mai etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mai etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Eylül 2015 Cuma

Rüzgâr


Bir hedef koy kendine ve ona inan..hayalinin gerçeğine dönüşmesi için ilk ve en önemli adım bu.

Simyacı ile başlayan furyada beni kendine inandıran ve gerçekliğini tartışmasız biçimde kabul ettiğim en önemli anlayıştı belki de bu.


Şimdi kabusumun bittiği, yokuş yukarı tırmanıp güneşin doğuşunu aynı hizada izleyebileceğim bu dağın tepesine varıp nefes aldığım ve gözümü önümde belirsizlikleriyle cazip geniş ufka diktiğim bu anda kocaman bir nefes alıyor olmam gerekmez miydi?

Gerekirdi.



Olmak zorunda olduğum Kadriye olan Kadriye'ye bi sağ bi sol kroşe geçirmiş tahta oturmuş. Olmak istediğim ile olan Kadriye, hatta olması gereken Kadriye olmak zorunda olduğum Kadriye'yle kavga halinde. Hüküm sürenin bakışı donuk,gülüşü yalan.Yine de severim onu,korumaktır geride kalanı amacı bilirim..

Olması gereken Kadriye sağlam bi çimdik atıyor bu aşamada. Silkinmeye çalışıyorum. Olmak orunda olduğum kadriye dimdik bakıyor gözlerimin içine. Taviz veresi yok, riske giresi yok, benim en sevdiğim duyguların naif yumuşaklığından muaf..bana göre sevimsiz. Bi de şu, gülüşümü çalması yok mu. en çok ona sinir oluyorum. Olmak istediğim Kadriye tüm melodilerin en güzelleri ile çınlamaya hazırken bu soğuk duygusuz hesapçı Kadriye'ye kalmak var ya..ölüm ölüm. Uyuz!

Hayallerimi koyduğum  hazine sandığım ise alabildiğine boş. Ben farkındayım uçurumun kenarında çiftetelli oynadığımı, ben biliyorum bir ayağım boşlukta gözlerimi kapadığımı  ama bir şeyler yapacak gücü toplamak bazen öyle güç ki. Koşabiliyorsunuz ama hayal kuramıyorsunuz..berbat bi bitiklik bu.






Nedir diye bakındım hayatıma sabah. Araçlar ve amaçların yer değiştirdiğini gördüm. O yüzden boş peronda giden trenin ardından bakarcasına çaresiz ürkek kalışın  yol ağızlarında.

Babam tüttü burnumda tüm bu karmaşanın içerisinde. Anladım ve gördüm ki bir kez daha, onun kokusuna sesine , başımı okşayan sert elinin şefkatine muhtacım yaşım kaç mevkim ne olursa olsun. Çocukluk anılarım üşüştü başıma. Hep o araba kullanırken ve ben yanındaki koltukta otururken. Cılız bacaklarımı koltuktan keyifle sallandırırken onun o emsalsiz yakışıklı yüzünün her çizgisine hayran baktığım ve annem, kardeşlerim olmadan bana kalışının keyfini çıkarttığım o anlar. Sert yüz hatları ile tezat, dudağının kenarında  bize bakarken hep var olan o sevecen tebessümün güneşten bile parlak ışığı.







Karadenizin yeşilinde saklı, maisinde gizli kalmış anılarda kalmak üzere olan sıcak gülüşler...


















Hayal kurmak mı?

Çocukluğuma dönmem ve babamın neşeli bir türkü mırıldanan sesi ile dolan wolswagende kendimi buluvermem mümkün mü?

Eve döndüğümüzde onun için topladığım çiçekleri görünce annemin yosun yeşili gözlerindeki ışıkların pırıltısının artması ile içime gurur dolduğu o günlere dönebilmem.
Sorgulanmadan sevmek ve sevilmek mi aradığım.

44 yaşındaysan ve  İstanbul denilen keşmekeşte yaşıyorsan, mai nerde yeşil nerde derse gönül.. hayat çok zor.


Geveze'yi biliyorsunuz artık, şu sabah uyandığımda içimde şarkı söyler bulduğum ve tüm gün arka planda vır vır hayata eşlik eden Geveze. Volkan Konak doldurdu her yeri bu sabah....

Yelken olup dünyanın tüm rüzgârlarını içinize almak isterken dümene yapışıp kalmak zorunda olmak...işte bütün mesele bu.


