidildi.





















Bilmediğimiz sahilleri, denemediğimiz tatları koyduk sıraya.




Sergileri gezdik,kitaplar okuduk onlarca ve onlarca.



















Hayaller kurduk, hayallerimize inandık..



Uzuuun yürüyüşler yaptık kızlarımla, projeleri gece yarısı 

yapmak kaldı onlara, sabah uykusuz gittiler okullarına.Ama neşeli, ama sevecen,ama onlara inandığımı bilerek...

İstedikleri her sinemaya gittiler;ama yalnız ama arkadaşları ile ama birbirimizle.

Canım sıkıldı dolaşacağım dediklerinde durmadım önlerinde, dersin mi var demedim hiç.


Takdirnameleri bir yana "özgür düşünen,farklı olmaktan korkmayan bir çocuk" ibaresi yok mu küçüğümün karnesinde..mest etti beni mest.

Büyüğümün okul derecesine girmesi, Kanarya Adaları'na gönderilen 3 çocuktan biri olması..

Bir eğitim öğretim yılını daha böyle kapattık.
Gururluyuz mutluyuz!

4 Mayıs 2015 Pazartesi

Bora


Sen hatırlamazsın o günü.Hem yaşımız küçüktü , hem de durduk yere  akılda yer edecek özel bir  an değildi.Ama zihnime kazınmıştı benim.Ben unutmadım hiç.Şimdi ne zaman "hiç ayrılamam derken kavuşmak hayal oldu " dese Zeki Müren gözlerim yaşla dolar. Seni,çocukluğumuzu ve anıların yumuşak sıcaklığını özlerim İstanbul'un  metalik seslerinin arasında. Yalnızlığım dolar kalbime, seni özlerim denizimi, mavimi, Trabzon'umu özlediğim gibi.

Abim'e...

Sen olsan olsan 12 ben de o zaman olsam olsam 10 yaşlarındaydık.
Şivemiz kaymasın,küfür öğenmeyelim diye annemin sokağa salmadığı,bizim de 3 kardeş evde kendi cennetimizi yarattığımız yıllardı. Sotka'da caddeye bakan ,halen çocukluk anılarına ait tüm rüyalarımda koridorlarında dolandığım evimizdeydik.

Hatırlarsın hani, misafir odası ve oturma odası caddeye bakardı, annemin yatak odası ve mutfak da Karadenizin mavisine. Hani terasımız vardı annem kızınca yalınayak kaçtığımız, halı yıkandığında deli gibi eğlendiğimiz, senle uçurtma yapıp uçurduğumuz. Hani,okuldan gelince rahat oturalım diye annem dikerdi pijamalarımızı, bitmezdi sohbetimiz,masallar anlatırdın bana.Gözümüzü açtığımızda birbirimizi arardı gözlerimiz.Yaramazlık yapar,karnımız ağrıyıncaya kadar gülerdik hani."Sen erkeksin sen kızsın"ı sokmamıştı aramıza kimseler henüz.El de yoktu resim çerçevemizde, alem de. Ailemiz vardı, mutluyduk çayıra salınmış küçük eşekler kadar.

Bir gün, yine böyle bahara - Mayıs'a çalmıştı zaman. Yapabileceğimiz yaramazlıklar bitmiş , oturma odasının camından caddeyi seyrediyorduk. Bilgisayar - TV kaplamamıştı günümüzü zihnimizi . Radyo açıktı. Sonra o şarkı çaldı, döndün bana "bu ikimizin şarkısı olsun" dedin. Sözlerini dinleyince gözlerim doludoluverdi. "Ayrılmayalım  ki biz hiç" demek istedim. Boğazıma tıkıldı sözcükler kendi manasızlıklarını, kadere hükümsüzlüklerini bilirmiş gibi. Uzandım eline dokundum sadece. Öylesine bir andı. Unutmuşsundur sen binlerce kere..tıpkı diğer anıları unutabildiğin gibi. Ama ben unutmadım.


Sonra taşındık o kiradaki  evden .Yeni, güzel ve bize ait evimize geçtik..ama üç kardeşin üçünün de düşlerinde hep Sotka'daki ev kaldı.Çocukluğumuz ve olanca masumluğumuz.

