9 Mayıs 2014 Cuma

Julio Iglesias - Nathalie

Nathalie ,dün sakin bugün yorgun yaşam, yaşamak için 

Nathalie 
en la distancia 
tu recuerdo 
vive en mi 
yo que fuí 
tu amor del alma 
y a tu vida 
tanto dí. 

¿Qué será de ti? 
¿dónde estás? que ya 
a mi atardecer 
ya no has vuelto más 
¿Quién te cuidará? 
vivirá por ti 
¿Quién te esperará?, 
Nathalie. 

Nathalie 
ayer mi calma 
hoy cansado 
de vivir, 
de vivir 


sin la esperanza 
de que vuelvas 
junto a mi. 

¿Qué será de ti? 
¿dónde estás? que ya 
el amanecer 
no oye tu cantar 
¿Qué será que a ti? 
no te importa ya 
que yo sufra así, 
Nathalie. 

¿Quién te cuidará? 
vivirá por ti 
¿Quién te esperará?, 
Nathalie. 
¿Qué será que a ti? 
no te importa ya 
que yo sufra así, 
Nathalie, Nathalie, Nathalie

Aslında Herkes Kendi Sınavını Veriyor Hayatta















Ağlamasa iyiydi...
O zaman daha katlanılabilir olurdu her şey
O zaman belki ben ağlayabilirdim rahat rahat
Ama çok ağladı..pıtırcık misali  döküldü yaşlar bahar tazeliğindeki yanaklarından
O ağladı..ben öldüm çaresizlikten.


Çok paramız yok bizim
Çok zeki-özel çocuğumuz var
Bu memlekette paradoksun , kendini talihe bırakmanın dikalasını yaşarsınız böyle bir karışımda.
Girdiği sınav ilk defa önemseyerek girdiği bir sınavdı Selin'in
İlk defa başarısız oldu bir sınavda
Kabul edilmedi
Tüm kördüğümleri açacak bir kapıydı...olmadı.

Hay TEOG'unuza da eğitim sisteminize de egonuza da yalanlarınıza da diye  patladı içimdeki yanardağ
Siyasettekilerden nefretim katmerlendi
Yaşadığımız şeylerden, yaşattıklarından nefret ettim  bin kez daha

Sınavı kazanamamışsın dediğimde önce sustu tepkisiz kaldı
Tumbler'a bakmaya devam etti
Sonra odasına çekildi
Sonra ağladığını duydum
Kapının  önünde çaresiz kalakaldım  kendi ellerimi kendim tutarak karanlıkta


Aman ne var ki  sadece bir sınav.....değil işte!

Hayırlısı olsun...elbette

Önemliydi bu sınavı kazanması ..onun için de benim için de
Başarı  çığlıkları için değil...bu kaostan çıkabilmesi için önemliydi
Daha nereye kadar yetecek gücüm onun niteliklerine uygun bir yerde eğitim görmesine...geleceğine
Talih çarkının dönüşünü izlemek ne yorucu bilmez yaşamayan kimse

Derviş değilim ki ben
Bakmayın aşk olsun dediğime
Aşk olsun derviş selamıymış..aşkolsun dediğim bile dağlar ardına attı kendini
Derviş değilim ki ben

Selin'im,kuzum,bebeğim
Saçının her buklesinde yenilendiğim
İlk göz ağrım, portakal çiçeğim, ilk aşkım
Dedim sana geçecek bu da...geriye dönükse başı yürüyemez ki insan yolunda
Alacağımız dersi alıp ,yarınlara inanıp devam etmeliyiz koşmaya
Tek mevsimin insanı değiliz sen ve ben
Mutluluk , umut  yazda kışta,sonbahar ve ilkbaharda
Annen yanında baban yanında
Bir çok güzel seçenek var, dahası da olacak yakında
Sil güzel gözünün inci yaşını
Üzme annen olacak bu tombul ve sevecen kadını

Selin geldi sarıldı bana, uzun süre yattık kucak kucağa
Konuşmak bazen gerçekten yetersiz anlamsız eksik donuk
Sen ensesindeki bukleyi içine çeke çeke koklayıp  öpersin. Seni seviyorum sözcüğü gibi her yerde kullanılıp renkleri deforme olmuş anlamlar yaymaz gönüllere. O içini çeker ve başını göğsüne sokuşturur.Annem varlığın dünyamı ısıtıyor, senle tamamlanıyorum demenin en vurgulusunu nakşeder sana.

Sabah okula yolladım onu
Yağmur damlaları etrafında neşe ile dansediyordu kızımın
Hayat kaldığı yerden devam ediyordu
O gülümseyerek gitti

Ben ise akşamın hüznü  içimde gülümseyerek el salladım dudaklarımda inandırıcı bir neşeyle
Ağlamasaydı iyiydi
O ağladı..ben öldüm çaresizlikten

 Ama anneysen sen
Güldüreceksin onu yeniden..ve hayat başlamalı kaldığı yerden




7 Mayıs 2014 Çarşamba

Duyguların Renkleri Var

En sevmediğim duygu çaresizlik. Rengi bulanık safran sarısı, çirkin bir kırmızının üzerine dökülmüş. Ne yapsam atamıyorum üzerimden, ne varsa bende kalan alıp götürüyor hepsini tereddütsüz...Zamanın getirdiklerini zamansız alıyor benden.Soğuk!