19 Ağustos 2015 Çarşamba

Kirpi

Çocukluğumda tatiller "hangi beldeye gitsek, kaç yıldızlı otelde havuza atlasak" şeklinde geçmezdi.

Trabzon, Sotka'da fırının üstündeki evin her köşesinde kendimize mutlu bir dünya yaratabilmemiz için teşvik edilen beyinlerimiz,3 kardeş olmanın tartışılmaz neşesi ile  saatlerin nasıl geçtiğini anlamayacağımız eğlenceli çıkarımlarımız vardı.


En unutulmaz yazlarımdan biriydi.Annemle babamın odasında karyola ile pencere arasındaki minik dar koridora bir çuval kitap götürüp  sorumluluklarım bittiğinde evdeki meyvelerden kendime bir tabak hazırlıyor ve o minnacık alanda, kitap çuvalımın üstüne uzanıp seçtiğim bir kitabı okumaya başlıyordum. Evin genel koşturmacasından muaftım;kimse anne-babanın yatak odasına girmezdi. yere yattığımda gördüğüm sadece gökyüzünün kocaman pırıltılı mai'si olurdu. Rüzgâr denizin  yosun kokusunu taşır, kısacık saçlarımın arasında beni okşarcasına şefkatle dolaşırdı.

O dönem okuduğum hemen hiç bir kitabı unutmadım.
Bu sabah, "ne yapsam"larımın arasında , "hayattan ne beklemeli ne dilemeliyim"in nasıl hassas ve ters tepebilecek bir soru olduğunu bilerek işe gelmek için yürüdüğüm esnada sıyrıldı geldi o öykü anılardan. 

Sorular ve cevaplar...hepsi bir ömürde saklı aslında.

Vadinin birinde tüm hayvanlar bolluk bereket  içinde birlikte yaşarlarmış. Derken, günün birinde gökyüzünden bir melek kanadı kırılarak vadiye düşmüş.Hayvanlar, ona saldırmak yerine şefkatle yaklaşarak kanadını onarmış, onun yeniden eski haline dönmesine yardımcı olmuşlar. Melek tamamen iyileşip gökyüzündeki yerine dönecekken "bana yaptığınız bu iyilik karşılıksız kalamaz.Hepinize bir dilek hakkı veriyorum ama dileklerinizi geri almanız mümkün değil o yüzden iyi düşünün size yarına kadar müsaade.Yarın gelecek ve dileklerinizi gerçek kılacağım" demiş. Hayvanların hepsi sevinç içinde onu uğurlamışlar.Gece, hiç birinin gözüne uyku girmemiş. Hepsi , yarına gerçekleşecek dileği en doğru seçmek çabasındaymış.

Ertesi gün melek dilekleri gerçekleştirmek ve veda etmek için vadiye gelmiş.Tüm hayvanlar önünde sıra olmuşlar.

Tavşan:

- Ben herkesten çok korkuyorum,etim lezzetli hep peşimdeler..demiş.

Melek gülümsemiş ve ona çok hızlı koşabilme yeteneği bahşetmiş.

Zürafa:

-Çok obur biri sayılmam ama hep alçak dallardaki  olgun-sert yaprakları yemekten bıktım...demiş

Melek gülümsemiş ve ona, ağaların en tepesindeki taze yaprakları yiyebilmesi için uzun bacaklar ile uzun bir boyun bahşetmiş.

Sıra kirpiye geldiğinde:

-Ben ölümsüz olmak istiyorum..demiş

Meleğin gülümsemesi yüzünde soluvermiş.

-Kirpi...bu çok tehlikeli ve kötü bir dilek. Şimdi git düşün ve herkesin dileği bittiğinde seni tekrar yanıma çağırdığımda kararını bir kez daha dile getir..demiş.




Kirpi günün ve sıranın sonuna kadar sabretmiş. Herkes hak etmese bile dileğine kavuşurken ve  meleğe en çok yardımcı olan kendisi iken dileğinin yerine getirilmemesine karşı öfke doluymuş. Dileği tekrar sorulduğunda, aradaki zamanı dileğinin doğruluğunu değil uğradığı haksızlığı düşünerek geçirdiğinden "bir tereddüdüm yok..ölümsüz olmak istiyorum" demiş.



