11 Haziran 2014 Çarşamba

Benim Mim'im senin Mim'ini dover.

Benim Mim'im senin Mim'ini dover.

Sevgili blog arkadasim Mukaddes Tiryaki  http://mukaddestiryaki.blogspot.com.tr beni mimlemis sagolsun. Bayıldım ben bu işe :-) Mümlenmek hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı. Mukaddes'i ve güzelsununları ile hayata dair renklerin aydınlık olanlarını izlemek seyre dalmak bana iyi geliyor  Ayrica kendisinin cok da guzel yazilari var okumak isterseniz http://mukaddestiryaki.blogspot.com.tr/  adresi.

1) En cok sevdiginiz yonunuz nedir?  Ruhumun hacıyatmaz direncine sahip olan neşeli kısmının yüksek sesle söylediği şarkıların eşliğinde hakkını vererek,severek yaşamayı becermek ya da öyle yapabilecek kadsr aptal olmak ama aptallığını da sevmek.


2)Sen hic yagmur altinda agladin mi? 
Yok...yağmurda ağlanır mı be ya?Yağmurda kahve içilir mmm...yağmurda neşelenilir, yağmur arınma yeniden başlamadır.


3)Diyelim ki sana 3 dilek hakki tanindi ama sadece insanlari 
degistirebileceksin. Neleri, kimleri ya da hangi ozellikleri degistirirdin?  Değişmeleri gerekseydi değişirlerdi..ne kadar tahammül edilmez de gelse bu halleri , vardır yaradanın bir bildiği.


4)Sen hic yaz yagmurunda denize girdin mi? Karnın tokken yemek yedin mi gibi olmuş bu :-) Nelbette..denize girmek her halükarda maiye dahlolmak..severim bunu


5)Yasadigin en gulunc durum nedir? Şu günlerde Türkiye'de demokrasi ve akliselim mevcut denilen bu ülkede bu masala inanarak yürüyen insanlarla birlikte yaşamak. Aşağılayıcı ve gülünç bu!


6)Kendine unluler dunyasindan bir es ya da sevgili secseydin hangisini secerdin? Mr Darcy :-)


7)Hayatin bir film olsa hangi aktris oynasin isterdin? 
Rita Hayword elbette...1.58 boyunda hatırı sayılır göbekli bir kadını nasıl canlandırır görmek isterdim :-)


8)Sen hic halka acik bir alanda kimseyi umursamadan agladin mi? 
E düşünerek ağlamaz ki insan...Ağlamak duygu işi, gönül işi..elektrik faturası mı bu ne zaman nereye geleceği belli olsun?


9)Superman mi Batman mi? 
İkisi de salak :-( e hadi süperman olsun çok güzel uçuyo :-)


10)Cocukken hepimiz bir nesneyi ya da bir olayi baska bir sey zannederdik. Senin oyle ilginc dusuncelerin oldu mu? Ben çocukken çok salaktım :-) Büyüyünce azaldı ama yok olmadı :-))Yani evet böyle yanılgılarım oldu elbette.


11)Hayatin anlami nedir? Damla olup denizle bütünleşmek, mavide bir nokta olmak


Ben yeni arkadaslarima mimlenmenin ne demek oldugunu gostermek istiyorum ama istemezlerse yapmayabilirler, ozgurler bu konuda.

http://sebahatt.blogspot.com.tr/2014/06/paris-tepsi.html  da zarafetin sevecenlikle sunuşunu yapan Sebuş'uma

http://goncakeskin.blogspot.com.tr/2014/06/da-vinci-demons.html da kendi gibi narin ve renkli anlatımlarını izlediğim Gonca'ma

http://kedilievintarzi.blogspot.com/ da izlemeyi çok sevdiğim bilgiler veren Havva'ya


Sevgiyle Kalın her daim :-)

8 Haziran 2014 Pazar

Devinim


Ufak tefek , kalın dudaklı boş bakışlı bir kızdı. Üniversitenin her şeyi boş verebilen özgürlükleriyle serinlenilen koridorlarında tanışmıştık ve kesinlikle herhangi biriydi benim için.

Ülkem insanlarının fala merakı her yaşta geçerli. Nitekim o gün de kahveye gittiğimizde sıkı bir okey partisinin ardından bir arkadaşımı kıramayarak baktığım kahve falını gören kahve ısmarlamıştı kendine. Sonra Allah yarattı demeden bana uzatılan ardıardına bakmam istenilen  fincanlar. 21 kişiye fal baktığımı ve sonra kustuğumu hatırlıyorum. Adına Gül diyelim asıl adı saklı kalsın, Gül de onlardan biriydi. Doğrudürüst tanımıyordum ve çok umurum da değildi. Fincanını alıp baktığımda sadece konuştum. Ne dediğimi bile pek hatırlamıyorum ama o gözleri kocamana açılmış halde bana bakakaldı. Ailevi sorunlarından, kimseye açamayacağı dertlerinden bahsetmiş ve babasını uzakta bırakması halinde hayatının düzene gireceğini söylemiştim aşağı yukarı. Az sonra ağlayarak ellerime kapandı .Sen bunu nasıl biliyorsun diye inliyor,çığlıklar atıyordu. Canım sıkılmıştı, ne olup bittiğini anlamadığım gibi midem bulanıyordu,acıkmış ve yorulmuştum ve Gül hala umurum değildi.