En aldırmadığım duygu öfke. Rengi palyaço pembesi.Nadir gelir, ben geliş sebebini sormadan alır şapkasını gider ardında iz bırakmadan.Kanımı ateşleyişini, bende yarattığı adrenalini severim ama en çok geç gelip tez gidişidir sevdiğim.Bir de , sadece öfkelendiğimde aldığı bir renk var gözlerimin; çakmak çakmak bir yeşil.Onu da severim.

En vazgeçilmez duygu huzur. Sevgi maisi ile şefkat maisinin uyumla kucaklaştığı bir mai rengi. O kadar serin bir sıcaklık ki o, incinmesin,kırılmasın , benden kimse alamasın diye kalbimin ve beynimin ennnnn içerilerine yerleştirip duvar ördüm çevresine. Aldırmazlığı içime veren Allah'ıma şükürler olsun.Bazen köy yanar kel bakar modunda yaşamak o kadar güzel ki :-))

En şiddetli duygu aşk. Rengi değişken ama asla pastel değil ve asla beyaz değil. Genelde damarlarımda kanın Şibumi kıvamında dolaşmasına neden oluyor.

En kuvvetli duygu annelik. Rengi mercan yeşili ile turuncu karışımı. Uç duygu ve kavranmların uyum içinde tek potada erimesine neden olan karmaşık bir düzen getiriyor dimağınıza.İlk defa ölümden korkuyor insan...onları bırakmak korkusu ölümden baskın.

En ferahlatıcı duygu özgürlük.Dünyanın tüm rüzgarlarını ciğerlerinize doldurmak demek özgürlük. Göğün maisi ile bulutun beyazı birbirine karışmış,Dalgaların köpüğü gibi kıpır kıpır ve vazgeçmeye hazır. özgürlük sıcak havada alınan serin ve taze bir nefes gibi...

En nitelikli duygu merhamet. Allah almasın kalbimden onu..başka iyi bir niteliğim yok çünkü. Merhamet kahverengi yeşil, merhamet sakınımlı mahçup. Merhamet suskun dilsiz ,tevazu içinde ama başı hep dik. Merhamet anne kurabiyesi tadında..

En bedel ödeten ama en arı kalan duygu adalet. İnsan kendi adaletini uygulamalı, adaleti el'den beklememeli bazen. Adalet kömür karası kararlı.Adalet çelik kadar soğuk ama elden bırakmazsan senin vücut ısında.

En salak duygu korku. Rengi çiğ sarı..uçup kaçacak gibi.Bir Allah'tan bir nefsimden bir de sarhoştan korktum şimdiye kadar. Öteki renklerimi zedelemesin diye gelse de görmem, seslense de duymam duygularımdan bu. Soğuk çorba içmek gibi...

En çabuk kaybolabilen duygu vefa. Lila rengi, utangaç. Az insanda bulunur, çoğaltılması resimlerle-kokularla-şarkılarla mümkündür. Kırılgandır.beslenmesi gerekir.

6 Mayıs 2014 Salı

Bir Hıdrellez Anısı

Aşağı yukarı 11 yaşlarında olmalıyım. Hıdrellez'in anlamını, günün içerisinde sadece bir an dilek kapısının  açılarak o ana ait tüm dileklerin kabul olduğunu  yeni öğrenmiştim. 5 Mayıs gecesi ne yapacağımı iyice planlayarak yattım.Aklımda tek bir dilek vardı...

Sabah olduğunda Trabzon'un rüzgarı deniz kokan tazecik havasını ciğerime çektim bir gün ne kadar özleyeceğimi biliyormuşum gibi.Bir an bile durmaksızın içimden "fenden ikmale kalmayayım, fenden ikmale kalmayayım,fenden ikmale kalmayayım.." diye yinelemeye koyuldum. Ailem sevecen sabah  neşesini taşıyan günaydınları birbiri ile paylaşırken ben sadece başımla onaylamakla yetiniyor ve içimden yinelemeye devam ediyordum hiç ara vermeksizin: "fenden ikmale kalmayayım, fenden ikmale kalmayayım..."

Vakit öğlene yaklaştığında, Sotka'daki evimizin kuzeye bakan siyah mermer taşlı mutfağında oyalanıyordum ve hiç ara vermediğim yinelemem bölünmesin diye herkesten uzak duruyordum. Çocukluk işte, bahar enseme yapıştı acıkıverdim birden zamansız. "Annem bir döşeme(Karalahana Çorbası) yapsa da yesem" dedim içimden dalgın dalgın.İrkildim!Hemen sonra bir an bile ara vermediğim yinelemeyi içimden söylemeye koyuldum hızlı hızlı..