Melek üzgün üzgün bakmış yüzüne,cevap vermemiş. Sadece "peki" anlamında başını sallamış, kirpiye ölümsüzlük bahşetmiş ve hepsine veda ederek gökyüzüne yükselmiş.


Aradan yıllar geçmiş.

Kirpi önceleri pek mutluymuş.
Sonra çok sevdiği eşinin ölümüne şahit olmuş.
Arkadaşlarının,akrabalarının hatta evlatlarının  ölümlerine şahit olmuş.
Torunlarının torunlarının torunlarının yaşadığı şeyleri anlatıp paylaşacağı, mutluluğunu katmerleyip üzüntüsünü paylaşacak bir kader ortağının yokluğu yalnızlığın en derinine itmiş onu.
Anlattığı şeyler kimsenin ilgisini çekmez olmuş.
Yazlar aynı,kışlar aynı..hayat kendini tekrarlar ve bir heyecan içermez olmuş.
Üstelik ölümlerine şahit olmaktan bıktığı için birilerini sevmekten iyice korkar olmuş,içine kapanmış.

Yaptığı hatayı anlamış anlamasına ama yapacak çok şey de yokmuş.
Artık tahammül edemediği bir çok şey için vadiyi terk etme kararı almış. Vadiden yukarı tırmanırken ayağı kaymış ve yuvarlanarak tekrar aşağı düşmüş.Normalde ölmüş olması gerekirken bacakları kırık , yara bere kesik içinde kalan kirpi acıyla haykırmaya başlamış.

-Ben hatalıydım, ölüm ,gerektiğinde en güzeli imiş. Ben hatalıydım, yaşama müdahale etmeden anlayarak yaşamak lazımmış..Ne diledim ben..ne yaptım kendime ah...

Melek yüzyılı aşan bu pişmanlığı duymuş...Kirpiye bir kez daha dileğini vermiş.

*****

Ulaşılmaz olan en güzeli değil.
Yaşadığımız, o an için değil.
Dileklerimiz kendi felaketimiz olmasın....
Emerson'un sözü çok önemli ... DUALARINIZA DİKKAT EDİN .. GERÇEKLEŞEBİLİRLER.


14 Ağustos 2015 Cuma

Ne Yaparım?

Benim tatlı, komik,şirin,özgür Fok Bıyığı'm beni mimlemiş.
E bayılıyorum ki ben mimlenmeye. :D

O zaman hadiiiiiiii diyerek başladım:

  • Üzgünken ne yaparım?


Üzüntü sebebine bağlı. Yürürüm.Müzik dinlerim ama üzüntü kaynağına yönelik  pekiştiren değil çözümleyen şarkılar olur. Mümkünse avaz avazdır ses, öyle sakin mırıl mırıl olmaz. Gider mezarlıkta otururum,gider denizin mai'sinde demlenirim,gider göğün maisine sığınırım. İlla ki yazarım. Yazmak içimin derinliklerine ittiğim her şeyin kendimce ses buluşu.İçim dolmadan,içim donmadan,içime attıklarım içimdekileri bozmadan yazarım.Gülümser dudaklarım,gözlerime bakınca ise anlar sadece dostlarım.

Sonra affederim..kendim hariç herkesi.



  • Kızgınken ne yaparım ?


Hep alay ederim.Kızdığım hemen her şeyin mizahi yanını görmeden edemediğim bir yapıyla doğmuşum ben.İnsan bir kere ölünce, yaşama dönme şansını yakalarsa kızacak pek bir şey yok bu hayatta diyor kesinlikle. 

Kızmama neden olan şeyi bir sorun olarak algılar, çözüme odaklı düşünürüm.

  • Peki öfkeliyken? 


O anda bir şey yaparsam kötü olur. Tsunami ya da 8.9 şidetinde bir depem etkisinde felakete sebep olmak zor değil benim için. Can yakmak istediğimde ürkütücü doğal yeteneklerim var;bunu ben de biliyorum benim çevremdekiler de bilir.Dilim mi daha fena elim mi bilemem..ikisini de kullanmaktan çekinmem. Göz bebeklerim bile yeşilini yitirir kapkara olur.Rezil rüsva bişiye dönüşürüm.Sesim hep sakindir.Bu da daha tehlikeli bişi aslında. Kaçmakta fayda var o durumlarda karşımdaki için.