Arkadaşları koluna girerek onu dışarı çıkardılar ben de kendime bir karışık tost söyledim.Ancak bir meşe ağacı kadar duyarlıydım.

Biraz süre geçtiğinde Gül geri geldi ve benimle özel konuşmak istediğini söyledi. Suratımı asarak artık fal bakamayacağımı çok yorulduğumu söyledim.İri gözlerinde ve titreyen dudaklarında başka bir anlatım vardı, yalvardı.Konuşmayı kabul ettim, bir köşeye çekildik. Sesini alçaltarak "ben ensest bir aileden geliyorum ve bunu bilen yok " dedi. O an tepki vermemem ve onu sakin bir şekilde dinlemeye devam etmem, onun sandığı gibi derin anlayışı olan olgun bir genç kızın kontrollü  davranışı filan değildi. Ensest ne demek hiç bir fikrim yoktu, Gül'ü dinleyerek anlamayı umuyordum. 10 numara salaktım ben (şimdi değil miyim???bilmiyorum ki :-)) 

Ona son derece güven veren sessiz dinleyişim karşısında göz yaşlarına boğuldu. Annesi beyin kanaması geçirmiş ve doktor cinsel ilişkiye girmesini yasaklamış. Bir süre sonra da babasının tacizleri başlamış. Annesi üzülmesin diye sesini çıkartamıyormuş ama kilitlediği kapısının her gece zorlanması babasının açık yalvarmaları onu mahvetmiş. Üniversiteyi başka şehirde okumayı seçmesi babasını deliye döndürmüş ama o kaçmış.

Eh, ensest ne demek öğrenmiştim ama hiç mutlu değildim doğrusu. Benden ne istediğini , onun için ne yapabileceğimi sordum.Artık çok üzgündüm ve onun için iyi bir şeyler yapmayı çok istiyordum ama doğrusu önce tostumu bitirmeyi hepsinden çok istiyordum. 

Henüz 19 yaşındaysanız ve karnınız çok açsa hayat kesinlikle ertelenebilir bir şeydir.

Sonra kendimi onun hayatının içerisinde buluverdim. Her şey daha kötüye gitti. Önce , evci çıktığında bir akrabasının eşi tarafından tecavüze uğradı. Bu berbat bir şeydi. Yurtta gözyaşları içerisinde  hayata yumruklarımızı sıkmış öfke yağdırırken darbenin devamı geldi. Hamileydi. Korkudan ölüyorduk. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Alelacele birer iş bulduk. Mesela ben marketlerde tuvalet kağıdı reyonunda durdum tanıtım elemanı olarak birer hafta filan. Cam kavanozumuz vardı , herkes kazandığı parayı oraya atıyordu.Para yetti, doktora götürdük.Bu beladan kurtulduk derken ve bir ay öncesine göre hepimiz 10 yaş büyümüşken hayat "durun bakalım" dedi. Dersimi aldım demek hiç de öyle kolay değildi. Bebekleri ikizdi ve içinde parça kalmıştı..kanama durmuyordu. Yeniden doktor aynı berbat duygular silsilesini tekrar yaşamak.

19 yaş bizler için kolay değildi. Başımızı hala dik tutup kadere yumruk sallamak belki cahilliğimizden belki yüreği sağlamlığımızdandı. Bunu hala bilmiyorum.


Zaman geçti. Gül'ün başı dertten kurtulmuyordu. Birine aşık oldu ve başından geçen her şeyi anlattı. Adam onunla yine de evlenmek istediğinde artık 19 yaşın başlarında sahip olduğumuz iyi niyet ve boşvermişliği çoktan yitirmiş olan bizler şüpheyle birbirimize baktık. Gül bizi dinlememiş, adama nikah işlemleri için nüfus kağıdını çoktan vermişti. Adam kadın taciri çıktı, nüfus kağıdını geri almak ve Gül'ü rahat bırakmasını sağlamak için asla onaylamadığımız kişilerden yardım almak bize kaldı. 

Offf ne seneydi. Arada olan berbat şeyleri artık yazmak dahi istemiyor ellerim.


Sonra günler günleri aylar ayları kovaladı.Bir gün Ortaköy sahilinde otururken Gül'ü gördüm yanında tekin olmayan bir adam ile. Koştum yanına gittim. Bu kim..dedim.Nişanlısıymış. Uyuşturucu kullanıyormuş,asker kaçağıymış ama çok iyi biriymiş ve başından geçen her şeye rağmen Gül'ü seviyor, onunla evlenmek istiyormuş. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü elbet. Uğraşmaktan bıkmıştım ama "aman neyse bana ne" diyebilecek yaşta değildim. Şimdi gülümsüyorum, galiba o "aman neyse bana ne" yaşına hiç gelemedim ben.

Gül yaşadıklarından bıkmış, yaşamaktan adeta vazgeçmişti.Okula da gelmiyordu doğru dürüst. Sonra bir gün şakağında bir tokadın morluğuyla kantine girdi ürkek."Beni dövdü" dedi kısaca." O okul bitecek yoksa seni gebertirim" dedi.