O gün annem döşeme pişirdi,afiyetle yedik
O yaz fenden bütünlemeye kaldım

Şimdi ne zaman Hıdrellez olsa , çocukluğuma ait bu şaşkın tesadüf aklıma gelir gülümserim. Çocuk yaşıma rağmen yaşadığıma kırılmak yerine güldüğümü hatırlıyorum. Sadece dilemenin yetmediğini, çaba göstermenin gereğini anlatan hayata selam durup yolumuza  devam etmeyi böyle öğrenmedik mi hepimiz?

Sonrasında da hep dileklerimizi dileyip rüzgarlara,dalgalara salmadık mı bir umut?


2 Mayıs 2014 Cuma

Çingene Zamanı

Sokağa kendimi zor bela attığımda zamanımın daraldığını , acele etmem gerektiğini biliyordum. Elimdeki çöpü, yolu biraz uzatarak konteynere atmak için uzun adımlarla dolaştım parkın çevresinden. Kendime de itiraf edemiyordum ama gözlerim O'nu arıyor, kalbim bir kez daha görebilmek için çırpınıyordu...ama yoktu işte , kaç gündür uzaktım kara gözlerin masum bakışından. Çöpü konteynere attım, hafifçe içimi çektim,ellerimi sildim ve tam yola koyulacakken önümde dikilmiş küçük bedeni fark ettim.

İşte..gelmiş,tam burada önümde...Sessiz ve keyifli bir çığlık yükselirken içimden , yılların tecrübesi ile yüz ifadem donukluğunu korudu. 

Kara gözlerini gözlerime dikmiş, pis ellerini uzatarak ben kaçmadan bana derdini anlatma telaşında yine.Belli ki beni tanımış ama benim ifadesizliğimden dolayı kendisinin tanınmadığını sanıyor.

-Abla ne olur bi dakka gitme bak ben senden para istemiyorum tamam mı gitme bak para istemiyorum karnım aç sadece 

Belinden düşen ve poposunun yarısını açıkta bırakan pantolonunu çekiştirirken gitmediğimi ve onu dinlediğimi fark ederek bir nefeste sıraladığı cümlelerine ara verdi.

Merakla gözlerine baktım güneş gözlüklerimin arkasına gizlenerek.Bugün ne isteyecek acaba, pilav-nohutçu şurada...ama dur bakalım.

-Abla karnım aç
-Uzatma zamanım çok az ne istiyorsun?
-Tavuk döner alsana bana abla

Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Çocuk gönlünün lüksünü sevdiğim.Kuru ekmekle başladığımız yolculuk nerelere geldi bak şimdi.Gözlerinin karışımını sevdiğim, masumiyetle haylazlık bu kadar mı pekişir kara gözbebeklerinde...keşke seni ben büyütebilsem, o kadar seviyorum haylaz bakışlarını,sevinince kocaman gülen dudaklarının çizgilerini, bi damlacıktan beri belinden düşen pantolonlarını...Ay çocuk, sen de büyüyeceksin ne yazık ki!

 "KARDEŞİM" DEDİĞİ KANKASIYLA ÇEKTİĞİM BİR FOTOĞRAFI 
Dönercinin yanına götürdüm onu.Gerçekten acelem vardı. Döner ne kadar dedim. Çocuğa bir tane verin dedim. Baktım boynunu büktü enikonu.

-Sen bilirsin abla..dedi
-Neyi ben bilirim ..dedim afallayarak
-Kardeşime de almak istersen hani....

Üst dudağım kıvrılıverdi elimde olmaksızın.Kardeşim dediğinin bi damlacıktan beri sokakta birlikte büyüdüğü ama kardeşi olmayan o çocuk olduğunu biliyordum ve her seferinde ona da birşeyler alabilmek için ürettiği rol-senaryo-söylem beni bu yerden bitmeye hayran bırakıyordu. Zekasının mı kalbinin mi daha büyük olduğunu bilmiyordum ama kesinlikle bu veledi çok seviyordum.

-Bir tane daha..dedim dönerciye. Onun da üst dudağı kıvrılıverdi. Bugün o dönerciye götürdüğü- "tavladığı" kaçıncı kurbandım ben bilmiyorum ama belli ki o ikisi biliyordu.

Parasını ödedim.Sonra ardıma bakmadan aceleci adımlarla yoluma koyuldum. Kızımı okuldan almam gerekiyordu ve geç kalmak üzereydim.