Büyüdük, aşk  girdi hayatlarımıza. Senle biraz uzaklaşmıştık işte o zaman..el de vardı alem de vardı şimdi hayatlarımızda. Sen erkek çocuk ben kız çocuktuk. Gelişimlerimiz farklıydı. Yine de oynardık,yine de paylaşırdık birbirimizle. Hani hakkını vereyim:on numara yakışıklı bir adamdın her zaman. Yıllar perçinledi bunu...babamı koy bi yana,üstüne adam tanımam yani. Sana aşık olan kızların bana yanaşmasına çok gülerdim. Okuldan dönerken bağıra çağıra şarkı söyleiğini duyduğum top arsasında seni görünce mutlu olurdum. Sen hep çok neşeli bir delikanlı idin, gülüşünü severdim.Adına hakkını verirdin "Bora" gibi, kıyısında büyüdüğün deli dolu Karadeniz gibiydin, esmeni gürlemeni hatta sabahın köründe bana zorla Burhan Çaçan dinletmeni ..ben seni çok severdim.

Sonra evlendin.
Güzel,tatlı bir kızdı gelinin.
Ama evlilik demek el demek alem demek.

Sonra ablam evlendi.
Neşeli,tatlı bir beydi damadı
Ama evlilik demek sorumluluk demek,anne olmak/bölünmek demek.

Sonra ben evlendim.
Evlilik demek hayat demek gaile demek.

Bu eleştirim için bağışlayın beni ey cümlealem : kız evlenince birini daha alıp aileye katıyor ama erkek evlenince..gidiyor galiba.Uzaklaşıyor yani?


Kopmadık birbirimizden ama uzaklaştık mı ne biraz? Müdür Bey oldun sen, öfkeli, kızgın,fazla ciddi.
Bir eşek şakası yapamaz oldum sana. Arada gözlerinde yakaladığım muzurluk da olmasa çekilmez olacak bu hayat iyice. Başbaşa geçirdiğimiz saatler yok..saatleri koy bir yana anlar bile az artık.

Evlilik denen şeyin getirdiği değişimi sevmiyorum yalan yok.
Ben İstanbul'da siz Trabzon'da.

Ablamla her gün konuşuyoruz da sen uzaklaştın mı biraz ne?
Ablamla her şeyi paylaşıyoruz,birbirimizi yargılamadan sınırsız perdesiz..fiziki mesafeler vız gelir tırıs gider ki her zaman.


Yine de bilmez değilim cüzdanında bir benim resmimi taşıdığını.Elimi uzatsam, elimi boş bırakmayacağını.. Yorgunsun,kınamıyorum ki seni ben.

Yani, sen gönlündeki sevgiyi yitirmedin ama perdeledin mi azcık ne.

Ne bileyim..özledim seni işte. Çocukluğumuzdaki gibi kahkahalarının içinde yuvarlanarak anlattığın bişileri özledim.Başka şehirlerde olmak değilmiş ayrılık.


Hayat arkadaşlarımız..evlilik...sorumluluklar..seçimlerimiz
Bir bakıyorsun,hiç ayrılamam diyorken kavuşmak hayal oluyor.
Ama olsun...
Zamanın zulmüne direnci de o hayaller sağlıyor.

22 Kasım 2014 Cumartesi

Ekmeğin Kıtırı ile

Çocukken bir hayalim vardı.
Çocukken bir çok hayalim vardı aslında.


Bir dağ başındayım.Kekik kokulu çayırlar, yeşilin bin rengini binbir renge tamamlamış ormanlar. Ufuk çizgisi aşağılarda bir yerde.Yanımda binlerce kitap,kaşar peynir,ekmeğin kıtırı..milyon yıl orada mutlu mesut yaşıyorum bildiğim şarkıları söyleyerek.Arada annemler geliyor ama sürdürmeleri gereken bir hayat var,geri dönüyorlar.



Bir göl kenarındayım.Her bir şeyi ahşap olan bir evim var. Göl kenarına gelen yolu bir tek ben biliyorum, benden habersiz gelmeye çalışan arkadaki uçsuz bucaksız ormanda kaybolup geri dönüyor.Evin çatı katında gökyüzünü izleyebilmem için devasa bir pencere var. Yanımda binlerce kitap,kalem ,kağıt. Ekmeğin kıtırı, kaşar peynir..ineklerim tavuklarım filan. Beşbin yıl ölmem ben keyfimden. Arada annemler geliyor ama sürdürmeleri gereken bir hayat var,geri dönüyorlar.


Arizona'daki şu komik şekilli tepelerin birinin tepesindeyim. İki göz oda evim var.Ekmeğin kıtırı,kaşar peynir ve soğuk süt yanımda. Burada tebdili mekan için bulunmaktayım ey dostlar. Manzarası hoşuma gidiyo ama biraz kalıp gideceğim.Yanımdaki kitaplar bitene,yeni şarkılar öğrenmeyi özleyene kadar.Arada annemler geliyor ama sürdürmeleri gereken bir hayat var,geri dönüyorlar.