Adamı takdir mi etsek yersek mi ne yapsak bilmez haldeydik. ite kaka, ama öpücükle ama tokatla Gül okulu bitirdi. Adam,onunla evlenme isteğini aileye iletti. Baba izin vermedi. Adam babayı da dövdü. Biz artık bu garip şahsiyeti ilgi  ve gittikçe artan sempati ile aramıza almıştık. Adam Gül ile evlendi. Diploma aldığı gün de ona Nişantaşı'nda bir Halkla İlişkiler şirketi kurdu.

Bir çocukları var ve çok mutlular.

Kıssadan hisse mi?

Her yaşımda her yaşamda ayrı hissesi var bu öykünün...ama en temel hisse yaşam başladığı gibi bitmez, kaderin hükmüne akıl sır ermez olmalı sanırım.

Başka portrelerde de görüşmek dileğiyle.. sevgiyle kalın.

6 Haziran 2014 Cuma

Hoşgeldiiiiiinnnnnnnn

Sabah uyanınca "günaydın" değil "hoşgeldin" diyorum çocuklarıma gözbebeklerime işlemiş tebessümümle
Onlar da gülümsüyor ve "merhaba" diyor
Gün öyle ayıyor bizim evde, sevdaların buluşması ve yaşama yeniden başlamanın habercisi sabahlarda.
*





Gece gözüm akreple yelkovanda. Saat geceyarısını geçmek üzere..ha buluştular ha buluşacaklar. Bir kalp çarpıntısı tuttu amansız, nasıl heyecan sanki  pencereden içeri minik kanatlı periler doluşacak sanki tüm unutanlar mahçup gülümsemeleri ile kapımdan girecek sanki kalbim tüm kırılmışlıklarını unutma gücünü bulacak o an...sanki bir mucize olacak bana ait olan.

Gün devrini tamamladı.Artık 06.06.2014. Ne dilerdim gerçek olacağını bilsem diye düşündüm. Önce telaşa sevdiklerime sağlık, ülkeme iyilik, ihtiyacı olanlara yardım,hastalara şifa diye geçit yaptı sorumluluklu temenniler. Bu da haksızlık ha. Gönlünün özgür çılgın düşünceleri önce sorumluluk ve korku dolu garantici dileklerin ardında geliyor. Kötü yetiştirildik bir bakıma. Sormak lazım , bencillik insanın kendisine haksızlık etmemesi mi diye.

Yer mavi gök mavi bir kumsalda ama dağlardan uzak olmayan bir arada kitaplarımla olmak isterdim. Kocaman yolcu vapurlarında uyandığımda  mavinde bir nokta olmuş herkesin mutlu ve iyi olduğunu bilerek özgür ve hafif bir yürekle şarkı söylemek isterdim. Mutluluğumun, ancak tüm sevdiklerimin iyi ve esen olması ile tamamlanabileceğini bilir tüm sevdiklerimin mutlu ve esen olmalarını dilerdim.

Eskiden, çok eskiden dümdüz kumsallardı nefes alamadan baktığım. Oysa şimdi illaki bir dağ olsun istiyorum sırtımı dayadığım. Eskiden bana gelen yollar bataklıktan geçsin, kimse yol bulamasın isterdim. Şimdi ise hayallerimde çocuklarım için neşeli patikalar var evime ulaşan . Önceden mevsim hazandı hep kendimi bulduğum o evde, artık her mevsimin tadı var kavuşmak gibi özleminde.

Neyse, rengi mavi tadı karamel boyu boyumca bir yeni yaş diledim kendime.
Dostlarımla
Dostlarımla..ve bir de adını kendime sakladıklarımla.

3 Haziran 2014 Salı

Bugün Pazar - Nazım Hikmet Ran

Bu gün pazar – Nazım Hikmet

Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.

Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga,ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben
Bahtiyarım…

Bu ne Biçim Hikaye Böyle - Her Şey Çok Güzel Olacak Film Müziği

2 Haziran 2014 Pazartesi

Çirkin Ördek Yavrusu

Karnımı ağrıtan bir neşe var bugün içimde. Boğazım şiş, tek derdim iş..dertleri sorunları kulak ardı etmek değil, aldırmamak da değil ama felaket derecede barışmak onlarla kabullenmek belki de. Zuhal Olcay'ın bir şarkısı vardı "yalnızlığım, yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin" diyordu. Belki de idrakine vardığım, en azından bugün baş edebildiğim şey bu yaşamak zorunda olduğum beraberliklerim. İşsizlik, göbüşüm, özlemler,hüzünler..sonra özlemler daha çok özlemler filan.

Yeni şeyler giymeyi herkes sever ama ben hafif rengi kaçmış kadife pantolonlar, bir tarafı aşınmış pabuçlar giydiğimde eski bir dostumla birlikteymişimcesine aşinalığın huzurunu hissder , daha bir  keyiflenirim. Bugün de rengi solmuş lacivert pantolonum ve "erkek ayakkabısı gibi bu ne fazla sade ve hiç topuğu yok" eleştirilerine maruz kalsa da çok sevdiğim, burnu aşınmış pabucumu giydim ve yollara düştüm. Canımı sıkan herkese gülümsedim kızmak yerine. Canımı sıkan herkes diyorum çünkü satırlarımda her ne kadar gülümsesem de aslında dünyanın en kuralcı en huysuz insanı olduğumu biliyorum içten içe. Kırmızı ışıkta caddeye atlayan adamlara, yaz sıcağında bermuda şort giyen adamlarının yanında burnunu bile örtmüş kadınlara, sokağa çöp atan teyzelere,annesine yalan söylediğini övünerek anlatan ergenlere, otobüste bacaklarının yayıp oturan gençlere...oo-hoooo liste uzar gider.Amma bugün gönlümün huzurlu denizine kızgın lav sularının  dökülmesine izin vermedim. 