1 Mayıs 2014 Perşembe

Marc Aryan - Volage Volage ve Türkçe Çevirisi

 Antik volkanlar üzerinde 

 Kanat tak rüzgarın halısına, 

 Seyahat et, Seyahat et 

Sonsuza kadar 

 Bulutlardan bataklıklara

 İspanya Rüzgarından ekvator yağmurlarına 
 Seyahat et, Seyahat et 

 Uç, yükseklerde 

 Başkentlerin semalarında  fikirler 

 Göz atıyorlar Okyanusa 

 Seyahat et, Seyahat et 

 Gündüzden de geceden de uzak diyarlara 

Seyahat et 

Sevginin inanılmaz alanında 

 Seyahat et, Seyahat et 

Bir Hint nehirinin kutsal sularında 

Seyahat et Et

 Ve geri gelme bir daha 

 Ganj ya da Amazon'da 
Siyahların, sihlerin, sarıların beldelerinde 

Seyahat et, Seyahat et 

Bütün krallıklarda 

Sahara Sahra tepeleri üzerinde 

 Fujiyama Fujiyama'dan Fiji adalarına 

Seyahat et, Seyahat et 

Dikenli tellerin üzerinde 

Bombalanmış kalpler 

Göz atıyorlar Okyanusa 
Seyahat et , Seyahat et 

 Gündüzden de, geceden de uzak diyarlara 

 Seyahat et 

 Sevginin inanılmaz alanında 

 Seyahat et, Seyahat et 
 Seyahat et, Seyahat et 

Seyahat et, Seyahat et
Gündüzden de, geceden de uzak diyarlara 

Seyahat et 

Sevginin inanılmaz alanında 

 Seyahat et, Seyahat et 

 Bir Hint nehrinin kutsal  sularında

 Seyahat et 

 Ve geri gelme bir daha 







22 Nisan 2014 Salı

Hüzme

Suyun üzerinde seken taş gibi tüm anılara tek tek dokundu özlem...sonra uzaklarda gözden kayboldu.Yarattığı dalgalar büyüyerek gönül telinde o isimsiz şarkıyı seslendirmeye devam ettiler.

Ah zaman...

Sevmenin,sevebilmenin zaferini kim alabilir gönülden? Bazen Pıtırcık bir genç kızın anne oluşunu izlemekte sevgi, bazen dağların zirvesini çıplak ayak aşan genç bir kadının zarif sadeliğine duyulan hayranlıkta, bazen ise suskunluğun içinde çığlık çığlığa.

 Dalı kırmakla uzaklaşır mı baharlar?

hayır sanmayın ki beni unuttular
hâlâ arasıra mektupları gelir gerçek değildiler birer umuttular..Attila İlhan

21 Nisan 2014 Pazartesi

"Gel Ey Denizin Nazlı Kızı" - Gülşah Çubukçuoğlu & Orçun Çanaklı

Şükür...

Kulak kapının zilinde
Sevdiceklerim yavrularım geldi gelecek
Renkler sesler kendilerini bulacak
Yaşam ırmağı yeniden canlanacak

Şükür...

















Kulak telefonun sesinde
İyi haberler geldi gelecek
Umut ekti insan, sevgi ekti insan
Hasadını biçecek
Bulanmış sular yeni başlangıçlarla durulacak

Şükür

Ya Rab,
Çok istediğim için verdiğin ve
Çok istediğim halde vermediğim her şey hayrıma biliyorum




Ben de seni seviyorum

Sana sonsuz şükür

15 Nisan 2014 Salı

Başı Deniz Sonu Sebuş Bir Öykü



Başında hasır yırtık pırtık şapkası  Huckleberry Finn modunda sağında lacivert mai renkli deniz solunda güneşi selamlayan başak tarlaları, yürüyordu yolunda. Gönlünde zaman zaman fırtınalar, hayatında zamansız yağmurlar olsa da mutluydu yolundan ve kendinden ve seyyah yol arkadaşlarından. Biten gücü yorgun gönlü , herkes evinin yolunu tuttuğunda yaptığı dost sohbetlerinde dinleniyor dilleniyor ve tamamlanıyordu. Her güne ayrı şarkısı, herkese ayrı öyküsü vardı.

Yorgundu..ama çok mutluydu.

Sonra insanlar geldiler davetsiz ve yersiz. Onlar, ne o zamana ne o mekana ait değildiler. Tabiatın dengesi vardır;ölüm başlangıç, sonbahar ilkbaharın müjdecisidir. Filler ağaca tırmanmaz, yılanlar flamingolarla dans etmez, Ağustos böcekleri başka böceklerin bestelerini dillendirmez.. Oysa bu yeni gelen insanlar gürültücü,cahillikleri ölçüsünde inatçıydılar. Başak tarlalarını talan ettiler, güneşi küstürdüler..kirletemedikleri , sadece ne yaparlarsa yapsınlar mai kalan deniz oldu. 

Güzel günleri sona erdirdiler, iyinin savaşında adil ve dürüst değildiler.

Zaman, olageleni sundu;bunca kötülük içerisinde o artık Huckleberry Finn şapkası ile yalnızdı ve mahkümdü. Sürdüler bahçesi kendileri gibi yapmacık sarayın kulübesine , onu surlardan atmak için lazımdı sadece herhangi bir bahane.