Lakin öfke sebebim biraz kaçmayı başarırsa, 40 yaş sonrası edinebildiğim veya artık daha baskın olan bir yanımla sakinleşirim. Karaktersizlik derecesine varan merhametim ağır basar. Ceza verir ya da yargıyı kalbime değil aklıma taşırım.

Yürürüm rüzgârın temasına izin vererek. 

(Çocuklarım mevzu bahis değilse)Sonra affederim..kendim hariç herkesi.

İsterdim ki bu mimi herkesler yapsın ben isim vermeyeyim ama yapan bana haber versin ki koşup hemen okuyayım.

Sizi bilmek güzel geliyor bana...anlatın ki bileyim.

2 Ağustos 2015 Pazar

1 Ağustos 2015 Cumartesi

Koyu Mai


Dün işe giderken, hani o her adımını mutlu attığım özlenmiş yolda yaşanmamışlıkları yaşanmışlıklara doğru çevirme yolunda ilerlerken Geveze'nin uyandığımdan beri avaz avaz söylemekte olduğu Ferda Anıl Yarkın şarkısına ıslıkla eşlik ediyordum çaktırmadan. Kadıköy'ün şıkır şıkır insanlarını görmekten duyduğum hazzı saklamak gibi bir niyetim de yoktu. Bilen bilir;tam  ana caddenin köşesinde kocaman bir İş Bankası var. Oradan dönüp karşıya geçmek üzere ilerliyorken neşeli bir sesin haykırdığını duydum.


-Eyyy çok sayın Kadıköy halkııı...Günaydıııın.

Gülüşmeler oldu. Bu da nesi diye döndüm baktım.
Şu cadde kenarlarını süpüren belediyenin minik aracının arkasına 16 yaşlarında bir delikanlı çıkmış, araç ilerlerken o da neşeyle ulusa sesleniş'i gerçekleştiriyordu.

-Sevgili halkıııııım. Hadi size iyi günleeeeeeeeeeeeer. İmzaaaaaa Kadıköööööy Belediye Başkanıııııııı

Tebessümler, gülüşmeler

-Alkışlasanıza laaaaaaaaann

Alkışladık. Bu sefer ben de dönüp baktım sabahın neşesine isim veren bu çılgın kim diye. Gülümsemem soldu  o an. Kadıköy sabahının neşesi konuşma aralarında durup tiner çekiyordu.Çöp aracını süren adamcağız da besbelli korkudan ona in aşağı kardeşim diyemiyordu. Bir el, oradaki akışı durduracak şekilde pause düğmesine basmıştı sanki.O neşeyle haykırıyor , arabalar ve insanlar kımıldamadan durup onu seyrediyordu..

-Sevgili halkıııııııım...işleriniiiiiiiiz rast gitsiiiiiiiin.Hepiniiiiiiiiz bugüüüüüüüün çooooooooooooooook mutlu oluuuuuuuuuun.

Bir an durdu

-İmzaaaaaa Kadıkööööy Tinerciler Başkanııııııııııııııııı.


Artık kimse gülmüyordu. Hepimiz durduk ve çaresizlikle ona baktık. O ise, bizimkinden çok daha büyük bir çaresizlikle gözlerini boşluğa dikmişti.Elindeki tinerden koskocaman bir nefes çekti. Arabadan indi.

Pause düğmesine basan el kendini çekti..hayat akışına geri döndü.

Herkes yoluna devam etti.
,
O ise seslenişini yapmış,gözleri aynı boşluğa takılı , "görmemek için" bütün gücüyle elindeki torbayı soluyarak kımıldamadan durdu tüm hayatın gözlerini diktiği o boşluğa aktığını bilip aldırmaksızın.

Anın tüm iletileri koyu maiydi.





30 Temmuz 2015 Perşembe

Mis Gibi Yaz Mim' i

Sevgili Cam Misket'in bloğunda yine bana keyif veren şeyler buldum elbette.

Mim'lenmeyi sevdiğimi bildiği için beni dürttü "sen de yap istersen" diye

İsterim :-)

1) Klasik bir soruyla başlayalım; senin için 3 kelimeyle yaz mevsimi neyi ifade ediyor?

Sarı,pırıltılı mai,arasam kimseyi bulamam her biri bir yana gitmiş dostlar.