Kısa yürüyüşlerle bezedim günümü. Vitrin camlarında göbüşüme değil gözlerime baktım ve bu küçük hile beni hayli neşelendirdi.Küçük çocukları sevdim, İETT durağında kaldırımlara oturmuş bir grup kadının bağıra çağıra konuşmalarına öfkelenecekken bana hatırlattıkları bazı çocukluk anılarına güldüm (yaşıyorsa Allah selamet versin Mürüvvet Teyze'ye ayyy) annesini üzen,annesini üzmemek için sıkıntısı gözlerinden aksa da sessizce oturan çocuklara baktım. Hepsinde benden bir şeyler vardı. Hepsini çok sevdim.

Güzel günler değil yaşadıklarım ama berbat olarak nitelemek de gerçekten alırken ayrı verirken ayrı keyif aldığım onca nefese haksızlık olur. Sebebi var ki yaşıyorum, öğrenmem gereken şey her neyse daha fazla canım yanmadan öğrenmiş olmayı diledim bugün kendim için. 

Yaşanmamış günlerin umudu içimde kirlenmedi..sanırım her şeye rağmen gülümseyebilmeyi biraz da buna borçluyum.



Nehir'in mezuniyet balosundan bahsetmiş miydim? Onun Kalemiti Ceyn'den prensese dönüştüğü o geceden? Saçının her telinin ayrı zarafetle salındığı, haylaz gülümsemesine karışan mahçup tebessümün kızıma ne kadar yakıştığı, 3-4 saat çılgınca dans ettikleri geceden mini kürküyle ayrılırken benim elimi tutmak yerine babasının koluna girdiğini filan? 

Yüzlerce yıl yaşamalıyım ben onların her anını gözetebilmek, yaşamımı onların var oluşlarıyla taçlandırmak, varlığımı onların varlığında yok sayabilmek için yüzlerce yıl yaşamalıyım.

Heyyyyy!!!
Günler sürprizlerle dolu..her yarın başka bir çirkin ördek yavrusu...

Her şey çok güzel olacak :-)




28 Mayıs 2014 Çarşamba

İşte Öyle Birşey...


Gül yüzünün cemaline kurban olduğum yavrum, ilk göz ağrım ilk aşkım,gündüz güneşim gece mehtabım, kokusunda varlığımın sebebini bulduğum kızım..Selin gitti.


Kendi elimle çektim ipimi. Okulu Yunanistan'a gezi düzenliyorumuş. "Aaa,tabii git kızım sen bütün sene çalıştın bunu senden çok hak eden yok" dedim sevecen yumuşacık. İçimdeki asıl ben bağrınıyordu "giderse koklayamam sabahları öpemem bensiz uyur bensiz uyanır ölürüm ben gitmesin kandır onu" diye. "Emin misin ane" dedi lüleleri arasından bir çift kara gözün şüpheli bakışıyla. Gülümsedim içtenlikle..."eminim yavrum"

Eminim ki sen gittiğinde deli olacağım ve uyumayacağım. Eminim ki tıpkı hapşırdığımda olduğu gibi bir an kalbim ve hayat duracak. Eminim ki gidip yastığında başının bıraktığı ize bakacağım...ve biliyorum bu hiç doğru değil.

Ödemeler-ayarlanacak şeyler, hepsini hallettim. Dün değil önceki sabahın 4'ünde götürüp okuluna teslim ettim ve neşeyle el salladım arkasından..ta ki gözden kaybolana kadar.O gözden kaybolduğunda ben de kendi içimdeki labirentlerde kayboldum.

Nehir geldi kucağıma yattı. Gözleri ışık, seslenişi su damlası kadar hayat veren bebeğim.Küçük ellerinde kendimi yitirdiğim, paçoz dudaklarının tebessümle kıvrılışı tüm dertleri unutturan tesellim,ab-ı hayatım,kurban olsun sana tüm varlığım. Durmuş olan kalbim onun seslenişi ile tekrar atmaya başladı. "Anne".."Efendim yavrum" "Büyüyünce beni de yollayacak mısın böyle tek başıma uzaklara"

Gülümsedim inançla:

-Elbette kızım...sen de uçacaksın bir gün kendi kanatlarınla.


Neşeyle çırptı ellerini Nehir , umudu çoktu yarınlara.