Özgürlüğün bedeli yıllara yayılan emekleri , kalbinin de sağ yanı oldu. O artık şapkası daha yıpranmış kanadı kırık bir kuştu. Yine de vazgeçmedi , uçamadıysa da koştu. Kırgınlığı ve öfkesi ile haftalarca sustu. Güneş ondan yanaydı, tavrını koydu:güneş dediğiniz  artık ışıktan ziyade bir buruk pustu.

Çabalar çabaları, hayırlar hayırları,azalan zaman dökülen takvim yapraklarını izledi.
Sustu, Huckleberry Finn şapkasını eğip gözlerini herkesten gizledi.
Görebildikleri sadece dudaklarında rakseden müstehzi tebessüm idi.


***

Saçları güneş gözleri deniz peri uzaklardan seslendi
Karanlığa küfretmemek elbette elinde değil idi
Ama kanat çırpmış , yapmıştı elinden geleni
Beklenmedik anda..birdenbire beliriverdi
Karanlığı yaran titrek mum ışığının gölgesi
Saçları güneşten gözleri denizdendi

Tüm tek kanatlı melekler çırptılar ellerini
Tüm tek kanatlı melekler "Sen ne güzel şeysin Sebuş" dedi


***


11 Nisan 2014 Cuma

The Beatles-Hey Jude



Hey, Jude, don't make it bad 

Take a sad song and make it better 
Remember to let her into your heart 
Then you can start to make it better 

Hey, Jude, don't be afraid 
You were made to go out and get her 
The minute you let her under your skin 
Then you begin to make it better. 

And any time you feel the pain, hey, Jude, refrain 
Don't carry the world upon your shoulders 
Well don't you know that its a fool who plays it cool 
By making his world a little colder 

Hey, Jude! Don't let her down 
You have found her, now go and get her 
Remember, to let her into your heart 
Then you can start to make it better. 

So let it out and let it in, hey, Jude, begin 
You're waiting for someone to perform with 
And don't you know that it's just you, hey, Jude, 
You'll do, the movement you need is on your shoulder 

Hey, Jude, don't make it bad 
Take a sad song and make it better 
Remember to let her into your heart 
Then you can start to make it better 
**********

Hey jude dahada kötüleştirme durumu
Hüzünlü bir şarkı tuttur ve düzeltiver
unutma,bırak kalbine girsin
ki sonra başlayabilirsin
düzeltmeye durumu

Hey jude çekinme
Senin yazgın bu gidip almak onu
Teninin içine geçirdiğin an onu
Başlayabilirsin düzeltmeye durumu

Ve ne zaman acıyı duyarsan
Hey jude bırakma kendini
Taşıma sırtında dünyayı
Sende bilirsin,
Aptaldır dünyasını dahada soğutarak
umursamazmış gibi davranan

Hey jude hayal kırıklığına uğratma beni
İşte buldun şimdi git ve al onu
unutma(Hey jude),bırak kalbine girsin
ki sonra başlayabilirsin düzeltmeye durumu
Öyleyse bırak gitsin,bırak çıksın

Hey jude başla hadi
birini bekliyorsun birlikte yapmak için
ama bilmiyormusun ki bunu yapacak olan sensin

Hey jude yapacaksın
İhtiyacın olan hareke senin omuzlarında
Hey jude,dahada kötüleştirme durumu
hüzünlü bir şarkı tuttur ve düzeltiver
unutma,bırak kalbine girsin
ki sonra başlayacaksın düzeltmeye durumu

8 Nisan 2014 Salı

kitapladans: F.Scott Key FITZGERALD - Muhteşem Gatsby

kitapladans: F.Scott Key FITZGERALD - Muhteşem Gatsby: Muhteşem Gatsby (The Great Gatsby) yazar F. Scott Fitzgerald tarafından kaleme alınmış bir roman. İlk basımı 10 Nisan 1925'te yapılmı...

Cümlesiz Kelimeler

Kocaman bir "hiç" oldu kendini tanımlamak istediğinde aklına gelen.
Bir telaş karıştırdı ceplerini, umut kalmış mıydı bir yerlere sıkışıp unutulmuş..tam da lazımdı şimdi, tam da olması gereken.

*********

Bugün İstanbul her zamanki gibi. Çok aynı , çok, çok! 

İnsanı hayvan olmaya özendirir zamanlardayız aklı olanlar için. Sorumluluklar ayaklara pranga, adaletsizlik ve gidişat "dur bekle" denileceğin ötesinde saçmalıkta.Kaçsan olmaz kalsan gönül dayanmaz . Sussan olmaz söylesen tesiri yok. Gülsen ayıp ağlasan zayıflık...bir tezatlar denizinde boğulmaktayız gündengüne.