Kayalıklardabir şato burası.Kocaman evde yaşama hayalimi "ay camları sil sil bitmez bunun" diye rezil rüsva eden insanlardan uzaktayım.Etrafı timsah dolu hendeklerle çevrili, köprüleri kalkık..ooooh, ekmeğin guduğundan(!) köfte -patates sandviç yapmışım.Gezine gezine kitap okuyorum.Değmesin yağlıboya,keyifler şahane.Arada annemler geliyor ama sürdürmeleri gereken bir hayat var,geri dönüyorlar. 



Sonra büyüdüm.

Denizi, denizin benliğimi tamamlayışımı,ona olan sonsuz aşkımı keşfettim.
Hayallerim mai'ye büründü.

Vapurdayım.80 sene sürecek bir deniz yolculuğuna çıkmışım. Lumbozdan bakıyorum mavi. Güverteye çıkıyorum..mavi. Başımı kaldırıyorum..mavi. Yüzümde silmeyi bir türlü beceremediğim bir tebessüm. O bile mavi.Gemideki herkes farklı ülkeden.Ben hiç birinin dilini bilmiyorum, oooh duysam da aldırmıyorum çünkü anlamıyorum. Yanımda binlerce koli kitap.Müzik setinde Nilüfer ve Julio İglesias. Her limanda bir sevgiliyi naaapim, her limandan bir kartpostal alıyorum.


Issız bir adaya düşmüşüm, yanına 3 şey al demişler.Kitap,şarjı bitmeyen müzik seti(Hayal bu ya) ve bir gün dayanamaz dönersem diye bir yat almışım. Uzanmışım kumsala, güneş de damlıyo içime..yaşamak bu be yaa


Sonra bir gün,TRT'nin eski müdürlerinden biri ile sohbet ederken bir zamanlar tedavi ettiği bir çocuğu anlattı. Ailesi, düzelmez iyi olmaz bu çocuk demiş hep.Ama onun tedavisi sonuç vermiş.Bir gün, çocuğun çizdiği resimde ilk defa insan görmüşler."Sevincimizden çığlık atarak ağladık" diye anlatırdı. "Nihayet aramıza dönmüş, sağlıklı gelişmeler yüzünü göstermişti"

Tebessümümü ve sevincini paylaşan içten nidalarımı bırakmadan bir duraksadım bunu dinlerken.Benim iç resimlerimde hiç başka insan yoktu.Ekmeğin kıtırı ile kaşar peyniri eksik etmiyordum ama Ayşe Fatma, Ahmet, Mehmet...Yoktu yani hiç kimse.


Sonra sorguladım kendi kendimi. Sevmiyor muydum hiç kimseyi?Yooo, uğruna ölünesi insanlarla doluydu çevrem ve yüreğim. "Sevmekten kim usanır, tadına doyum olmaz" şarkısını evvelki ömürlerimden birinde yazmış olabilirdim hatta.


O zaman neydi derdim zorum.. bilemedim.

Şimdi bu hayallerin iki çocuğum yetişkin hayatlarında mutlu ve ben arada onları görmek için geri dönüyorum, ya da onlar her istediklerinde yanıma gelip eğleniyorlar versiyonluları var...ama dillerini bilmediğim kişilerle gemi yolculuğu hala favorim.Julio İglesias ve Nilüfer'i seviyorum ama artık başka favori müzik listelerim var filan.

Ve ben hala bu kaçışın sebebini bulabilmiş değilim.


29 Haziran 2014 Pazar

Dilek

Aayyyy, bi hayalim daha gerçekleşti.
Dilek perisi kulaklarını dört açmış beni dinliyo olmalı bi yerlerde
3-4 gün Nehir'imle başbaşa hem de Kumla'da hem de mavinin göbeğinde
Tamam, ufak tefek olumsuzluklar yok değil ama gözümün göresi yok


Oturduk Sünger Bob'dan sonra Kaçak Gelinler'i izliyoruz

Normalde asla yapmayacağımız şeyler
Parmak kale ile şişe kapağından maç yaptık
Para çevirmece oynadık
Okey oynadık,papazkaçtı,pişti

Bisiklete bindik gidebildiğimiz yere kadar  

Tabu tam bi felaketti
Anne Hacı Bektaşi Veli Amca kim?
Anne gensoru biyolojik terim  mi
vs vs vs
Gülmekten gözlerimden yaş getiren masum sorularına kurban olduğum

Selin geldi yatağında uyuyor ya İstanbul'da
Ohhh çam ormanında nefes alır gibiyim
Ciğerim açıldı, göğsüm genişledi yine

Güzel ve sevdiğim şarkılar söyleyesim var
Güneş bi bulutların arkasında bir önünde ,eğleniyor besbelli
O'ndan  haber almış besssbelli
"Yeniden" şarkısındaki gibi "yeniden" bulmuş kaybettiği birşeyi tesadüflerine karmaşık labirentinde.