Her telefon açtığında "mutlu musun kızım" diye soruyorum. Yaşadıklarına inanamıyormuş gibi bir anlatışı var. Mutluymuş hem de çok. Herkes şapka aramış bütün gün ,ortalık yanıyormuş çünkü. Valiz hazırlandığı gün bi koşu Üsküdar'a inip ona şapka alan annesini sevgiyle anmış bir kez daha. Sirtaki öğrenmiş,çok neşeli bir dansmış.Gittiği yerlerin kimine hayran kalmış, kiminde ise abartacak ne vardı bu kadar diye şaşakalmış. Oda arkadaşları ile uyumluymuş, onları çok sevmemiş ama anlaşıyor olması yeterliymiş. Kontör yükler miymişim bitmek üzereymiş. Yunan öğrencilerle konuşmak acaip eğlenceliymiş. Kardeşinin gizlice valizine sıkıştırdığı "abla seni özlicem,canını sıkan olursa sen de onun canına oku, öğretmen kızarsa o başlattı dersin" konulu mektuba çok gülmüş.Gelince onu öpüp onunla gülecekmiş.Tamam kapatıyormuş ama bir de haaa,anne unutmadan söyleyeyim seni ummadığım kadar çok özledimmiş....

Seni düşündüm dün akşam yine 
Sonsuz bir umut doldu içime 
Bir de kendimi düşündüm sonra 
Bir garip duygu çöktü omzuma 

***
Hani eski bir resme bakarken 
Hani yılları sayar da insan 
Hani gözleri dolar ya birden 
İşte öyle birşey 










24 Mayıs 2014 Cumartesi

Aşina




Capitol alışveriş merkezinden zonklayan ayaklarımızla dönerken Selin ile ben hala karar verip alamadığımız mezuniyet balosu ayakkabısından , Nehir ile babası da tablet kılıflarından konuşuyorduk. Apartmandan içeri girdiğimizde az sonra dinlenecek olmanın verdiği erken huzurun tadını çıkarttım. Girişteki faturalara göz attım. Bizimkiler konuşmaya devam ederek yukarı çıkıyorlardı..bir an durdum ve olağan gelen şeylerin ne zaman oluştuğunu  düşündüm.

Nikah tarihi alınmıştı, eşim evi tutmuştu. Sokağa ilk girdiğimde kaldırım taşlarından pencereden bakan yüzlere kadar her şeyi dikkatle incelemiştim. Beğenmeye gönüllü incelemelerdi bunlar, dahil olmayı arzulayan tanımlamalardı.


Sonraki gelişimizde sokağı şaşırdım.Sonraki gelişimizde yanlış otobüse binip farklı yere gittim. Sonraki gelişimde sokağa girdiğimde apartmanı şaşırmayayım diye dikkatle isimlerine baktım. Merdivenlerden çekinerek çıkarken meraklı bir komşunun kapıyı açarak istemediğim sohbette bunalacağım sorulara başlamamasını dilediğimi hatırlıyorum.


Çeyiz geldi , ev yerleştirildi..odaların duvarlarına bile bakınırken yabancı ve meraklıydım.

 Zaman sonra , bir bebeğim olacağını öğrendiğim günü andım. Şaşkınlık, biraz korku, biraz neşe. Selin'in günbegün gelişimini izlemek..şimdi üzüm çekirdeği kadar, şimdi çilek kadar,şimdi parmakları oluşuyor...bebeğim.Sesi nasıl olacak acaba, bana anne dediğini hayal etmek... Sonra yıllar yıllar..sonra Nehir'in müjdesi.İşe giderken serviste karnımdaki minik can ile içimden uzun sohbetlerimiz, onunla tamamlanmayı beklemek.Yine sesini merak etmek.Karlı bir günde onu eve getirişimiz.Selin'in kardeşini ilk gördüğü an...benim ağlayışım...


Şimdi bineceğimiz araca bakmadık bile doğru düzgün, sokağa girdiğimizi farkında değildik, adımlarımız otomatik olarak apartmana yöneldi, Selin'in babasının boyuna yaklaşmışlığı , Nehir'in ablasına heyecanla birşeyler anlatışı,saçlarına aklar düşmüş eşimin seneler içinde değişmeyen yumuşak sevecen bakışlarla bana bakışı...Ne zaman aşinalaştı da içlerindeki mucizeyi, heyecanı ve güzelliği herhangileştirdik bütün bunların? Ne zaman aldırmaz olduk,önemsemedik ab-ı hayatı yudumlamanın keyfini?


Kaybetmeden kıymet bilmek yüreğimin belki de en sevdiğim yanı. Merdivenlerden uzaklaşan seslerini dinledim apartmanın girişinde. Kimlerin ölümüne kimlerin doğumuna şahitlik ettim onca senede. Yaşam,nasılda beni de içine alarak şekillendi geçti bu sokaktan.

Bildik bir armoniye doğru gülümseyerek yöneldim.

Çıkışı aydınlatan ışığın düğmesine basmayı gerektirmeyecek kadar alışkındı ayaklarım basamaklarla.



23 Mayıs 2014 Cuma

Beyaz Bilye

Heeeyyy tüm keçiler...herkes kendi sürüsüne dönsün
Tilkiler, kuyruğunuzu birbirinize değdirmeden çekilin gidin başımdan
Çıkamadım bu işin içinden
Dostlar, tutuverin ellerimden bulutlara binip özgürce gideceğim ben.

Selam, anlatacak o kadar çok şey yaşanmış o kadar fazla duygu ve eylem var ki neyi anlasam neyi hissetsem şaşırdım. Bungee Jumping yapıyorum isteğim dışında ve biri elinde makasla  ipin başında bekliyor..çakıldım çakılacam.Hissiyat bu. Hissiyat bu iken içimdeki deli derviş "a-maaan" diyor "salla gitsin.İçen öldü de içmeyen ölmedi mi?"