2) Yaz aylarında ne sıklıkla kitap okuyorsun?

Çoook..yazın her şeye daha çok zaman kalıyor sanki. Tüm insanlarla birlikte bir çok sorumluluk da tatile çıkıyor çünkü.


3) Yaz aylarına daha uygun olduğunu düşündüğün kitap türleri var mı?

Gönlümün sohbet edebileceği kitapları daha bi seviyorum sanırım. Yani ağır felsefe günlerim daha çok kışa ait.



4) Plajda kitap okuyanlardan mısın? Eğer öyleyse en son hangi kitabı okudun?

Ahhh..işe yeni girenlere bir sene tatil yok.Dolayısı ile bu sene plaj da yok ama plajda kitap okuyanlardan değilim.Güneşin sarı sıcağını sevmem ben,plaja indiysem hep maidedir bedenim.


5) Ve son soru; senin için yaz mevsimi hangi renktir?

Yaz pırıltılı mai, neşeli lacivert,utangaç cam göbeği ama yeşille kardeş hep


Ben de herkesleri mimledim işte :-)) Siz de yapın okuyayım keyifle

4 Temmuz 2015 Cumartesi

Düşler ve Düşüşler

Nereye gitmek isterdin sorusunun cevabı da tıpkı ıssız adaya düşsen yanına alacağın 3 şey ne olurdu sorusunun cevabı gibi değişiyor yaşla ve yaşananla.

Bir bildiğim , her cevabımda mai olması, hayal ederken bile burnuma denizin tuzlu ,kendine mahsus kokusunun dolması.

Bir bildiğim, yaş kemale erdikçe hayallerimde gideceğim yerin ıssızlaşması, insanı azaltıp mai'yi çoğaltıyor olmam.

Bir de dağ ekler oldum son zamanlarda,dağ özlenesi bir şey artık.

Issız adaya düşsem yanıma alacağım 3 şey sorusuna da Majezik ekliyorum...şu son 3 yıl yordu beni yahu :)

Başımı alıp nereye gitmek isterdim sorusunun 40 yaş sonrası cevapları değişmemiş olup aşağıdaki gibidir.

Bora Bora'nın resimlerine bakıp içinde kaybolup bilgisayar ekranından başını kaldırdığında İstanbul'da olduğunu görmek zaman zaman ruhumu bin parçaya bölmektedir.

Arz ederim 

 








24 Haziran 2015 Çarşamba

Şiirin Mai'si / GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ... ..Nazım Hikmet Ran


Güzel günler göreceğiz çocuklar 
Motorları maviliklere süreceğiz 
Çocuklar inanın inanın çocuklar 
Güzel günler göreceğiz güneşli günler 


......


Hani şimdi biz 
İnanın güzel günler göreceğiz çocuklar 
Güneşli günler göreceğiz 
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar 
Işıklı maviliklere süreceğiz 


23 Haziran 2015 Salı

Blog Yazmaya Nasıl Başladım ? - Mim




Efendiiiiim,
Gelelim birikmiş Mim'lerimize
Ki ben topaç çevirmek kadar,misket oynamak kadar,uçurtma uçurmak kadar sevdim Mim'leri gerçekleştirmeyi.

Üstelik şu karne döneminde vs çok uzak kaldım buralardan, elim klavyeden kalksın istediğim yok.

Benim tatlı Cam Misket'im,satırlarında narinim Mim'lemiş beni bu sefer.

Mevzuu derin aslında: Blog Yazmaya Nasıl Başladım ? 

HOMO HOMINI LUPUS ..insan insanın kurdudur der söz bilirsiniz.
Bana beni bilen kurt lazımdı..

Resimlerim, yaşantımın detayları kandırmasın sizi. Alabildiğine asosyal biriyim ben. 


En sevdiğim roman kahramanlarındandır Robinson Cruose ..bir adada kimseyle konuşmak zorunda kalmadan yaşamak. Cuma'nın romana katıldığı yerde okumayı bıraktım neredeyse..o kadar bir sinir olmuştum yaşantıya birinin girmesine.