Pantolunu belinden düşen çingene çocukları saracak yine etrafımı sokağa çıktığımda. İşte o teyze geldi, hadi bize pilav-nohut al teyze..diyecekler. İşsizlik maaşımla yine bugünlük karınlarını doyuracağım. Sonra Üsküdar'a yönelecek adımlarım, adımbaşı dilenciler, Türkçe bilmediklerinden önlerinde kartonlara yazılı yalvarışlar:onları bu hale getirenlerden de ; yardımı , kasalarındaki trilyonlara dokunmadan bize bırakanlardan da nefret edeceğim.



Anlaması ve anlatması gerekenler, onları umursamayanlar.Çok yemekten karnı şişip uzananlar, açlıktan uyanamayanlar.Hayat akıp gidiyor her zamanki saçmalığıyla. Karacaahmet'te yatan sadrazamlar, onların çürümüş kemiklerine değil taştan kavuklarına bakanlar.


Sevmiyorum bu ülkenin demokrasi iddialarını da , bunların koca yalan olduğunu minnacık menfaatleri ya da düşünmeyi reddeden beyinleri nedeniyle savunanları da. Hele içlerinde sevdiceklerim olmuyor mu zaman zaman ;her zamanki suskunluklarını unutup  düşüncelerini haykıran.Kollarımı kavuşturup kızgınlıkla bakakalıyorum satırlarında anlattıklarına. Öfkem sevgime yenik susuyorum ,içimde patlayan yanardağın lavlarını kaşık kaşık yutuyorum.


Bir şaşkın var inatla vefayı unutmayan tüm bu devinim içerisinde.Beni her aradığında sesindeki özlem ve vefayı merhem yapıp kanayan yerlere sürüyorum.Sıkıntılandığı zaman başörtüsünü, şovalyenin miğferini çekiştirip yüzünü örttüğü gibi çekiştirişini hatırlıyorum onunla konuşurken.Ağlayışını, gülüşünü, mahcup inadını, tüm zeki insanlar gibi kendinden emin olmayışının diğerleri arasında yerilişini,korkusunu...


Akışı da İstanbul kadar saçma bir yazı oldu bu ama tabiat ana gibi de doğal ve gerçek.

Tüm kalbimle onun bir daha hiç o kadar korkmamasını diliyorum.
Tüm kalbimle ;elimin , onun üzerinden uzak kalışı beni üzüyor
Tüm kalbimle;ona hak ettiği güzellikleri ve iyilikleri ve sabrı diliyorum..Allah'a emanet !.




28 Mart 2014 Cuma

Bahar..ama çok

Bahar çaldı camımı iki tık'la. 

Canı sıkılıyormuş."İstanbul'a gelesim yok vallahi" dedi az sıkkın "herkes bir koşturmaca, herkes yere bakıyor..göğü bezedim başını kaldırıp gören yok." Ayakkabılarımı giyip fırladım evden.Benim de canım sıkkın, yarenlik ederiz birbirimize dedim gönül diliyle. Haytalığı üzerindeydi, 3-5 damla yağmur serpiştirdi üzerime, kaçışan ya da hemen şemsiyesine sarılanları izledik  gittikçe genişleyen bir tebessümle.

Seçim zamanı, o almış bu vermiş o gitmiş bu gelmiş..işsizlik can sıkıcı zaman diliminde;fazla uzamış. Boşverdik azcık. 

-Nen var..dedi

Güldüm yürürken , hiç büyümeyecek bu bahar, hep böyle akıllı ama çocuk mizaçlı bişi kalacak.

-Boşver, bildiğin şeyler.Bugünü zehirliyor ama yarına sirayet etmiyor..dedim.

Rüzgarıyla saçlarımı okşadı sevecen, huzur doldu içim.Tomurcukları filizleri taze yeşil bir bahar dalını okşadım incitmeden usulca.O da gülümsedi.

Konuştuk bir senedir olandan bitenden sorgusuz iki dost sıcaklığıyla. Muzipliğinden hiç bir şey kaybetmemiş, kâh beklenmedik rüzgârlar kâh pat diye açıveren güneşin sıcaklığı..insanlara bakıp o kadar gülüyordu ki dayanamadım ben de gülmeye başladım. 

Dağlara çıkmayı her zamankinden çok istediğimi, artık buna ihtiyaç duyduğumu anlattım.Dinledi dikkatle, anladı suskunca. "Ya denizlere aşkın?" diye sordu... "maviye aşkım biter mi hiç, biri ihtiyaç ve aşk ama diğeri yaşam sebebim" dedim."İlle de mai ille de mai ha " dedi, yine gülüştük.

Sararmış koca bir yaprak düştü önümüze. Minnettarım sonbahara, bitmesi gerekenin olgunluğu olmasa başlamak mümkün olmazdı asla dedi. Saygı ile baktık solup gitmişe,solup gitmişliği ile bile başlatmayı bilene.

Suskun yürüdük 3-5 adım daha.Veda zamanı gelmişti en azından bugünlük ama ayrılmak gelmiyordu içimizden;nasıl sonlandırılacağını da bilemiyorduk bu  suskun uzun ve dopdolu sohbetimizin.