O seminerde bozuldu ayarım önce. Mesleki seminerlerden biriydi. Bir torbada 10 bilye var.Bir beyaz bir siyah  üç yeşil iki mavi iki kırmızı  bir mor var. Beyazı çekme şansınız nedir?..Herkes "yüzde on" dedi. Hoca güldü."Hayır, %50 dir" dedi.

Çektiğiniz bilye ya beyazdır..ya da değil.


Bu aklımı düşüncelerimi allakbullak etti. Salak gibi hissettim kendimi ki muhtemelen aslıma ulamıştım bi nebze de olsa :-) Boşuna uğraşıyordum detaylarla. Denemeli ve inanmalıydım, ayrıntıların yorucu olumsuzluğuna arkamı dönmeli güneş batarken ayı ay giderken güneşi kucaklamalı tüm olasılıklara kapımı açık tutmalı idim ama umut her zaman sandığımdan çok daha fazla benimdi artık.

Haberlerin akışı  pek iç açıcı değil ülkemde akliselim olanlar için. Yine de elimi torbaya daldırıp beyaz bilyeyi çekmeyi deneyeceğim biliyorum.  Çocuklarım geleceğim gelecekleri geçmiş hayallerim..hepsi bir beyaz bilye artık vazgeçemeyeceğim .

İnsan rüya görmek için uyurmuş. Hayallerim önemli benim için gerçeklerim kadar önemli.Onlar beni renklendiren onlar bugün üzerimize yağan paslı puslu havayı neşeli bir kahkahanın nefesi ile geri püskürten. Hayal dünyasında yaşamak değil bahsettiğim, hayal kurmak ve onlara inanmak.

Şimdi hayallerim kalbimi hızlı çarptıran, şimdi şarkılar çok eski yıllarda dinleyip unuttuğum şeyleri hatırlatan. Keçilerim ve tilkilerim ; bana izin verin olmak zorunda olduğumdan olmak istediğime yol yakın.



Karman çorman anlattığım zaman fırtınalı havada denize girmişim ve yağmur yağıyor gibi hissettiğim zamanlar aslında. Neşeli, korkulu,kararlı ve kırgın.


benim adım ebruli biraz gerçek biraz rüya


20 Mayıs 2014 Salı

Caro Emerald - Stuck



Stuck

I close my eyes and dream about a sunny holiday
I wish that I was beachin' down on Saint Tropez
Or sitting in the lobby at the fabulous Pierre
With diamonds on my fingers and not a single care
Instead I'm on the Avenue where nobody goes
With fields of green that wilted like a last summer rose
Some people call it paradise, but I call it pain
Baby take me anywhere, but not here again
Why am I sitting in the middle of nowhere
Standing here with nothing to do
Wondering if I really love you, oh oh
I guess that I do
Why am I sitting in the middle of nowhere
Standing here with nothing to do
Wondering if I really love you, oh oh
I guess that I do
You promised me a motorcade and endless perfume
A palace in Geneva with a perfect view
And dreams painted yellow like the color of gold
And dine with kings and queens 'till the food gets cold
Instead I'm on the edge of all I thought I would be
This dream is now a comedy I don't wanna see
Some people call it laughter but I call it pain
Baby take me anywhere but not here again
Why am I sitting in the middle of nowhere
Standing here with nothing to do
Wondering if I really love you, oh oh
I guess that I do
Why am I sitting in the middle of nowhere
Standing here with nothing to do
Wondering if I really love you, oh oh
I guess that I do
Oh I do
I know we have a chemistry
This combination's heavenly
But don't forget you promised me
Everything, everything
I know we have a chemistry
This combination's heavenly
But don't forget that you promised me
Everything
Why am I sitting in the middle of nowhere
Standing here with nothing to do
Wondering if I really love you, oh oh
I guess that I do
Why am I sitting in the middle of nowhere
Standing here with nothing to do
Wondering if I really love you, oh oh
I guess that I do

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Sis

Dalgalar kıyıları dövüyordu derdi hep şairler...oysa ben her baktığımda bir anlığına da olsun kavuşmanın coşkusu ile suları köpürten iki aynı olmayanın coşkusunu görürdüm.

Çocuklarımın ikisi de dönemeçte...okulları değişiyor, biri lise biri ortaokula geçiyor. Ben gönlümü verdiğim işimden, dost ya da en azından dost sandıklarımdan kopartılmış yeni bir sayfa açmak için hayatın akışına "peki" demişim. 

Çoktandır 24 saat değil günler.

Bugün yine otomatik pilotta uçarken, yani küçük kızımla yürüyüşümüz esnasında sorduklarına cevap verip onunla gülmeme rağmen iç dünyamda tamamen ayrı kulvarda bir hesaplaşmaya dalmışken nihayet karar verdim. 

Sahil insanı yoruyor, ufka dikmek lazım nazarı. 

Sonra insanın canı yanıyor.