Gözü kör olanın kulağı keskin olur.
Sol kolu olmayanın sağ kolu acaip kuvvetlidir.
Bir yanınız kör ise , telafi edecek yan kuvvetlenir.
Benim gibi asosyal ve konuşma özürlü ama duyguları 50 metre yüksekten yere düşüp saçılmış boya kutularından fışkırmış boyalar kadar renkli, özgün ve özgür bir kadının çıkış yolunun yazmak olması da son derece normal bu durumda.

Günlük hayatta kimseyle göz göze gelmeyeyim diye başını kaldırmaktan aciz bendeniz, ömrümün miladı Selin doğduğunda internette bir siteye üye oldum aynı koşullardaki annelerle iletişim kurabilmek ve sorulara cevap bulabilmek adına.Sorular cevap buldu, orada tanıdığım bir çok kadın da yaraya merhem-ömre bereket dostum oldu.Birbirimizin yüzünü görmek mi gerekir birbirimizin hayatlarına dokunabilmek için?

Hayır...gönül dostluğu bambaşka bir şey.
3 arkadaşınız olsun,can olsun dost olsun.


Tastamam 15 senedir bağımız, iletişimimiz hiç kopmadı.Her gün bir lif daha eklediğimiz kopmaz bir halat ile bağlandık birbirimize.Kardeşiz dostuz arkadaşız ve daha bir çok şeyiz birbirimiz için. Birbirimizden haber almadığımız, iletişimi sürdürmediğimiz tek bir gün bile yok.Bu harika bir şey.

ha niye anlatıyorum bunu. İşte o gruptan çok değerli sevgili biricik canım arkadaşlarım bana sen blog kur dediler. Sözleri narin,gönlü derin,kıymeti paha biçilmez ben ou çok severim Gonca da bunu yineleyince ben bir deneyeyim dedim.

Öyle başladı blog yazarlığım. 


Sonra sıcacık bir mesaj yolladı yazıların birine Havva isimli gizemli ve sevecen hanım. 3-5 yazar giderim dediğim blog dünyasını ve buradaki güzel insanları keşfe daldım.Sizleri tanıdım ya..vallahi iyi ki gitmedim kaldım.

Mai'nin bin tonu daha varmış,seyre daldım.


Efenim ben bu mim'i Oytunla Hayat bloğunun tatlı mı tatlı sahibesine veee gözünü budaktan esirgemeyen sevgili Bücürük ve Ben'e ithaf ediyorum . Olur di mi?

Olur olur :-))

28 Mayıs 2015 Perşembe

Yarın Yine Bahar Çok Şükür...


Kalp olacak olanı bilir,sana fısıldar...ama sen, dünyanın sığ endişeleri ile çığlık çığlığa muhatap olduğun için onu duymazsın. O sırada bilmeden söylediğini sandığın söz gerçekleşir ve sen hayretler içinde kalırsın.

Büyük laf söyleme başına gelir dedikleri budur aslında...o büyük lafı söylerken hiç düşündün mü : sana bunu kim sordu?

Şimdiki evimin önündeki caddeden geçiyordum yanlışlıkla bindiğim otobüse sayıp söverek...öğrenciydim henüz. Bir yanda binalar bir yanda mezarlık. İçimden "ıyyyy" dedim. "Asla burada oturmam ben..ne soğuk yer"

Bana soran olmamıştı aslında burada oturmak ister misin diye..ama aslında biliyordu kalbim olacağı.Fısıldayıvermişti olanca naifliği ile burada yaşayacağımı hem de tam evimin önündeki duraktayken . Kibrim,günlük hayat endişelerim , sığ suların büyük dalgaları kulaklarımı sağır etmiş olmalı...duymuş ama anlamamışım.


Ne cümleler ne fısıldandı kulağımıza da kalabalığın gürültüsünde duymadık.

Renklerin en güzellerini taşıyan kalplerimizi kimbilir ne olmaz şeylerin patırtısında paslandırdık.

Onca seçeneğin içinde belki de kendi seçtiğimiz şey yalnızlık...




Sonra , arsız çocuklar gibi hayatı suçladık....

Yarın yine bahar çok şükür.
Sevin kendinizi e mi?

Unutmayın ;renklerin en güzelidir mai.

Bir daha denemek ve yeniden başlamak için
Unutun tüm endişelerinizi.

Umut da yaşamak da bizim için var.

Umut, binbir ayaklı Umut, güneşte saklı Umut edenler haklı Umut, insanın hakkı..! Nazım Hikmet