-Sormaya dilim varmıyor ama ne oldu şu senin iş arayışın..var mı bişi  ..dedi pat diye
İrkilip bakakaldım narin siluetine
Sonra ikimizi de alıverdi bir kahkaha tufanı, tekrar görüşmek üzere ayrıldık bin neşeyle

26 Mart 2014 Çarşamba

Sürgün

Bakakaldım o kısacık satıra
Olabildiğince kısalmış, duygudan yoksunluğa
Gözlerime yaşlar hücum etti yeniden
Sanki isteyerek olmuştum ben giden


22 Ocak 2014 Çarşamba

21 Ocak 2014 Salı

Gitmek Lazım

Her 3 yılda bir geriye dönüp yaşadıklarıma ve hayatımdan gelip geçenlere, sebeplere ve sonuçlara bakmayı adet edindim. Ama öylesine bir  göz gezdirmek değil; unutmadaki sınırsız yeteneğimizi utanarak seyri  kabil kılacak cinsten bir bakınış benimkisi. Her geriye baktığımda kurum kurum kurumlandığım, doğrudan emin olup naralar attığım anların cahiliyetini utanarak izlerim. Dünya boş, zaman aldatıcıymış der, bunu görüp kendime bilenirim.

Öfkem, onca karar ve yeminime rağmen kırdığım insanlar için hep. Hiç bir şey  değmiyor insanı kırmaya. Lakin şunu da öğrendim ki en derininden : insan da değmiyor uğruna can sıkmaya. Özlemlerime baktığımda hep maviye gidiyor anılarım. Bir deniz kenarında bahar güneşinin ılığında sıcaklıkmış aradığım. Bir dağın zirvesinden denizin mavisine saklanmışlığım. Anlattığım değil dinlediğim, dinlerken gönlümü verdiğim sohbetlerin tebessümünde kalmış hevesim.Geriye dönmek mümkün değil ama umudum o anları tekrar bulmak ise... ilerleyeceğim.

Şimdi bir fasıl daha geçti ömrümün bu diliminden. İnandığım kadınlar, içinde dostluk bulmaya çalıştığım yalanlar..üzerine masum mintanlar geçirilmiş çiğ hırslar,yaparım diye korktuğum için ayıplamaktan kaçındığım sapkınlıklar.Rüzgar şiddetini artırmakta iken anladım ki bir daha dönüp bakmam lazımmış geriye, oysa canımı çok yakıyor bu sefer geride bıraktıklarım, "O" ve "onlar"a karşı içimde yaşatıp  asla anlatamadıklarım. O kadar doğruydu ki yaptığım her şey, o kadar gönülden inanıp verdim ki sözcüklerimi ve sözcüklerimin taşıdığı anlam derinliklerini bu kez değirmenin taşı ezmez sandım tanelerimi. Oysa ufalamak az geldi bir de ateşe attı beni.Dallarının tomurcuğunu, sararan yapraklarının dökülüşünü izlediğim bir ormandan daha gider gibiyim. 

Yeni başlangıçların arsız neşesini taşıyan türkü çoktan dillendi yüreğimde. Yitirdiklerim, yitirdiklerini de yitirildiklerini de henüz fark etmedi bile.Gerçekten, yükte hafif pahada ağır bir kaç  güzel insanı  sığdırıp çıkınıma demir asa demir çarık deme zamanı geldi işte.

Lakin dağ adamı değilim ki ben dağları aşayım yola düzülmek için, patikaları var benim denizlerimin.....

16 Ocak 2014 Perşembe

Arı

Bir mucize bekliyorum apaçık...Gönül oduyla semaver ısıtanlardan olamayacak kadar aciz ve kirli yüreğimin şifası kimden gelir bilmiyorum ki.

Kapattım pencerelerimi, diz çöktüm karanlığa.
Tüm hayatıma girenleri sıraladım aklımda,
En kızdığımdan başladım kendimi sorgulamaya...


11 Ocak 2014 Cumartesi

Ayrılan Bir Çifte Dair

Saçma sapan bir şey biliyordum ama yine de kendimi mesul hissediyordum.
"Boşanmak" kavramının beni bu kadar sarsacağı ikinci bir isim -evlilik gelmiyor aklıma.
Pik yaptın eyyy hayat: ne yapacağımı bilemedim kalakaldım,  sabahından ürktüğüm gecelere yattım .
Saçmalık!

Birbirini aldatan eşler bilirdim. Tereddüt etmedim hiç , gittim söyledim. Bozulacaksa o evlilik bozulsundu, herkes hak ettiğini yaşasındı . 20'li yaşlar ve 30'lu yaşlar insanın hayata daha dürüst baktığı yaşlar sanırım. 40 ve 50'de "duvarın arkasındakiler deli" moduna giriyor insan..gerçek deli kim bilemiyorsun.Dürüstlük gibi diğer bir çok kavram, anlamını sorgulamaya itiyor seni.