Yürüyüş vakti hadi bakalım
Durgun sular pislik tutarmış
Hareket etmeli...severek,isteyerek.

6 Haziran 2014 Cuma

Hoşgeldiiiiiinnnnnnnn

Sabah uyanınca "günaydın" değil "hoşgeldin" diyorum çocuklarıma gözbebeklerime işlemiş tebessümümle
Onlar da gülümsüyor ve "merhaba" diyor
Gün öyle ayıyor bizim evde, sevdaların buluşması ve yaşama yeniden başlamanın habercisi sabahlarda.
*





Gece gözüm akreple yelkovanda. Saat geceyarısını geçmek üzere..ha buluştular ha buluşacaklar. Bir kalp çarpıntısı tuttu amansız, nasıl heyecan sanki  pencereden içeri minik kanatlı periler doluşacak sanki tüm unutanlar mahçup gülümsemeleri ile kapımdan girecek sanki kalbim tüm kırılmışlıklarını unutma gücünü bulacak o an...sanki bir mucize olacak bana ait olan.

Gün devrini tamamladı.Artık 06.06.2014. Ne dilerdim gerçek olacağını bilsem diye düşündüm. Önce telaşa sevdiklerime sağlık, ülkeme iyilik, ihtiyacı olanlara yardım,hastalara şifa diye geçit yaptı sorumluluklu temenniler. Bu da haksızlık ha. Gönlünün özgür çılgın düşünceleri önce sorumluluk ve korku dolu garantici dileklerin ardında geliyor. Kötü yetiştirildik bir bakıma. Sormak lazım , bencillik insanın kendisine haksızlık etmemesi mi diye.

Yer mavi gök mavi bir kumsalda ama dağlardan uzak olmayan bir arada kitaplarımla olmak isterdim. Kocaman yolcu vapurlarında uyandığımda  mavinde bir nokta olmuş herkesin mutlu ve iyi olduğunu bilerek özgür ve hafif bir yürekle şarkı söylemek isterdim. Mutluluğumun, ancak tüm sevdiklerimin iyi ve esen olması ile tamamlanabileceğini bilir tüm sevdiklerimin mutlu ve esen olmalarını dilerdim.

Eskiden, çok eskiden dümdüz kumsallardı nefes alamadan baktığım. Oysa şimdi illaki bir dağ olsun istiyorum sırtımı dayadığım. Eskiden bana gelen yollar bataklıktan geçsin, kimse yol bulamasın isterdim. Şimdi ise hayallerimde çocuklarım için neşeli patikalar var evime ulaşan . Önceden mevsim hazandı hep kendimi bulduğum o evde, artık her mevsimin tadı var kavuşmak gibi özleminde.

Neyse, rengi mavi tadı karamel boyu boyumca bir yeni yaş diledim kendime.
Dostlarımla
Dostlarımla..ve bir de adını kendime sakladıklarımla.

23 Mayıs 2014 Cuma

Beyaz Bilye

Heeeyyy tüm keçiler...herkes kendi sürüsüne dönsün
Tilkiler, kuyruğunuzu birbirinize değdirmeden çekilin gidin başımdan
Çıkamadım bu işin içinden
Dostlar, tutuverin ellerimden bulutlara binip özgürce gideceğim ben.

Selam, anlatacak o kadar çok şey yaşanmış o kadar fazla duygu ve eylem var ki neyi anlasam neyi hissetsem şaşırdım. Bungee Jumping yapıyorum isteğim dışında ve biri elinde makasla  ipin başında bekliyor..çakıldım çakılacam.Hissiyat bu. Hissiyat bu iken içimdeki deli derviş "a-maaan" diyor "salla gitsin.İçen öldü de içmeyen ölmedi mi?"

O seminerde bozuldu ayarım önce. Mesleki seminerlerden biriydi. Bir torbada 10 bilye var.Bir beyaz bir siyah  üç yeşil iki mavi iki kırmızı  bir mor var. Beyazı çekme şansınız nedir?..Herkes "yüzde on" dedi. Hoca güldü."Hayır, %50 dir" dedi.