16 Mayıs 2014 Cuma

The Rains of Castamere

And who are you, the proud lord said,
that I must bow so low?
Only a cat of a different coat,
that's all the truth I know.
In a coat of gold or a coat of red,
a lion still has claws,
And mine are long and sharp, my lord,
as long and sharp as yours.
And so he spoke, and so he spoke,
that lord of Castamere,
But now the rains weep o'er his hall,
with no one there to hear.
Yes now the rains weep o'er his hall,
and not a soul to hear.

Türkçesi
Ve sen kimsin dedi gururlu lord,
niye başımı öne eğmeliyim?
Farklı bir pelerin giymiş bir kedisin sadece,
budur bütün bildiğim.
Pelerini ister altın olsun ister kırmızı, 
her aslan pençelidir.
Benim pençelerim de uzun ve keskindir lordum,
seninkiler kadar uzun ve keskindir.
Ve adam hiç durmadan konuştu,
şu Castamare Lordu.
Ama şimdi salonunda yağmurlar ağlıyor
ve yağmuru kimse duymuyor.
Evet şimdi salonunda yağmurları ağlıyor
ve yağmuru tek ruh bile duymuyor.





Zaman Hükmedilmez Olandır


Ben istemez miydim baharı kucakladığımız serin bir sabahın kuş cıvıltılarıyla süslenmiş neşesini yazmak bugün buraya....

Gözümüze gönlümüze düştü yas..bağrımız kömür karası. Adalet gitmiş, sanat bitmiş, insanlık dibine vurmuş...yarınların endişesinden bugüne hal kalmamış. Küfrü, dayağı kabullenen bir millete ait olmanın utancı ile bakıyorsunuz gökyüzüne."Kızım Olmadan Asla" filminde kurtuluş kapısı olarak görünen ülkemin bayrakları yarıda..yalan, çıkmaz sokaklara kadar sirayet etmiş, olağanlaşmış.

Ben istemez miydim evlatlarımın okul başarılarından , planlarından , eğilimlerinden dem vurup dünyadaki gelişmelere göre yönlendirmekten bahsetmek?

Eğitim bitmiş, tanımdan bile çıkartılmış , andımız kaldırılmış,öğretim boş, pratik hoş...seneye yine sistem değişiyormuş. Göz göre göre katledilen körpe beyinlerin arkasında neşeyle el çırpan beyinsiz veliler güruhu ile aynı çizgide durmak zorunda olan düşünen ve acı çeken veliler güruhu...Hayat gittikçe anlamını yitiriyor.

Ben istemez miydim yeni yaşıma doğru adım adım giderken geçmiş yılların güzelliklerini, getirilerini gelecek yılların hayalleri ile harmanlamak, mai'ye uzanan adımlarımı sıralamak?

Siyasi baskı ile tırpanlanan haklar, kalleşliğin adını değiştirip iş edinenler, erk uğruna insanlığını satanlar ve ardına sığındıkları bahanelerin bulantısı ile 14 yaşımdan beri kurduğum emeklilik hayallerim dişimle tırnağımla kazandığım her şeyimle birlikte yitti gitti.

Hoşgörü, kalite,nitelik özlem duyulan ama vicdanların dahi sustuğu ülkemde bulunmayan şeyler bugün.


Soma'da yas ilan edildi çünkü öldük biz ....


Başbakan birilerini tokatladı, korumaları dövdü,danışmanı dövdü, yüzlerce ceset dahi rant uğruna gizlendi.Ne diriye ne ölüye saygı var bu ülkede artık. ..öldük biz!








Öfkem suskunluğuma ekli, çaresiz hissediyorum kendimi. Zaman hükmedilemez olandır : umut zamanın ellerinde artık.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Soma

Bugün Soma'yız hepimiz
İçimiz kara, gönlümüz kara..yanıyoruz alev alev 
Ne gelir içimden size döktüğüm göz yaşlarından başka
Ne gelir elimden sizi orada bu felaketi yaşamaya mahküm edenlerden nefret etmek ve onlara oy vermemekten, haykırmaktan başka
Bugün günlerden Soma
Bugün acı yüreklerinde vicdanı olanların,kalp taşıyanların,beyni işleyebilenlerin....

Ne gülmek ne gülümsemek yaraşır bugün insan olana
Hepsi kardeşimdi ölenlerin
Hepsi benim o kapıda bekleyenlerin

İçim cayır cayır 
Yukarısı , aşağıdan daha karanlık .......


13 Mayıs 2014 Salı

Bir Alem Migren Güncesi

Dünden belliydi geleceği..


Üzerime 2 beden büyük arabesk bir hüzün çöreklendi önce hiç sebepsiz. Lise yıllarım, vefasız dostlarım, şimdi çok uzağımda olan kaybettiğim anılarım birer birer çaldı kapımı. Sakin sakin dinlemekte olduğum Albinino G-minör gibi , içine düşseniz kurtarın beni demeyeceğiniz bir huzur kuyusunun kapağını kapattım gittim Orhan Gencebay açtım. Buruldukça buruldu gönlüm.



Birazdan düşünceler yön değiştirdi çaktırmadan. Tam , burnumdan aldığım nefes ciğerime dolmuyor ay boğulacağım diye ağzımı açtım ..o zaman fark ettim hangi sularda boğulmakta olduğumu. Pot kırdığım, "hay demez olaydım" dediğim, bana güvenenleri utandırdığım ne kadar anı varsa tarih sıralaması ile karşımda. Midem dönüverdi olduğu yerde...Dişlerimi sıktım utançla ve kızgınlıkla.Beni hala utandırabiliyor olmalarına kızdım...Oysa takvimden yapraklar kopmuş, olan her şey takvim yaprağı ile birlikte yitik anılar cehennemine yollanmıştı.