Biri var, saçının her teline -gülüşünün inceliğine can verecek kadar seviyorsunuz. Biri var, sevdiğinizin sevdiği olduğu için seviyor-kusurlarını görmüyorsunuz.Sonra yuva kuruyorlar. Sevinçlerine seviniyor, üzüntüleri ile hemdert oluyorsunuz. Seneler seneleri izliyor, hayatın akışında onlar odaktaki yerini hep koruyor. Çocuklar oluyor, büyüyor, göbekler çıkıyor, göbekler gidiyor, saçlara aklar düşüyor, aynı sofralara oturuluyor, sırlar paylaşılıyor, yeni yatak örtüleri - evin yeni boyasının rengi, doğumgünü  kutlamaları...yaşam aynı kesirde bütünleşilerek paylaşılmaya ,yaşanmaya ve bütünleşmeye devam ettiriyor. Yokuş çıkıyo yokuş iniyorsunuz birlikte.Hastalıklarda "nasılsın" telefonları ediyorsunuz içtenlikle.

El'e bel bağlayıp kendinizden biliyor, eksik gördüğünüzü gönülden veriyorsunuz.

Sonra hiç ummadığınız anda bir sır ile çalınıyor kapınız gece yarısı.Temizlik kokusunun baskın hakimiyetindeki evde , size o satırları yazanı düşünüyorsunuz yürek yangısı içinde. Boşanmak, hiç beklemediğiniz anda gündeme düşen bir felaket..ilacı olmayan bir ağrı. Ne evet demek mümkün, ne de doğru buluyor insan "hayır"ı.Evet...birinin hayatını  sona erdirecek, hayır diğerinin.Susmak senin kaderin.

Düğünü hatırladım o paylaşım bittiğinde, arkama yaslandığım an metanetim gittiğinde. Gelinin neşesini,damadın gizli kederini, sırra vakıfların merak ettiği bu yuvanın kaderini. Bir sevdiğimin ölümünde ağlamıştım o kadar çok bir de o düğünde.O zaman da "evet" birini "hayır" birini yok edecekti, suskunluk mecburen seçilecekti. Dile pelesenk olan o şarkı geçmişin sisinden sıyrılıp doluyor kulaklarıma belli belirsiz


"Ne sen gördün
Ne ben gördüm
Gönlümüze girivermiş"...yeniden yaşlar doluyor gözlerime


Damadın şaşkın hüznü,tebessümünde saklı çırpınış...bize kalan bitmeyecek bir ağlayış
Ne suskun dramlar saklıydı yıllarımızda, zaman zaman ayrılsa da hep birleşen yollarımızda

"Korkuyorum seni kaybetmekten en büyük günahı işlemekten
Sende benim gibi hissediyor musun
Kolay değil çok zor karar vermek
Bıkmadın mı acı çekmekten"

Bir daha kimse dinleyemedi o iki şarkıyı zaten. 



Gece sabaha ilerlemekte adım adım. Hazır değilim henüz ışığa,aydınlığa;bana karanlık lazım.

Nasıl kıyarım ya birine ya ötekine...çocukları dile getirmiyorum bile.



9 Ocak 2014 Perşembe

"Siz" O Masayı Aslında Hiç Görmediniz


Gittim oturdum son sözünü söylemek için bekleyenlerin arasında,
Beklemek ki en ağır ceza Ben'i aceleden yaratılana...

Keşke'lerin hepsinin zincirini çözdüm yüreğimden,
Bir rüzgar esti soğuk, hazin, derinden,
"Biz" diyenlerin dışlamasını sızım sızım hissettiren.






Bir süre bakındım sağıma soluma,
Baharda çiçek açışını,  hazanda yaprak döküşünü seyrettiğim ağaçlara.

Çocuklar geçti gülen ağlayan
Dinledi benimle birlikte oradakilerin hepsi teselli için yerinden kalkamadan
Kadınlar geçti ellerinde dünyalıkları akıllarında yapacakları
Yanlarından geçtikleri" bir zamanlar kadındılar"a bakmadan aldırmadan
Adamlar geçti hızlı hızlı bir Fatiha'ya yok zaman 
Adamlar geçti zamanın kalıcısın deyişine aldanan..


Düşündüm o yol gibi hayatımdan gelip geçenleri,
"Asla bırakmam seni" deyip geri dönmeyenleri.
Özledim kimilerinin seslerini , sözlerini, nefeslerini,
Keyifle andım kimilerinin hayatımdan çekip gidişlerini.

Gökyüzüne diktim gözümü, gönlümü nefesim dar,
Baktım sonsuzluğa, fısıldadım "beni seven Allah var"!

Bir tebessüm geldi kondu dudağımın ucuna,
Gözlerimi çevirdim artık umudu kalmayanlara.

Sonra yola koydum kendimi adım atabilmekten mutlu,
Yeniden denemekten ve  vazgeçmemekten umutlu.

Kızgın değildim artık ne kendime ne de herhangi birine,
Dünya üç günlük dünya : zahir olandan bana ne!