Çektiğiniz bilye ya beyazdır..ya da değil.


Bu aklımı düşüncelerimi allakbullak etti. Salak gibi hissettim kendimi ki muhtemelen aslıma ulamıştım bi nebze de olsa :-) Boşuna uğraşıyordum detaylarla. Denemeli ve inanmalıydım, ayrıntıların yorucu olumsuzluğuna arkamı dönmeli güneş batarken ayı ay giderken güneşi kucaklamalı tüm olasılıklara kapımı açık tutmalı idim ama umut her zaman sandığımdan çok daha fazla benimdi artık.

Haberlerin akışı  pek iç açıcı değil ülkemde akliselim olanlar için. Yine de elimi torbaya daldırıp beyaz bilyeyi çekmeyi deneyeceğim biliyorum.  Çocuklarım geleceğim gelecekleri geçmiş hayallerim..hepsi bir beyaz bilye artık vazgeçemeyeceğim .

İnsan rüya görmek için uyurmuş. Hayallerim önemli benim için gerçeklerim kadar önemli.Onlar beni renklendiren onlar bugün üzerimize yağan paslı puslu havayı neşeli bir kahkahanın nefesi ile geri püskürten. Hayal dünyasında yaşamak değil bahsettiğim, hayal kurmak ve onlara inanmak.

Şimdi hayallerim kalbimi hızlı çarptıran, şimdi şarkılar çok eski yıllarda dinleyip unuttuğum şeyleri hatırlatan. Keçilerim ve tilkilerim ; bana izin verin olmak zorunda olduğumdan olmak istediğime yol yakın.



Karman çorman anlattığım zaman fırtınalı havada denize girmişim ve yağmur yağıyor gibi hissettiğim zamanlar aslında. Neşeli, korkulu,kararlı ve kırgın.


benim adım ebruli biraz gerçek biraz rüya


16 Mayıs 2014 Cuma

Zaman Hükmedilmez Olandır


Ben istemez miydim baharı kucakladığımız serin bir sabahın kuş cıvıltılarıyla süslenmiş neşesini yazmak bugün buraya....

Gözümüze gönlümüze düştü yas..bağrımız kömür karası. Adalet gitmiş, sanat bitmiş, insanlık dibine vurmuş...yarınların endişesinden bugüne hal kalmamış. Küfrü, dayağı kabullenen bir millete ait olmanın utancı ile bakıyorsunuz gökyüzüne."Kızım Olmadan Asla" filminde kurtuluş kapısı olarak görünen ülkemin bayrakları yarıda..yalan, çıkmaz sokaklara kadar sirayet etmiş, olağanlaşmış.

Ben istemez miydim evlatlarımın okul başarılarından , planlarından , eğilimlerinden dem vurup dünyadaki gelişmelere göre yönlendirmekten bahsetmek?

Eğitim bitmiş, tanımdan bile çıkartılmış , andımız kaldırılmış,öğretim boş, pratik hoş...seneye yine sistem değişiyormuş. Göz göre göre katledilen körpe beyinlerin arkasında neşeyle el çırpan beyinsiz veliler güruhu ile aynı çizgide durmak zorunda olan düşünen ve acı çeken veliler güruhu...Hayat gittikçe anlamını yitiriyor.

Ben istemez miydim yeni yaşıma doğru adım adım giderken geçmiş yılların güzelliklerini, getirilerini gelecek yılların hayalleri ile harmanlamak, mai'ye uzanan adımlarımı sıralamak?

Siyasi baskı ile tırpanlanan haklar, kalleşliğin adını değiştirip iş edinenler, erk uğruna insanlığını satanlar ve ardına sığındıkları bahanelerin bulantısı ile 14 yaşımdan beri kurduğum emeklilik hayallerim dişimle tırnağımla kazandığım her şeyimle birlikte yitti gitti.

Hoşgörü, kalite,nitelik özlem duyulan ama vicdanların dahi sustuğu ülkemde bulunmayan şeyler bugün.


Soma'da yas ilan edildi çünkü öldük biz ....


Başbakan birilerini tokatladı, korumaları dövdü,danışmanı dövdü, yüzlerce ceset dahi rant uğruna gizlendi.Ne diriye ne ölüye saygı var bu ülkede artık. ..öldük biz!








Öfkem suskunluğuma ekli, çaresiz hissediyorum kendimi. Zaman hükmedilemez olandır : umut zamanın ellerinde artık.