Anladım bir şeylerin yolunda olmadığını.

Oturup efkarlı efkarlı dolma sardım.
İşsizliğime sardım.
İstanbul'da bi başınalığıma sardım.
Sonra içimdeki sarsuk ikizler baş kaldırdı..gülmeye başladı.
O da bana sardı.
Sarmaş dolaş kördüğüm olduk..anladım  ben başıma geleceği.






Sabah kalktım ki migren gelmiiiş..
Sol göz görmüyor!

Dünkü arabesk halim yerini derhal Cyrano de Bergerac'a bıraktı.
Cyrano de Bergerac


 Bir gözüm görmez,başım yerinde durmaz halimle için için alay edip her yerim sancıyarak halime gülmeye başladım. Komikti halim, enkaz gibiydim ama biliyordum ki bu yaşanmadan savuşturabileceğim bir şey değil. Gülerek yaşamak en iyisi. 

Gittim, aynaya baktım gören tek gözümle:

-Berbat görünüyorsun ama küllerinden doğman yakındır dert etme ..dedim 
-Çok beklersin..dedi migren sinsi sinsi
-Hep kazanan ben oldum ..dedim gülerek.







Gülmeyi bilmeli hayata da hastalıklara da 
Ama en önemlisi kendine gülebilmeli 

Tam "şah ve mat" diyecek hastalıklar üzüntüler..bakıyorlar şah çoktaaaaan topuklamış yeni oyunlara yelken açmış.

Matın alası diye buna denmeli işte.

Hakkını vererek yaşanmış günler dilerim hepimize.




Trabzon-Faroz Limanı

11 Mayıs 2014 Pazar

Ben Küçükken de Vardı Anneler Günü


Kısa bir anı bu..bir ölçü hüzün, bir parça çocukluk,çokça nostalji,sevgi ve süsleme için de ölçüsünde neşe var içinde...

İlkokuldaydım.

Anneannem öldü..annemin de içinde bir şeyler anneannemle birlikte öldü. Hayatın akışını bilmek ve buna hazır olmak başka, yaşayıp kabul etmek bambaşka imiş. Sevgisini  ve öfkesini sınırların ötesinde yaşayan güzel annemin yosun rengi gözlerinden yaşlar dinmiyor, acısı azalmak bir yana gün geçtikçe artıyordu. 

İçine kapanık bir çocuktum ben. Hatırlarım, annem ağladıkça ve bu ağlama seremonisi  her gün yinelenip azalmadıkça içimi bir korku sarmıştı. Okula gidip geliyor, günlük hayatın akışında sakince yer alıyor ama hep annemin yine yumuşak bir gülüşle taçlandırdığı mutlu sabahları özlüyordum. Ablam, anne-abla karışımı muhteşem varlığı ile çocukluğumun bu karmaşık günlerinin eksik notalarını tamamlıyor ve varlığının bana ne kadar güven verdiğinden bihaber bana masal dünyasının gerçekle kesişimini sağlıyordu.

Sonra anneler günü yaklaştı. Annem bizi karşısına aldı ve bu anneler gününün ilk annesiz anneler günü olduğunu, kutlamak istemediğini, hediye almamamızı rica ettiğini açıkladı. O konuşurken, gri bulutların  parçalanarak aralarından güneş ışığı sızdırması umudumun yok olup gitmesini izledim sessizce. 

O gün okula giderken kararlıydım. Ufak tefek bedenimi ancak taşıyan cılız bacaklarımla olabildiğince hızlı yol üzerindeki kırtasiyeye gittim. İnce ahşaptan dantel gibi işlenmiş yelpazeler yeni çıkmıştı. Satıcıya bunu anneler günü için hediye paketi yapmasını söyledim. Gülümsedi ve isteğimi yerine getirdi....ama sonra fiyatını sorduğumda avucumdaki paranın yetersizliği mutluluğuma gölge düşürdü. Olsun!Kararlıydım umudu zamana bağlamamakta, üzerimizde dolaşan mevsimsiz yağmur bulutlarını yollamakta.

Nihayet anneler günü geldi. Koştum hediyemi aldım ve annemi öperek gururla ona hediyemi verdim. Annem tembihlerini dinlemedim diye kızacak mı diye azbuçuk endişeli olsam da mutlu hissediyordum kendimi. Hediye paketi  mahcup, şaşkın bir sevinçle karşılandı ve açıldı. Annem elindeki ince-zarif yelpazeye şaşkınlıkla baktı. 

Gururla söyleyiverdim:

-Param yetmedi ama taksitle aldım

Kahkahalar , kısa süren sessizliğin ardından koşarak geldiler. Annem bana kocaman ama koskocaman sarıldı.

-Taksitle ha?

-Anneler günün kutlu olsun annecim..dedim sevgimi peşin sunarak.

Güneş, gri bulutları parçalamış ilk ışıklarını yollamıştı.


soldan ikinci annem,yanındaki rahmetli anneannem sağ baştaki velet ise benim :-)